JoomlaLock.com All4Share.net

EFENDİMİZİN HİTABETİ-4

Hamd; Rahman olan, Rahîm olan, Kerîm olan, Rabbimize... Salat ve selamlar Hakk'ın Habibi, Eşrefi Mahlukât, Ekmel-ut Tahiyyat, Hak Nebi Muhammed Mustafa (sav) Efendimize ...

Bu yazımızda da Efendimizin söz söyleyişi, ashabını irşadı ya da sair insanlara tebliğinde üslubu,  tavrı hakkında bilgi paylaşmaya çalışacağız. Şemail kitapları Kainatın Efendisi, Ümmetin Eğiticisi, o Güzeller Güzeli hakkında birçok bilgiyi naklediyor.Şemail eserlerinin muhteşemlerinden Hakâni Mehmet Bey'in (Ö.1605) Hilye-i Saadet'indeki ilginç bir bölümü günümüz edip-aşığının diliyle alıntılayalım:

"Bir zamanlar, adaletli sokakların kenti olan Bağdat'ta, siyaha bürünmüş bir dilenci, Abbasi halifelerinin iftiharı olan Harun Reşit'in yolunu kesti ve "Harun!" dedi. "Sana bir hediye getirdim. Bir hediye ki senden önceki hiçbir hükümdar böylesine değerli bir cevhere sahip olmadı." Halife kederli bir günündeydi ve adamları dilenciyi yanından uzaklaştırmak istediler. O biçare ise hiç telaşlanmadan, yırtık giysisinin yakasına elini uzattı, eskimiş, kirlenmiş, yazıları dağılmak üzere olan bir kâğıt parçası çıkardı, halifeye sundu. Dilenci sözlerine başlarken "kıymetli bir cevher" demişti, herkes halifeye sunduğu şeyin, en azından bir yakut veya elmas olmasını bekliyordu. Bu yüzden, kirli bir kâğıt parçası  muhafızları öfkelendirdi. Oysa kâğıdı eline alan halife öfkelenmemiş; bilakis yüzü aydınlanıvermişti. Sevindiği, çok sevindiği belli oluyordu. Öyle ki kâğıda baktıkça şad oldu, dudakları kıpırdadıkça abâd oldu. Üzüntüsü dağıldı, kederi gitti. Dünyalar onun olmuş gibi bir hale yetti. Fakire o derece çok bahşişler verdi, o kadar hazineler sundu ki, daha evvel bir hükümdarın, bir dilenciye hiç bu kadar yüksek bir ihsanda bulunduğunu tarih yazmamıştı. Bununla yetinmedi, sırtındaki mücevher işlemeli kaftanını zavallının omuzlarına giydirdi, parmağındaki mücevher yüzüğü avucuna sıkıştırdı. Durmadı, sarayına koştu, altın ve gümüşten ne varsa fakir fukaraya dağıtılmasını buyurdu.

Geceydi... Harun sevincinden uyuyamıyordu. Bir ara dalar gibi oldu. Rüyasını iki cihanın serveri, evvelkilerin ve sonrakilerin Efendisi, kâinatın övüncü Muhammed Mustafa(sav) Efendimiz teşrif buyurdu. Lütfen ve keremen dediler ki;

"Ey Harun!.. Mademki benim hilyemi görünce böylesine memnun ve şâd oldun, mademki beni yakından tanımakla hürmetini çoğaltıp salavat okudun; o fakir ki senin ihsanlarınla zengin oldu; şimdi ben de sana öyle zengin bir müjde vereyim ki beni sevenlere ibret olsun. Çünkü Allah Teala 'Ey Habibim!" buyurdu, "Senin hilyeni görenler şâd olsun, onu muhafaza edeni belalardan muhafaza edeyim, onu (zihninde veya üzerinde) taşıyanı kıyamete dek koruyayım, cehennem ateşi o kişiye haram olsun, bir azaba uğramasın, didarımı görsün!"

O günden sonra, zarif insanlar, kendilerine Hilye nüshasıyla gelen bir dilenciyi geri çevirmediler; devletlular, hilyeyi vasıta ederek talepte bulunan hiç kimseyi kapılarından boş döndürmediler... Hilye hürmetine suçluları affetmek, hilye yüzü suyuna küs ile barışmak bir gelenek oldu... "

Cenabı Peygamberi anlatan birçok kişi oldu, Hz.Ali(kv) efendimiz başta olmak üzere.Biz Hz.Hasan, Hz.Hüseyin efendilerimizin dayılarından  dinlediklerinden  özellikle Efendimizin konuşması ile ilgili kısa bir bölüm nakledeceğiz.

Burada Cenabı Peygamberle ilgili paylaşımda bulunurken aslında, bugün peygamber varisi olan İnsanı Kâmil'de görülmesi gereken vasıflara işaret etmek istiyoruz.İnsanı Kâmil'in kemâli, Hakk'ın Habibi,Kainatın Efendisine (sav) benzeyiş derecesindedir.O'nda ifnah oluş derecesindedir. Seven sevdiğinin parçası olur.Büyüğümüz Mevlana Hace hazretleri  bu durumu ''taşımak'' kavramıyla ifade ederler: ''Sahabeyi kiramdan çoğunu Hz.Peygamber taşımıştır.Cenabı Peygamberi (sav) taşıyan çok az ashab olmuştur. Hz.Sıddık, Hz.Faruk, Hz.Ali, Hz.Selman, Hz.Mikdat... (ra) gibi.”

Efendimizle ilgili bir niteliğe, ahlâka ulaşan kişi Hakk'ın kulundan istediğine ulaşmış demektir.Bu vasıflarla kendi yaşantısı arasındaki kopukluk, uzaklık ya da zayıflık insana kendi hayatı hakkında sağlama yapma imkanı verecek, kişi iman derecesini fark edecektir.
''İman,mevhibe-i ilahidir.Bir insanda varsa vardır,yoksa yoktur.Yoksa oluşturulamaz.'' ifadesiyle büyüğümüz Hace hazretleri temel bir tespitte bulunur.Eğer size değen bilgi içinizi titretiyor,gözünüzü yaşartıyorsa şükürler olsun imanınız var demektir.Sonraki aşama imanı sevgi ile çoğaltma aşamasıdır.Tâ ki bugünün Peygamber varisi İnsanı Kâmil'i bulana dek. Çünkü o aşk gözesi, sevgi pınarıdır. Sizin aklınıza ve kalbinize yağdırdığı sevgi sağanağıyla kurumuş gönül toprağınız aşka kanacak, iman tohumunuzda Muhammedi filizler neşet edecektir. Şimdi bugünden o güne gidip sevenlerin dilinden Efendimizin sözüne, haline, özüne bakmaya çalışalım:    

Hz.Ali'nin (kv) oğlu Hz.Hasan (ra) şöyle buyuruyor: ''Dayım Hint bin Ebi Hale et-Temimi Peygamber Efendimizin şemailini güzel anlatan birisi idi.Ben de onun anlatmasından hoşlandığım için sordum, o da şöyle vasıflandırdı: ''Allah'ın resulü, çok yakışıklı ve alımlı idi.Mübarek yüzü ayın on dördündeki gibi parlardı... Teni beyaz renkli idi.Geniş alınlı, gür kaşlıydı. İki kaşı arasında öfkelendiği zaman belirgin bir damar vardı. Burnu gayet güzel ve düzgün idi. Gür sakallı  güzel yanaklı idi. Ağzı büyükçe idi. Dişleri seyrek idi fakat inci gibi parlaktı... Boynu sanki bir gümüş huzmesi gibi idi... Yürürken ağır ağır giderdi, sanki yüksekten aşağı iner gibi bir yürüyüşü vardı... Yere bakışı göğe bakışından çok ve daha uzun olurdu.”

Hz.Hasan (ra)  ''Biraz da O'nun konuşma şeklini anlat.'' deyince Dayısı Hint bin Ebi Hale et-Temimi şöyle devam etti:

''Birbiri ardınca hüzünlü düşüncelere dalardı, daima düşünceli idi. Lüzumsuz ve gereksiz konuşmazdı. Sükûtu uzun olurdu. Söze başlarken de bitirirken de dudakları ile konuşurdu. Efradını cami ağyarını mani (Apaçık,tam, tanımlayıcı) cümlelerle gayet güzel ve veciz konuşurdu. Sözlerinde ne fazlalık olurdu ne de eksiklik. Asla kuru,basit bir kelime O'ndan işitilmedi.

Dünyalık bir şey O'nu asla öfkelendirmez, hakikat söz konusu oldu mu da O'nu kimse durduramazdı. Hiçkimseyi tanımadan gerçeği söylerdi. Nefsi için kızmaz, intikam almaya kalkmazdı.

İşaret ettiğinde avucunun tümüyle işaret ederdi. Bir şeye hayret edip şaştığı zaman avucunu çevirirdi. Konuştuğu zaman sağ elinin ayasını sol elinin baş parmağı ile bitiştirirdi.

Güldüğünde gözlerini yumar,genellikle tebessümlü bir gülüşü olurdu.''

(Hz.Hasan (ra) uzun zaman bu işittiklerini kardeşi Hz.Hüseyin'den (ra) gizlediğini,bir süre sonra ona anlatmaya başlayınca meğer onun da dayısından sorup dinlediğini öğrenir.)

Hace Hazretleri soyut sevgiden bahsetmenin insanı hayalciliğe götüreceğini bu yüzden somut sevgiliden bahsedilmesi gereğini önemle vurgulamışlardı. Cenabı Peygamberin (sav) mübarek vasıflarını okurken hızlıca okuyup geçmek yerine kendi vücudumuza bakarak daha derin bir hissediş içine girmemizde fayda var. Burada şemail ile ilgili ayrıntıya girmeden Efendimizin söz söyleyiş biçimini paylaşmaya çalıştık.

Cenabı Hak, Efendimizin (sav) hakikatini-özünü anlamayı nasip eylesin. Çünkü özü anlaşılmadan sözü anlaşılamaz.Bugün Peygamber varisi İnsanı Kâmil ile muhatap olanlar; onun bir hadisi şerifini naklederken cümleleri coğrafyası, sosyolojisi, psikolojisi-duygusuyla beraber naklettiğini görecektir. ''Mürşid no-frost buzdolabı gibidir.O günün tazeliğini bu güne taşır.'' ifadesi de buna işaret eder.

Kerim olan Mevlamız, Efendimizin (sav) hakikatini varisi ekmel olan Hz.İnsan'dan öğrenmeyi hepimize lütfeylesin.  

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 EKİM SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort