JoomlaLock.com All4Share.net

EFENDİMİZ’İN HİTÂBETİ -7-

Elhamdulillahi Rabbil Âlemin… Aziz olan, Celil olan Mevlâmız’a  hamd ve senalar olsun. O’nun insanlığa gönderdiği en güzel  hediye olan, insanlığın güzeli, ümmetin sahibi Efendimiz’e (sav) salâtlar, selamlar olsun. Kendisinden sonra da bizleri “sahip”siz bırakmadığı için Efendimiz’e (sav) ayrıca ihtiramlar, teşekkürler olsun.

Resûlullah (sav) Efendimiz’i bugün için İslam tarihi kaynaklarından, Siyer ya da Şemail kitaplarından öğrenmek mümkündür. Özellikle burada “öğrenmek” ifadesini tercih ediyoruz çünkü öğrenmek tam anlamıyla bilmek-tanımak anlamlarına gelmez. İman eden bir kişi, Hadis-Siyer-Şemail-Hayatüs Sahabe… gibi birçok İslam tarihi kaynağından Efendimiz’i (sav), O’nun yaşantısını, ahlakını, ashabını eğitme usullerini öğrenebilir. Ancak bu bilgilerin bugün nasıl uygulanacağına dair kendi çıkarımlarıyla baş başa kalacaktır. Elhamdulillah ki bizler vâris-i Nebi olan insan-ı  kâmil ile muhatap olduğumuzdan bugüne neyin-nerede-nasıl ve ne ölçüde uygulanabileceğine dair, şu hayat mektebinde okuduk, okumaktayız. Efendimiz’in (sav) konuşma tarzı, hitabeti gibi konuların bizlere açılmasını da mümkün kılan yine Büyüğümüz Mevlânâ Hâce Hazretleri’nin üslûbudur. Yaklaşık on beş senedir Hâce Hazretleri’nin sohbetleriyle muhatap oluşumuz, en büyük sünnet-i seniyye olarak sohbetin önemini, insanlara tesirini görmemizi, bizzat yaşamamızı sağlamış oldu. Sohbet denilen eğitim tarzının temeli söze ve sözün söyleniş biçimlerine dayandığı için, Efendimiz’in (sav) üslûbunu varis-i ekmelinde görerek öğrenmiş olduk. Yaptığımız kaynak araştırmaları yalnızca bu gerçeğin teyidcisi oldu.

“Kelimeler, manalara giydirilmiş gömleklerdir.” diyen Cemil Meriç’in tespitiyle hakikatin-marifetin kelimelerle nasıl bizlere aktığını bizzat müşahade etmiş olduk. “Kalbimdekileri Hz. Ebubekir’in (ra) kalbine akıttım.” buyuran Hz. Nebi (sav) Efendimiz’in usûlünü, üslûbunu biz de Büyüğümüz Hâce Hazretleri’nde görmüş olduk. Bu anlamda bizim Efendimiz’den (sav) aktarmaya çalıştığımız örnekler hayatımızda karşılığı olan bilgilerdir. Bunu da tahdis-i nimet babından özellikle belirtmemiz gerekir.

Hz. Ali (ra), “Sözü tatlı olanı sevmemek elden gelmez.” buyurur. Efendimiz’in (sav) tatlı hitabeti, O’nun sözlerindeki  letafet  her dinleyene tesir etmiştir. Her ne kadar söz boğazdan çıksa da sözdeki eda, ahenk, letafet, kalpten-ruhtan gelir. Söz, hatibin ruh yapısına göre ya gül olur, kokar; ya diken olur, batar. Bu yüzden ses kulağa gelir; sesin ruhu diyeceğimiz eda-ahenk-letafet, ruha-kalbe tesir eder.

Resûlullah (sav) Efendimiz’in yüzü gibi sesinin de güzel olduğu işitenlerce ifade edilmiş ayrıca bu güzel sese kalbinden gelen rahmet-şefkat duyguları da yansıyınca bütün katı kalplilere bile tesir eden hitabeti ortaya çıkmıştır.

“Allah’dan gelen bir rahmet ve merhamet duygusuyla onlara tatlı söz söyledin, yumuşak davrandın. Şayet kaba, sert tabiatlı, katı kalpli olsaydın etrafındakilerin dağılıp gittiğini görürdün.” (Âl-i İmran-159) ayeti kerimesi Efendimiz’in (sav) nasıl rahmetle donatıldığının ve rahmetin tesiriyle insanları nasıl etkilediğinin ifadesidir. Kur’ân-ı Kerim’de geçen “Kavli leyyin” yumuşak-tatlı söz ifadesi Musa’dan (as) istenen bir üslûptur. Rivayetlerden biliyoruz ki Musa (as) sert yapılıdır. Firavuna tesir edecek üslûp olarak ondan “Kavli leyyin” istenmiştir. Ardından “Umulur ki tesir eder.” beklentisi ifade edilir. Elhamdulillah Efendimiz’in (sav) üslûbunun övüldüğünü, olumlu tesirlerinin dile getirildiğini ayeti kerimede görmekteyiz.

Efendimiz’in (sav) ashabını usandırmamak için onların hallerini dikkate aldığını, onların istekli oldukları zamanı kolladığını da rivayetlerden öğrenmekteyiz. Peygamber terbiyesinden geçmiş Hz. Âişe annemizin “Dinleyen olursa konuş, konuşan olursa dinle.” ifadesi de bu “hazır bulunuşluk” yönüne ifade etmektedir.

“Allah (cc) usanmaz fakat siz usanırsınız.” meali şerifi de bilgiyi-hakikati verirken bile insanın yapısının gözetilmesini dile getirir. İbni Abbas (ra) Hazretleri’nin “Bazen espri ile zihinleri dinlendirin.” tavsiyeleri de zihin algı düzeyinin, yoğunluğunun dikkate alınması ve eğitimde teneffüs uygulaması gibi ara verilişin önemini ifade eder.

“Nebi (sav) dinleyicilerin ön tarafta bulunanlarını rahatsız etmeyecek, arka sıradakilere duyurabilecek bir ses ayarına dikkat etmiştir. Bu konuda gelen nakillerden bir kısmı şöyledir:

•    Resûlullah’ın (sav) geceleyin ashab-ı suffanın yanına geldiği zaman uyuyanı uyandırmayacak uyanık olana duyuracak bir sesle selam verdiğini biliyoruz. (Müslim, el-Eşribe 32/174, III/1625)

Ashab-ı suffa, diğer bütün ashab gibi Resûlullah’ın bir selamını almaya can atan, O’nu dünya ve ahiret saadetinin tek rehberi olarak tanıyan ve bir lokma ekmekle kanaat ederek O’nun yanında kalmayı tercih eden insanlardı. Resûlullah’ın sesiyle uykudan uyanmayı bir nimet sayacakları muhakkaktı. Bununla beraber Efendimiz’in (sav) hafif sesle selam vermesi muhatabı sesiyle rahatsız etmeme prensibine dayanmaktadır. (el-Buhari, el-Amelü fi’s-salat:15/II/63)

•    Resûlullah’ın (sav) konuşurken ayağa kalkması, minberde, bineğin veya yüksekçe bir kayanın üzerinde olduğu halde konuşması hem kendini muhatabın görmesi hem de sesini daha iyi duyurabilme maksadına dayanıyordu. (Ebû Davud, el-Menasık: 51/ 1885, İbn Sa’d, I/252)

•    Minberde yaptığı en son konuşmada hasta olduğu için oturmuş, yüksek sesle konuşamayacağı için cemaatin iyice yaklaşmasını istemişti. (el-Buhari, el-Cumu’a: 29/ I233)

•    Bir bayram hutbesini arka kısımda bulunan kadınların işitememesi sebebiyle onların yanına kadar gitmiş ve hususi olarak onlara da konuşmuştur. (el-Buhari,el-İlm: 32,I/33, Müslim, salati’l- ıydeyn,h.2,II/602)

•    Ümmü’l-Husayn Ahmesi  diyor ki: Resûlullah’ı (sav) Veda Haccı’nda hitap ederken gördüm. Üzerinde koltuğunun altından geçirerek sarındığı bir elbisesi vardı. Ben onun omzunda (yüksek sesle haykırması sebebiyle) titreyen adalelerine bakıyordum. Şöyle diyordu:

‘Ey insanlar Allah’dan korkun…Size emir tayin edilen kişi, burnu kesik bir köle de olsa Allah’ın kitabına göre hükmettiği müddetçe ona itaat edin.’ (et-Tirmizi, el-Cihad:28/1706,IV/209)

Resûlullah’ın (sav) Arafat’ta yapmış olduğu bu konuşma ayrıca Rabi’a b. Ümeyye b.Halef (2/624) tarafından cümle cümle tekrarlanmıştır. (bk.İbn Hişam,IV/252) Mina’da, kuşluk vakti, boz bir deve üzerinde yaptığı konuşmada ise tekrarlama vazifesi Hz. Ali b. Ebi Talib’e (40/661) verilmiştir. (Ebû Davud, el-Menasık:73/1956,II/268) Bunlar o gün için bir hoparlör tertibatı olarak değerlendirilebilir. Konuşmalarda dinleyici sayısı yüz bini bulmaktadır. Mina’da yapılan bir baş ka hitabetin bir mucize olarak her tarafa ulaştığı, herkesin bulunduğu yerden bu konuşmayı rahatça dinlediği rivayeti de vardır. (bk.İbn’l-Kayyim el-Cevziyye, Zadü’l-Mead: I/275, Ebü Davud, II/268)”

Ahmet Lütfi Kazancı Hoca’nın “Peygamber Efendimiz’in Hitabeti” kitabından alıntıladığımız bu bölümle yazımızı bitirelim. Cenabı Hak (cc), Efendimiz’in (sav) eğitimini bugün varis-i ekmelinde görmeyi  hepimize nasib eylesin; aksi halde imanımız kitabi kalmaktan öteye geçemeyecektir. Hz.Ali (ra) efendimizin buyurduğu; “Eğer çocukken ölüp Rabbimi tanımadan cennete gitseydim buna sevinmezdim. Zira Allah’ı en iyi bilenler  O’ndan en çok korkanlar, O’na çokça ibadet edenler ve Allah için güzel nasihatte bulunanlardır.” ifadesinden anladığımız Mevlamızı tanımak cennete gitmekten öncelikli bir hedeftir bizler için.
Rahîm olan Rabbimiz bu eğitimi  kemâl  sahibi dostundan alabilmeyi hepimize nasip etsin.  

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2012 OCAK SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort