JoomlaLock.com All4Share.net

DOSTUN DOSTLUĞUNA ERMEK

Dervişin biri Bâyezîd-i Bistâmî’ye (ks) sorar:

- Beni Allah’a ulaştıracak en güzel amel, O’na varan en kestirme yol nedir? Hazret cevap verir:

-Allah'ın velî kullarını sev! Sev ki onlar da seni sevsinler. Onların gönlüne girmeye çalış! Çünkü Allah, o âriflerin kalplerine saniyede yetmiş defa nazar eder. Allah onlardan birinin kalbinde senin adını görürse eğer, seni de sever, bağışlar ve kendisine dost edinir.

Allah dostlarının gönlüne girmek, onlar tarafından sevilmek Allah’ın yakınlığına ermenin en kestirme yoludur. İmanın tahkike ermesi, amellerin sâlihleşip ahlâkın güzelleşebilmesi ancak onların manevi terbiyesine girip irşâd olmakla mümkündür. Tahkiki imana yalnız ‘kitaplarla’ erişilebilseydi, günümüz ilahiyat fakültesi mezunu her şahıs en kâmil imana sahip olurdu. Sâlihlerin, sâdıkların, fazilet erbâbının çevresinden ve onların sohbetlerinden uzaklaşıp satırların arasında kalmak, gönlü kuraklaşan topraklara çevirir, vicdan ufkunu karartır, bakış açısını daraltır…

Kelâm-ı kibârda buyrulur:
“Neye yönelirsen o olursun
Neyle meşgul olursan onunla kalırsın…”

İyilerle beraber olursan eğer sen de tıpkı onlar gibi ‘iyi’leşirsin. Sabrı öğrenirsin, şükrü öğrenirsin, zikri ve tevekkülü öğrenirsin.

Hâce Hazretleri’nin (kuddise sırruh) buyurduğu gibi:  “İyi insanlar bir mektep gibidir. İnsanı eğitir, öğretir.”

Âyet-i Celîle’de: “Kûnû mea’s-sâdikîn” (1)  Sâdıklarla beraber olun! buyrulur.

Vücudumuzun her azasında bir irade vardır. Yalnız kalbimizde irade yoktur. Kalbimiz çevresinden gelen telkinlere karşı her zaman temayüllüdür. Gönlümüzü mâsivânın etkisinden kurtarıp hayra yönlendirebilmemiz için sadık, sâlih ve ârif kimselerle ünsiyet kurup, onların dostluklarını kazanmaya ihtiyacımız vardır.

Arapçada “nâs”(avam, insanlar) kelimesi “ne-se-e” (unutmak) kökünden gelir. “Yâ-sîn” in muhatap aldığı “İnsan” kelimesi ise “ünsiyet” ten gelir. Kalplerin temayülünü, yakınlık ve istifadesini ifade eder. İşte ehlullâhtan alacağımız fayda, onlara duyulan bu ünsiyet ve muhabbet kararıncadır. Yoksa sadece ‘mekân’ birlikteliği insanı murâd edilen neticeye ulaştırmaz.

Kelâm-ı kibarda buyrulur:
“Dostluk, iki gönül arasındaki cereyan hattıdır. Bu cereyanla, yani muhabbet neticesinde sevilenin her hâli, sevgisi nisbetinde sevene sirâyet eder.”

Doğruluktan gâfil, dünya ehli ve aceleci insanlarla beraber olup ünsiyet kurduğumuzda ise fikrimizi bozup gönlümüzü karıştırırlar. Çöplerin biriktiği mekânların üzerinden geçip gelen bir rüzgâr, oraların çirkin kokularını da alarak etrafa yayar ve ruhları daraltır.

Reşahat’ta bir menkıbe anlatılır:

“Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri bir gün sohbet meclisinde iken gönlünde bir dağınıklık, ağırlık duyar. Bir türlü kendisini toplayamaz. Orada bulunanlara sorar:
- Hele bir bakın meclisimizde yabancı biri var mıdır?

Meclisi ararlar, tararlar yabancı bir kimse bulamazlar. Fakat Bâyezid-i Bistâmî ısrar eder:

-Hele iyi araştırın. Asâların olduğu yere de bakın. Eğer öyle olmasaydı, gönlümde bu perişanlık olmazdı, buyurur.

Tekrar araştırırlar ve bakarlar ki orada fâsık ve gâfil diye bilinen bir insana ait asâ vardır. O asâyı  dışarı çıkardıklarında Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri’nin gönül huzuru yerine gelir..

Allah’ın dostu olan sâlih ve ârif kimseler, gönüllerindeki muhabbet ve aşkı sohbetlerine taşırlar. Kalplerinde bulunan o nûru onları dinleyen cemaate yansıtırlar…  Bunun sonucunda gönüller feyz ve hakikat nûru ile dolar. Sıbğatullah’a (Hakk’ın boyasına) boyanırlar.

Ğavs Hazretleri (ks) muhabbetin insandan insana sirâyet etmesini hoş bir Anadolu ifadesiyle ‘uyuzlu keçilerin derdine’ benzetir ve şöyle buyurur: “Bizim ihvânımız uyuzlu keçilere benzer… Sürtündükçe birbirine, o uyuz hastalığı bir diğerine geçer.” İşte aşk ve muhabbetin birimizden diğerimize geçmesi tabiri caizse eğer ‘iyilere, aşk ve vecd sahibi kimselere çok sürtünmemizle’ mümkün. Birlikte vakit geçirmeyle, sohbetlerine iştirak edip içten yönelmemizle…

Kişi gönlünde meskûn bulunanla değerlidir. “Allah sizin mallarınıza ve şekillerinize bakmaz; fakat O sizin kalplerinize ve amellerinize bakar.” (2) buyuruyor Allah Rasûlü.(sav) Kalbini hangi sevdalara salarsan, hâlinle hangi sevgileri beslersen Hak katında itibarın da o nispette olur.

İmâm-ı Rabbânî (ks) “Hiçbir amelimin Hak katında kabul olunduğunu ve benim yüzümü rûz-i mahşerde aydınlatacağını ümit etmiyorum. Hiç birisine güvenim yoktur. Yalnız tek bir amelim vardır ki onun hürmetine Rabbimin rahmet edip beni bağışlamasını ümit etmekteyim. Ve o amelim de Hak dostlarını sevmemdir. Onların muhabbetini gönlümde barındırmamdır.” buyuruyor.

Bu İmâm-ı Rabbâni (ks) Hazretleri’nin hiçbir amelinin Hak nazarında kabul edilmediği anlamına gelmiyor. Öyle olsaydı eğer hâlâ onun vecizelerine buralarda yer vermez, adından söz ediyor olmazdık. Ya da onca Müslüman her gün Fatihalar okuyup ervâh-ı şerîfine hediye etmezdi… Onun bize vermek istediği mesaj, hiçbir amelin Rabbimiz indinde kendi zât nûrunun tecelli ettiği evliyaullaha duyulacak sevgi ve muhabbetin yerine geçemediğidir. Ya da onun kadar rahmet-i ilahiyi cezbetmediğidir…

Aşktan gayri bu dünyayı çekilir kılan, dostluktan başka bu hayatta insanı mutluluğa ulaştıran bir şey var mıdır? Olsaydı Bilâl-i Habeşî (ra), Hazreti Peygamber (sav) dünyasını değiştirdiğinde bu yangına dayanamayarak Medine’yi terk edip gider miydi? Ya da aynı olayı hazmetmekte zorlanan Mü’minlerin Emiri’ni "Resûlullah ölmedi, öldü diyenin boynunu uçururum." diye çaresizliğe sürükler miydi?

Bakınız yine Hz. Ömer (ra) bu çaresizliğine çare olarak neye işaret buyuruyor: “Resûlullah bu dünyadan ayrıldıktan sonra hayatta hiçbir şey bana zevk vermez olmuştur… Yalnız iki şey var ki onlar müstesna. Birincisi, uzun ve sıcak yaz günlerinde oruç tutup uzun kış gecelerinde sabaha değin ibadet etmektir. İkincisi ise, Allah dostlarının, Allah erlerinin muhabbet ve sevgileridir...”

Hak dostlarının gönülleri, beşeriyete rahmet yağmurlarının sunulduğu necât bahçeleri gibidir. Kendilerine muhabbet gösteren ham gönüllerin, pâyelerine bî-çare düşen hasta kalplilerin ellerinden tutarak kaldırıp onları birer inci sedefi yapmaktan uzak kalmazlar.

Yeter ki insanlar içlerindeki bu yokluğun, yoksunluğun idrâkine varıp gönül aynalarını bir teslimiyet ve itaat huzuruyla ehlullaha döndürebilsin…

Her gelen geçenden adres sorulmaz
Kıyamsız bigânelerin kâdesi olmaz
Mürşidsiz, rehbersiz Mevlâ bulunmaz
Kendini yine kendinde bul deli gönül
Hâce Hazretleri (kuddise sırruh)

Cenâb-ı Hak cümlemizi bu dünyada dostlarının gönlüne girebilmeyi, âhirette de yine onlarla beraber haşrolabilmeyi nasib eylesin… Âmin!

1- Tevbe-119
2- Müslim, Birr, 33; İbn Mâce, Zühd, 9

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 HAZİRAN SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort