JoomlaLock.com All4Share.net

BİLMEDİĞİN ŞEYİN ARDINA DÜŞME

Peygamber Efendimiz (sav) bir gün ashabıyla  otururlarken huzuruna bal getirilmiş. Hz Peygamber (sav)  orada bulunanlara ‘Bu nedir?’ diye sormuş. Herkes ‘Baldır ya Rasûlallah.’ demiş. Hz. Ali Efendimiz (ra) ise parmağını bala bandırıp ağzına götürüp balı tattıktan sonra ‘Baldır ya Rasûlallah.’ cevabını vermiş. Bu durum Peygamberimiz’in (sav) hoşuna gitmiş ve ‘Doğrusunu Ali söyledi.’ buyurmuş.

İnsanlar yakînen şahit olup görmedikleri, ayrıntılarını idrak etmedikleri bir olayı ancak yüzeysel olarak bilebilirler. Bu biliş ise eksik ve yetersiz bir biliştir. Bu bilgi noksanlığından, dikkatsizlik ve ön   yargıdan, olayın bütününe vakıfiyetsizlikten dolayı yanlış zanlara kapılabilirler. Böyle olunca da hüküm vereceği meselede yanılırlar.

Hadîs-i Şerifte buyruluyor ki:
"Zan ile hüküm vermekten sakınınız. Zira zanda bulunmak sözlerin en yalanıdır." (1) Mümin, kesin bir bilgiye dayanmayan, kendisine bir fayda sağlamayan, kendisini sorumlu duruma düşürecek şeylere ne kulağını vermeli ne gözünü çevirmeli ne de gönlünü onlarla meşgul etmeli... Allahü Teâlâ’nın insanlığa lutfettiği ve her saniyesinin ayrı bir değeri olan bu hayat, böylesine değersiz ve lüzumsuz şeylerle hebâ edilecek, fütursuzca, nefsin arzuladığı gibi harcanacak bir hayat olmamalıdır. Çünkü o bize, Hakk’ın büyük bir emanettir.

Kişiliği tam oturmamış kimseler, üzerlerine düşmeyen gereksiz işlerle meşgul olmaktan büyük haz duyarlar. İmanî olgunluğa ermiş akıllı kimseler ise kendi kusur ve eksikliklerini düzeltmeyle meşgul oldukları için, başkalarının ayıp ve noksanlarını araştırmaya vakit bulamazlar. “Fakat siz (Ey insanlar!) dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Oysa ki ahiret daha hayırlı, daha kalıcıdır.” (2) Âyeti gereğince, herşeye ancak hakettiği kadar vakit ayırıp değer verirler.

Yine Cenab-ı Hak İsra Sûresi 36.ayette meâlen şöyle buyurur: “Bilmediğin şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” Kesin olarak bilmediğimiz ve sağlıklı olduğuna kanaat getirmediğimiz şeylerin ardına düşmememiz tavsiye ediliyor bizlere. Bu, söylenen bir söz, aktarılan bir haber, yorumlanan bir olay, yahut da  inançla ilgili bir mesele de olabilir.

Aynı zamanda âyet bizlere sû-i zannı, tecessüsü, yalan sözü, yalancı şahitliği, iftira etmeyi, körü körüne ve bilgisizce başkalarını taklit etmeyi de yasaklamaktadır.

İnsanlar hakkında sadece duyduklarımız veya gördüklerimizle hükmetmek doğru olmaz. Kur’an-ı Kerim’de; “Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu iyice araştırın.” (3) diye buyrulmuyor mu? Tahmînî ve zanna dayanarak hareket edenlerin hayal kırıklığı ve hüsrandan başka varacakları bir son var mıdır? Zan, şüphe, dedikodu ve evham ile başkalarına iftiradan uzak durmalı Müslüman. İnsanların gizli hallerini araştırarak ortaya çıkarmak, özel hayatlarına burnunu sokmak ve kişilikleri hakkında ileri geri konuşmak kâmil bir insanın ahlakî vasıflarından değildir.

“Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” buyruluyor âyetin devamında. Âzâlarımızın hepsi bizlere birer emanettir ve insan bu emanetten sorumludur. İnsanın uzuvlarından her biri  fiil ve davranışlarından hesaba çekilecektir. Kalp, inandığı, düşündüğü, planladığı ve yapmaya azmettiği şeylerden; göz gördüğü, kulak duyduğu şeylerden sorguya çekilecektir.

Mümin, sadece bilgisi olduğu konuda konuşmalı, bildiğini, gördüğünü ve duyduğunu söylemelidir. Mümin, zanna göre hareket edemez.

Aziz Mahmud Hüdaî Hazretleri’nin, Üftâde Hazretleri’ne intisabı bu konuda dikkat çekicidir:

Aziz Mahmud Hüdaî Hazretleri, Üftâde Hazretleri’nin dergâhına gitmektedir. Dergâha yaklaştığı sırada atının ayakları, kayalara saplanır. Atını oracıkta bırakarak hedefine yaya olarak yürümeye devam eder. Dergâhın yanıbaşındaki tarlada üstü başı yırtık sökük dervişler çalışmaktadırlar. Hüdaî’nin gözleri Üftâde’yi aramaktadır.

Karşılaştığı ilk dervişe:

-Allah’ın selâmı üzerine olsun ey derviş! Ben, Bursa kadısıyım! Var git, geldiğimi söyle Üftâde Hazretleri’ne, onu göreceğim! der.

Yaşlı derviş önce acı acı güler, sonra:

-Üftâde benim, evladım! der.

Hüdaî Hazretleri:

-Hadi ordan, diyerek adamı alaya alır... Çünkü o, tarlada güneşin altında müridleriyle birlikte çalışan, böylesine sıradan, böylesine sefil görünümlü bir Üftâde beklememektedir. Ona inanmaz, kendisini kandırdığını sanır. Haline güler... Bilmez ki karşısında çalım satıp büyüklük tasladığı zat, ilerde gözlerinin nuru, Hakk’a varış kapısı olacak o büyük insandır...

Allah bizleri daima güzel düşünen, iyi niyet ve maksat içinde olan, bilmediği şeyin ardına düşmeyen, olaylara hep hüsn-ü zan ile yönelen kâmil insanlardan eylesin. Âmin...

Dipnotlar:
1-Sahih-i Buhari
2-A’lâ,16-17
3-Hucurat, 6

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 TEMMUZ SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort