JoomlaLock.com All4Share.net

DİL VE AFETLERİ - 4 MÜNAKAŞA VE MÜCADELE

Dil ve Afetleri 4

Dil ve Afetleri - 4 Münakaşa ve Mücadele - Şeb-i Vuslat

Sayı : 107 - Aralık 2016

 

Dil ve Afetleri - 4 Münakaşa ve Mücadele

 

Başkasının sözüne yapılan her itiraza münakaşa denir. Bu itiraz ya lafızda ya manada ya da konuşanın maksadındaki eksikliği belirterek olur. Münakaşayı terk etmek, inkâr ve itirazın terkedilmesiyle mümkündür. Dolayısıyla işittiğin her söze bak; eğer hak ise onu tasdik et; dinî emirlere ters, bâtıl ve yalansa ondan hiç bahsetme.

Münakaşanın Şekilleri

Başkasının konuşmasına karşı çıkmak, bazen konuşulan kelimenin lafzına olur. Bu da gramer ya da lügat yönünden bir eksikliği belirtmekle olur. Bazen de kelimelerin dizilişi ve tertibindeki öne alınan ve sona getirilen kelimeler arasındaki bozukluğu ifade etmekle olur. Konuşanın kelâmındaki bu türlü eksikler bazen marifetinin eksikliğinden, bazen de yanılmadan kaynaklanır. Ancak durum ne olursa olsun kusuru ortaya çıkarmaya izin yoktur.

Başkasının konuşmasına karşı çıkmak, bazen de konuşulan kelimenin manasına olur. Bu da, “Senin dediğin gibi değil, sen şu şu sebepten ötürü yanıldın...” şeklinde ifade etmekle olur. Karşı çıkmak bazen de maksadına olur. Bu da, “Bu söz doğrudur, ancak senin maksadın doğruya ulaşmak değil, senin maksadın başkadır...” şeklinde veya buna benzer ifadelerle olur. Bu tür münakaşa eğer ilmî bir konuda ise çoğunlukla ona “cedel” denir. Bu da kötü bir davranıştır. Böyle bir durumda kişiye gereken, susmaktır ya da inat ve inkâr tarzında değil de âdeta yarar sağlama gayesiyle soru sorarak meseleyi açıklığa kavuşturmak veya son derece nezaket üslubuyla açıklama isteme şeklinde olmalıdır.

Münakaşa yasaklanmıştır. Bu konuda Rasulullah Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur:

“Kardeşinle münakaşa etme! Onunla alay etme! Ona, yerine getiremeyeceğin vaatte bulunma!”

“Münakaşayı bırakın. Zira onunla konuşulan şeyin hikmeti anlaşılmaz ve fitnesinden de emin olunmaz.”

“Haklı olduğu halde münakaşayı terk edene, cennetin en yüksek yerinde ev inşa edilir. Haklı olmadığı halde münakaşayı terk edene cennetin ortasında ev inşa edilir.”

“Bil ki kul haklı bile olsa münakaşayı terk etmediği müddetçe imanın hakikatini tadamaz.”

Müslim b. Yesâr (ra) anlatır: “Münakaşadan sakının. Zira münakaşa anı, âlimin cahillik ettiği vaktidir. O vakitte şeytan, âlimin doğru yoldan sapmasını arzular.” 

Münakaşa kalpleri katılaştırır, kin ve nefrete sebep olur. İbn Ebu Ya’lâ diyor ki: “Arkadaşımla münakaşa etmem; çünkü münakaşa ile onu ya yalanlamış ya da kızdırmış olurum.”

Ebu Derda (ra) der ki: “Münakaşayı bırakmaman sana günah olarak yeter.” Münakaşaya devam etmek kişide âdet haline gelir. Öyle ki bu hastalık nefsinde yer tutar ve bundan kurtulmak çok zor olur.

Mücadelenin tarifi ise şöyledir; Mücadele, başkasını susturmaktan ibarettir. Bu da, konuşmasını kötüleyerek onun aciz ve noksan olduğunu ifade etmek, onu kusurlu ve o konuda cahil olarak tanıtarak küçük düşürmektir.

İnsanı mücadeleye teşvik eden sebep, kendisinin ilim ve faziletini ifade etmek ve başkasının noksanını açığa çıkarmak gayesiyle hücum etmektir. Bu iki maksat da nefsin gizli huyları olup nefsin aşırı derecede hoşuna giden şeylerdir. Bunları kısaca açıklayalım:

Kendisinin Faziletini Ortaya Koymak: 

Bu davranış nefsi temize çıkarmaktır. Ayrıca bu davranış, kulun böbürlenme ve üstünlük iddiasının bir yansımasıdır. Hâlbuki üstünlük ve büyüklük Allahu Teâlâ’nın (cc) sıfatlarındandır.

Başkasını Noksan Görmek:

Bu da insan tabiatındaki yırtıcılık sıfatının bir yansımasıdır. Bu sıfat, başkasını parçalamayı, kırmayı, vurmayı ve eziyeti beraberinde getirir.

İşte bu iki sıfat, insanı helak eden kötü vasıflardan olup kuvvetini mücadele ve münakaşadan alır. Münakaşa ve mücadeleye devam edenler bu helak edici ve kötü sıfatları kuvvetlendirmiş olur. Hatta bu davranışlar çirkin bir hal olmakla kalmayıp, başkasına eziyette bulunduğu zaman günah olarak yazılır.

Bu mücadele, muhatabına eziyet verir, öfkeyi artırır, hak ya da bâtıl ayırt etmeden muhatabı, konuştuğunu savunmaya sevk eder, söz sahibini her ne şekilde olursa olsun kötülemeyi hedefler, karşılıklı kavga ve sürtüşmeye sebep olur.

Birbiriyle mücadele eden iki kişi, karşısındakine en ileri derecesindeki kötü sözlerle karşılık verir, arkadaşını susturmak ve engel olmak için en kuvvetli çıkışlar yapar.

Bu hastalığının tedavisi, kendisini üstün göstermeye sevk eden kibrini kırmak ve arkadaşını noksan göstermeye sebep olan yırtıcılık sıfatını söküp atmakla mümkündür. Gerçekten her hastalığın tedavisi, o hastalığa sebep olan şeyden uzaklaşmakla mümkün olur.

Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Allahu Teâlâ bir kavmi hidayete erdirdikten sonra, mücadeleye girmedikleri sürece o kavim haktan sapmaz.”

“Her mücadelenin kefareti iki rekât namaz kılmaktır.”

Hz. Ömer (ra) şöyle der: 

Şu üç şey için ilmi öğrenme:

1. İnsanlarla mücadele etmek için.

2. Övünmek için.

3. İnsanlara gösteriş için.

Şu üç şey için de ilmi terk etme:

1. İlmi öğrenmekten utanarak,

2. İlmi kıymetsiz sayarak,

3. İlmin yerine cahilliğe razı olarak.”

Hz. İsa (as) şöyle buyurmuştur: “Çok yalan söyleyenin güzelliği gider. İnsanlarla mücadele edenin heybet ve efendiliği gider. Üzüntüsü çok olanın bedeni hasta olur. Ahlâkı kötü olanın nefsine azap olunur.”

Konuyla ilgili olarak Ömer b. Abdülaziz (ra) der ki: “Dinini mücadelelere hedef yapan kişi çoğu zaman karışıklıkların (fitnelerin) çıkmasına sebebiyet verir.”

Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Haklı olduğu halde mücadeleyi terk eden kimseye Allah cennetin en yüksek yerinde bir ev inşa eder.” Bu sevabın verilmesinin sebebi, böyle bir durumda mücadeleyi terk etmek nefse ağır geldiği içindir.

Bid’at ehli birini gördüğü zaman onu tenha bir yere çekip kendisine nezaketle nasihat etmeli, onunla asla mücadeleye girmemelidir. Çünkü mücadeleye girmek karşısındaki insanı, “Bu beni aldatmak için bir hile yapıyor...” düşüncesine iter. Ya da o, “Bu mücadele öyle bir sanattır ki herkes bununla kendi görüşünü üstün yapmaya çalışır!” diye düşünür. Böylelikle bid’atı bırakmaya yanaşmaz, mücadele onun kalbindeki bid’atı daha da kuvvetlendirir. Kişi, karşısındakine nasihatin fayda vermeyeceğini anladığı zaman onu terk edip kendi nefsiyle meşgul olmalıdır.

Resûlullah Efendimiz (sav) şöyle buyurur: “Dilini müslümanları kötülemekten çeken ve hata edeni gücünün yettiği en güzel bir üslupla uyaran mümine Allah rahmet etsin.” Hişâm b. Urve (ra) der ki: “Peygamber Efendimiz bu sözünü yedi defa tekrar etti.”

Şöhret için uğraşan, tartışmayı sever. Şöhret ise afettir. Münakaşa, mücadele, dostun dostluğunu azaltır, düşmanın düşmanlığını artırır. Salih mümin kibirli olmaz, vakar sahibidir, dünya işlerinde kolaylık gösterir. Din işlerinde sağlam olur. Hiç münakaşa etmez!

Kötü ile münakaşa etme, seni üzer. 

Halim ile münakaşa etme, sana küser.

Bilgi yönünden insanlar dört gruba ayrılır:

1. Bildiğini bilen,

2. Bildiğini bilmeyen,

3. Bilmediğini bilen,

4. Bilmediğini bilmeyen. 

Bu son gruptaki insanlar bilmedikleri konuda biliyormuş gibi mücadele ve münakaşa eder. Kişi bu mücadeleyi bir müddet âdet edinse ve insanlar da onu övse, bu durumda o halk tarafından kabul edildiğini ve nefsinin üstün olduğunu düşünür; o zaman bu tehlikeler daha da kuvvet kazanır. İnsanda gazap, kibir, gösteriş, makam sevgisi, kendini üstün görmek gibi sıfatlar hâkim olduğu zaman, insan bunlardan kurtulmaya güç yetiremez. Bu huylardan birini temizlemek büyük bir gayret ve mücahede isterken, insan hepsiyle nasıl baş edebilir?

Hak olan davada mücadele şarttır. Burada açıklamaya çalıştığımız mücadele nefsin, rızanın önüne geçtiği ve cahilce kendini ispat için yapılan mücadeledir. Bizim yolumuzun parolası; talim, tatbik ve tebliğden ibarettir, ifadesidir. Umulur ki nefsimizle olan mücadelemiz bizleri boş lakırtılardan koruyacaktır. Kişi noksanını bilmek kadar irfan olmaz. Münakaşa ve hak üzere olmayan mücadeleye ayıracak vaktimizin olmaması gerekiyor. Bizim sohbetlerimiz en büyük nimetimiz. Peygamber Efendimiz (sav) “Din nasihattir.” buyurmuşlar. Tatlı dilin yılanı deliğinden çıkardığını buyurmuş atalarımız, inşaallah hak sohbetlerde nice yılanı, çıyanı gönül hanemizden ve hanelerden çıkartacaktır…

Gayret bizden, tevfik Allah’tandır. Rabbim İslam’ın derdiyle dertlenebilmeyi ve dert ehliyle dertleşebilmeyi bizlere nasip etsin ve kolaylaştırsın inşaallah…

 

Yararlanılan Kaynaklar:

Dil Belâsı, Hüccetü’l-İslam İmam Gazzali, Semerkand Yayınları, 2011

 

Yazar: Şeb-i Vuslat

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort