JoomlaLock.com All4Share.net

CEMAATTEN ÜMMETE GİDİŞ…

Cemaat “cem olmak”tan gelir. Bugün Müslümanların belki de en çok ihtiyaç duyduğu şey cem olmaktır. Halbuki gününümüzde Müslümanlar birbirlerinden ne kadar uzak dururlarsa kâr sayıyorlar. Eskiden aynı semtte misal bir bakkal dükkanı varsa ikinci bir kişi bakkal açmazmış. Şimdiler de durum çok değişti; ticarette hiçbir ahlâk kalmadı. Aynı işi yapan onlarca, yüzlerce dükkan müşteri potansiyeline bakmaksızın açılabiliyor. Cemaatlerin durumu da biraz buna benziyor. Birisi okul açmış, ötekiler de açmış; birisi televizyon kurmuş ötekiler de; birisi finans kurumu kurmuş ötekiler de, örnekler uzayıp gider…

Halbuki cemaatler farklı alanlarda uzmanlaşmayı seçselerdi, her biri farklı görevler üstlenselerdi, toplamda bir bütünün parçaları gibi olsalardı inanıyoruz ki bugün ülkemizin manzarası daha farklı olurdu. Yani bugün cemaatlerin birbirlerine ihtiyaçları kalmamış. Her bir cemaat finans olarak, müntesip olarak, kurum/kuruluş olarak, belli makam mevki olarak, güç olarak kendisine yeterli hale gelmiş. Adeta devlet içinde devlet! Bunun sonucu olarak cemaatlerin fertlerinde topyekun bir cemaat anlayışı ve ümmet olma bilinci bir türlü gelişmiyor. Cemaatler daha çok grup psikolojisi ile hareket ediyorlar. Cemaatlerin fertleri takım tutar gibi kendi cemaatlerini tutuyorlar. Bırakınız birlik olarak hareket etmeyi, menfaatlerine ters geldi mi ellerindeki gücü birbirlerine karşı kullanabilmektedirler.  Tabi artık bizi karşı cepheden yıkamayacaklarını anlayan İslâm düşmanları da bu durum karşısında sevinmektedir. Cenâbı Hakk’ın bize emrettiği, terkinden dolayı nice kavmin helak olduğu “emr-i bil maruf nehyi anil münker” cemaat dışındakiler için işletilip, cemaat fertleri birbirlerinin hatalarını görmezden gelmeye başlamıştır. Hatta yapılan yanlışlara manevi bir kılıf bulunmuş ve bir hikmet aranmaya çalışılmıştır. Neticede ortaya çıkan manzara Müslümanları kemiyet olarak memnun etse de keyfiyet olarak durum hiç de iç açıcı değildir.

Bir de bu durumu desteklemek için; “Allah Rasûlü kalkıp gelse...” edebiyatı var. Şimdi kalksa gelse bizim cemaatimize girer, bizim giyindiğimiz gibi giyinir, bizim programımızı desteklerdi gibi safsatalar birçok cemaatin diline dolanmış. Kimileri de şeriata muğayir işler yapıp bunu keramet kılıfı içine sokmaktalar. “Şeyh uçmaz, mürid uçurur.” demişler. Günümüz şeyhleri hiç yere konmayıp sürekli uçuyor. Peygamberimiz’in irşadındaki en temel unsur, sohbet terkedilmiş, yerini menkıbeler, kerametler doldurmuş. Kerametin biri bin para… Yanlış anlaşılmasın; keramete, velayete karşı olduğumuz falan yok. Velayeti başımızın tacı biliriz, ama bir şeyin aslını, orijinalini de korumak en önemli vazifemiz olmalı. Öyle olmasaydı bugün sahte peygamberlerden geçilmezdi.

Bütün bunların neticesinde bırakınız ümmeti Muhammed’den olma bilincini, cemaat olma bilinci bile gelişmiyor. Cemaatlerin müntesipleri kendilerini Peygamberimiz’in merkezde olduğu büyük cemaatin bir ferdi sayamıyor, grup psikolojisinin ötesine geçemiyor. Halbuki buyrulmamış mıydı; “Doğudaki bir Müslümanın ayağına bir diken batsa batıdaki bir Müslüman hisseder.” diye. Bugün İslâm dünyası kan ağlıyor; Suriye’de, Filistin’de, Keşmir’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da daha bir çok bilâd-ı İslâm’da Müslümanlar ya esaret altında inim inim inliyor ya da açlıkla, yoksullukla pençeleşiyor. Ümmeti Muhammed’in hali tüm dünyada içler acısı iken biz düşmüşüz kendi derdimize. Müslümanlar birlik olsaydı, grup psikolojisi yerine tek bir cemaat duygusuyla hareket etseydi ülkemizde ve dünyada durum böyle olur muydu?

Bugün süper güçler kendi aralarında İslâm ülkelerini paylaşmışlar. Her biri kendi nüfuz alanına düşen bölgede Müslümanları ekonomik, siyasi, kültürel ve askeri açıdan sömürmekte. Buna yerli işbirlikçileri de çanak tutmakta. Sistemleri demode oldukça başına bir yeni kelimesi ekleyip yolarına devam etmektedirler. Müslümanlara ise sizin işiniz gelecek ‘Bahar’a kaldı diyorlar. “Alavere dalevere kürt Mehmed nöbete.” Peki bu durumda biz ne yapıyoruz, grubumuzu büyütmeye çalışıyoruz. Biz hedeflerimize ulaştığımızda onlar uzayın öbür ucuna gitmiş olacaklar. Tam tavuğun darı hesabı. İki darı daha yiyeceğim diye kurda yem olacak.

Bu durumdan kurtulmanın yolu kesinlikle grup psikolojisini bırakıp topyekün Peygamber Efendimiz’in ayaklarına kapanmaktan geçiyor ki bize hayırlı bir sahip gönderilsin. Bediüzzaman Hazretleri buyuruyor; “Ümmetin ihtiyaç ve ittihadı bir çizgiye geldiğinde Cenâbı Hak ferdiyet makamındaki bir kişiyi mehdiyet makamına getirir ve ümmeti Muhammed’i kurtarır.” Bütün gayretimiz ümmetin hayır üzerinde birleşmesi için olmalıdır. Bugün Müslüman kesim sürekli bir güç, kuvvet, müntesip toplama gayreti içindedir. Bir cemaatin doğruluğu ve fazileti onun büyüklüğü ve nüfuzu ile doğru orantılı olarak görülmektedir. Önemli yerlere, makamlara eli uzanıyorsa, belli yerlerde adamları varsa, bağlılarına ekonomik kazanımlar sağlıyorsa… Siadları, miadları varsa o cemaat doğru bir cemaattir; yok adı sanı duyulmamış, parası, gücü olmayan bir cemaatse ağzıyla kuş tutsa kimse yüzüne bakmamakta.

Osmanlıdan sonra imamesi kopan tesbih taneleri gibi etrafa saçılan Müslüman cemaatler, hilafet makamının yokluğunda her biri bir hilafet makamı gibi hareket etmekte ve bunun sonucu olarak yalnız kendi yollarının hedefe götürücü olduğunu iddia etmektedir. Bediüzzaman Sâid-i Nursi Hazretleri cemaatler için; “Benim mesleğim haktır, deme hakkına sahiptir. Ama yalnız benim mesleğim haktır, deme hakkına sahip değildir.” buyuruyor. Körlerin fil tarifi meşhurdur. Bugün her bir cemaat o fil tarifinde olduğu gibi meselenin tutabildiği, anlayabildiği, başarabildiği kadarını hak kabul etmekte; görmediği, bilmediği tarafını inkâr etmektedir. Hâlbuki bugün ümmetin meseleleri her zamankinden daha teferruatlı ve zordur. Bugün Müslümanlar arasında, enflasyon olan, paranın değerinin sürekli değiştiği bir ortamda, vadeli satış, borç alışverişi, kredi kullandırma gibi daha birçok sebebini başkalarının ekonomik sistemlerinin oluşturduğu soruna net ve kalıcı bir çözüm bulunamamıştır. Kılık kıyafette de durum bundan farklı değil. Allah Rasûlü’nün sünneti rafa kaldırılmış, adeta folklorik hale gelmiş, cemaatler batı yaşam tarzını kendi hayatlarına uydurmuşlardır. Herkes indî, kısmî fetvalarla hareket etmekte, caizlerle yaşamını sürdürmekte. Helal artık caizle yer değiştirmiş durumda. Azimetle hareket eden Müslümanı mumla arasanız bulamazsınız. Şairin dediği gibi;
“Müslümanlık bilmem amma galiba göklerdedir”

Necip Fazıl da aynı hakikati şöyle ifade eder;

“Güneşe göç var da habersiz miyiz,
Yeryüzü boşaldı kalan biz miyiz”

Evet, bu durumda İslâm’ın emirlerini dört dörtlük olmasa da dikkatli, itinalı bir şekilde yaşamaya çalışan, Peygamberimiz’in (sav) sünnetine her hâl ve kârda bağlı kalmaya çalışan, İslâm’ın temel prensiplerinden ödün vermeyen Müslümanlar uzaydan gelmiş gibi görülmektedir. Hasan-ı Basrî’nin (ra) buyurduğu gibi;

“Siz sahabeyi görseydiniz onlara deli derdiniz, onlar da sizi görse; ‘Bunlar Müslüman değil!’ derdi.”

Bugün samimi olarak dinden taviz vermeyen Müslümanlar ayak bağı olarak görülmekte, kendileri sanki uzaya giderken adeta samimi Müslümanların sarıkları, çarşafları bunların roketlerine takılmakta.

Şimdi sormak gerekir; “Sizin her türlü tavizi vererek almaya çalıştığınız güç, makam ve iktidar Peygamberimiz’e teklif edilmedi mi?” Demedi mi müşrikler; “Gel bu iddiandan vazgeç, en azından bir yıl Sen bizim putlarımıza tap, bir yıl biz Senin Rabbi’ne tapalım. Yok bunu da kabul etmezsen hiç olmazsa putlarımıza laf söyleme, herkesin içinde putlarımızı aşağılama. Karşılığında da gel bizim başımıza geç kral ol, Sana Mekke’nin en güzel kızlarını verelim, Seni içimizde en zengin yapalım, mala, mülke, paraya boğalım.” Ne buyurdu Âlemlerin Efendisi (sav), ağlayarak;

“Güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler, Ben yine bu dinden, bu tebliğden vazgeçmem. Ya Allah, bu dini hâkim kılar, yahut Ben bu uğurda canımı veririm.”

Peygamberimiz (sav) diyebilirdi ki; “Önce onlar Benim Rabbim’e taparken Ben onların başına, darü’n-nedve denilen parlementolarının başına geçerim. Sahip olduğum güç ve servet ile onları gizliden ve açıktan Müslüman yaparım. Daha sonra onların dinine tapmaya gerek kalmadan Mekke’yi Müslüman yaparım.” Ama Âlemlerin Efendisi (sav) böyle bir yola tevessül etmedi. Elbetteki Müslümanlar hiçbir makama gelmesin, hiç servet elde etmesin demiyoruz. Fakat bize ölümü gösterip sıtmaya razı ediyorlar. Hiç bir makam ve servet bir vakit namazın yerini tutmaz. Şunu kendimize çok net olarak söylemeliyiz; “Biz kâfirler ne yaparsa yapmak zorunda değiliz.” Bizim kendimize has yöntemlerimiz, metodlarımız vardır. Bize dayatılan şeylere balıklama dalmak zorunda değiliz. Yarın rûz-i mahşerde Cenâbı Hakk’ın (cc) karşısına çıktığımızda bize ne kadar servet ve güç topladığımız sorulmayacak, bize Allah (cc) için yaptıklarımız ve yapamadıklarımız sorulacak. Hepimizin bildiği gibi kabirde ilk soru namazdan olacak. Biz şimdi kendimize bakalım neye karşı ne hazırlıyoruz? Cehenneme odun mu hazırlıyoruz, yoksa cennete gül mü hazırlıyoruz?

“Ameller niyetlere göredir.” buyrulmuş hadisi şerifte. Bütün bu hususlarda en önemli unsur niyetin halis olmasıdır. “İlâhî ente maksûdî ve rıdâke matlûbî-İlâhî maksadımız Sen’sin ve talebimiz de rızandır.” Tabi niyetin halis olması da yetmez, seçilen metodun da Rabbânî olması gerekir. Bizde, Yahudiler gibi hedefe götüren her yol meşru değildir. Mesela bir kimse, birilerini namaza başlatmak için meyhanedekilerle ortak zemin olsun diye onlarla içemez veya bir Müslüman kadın belli makamlara gelmek için başını açamaz yahut namazı terkedemez… Bu ve bunun gibi meseleler İslâm’ın kırmızı çizgileridir. Bugün egemen güçlerin, laiklerin, din düşmanlarının kırmızı çizgileri varken bizim hiç bir noktada kırmızı çizgimiz yoktur. Bütün sınırlarımız geçilmiş, bütün değerlerimiz yumuşatılmıştır. Hatta bazı Müslümanlar ben protestan Müslümanım, ben ılımlı Müslümanım diyebilmektedir. Bırakın kırmızı çizgilerimizi korumayı, sırf Hristiyanlara yaranmak için ezandan “Muhammedu’n-Rasûlullah” ifadesini çıkarmak istiyorlar. Bir aymaz; “Ben bir tefsir yazdım, içine hiç hadis almadım.” diyecek kadar bir gaflet ve dalalet içerisine düşmüştür. Bugün Müslümanları banal görenlerin kâfirlere yaranmak ve onlara hoşgörünmek için yapmadıkları dalkavukluk kalmamıştır.

Cemaatlerin bu durumu karşısında halk da ne yapacağını şaşırmış, kime inanacağını bilememektedir. Yeterli derecede Kur’ânî bilgiye sahip olmayan halk, hangisinin doğru söylediğini bilememekte ve bir kaosa düşmektedir. Kimisi; “Çocuğunu bize ver, gerisine karışma, onu en güzel şekilde yetiştirelim.”  demekte; kimisi; “Paranı bize ver, paran yoksa buğday, darı, fındık ne varsa alırız, onu en güzel şekilde biz değerlendiririz.” demekte. Kimisi; “Oyunu bize ver, cennet garanti, hatta oyunu bize vermezsen Bizans’ın çocuğu olursun.” demekte. Kimisi; “Bize gel, bizim şeyhimiz mehdidir, dünya kadar günahın olsa bir el ver, sonra her şeyini ver, cennet garanti.” demekte… O öyle, bu böyle, herkesin kafası karışmış durumda. Bütün bunlardan yılan, daralan insanlar hepsine sırtını dönüp neredeyse İslâm’a  küsecek hale gelmekte. İslâm’ı bunlar temsil ediyorsa ben yokum diyecek hale gelmekte ve laik vakıfların eline düşmekte. Tabi bu duruma düşen birisinin bahanesi geçerli olmaz, araştırıp doğrusunu bulmak zorunda, ama bir çok insan küstürülmüş durumda maalesef.

“İlâhî yok mudur bu karanlık gecenin sabahı?” Vardır elbet. Elbet bir gün hayırlı bir sahip çıkar ve bu keşmekeşi bitirir. Bütün Müslümanlar hayırlı sahibin kendilerinden geleceğini söylüyorlar. Korkmak lazımdır ki Peygamber Efendimiz’i bekleyen Yahudilerin durumuna düşmesinler. Yahudiler ve Hristiyanlar son peygamberi kendilerinden beklerken, Hz. Peygamber Mekke’den, puta tapan bir kavmin içinden çıkmıştı da o bekleyenler İslâm’a karşı düşmanlıkta en azılıları olmuşlardı.

Bugünün Müslüman cemaatlerinin yürekten dua etmeleri lazımdır ki Mehdi gelmesin! Çünkü Mehdi’nin öncelikli vazifesi bu keşmekeşe son verip Müslümanlar arasındaki ayrılığı gidermektir. Daha sonra da İslâm’ın dünya hâkimiyetini sağlamaktır.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2012 TEMMUZ SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort