JoomlaLock.com All4Share.net

BİR GÖNÜL YOLCULUĞU

Sizlerle bir gönül yolculuğuna çıkalım, gönlümüzü 1400 sene öncesine…  Medine’ye gönderelim. Bir insan var orada… Önceki adı Yesrib olan, o insanın gelmesiyle Medine-i  Münevvere (Nurlu Medine) olan o şehirde…  Çöl kumlarına bastığında ayak izi çıkmayan taşa bastığında ayak izleri görülen bir insan var Medine’de, hangi sokaktan geçse kokusu duyulan… “Benim kokumu duymak isteyen kırmızı gül koklasın.” buyuran bir insan. Çiçekler içinde gül ne ise, insanlar içinde öyle olan… Yürüyüşü sanki  gökyüzünden yeryüzüne iner gibi olan bir insan …

Uzun boylu, geniş omuzlu… Simsiyah saçları olan, alnı açık… Bir kaçı ak,bir tutam sakalı olan… Gözleri  koyu kahve,  kaşlarının arasında bir damar… Allah için kızdığında kabaran bir damar.

Kölelerle, fakirlerle oturup yemek yiyen bir insan. Bir kadın “Aaa, şuna bakın! Kölelerle yemek yiyor!” dediğinde “Bunda  şaşılacak ne var? Ben de Allah’ın kölesiyim.” diyen bir insan.

Sıcak günlerde kurdu, kuşu kollayan bir insan… Başının üzerinde daima minik bir bulut… Gölgelediği  insana  hayran.  Kendi aç kaldığında karnına taş bağlayan, ama Medine susuzluktan kıvranınca “Bismillah” diyerek parmaklarının arasından 3.000 kişilik tüm Medine’nin suya doymasını sağlayacak pınarlar fışkırtan bir insan…

Hani, Ebu Cehil, avucuna yeşil-mavi -siyah renkli akik taşları almıştı ya! “Avucumda ne olduğunu bilirsen, senin peygamber olduğuna inanırım!” teklifine “Elindeki taşlar, sana benim kim olduğumu söylesin mi?”  demişti ya… Ebu Cehil, elini açtığında taşlar “La ilahe illallah,Muhammedur Resulullah” demişti  ya… Yine inanmamıştı nasipsiz, yine inanmamıştı .  “Sen büyücüsün!” diyerek taşları yere atmıştı ya!  İşte o zikreden akik taşlarını, yerden alıp yüzük yaptırmıştı ya!

Hani, yaşlı bir kadının yük taşımasına yardım ettiğinde, kadın “Oğlum, sen iyi bir gence benziyorsun. Peygamber olduğunu söyleyen bir insan var, aman  O’ndan uzak dur!” demişti ya! “Anneciğim,  uzak durulması istenen genç benim!” dediğinde  kadıncağız  şaşkınlıkla, heyecanla iman etmişti  ya hani!

Hani,  her gün yoluna diken atan kadını göremeyince, merak edip  ziyaretine gitmişti ya!  Kadının utancı, imana dönüş-müştü  hani !

Hicretin üçüncü yılında Mekkelilere esir düşen Hz. Zeyd Bin Desinne  vardı ya!  İdamından önce Ebu Süfyan, Hz.Zeyd’e demişti  ya  “Allah için söyle! Şimdi sen evinde çoluk çocuğunun yanında olsan da senin yerine inandığın  o adamı idam  etsek daha iyi olmaz mı?”

Hz. Zeyd  bin Desinne ise “Vallahi, değil benim yerime idam edilmesi, şu anda Medine’de ayağına bir diken batmasına bile razı değilim.” demişti ya … Ebu Süfyan  da “Allah’a yemin ederim! Ben çok kral, hükümdar gördüm ama O’nun kadar sevilen bir insan görmedim.” demişti  hani.

Uhud Savaşı’nda mübarek dişi kırıldığında bile “Rabbim kavmimi bağışla! Onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar.’’ demişti  ya …

Hz.Cebrail  “Yeryüzüne üç  kez son hızla indirildim: Biri İbrahim ateşe atıldığında, diğeri Yusuf kuyuya atıldığında, biri de alemlere rahmet olarak gönderilen O’na… Uhud Savaşı’nda yanağından kan damlası yere düşmesin diye. Aksi halde yeryüzü helak olurdu!”  buyurmuştu ya …

O’na  10 yıl kadar hizmet eden Enes bin Malik vardı ya…Hani misafirler yemek  yedikten sonra ellerini yıkamışlar, sonra ellerini kuruladıkları havluyu ateşe atmıştı ya...Sonra da hiçbir yeri yanmayan havluyu ateşten çıkarmıştı  da “Bize keramet mi gösteriyorsun, ey Resulullah’ın arkadaşı?” diyenlere “Hayır!Ben keramet göstermiyorum. Kainatın Efendisi bir gün elini bu havluyla kurulamıştı da O’nun elinin değdiği bir şeyi ateş yakmaz,sizlere bunu göstermek istedim.” demişti ya…

Hani  ashabıyla bir sahraya çıktıklarında ”Herkes ekmeğini pişirsin yemek yiyelim.” buyurduklarında  O da kendi hamurunu yoğurup  ateşe tutmuş, herkesin ekmeği pişmesine rağmen O’nun hamuru olduğu gibi kalmıştı…Sonra gülümseyerek ashabından birine “Onu yeniden yoğur ve ateşe tut!” buyurmuşlardı  da ekmek hemencecik  pişivermişti.

Amcası  Ebu Talip vefat ettiğinde  amcasının her tarafını  sıvazlamıştı da Allah (cc) ayaklarının altını sıvazlamayı unutturmuştu hani…

Bir kucağında torunu Hüseyin, bir kucağında oğlu İbrahim otururken Cebrail gelerek  ”Hak Teala iki güzelliği bu dünyada vermez. Birini seç!” dediğinde mahzun ama mütevekkil “Hüseyin ölürse Fatıma dayanamaz.İbrahim…” demişti de üç gün sonra ciğerparesi İbrahim vefat etmişti…

Rabbimiz “Biz, O’nu bütün alemlere rahmet olarak gönderdik!”  buyurmuştu ya ... Yine Rabbimiz “Andolsun ki  içlerinden,  Allah’ın ayetlerini okuyan, kötülüklerden ve inkardan kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti  öğreten bir Peygamber göndermekle  Allah  büyük bir lütufta bulun- muştur…” buyurmuştu ya…

Rabbimiz yine “Andolsun, size kendi  içinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki,  sizin sıkıntıya düşmeniz O’na çok ağır gelir.O, size çok düşkün,  Mü’minlere karşı  da çok şefkatli  ve çok merhametlidir.” buyurmuştu ya …

Bizim için ne büyük bir şereftir ki, O’na ümmet olmuşuz. Ne büyük şereftir ki, O’nu seven bir milletin,O’nun sevgisini- ahlâkını- idealini bayraklaştıran bir milletin ferdi olmuşuz.

Hamdolsun, alemlerin Rabbi olan Allah’a … Hamdolsun o güzeller güzeli insanı yaratana… Hamdolsun, kendisinde hiçbir tezat ve eğrilik bulunmayan  kitâbı kuluna indirene... Hamdolsun, bizlere   âyetlerini okumak, kitabı ve hikmeti öğretmek , bizleri  arındırmak, karanlıklardan nura çıkarmak için Ahmed-Mahmud-Muhammed-Mustafa  sallallahu  aleyhi ve sellimi  gönderene...

Sonsuz salat-ü selam olsun, insanlara Allah’ı sevdirene, Allah’ı tanıtana… Salat-ü selam olsun dünya kuruldu kurulalı beklenene… Salatü selam olsun  Hz.İbrahim’in duasına , Hz.İsa’nın müjdesine ve anneciği  Hz.Amine’nin rüyasına… Salat-ü selam olsun hüzünlenince “La tahzen” (Üzülme) diye Allah’ın teselli buyurduğuna…

Salat-ü selam olsun, “Ben, güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” buyurana…

Salat-ü selam olsun, yeryüzü mescit kılınana… Düşmanlarının kalbine bir aylık yoldan korkusu verilene…

Salat-ü selam, evinde peş peşe iki gün buğday ekmeği yemeyene…

Hz.Ali’nin, Hz.Bilal’in, Hz.Selman’ın arkadaşına…

Salat-ü selam, Medine’nin bağrına bastığına, bulutların gölgelediğine, ağaçların, taşların (Ente Resulullah) deyip  selam verdiğine…

Salat-ü selam Ebu Bekir’in sahibine, Hatice’nin yarine, Fatıma’nın  babasına, Hasan’ın, Hüseyin’in dedesine…

Salat olsun,  selam olsun, hayatın kendisiyle anlam kazandığına… Salat olsun,  selam olsun,  aşkın ve muhabbetin kaynağına…

Salatü selam olsun kendisinden sonra varisler bırakana… Salatü selam olsun varisiyle muhatap olanı kabul edene …  Salat olsun,  selam olsun irşadı, varisi  insanı kâmil eliyle devam edene…

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 MAYIS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort