JoomlaLock.com All4Share.net

BİLİYORUM; BENİM BİLMEDİĞİMİ, SADECE O’NUN BİLDİĞİNİ, BENDEN SADECE DOSTLUK BEKLEDİĞİNİ

“Gerçek nedir?” diye hep sorup duruyorum her kırıklık yaşadığımda kendime. Nedir gerçeklik?

Söylediğine bakılırsa “istediğinin olmasına gerçeklik” diyorsun. Gerçek hali hazırımız olsa gerek. Arzu ve isteklerimizin tosladığı alan. Makul olursak gerçek bizlere açılır gibime geliyor. Makuliyeti belirleyen nedir?

Ortak akılı oluşturan bütünlüktür makuliyet. Peki, ortak akıl nasıl oluşur o zaman? Bizde şöyle derler “Akılları karıştırmışlar. Pazarda satmışlar. Herkes gitmiş bir akıl beğenmiş. Akılları karıştıranlar bir de ne görsünler! Herkes kendi aklını beğenmiş.”

Onların, bunların sözleriyle olmaz bu iş. Düşüncenin üretilme usulüyle alakalı benim demek istediğim. Ama neticede bir ortaklık, bir buluşma çokluğu önemli hale gelmiyor mu? Ortak akıl demiyor musun?

Düşünce üretilirse ölçülere ulaşma imkânımız oluşacaktır. Ortak akıl üretilen düşüncelerin hayat ile mutabakatı, uygunluğu neticesi gerçekleşen ölçüleşme sürecinde oluşur. Yasa dediğimiz hayatı anladık, toplumu anladık demektir bir bakıma. Yasa toplumsal mirasın yekûnudur. Toplumun kendini aktarabilme yani tevarüs edebilmesi hayati önem taşıyan bir hadisedir. Tevarüsün olmadığı yerde yaşam hep kırılganlıkların yaşanacağı bir alan olur. Anlam, tevarüsle gelen birikimin yol gösteriliciliği ile gerçekleşir.

Gerçek doğrunun kölesi olursa sükûneti bulacağız o zaman. Doğru tevarüsün çocuğudur. Gerçek hep kaçamaktan olma çocuktur. Meşruiyet doğrudadır. Tevarüsün kalıplaşıp insanı hapis etmesini engelleme olanağını içinde barındırdığından gerçek kale alınmalıdır her zaman. Gerçek kırılmaların zeminidir. Çektiğimiz hep göreceli bir yaşam sürmemizden ileri gelmiyor mu? Bizi izafi yaşam değil de mutlaka itaat mi düze çıkaracak. Mutlak nedir, ne dersin?

Mutlak kayıt altına alınamayandır. Bizim aradığımız özgürlük olabilir bu. İnsan arzusudur ya da hedefi. Öyle değil mi? Gerçeğe gelelim. Gerçek diye verdiğimiz her cevap bilmi oluşturmaz mı? Bilmin göreceli olması bundan değil midir?  Mutlak, bilim doğurabilir mi? Mutlak dini doğurur anladığım kadarıyla.

Sana kısa bir cevap vereyim. Cevabım Müslüman oluş sebebimden olsun. Allah’a çıkmayan yol neye yarar? Güzel arkadaşım. Allah o kadar büyük ki büyüklüğü söylediğim her şeyi yalan yapıyor, eksik kılıyor. İnsan bir yaratıcı olmasına mı şaşıyor yoksa kendi ufkunun, kendi zihni kapasitesinin altında mı eziliyor? İnsan kendinde seyretmesini ne zaman aşar? Hep kendinde seyrediyor da âlemde seyrettiğini mi sanıyor? İnsan kendi sırrında boğulmuş da farkında mı değil yoksa? Sorular üreten akla cevabını veremediğin, bedelini ödeyemeyeceğin soruları gündeme getirmen neye yarar diye haykırmak istiyorum. Soru sormak acziyettir, bir acziyet ifadesidir. Bu açıdan baktığımda sor sora bildiğin kadar da demiyor değilim hani.

İyi bir sailsin. Yani soru sorucusun. Bir nevi dilenci yani.  Peygamberimiz’e Allah’ımız saile kahr etme, ilgilen buyurmuş. Bizler var edilişimizin sailleri değil miyiz? Kapının önünde zihnimiz, kalbimiz, gönlümüzle dilenmiyor muyuz?

Gerçek nerede kaldı o zaman? Dilencinin gerçeği nasıl bilim üretir? Din ile bilim; doğru ile gerçek. Ne zaman aralarında bir rabıta kurulduysa o çağımız saadet çağı olmadı mı bizlere? Gerçek Yaratıcı’nın kırbacı, doğru yani sadakat açtığı kolları gibi. Yaratıcı’nın vicdanı var mıdır? Vicdana seslenmek çok daha insani geliyor bana.

Kendini arayanların, bilemeyenlerin yaratıcıyı sorgulaması ne garip bir çelişki. O’na yol bulma çabası ise gayen bu da affedilebilir belki. Gerçi çelişki ahsenül takvim ( En güzel oran, kıvam ) olan bizlerin tevhide uzaklık ölçümüz olmasın? Bir ilah bir de kul işte sana çelişki. Zıtlık değil bu. İnsan demek yaratıcının artık hiçbir şey eskisi gibi olamayacak demesidir. Açığa çıkan yani zahir olan her an yenilik doğuracak bir varlık. Doğru ve gerçek. İşte sana çelişki. Kâinattaki şeyler müstakil algılanırsa zıtlığın zemini oluşmuş demektir. Allah insanı hak ile yarattı. Hak gerçeğin doğrunun kölesi olduğu yerdir.

Bazen kısıtlılıklarımız bizleri ciddi edepsiz kılıyor. Edepsizliğim arzumun şiddeti, imkânımın darlığından. Özür dilerim hayattan. Aslında tevbe bir yöneliş, bir yaşayış, bir duruş tarzıdır. Hayat tevbeyle yaşanırsa yakınlıklar çıkagelir karşımıza.  Hırçınlığımız arzularımızın sınır tanımaması fakat kendimizin mahdutluğu herhalde.

Tamamen zıddına gideyim ve sorayım. Gerçek, dostluğumuz olmasın sakın? Birbirimizi sevmemiz, kabulümüz, sohbetimiz. Bizler birbirimizin gerçeği olmayalım?

Ben de devam edeyim ve söyleyeyim. Sen olmasan kendime bir yer aramam gerekir diye düşünüyorum. Benim sılam dostumdur. Sen benim yerimsin. Anlaşmamız, uyuşmamız, birlikteliğimiz bizi biz kılan alanlar olsa gerek?

İnsanlığın buluştuğu yer neresidir? Allah ile buluşulan bir yer var mıdır peki?

Baki ile fanin, mutlak ile görecelinin buluşma yeri maksatlarda olabilir ancak. Fakat verdiğim cevap nefsimi sürükleyemiyorsa elim ayağım kilitleniyor. Hayat avuçlarımın içinden kayıyor sanki. Utanıyorum cevap verip de kendimi sürekleyemiyorsam. Cevap seni sürükleyendir, seni senden alan. Seni sana vardıran. Yunus buyurmuş ya; “Bir ben var bende, benden içeri”.

Öyle bir engel çıkardın ki önümüze nasıl konuşacağız şimdi?

Yalvarış ve yakarış niyetiyle konuşalım. Meseleleri çözüme kavuşturma edasıyla değil de dua hedefiyle konuşalım. Zaten duamız olmasa ne bağımız kalır ki?

Dua yaşama tarzımız, duruş usulümüz olmalı o zaman. Kelimeler yönelişlerimizin örtüsü o zaman.

“Fakirin bakışı istemesinden daha fazla yaralar insanı” derler. İnsan olmak Allah’ın bakışına dair ipuçları vermesin bizlere? İnsan Allah’ın bakışıdır. İnsan Allah’ın zevkidir, sevgisidir.

Yine kara delik gibi konuşmaya başladın. Öyle büyük yalanlar vardır ki insanlığı yutabilir. Söylediklerine yalan demiyorum. Tariflerin büyüklüğü mukayese etme imkânımı elimden alıyor. Allah o kadar büyük ki anlaşılamaz. Ancak resûlleri O’nu bizlere makulleştiriyor. İnsanlığın onca ilaha tapması boşuna değil. O kadar büyük yalanlar söylediler ki kimse yalanlayamadı. Resuller olmasa Allah bilinemez. Düşünce dünyamıza misafir olamaz. Gel kendi dünyamıza dönelim.

-Kendi dünyam beni bu hale getirmişken nasıl olurda oradan kurtulmak için çabalamam? Bir de ona dönelim diyorsun.  Böyle yaşamaktan kurtulma ümidim bile bana doğruya, güzele koştuğumu söylüyor sanki.

İnsan her şeyi Allah’a şikâyet etmeli. Şikâyet O’na olursa her şeyden, insan ufuk istiyordur Yaratanı’ndan. Ama aslında kurtulmak istediğin yaşam şeklin değil bence.

İzin ver de buna kendim karar vereyim.

Kendim dediğin nedir? İnsan bir bütündür. Ruh şey-i vahiddir. Birimizin var edilmesi hepimizin var edilmesi iken kendim nedir? Sen kimsin, ben kimim?  O zaman dostluk nedir?  Arkadaş kimdir?  Dost insanın kendisini bulduğu zeminidir. Belki akıl yürütmelerimiz yaşamımızın konforunu geliştirebilir. Fakat sükûnumuz dostluktadır. Bu gelişimin, ilerlemenin hırçınlarını oynamamız boşuna değil.

Arayan için güzel bir anlatı. Ben kaçmaya çalışıyorum. Kendime kaçmayı doğallaştırmışım.

O zaman Allah’a kaç. Arayan için, kaçan için, rahmetten ümidini kesen için, günahları boyunu aşan için… Ne muazzam bir davet bu.

Şimdi gerçekten Allah’ın muhit oluşunu biraz anladım. Bizim muhitimiz yani çevremizdir O.
Deminden beri daldan dala atlayıp konuşuyoruz. İhtiyaçlarımız mı dile geldi, meraklarımız mı dile geldi yoksa arzularımız, isteklerimiz mi bizleri sıkıştırdı, yanaştırdı birbirimize?

Bizim bu konuştuklarımızı hiç dinleyen var mıdır acaba? Bizi kim önemser? Biz kendimizi beğenmezken bizi kim izler?

Hep kendine yer arıyorsun. Bu da kötü değil belki. Ama sana söylenen insanlığın yeri olan dostluk niye bu kadar yabani kalıyor hayatımıza. Kendimizi oyalamak ne kadar da önemli oluyor.

Senin gibi bir arkadaşım olduğu için mutluluk duyuyorum.
Kendini buluyorsun belki de. Zihinsel sorunların çoğu yaşamın pratikleri ile yaşamdaki edimlerimiz, eylemlerimizle sağlıklı hale getirilebilir. Bizler yaralı nesillerin evlatlarıyız. Bunun en iyi zemini yaşamın akışıdır. Zaman her şeyin ilacıdır.

Dedim ya senin gibi bir arkadaşım olduğu için mutluyum. Mutluluğum sensin.

Mutluluk âleme dağılmışlığını toparlaman, teker teker bulman olabilir. Kesinlik Allah’a yakışıyor. Bizlerin kesinliği O’na olan ihtiyacımızdır. Allah’a muhtaç olmak bütün imkânlarımızı seferber etmemizden çok daha önemli bir imkân ve nimettir.

Vallahi ben onu, bunu bilmem. Seninle konuşmak beni rahatlatıyor. Kahve bahane, kahve bahane.

Her kim kendini ararsa dostunu arıyor demektir. Her kim kendinden kaçarsa düşmanına koşuyor demektir. Kendini düşmanınla savaşmakta bulmaya çalışan aslında düşmanından değil kendinden kurtulmak istiyor demektir.

Bana söylemeye çalıştığın bu gerçekler dedim ya sana, beni senin kadar ilgilendirmiyor, cazip gelmiyor. İyi ki sen varsın.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 MART SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort