JoomlaLock.com All4Share.net

ASRI SADETTEN NUR DAMLALARI

Asrı Sadeeten Nur Damlaları

Asrı Sadetten Nur Damlaları - Tamer Doymuş

Sayı : 132 - Aralık 2018

 

Asrı Sadetten Nur Damlaları

 

Fudale ibn Ubeyd’den (ra) rivayetle: Efendimiz(sav) şöyle buyurdular:

“Üç kimse vardır ki onların günahları sorulmaz (ateşe atılır). Birincisi İslam toplumundan ayrılıp da idarecisine asi olan ve isyan üzere ölen kimsedir. İşte bundan günahı sorulmaz. İkincisi Efendisinden kaçan erkek veya kadın köle.

Üçüncüsü bir kadın ki, kocası gurbete çıkmış ve kendisine dünya geçimini sağlamıştır. Böyle iken onun arkasından süslenip dışarı çıkmış ve dolaşmıştır.” 

İlim konusuyla ilgili olarak:

Mu’az b. Cebel’dan (ra) rivayetle: Rasulullah (sav) buyurdu ki: “İlim öğreniniz. Çünkü Allah için ilim öğrenmek haşyettir. İlim Talep etmek ibadettir. İlmi müzakere etmek tespihtir. İlmi aramak araştırmak cihattır. Onu bilmeyene öğretmek sadakadır. Zira onunla haram ve helal bilinir. İlim, cennet ehlinin feneridir. Issızda insana yakın dosttur. Gurbette arkadaştır. Yalnızlıkta sohbet edilendir. Sevinçte ve zararda yol gösterendir. Düşmana karşı silahtır. Dostun yananda süstür. Allah ilimle kimi kavimleri yüceltir, onları hayırda öncü ve imam kılar. İzleri takip edilir. Fiilleri rehber olur. Fikirlerine müracaat edilir. Melekler onların dostluğunu ister, Kanatlarını onlara sürerler. Kuru ve yaş her şey, deniz hayvanları ve sürüngenler, yırtıcı hayvanlar, ehli hayvanlar hepsi onlar için af dilerler. Çünkü ilim kalbi cehaletten kurtarıp dirilten hayattır. Gözleri karanlıktan kurtaran ışıktır. 

Kul ilim ile hayırlar menziline ve dünya ve ahretteki yüksek derecelere ulaşır. İlmi tefekkür etmek (nafile) oruca denktir. İlim dersi (gece) kıyamına denktir. Onunla akrabalık bağları tazelenir, helal haramdan ayrılıp bilinir. İlim imamdır, amel de ona tabidir. Mutlular ona ilham olunur, bedbahtlar ondan mahrum edilir.” 

Ebu Umame el-Bahili’den rivayetle: Veda haccı sırasında Rasulullah (sav) el-Fadl b. El-Abbas ile birlikte gözlerinde siyahlık beyazlık bulunan bir deveye binmişti. O gün Rasulullah (sav) insanlara şöyle buyurdu: “Ey insanlar! İlim Geri alınmadan ve kaldırılmadan önce ondan bir şeyler alın.”

Allah (cc) şu ayeti indirdi: “Ey iman edenler! Açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Eğer kuran indirilmekteyken sorarsanız onlar size açıklanır. Allah onları şimdilik affetti. Allah çok bağışlayıcıdır, acele edici değildir.” (Maide, 101) Bu ayetin Allah’ın nebisine inmesiyle çok fazla soru sormayı kerih gördük ve bundan çekinir olduk. Bizlere bir bedevi geldi. Ona, soru sormaya teşvik amacıyla bir rida verdik ve sonra dedi ki: “Rasulullah’a şunu bir sor.” O da şöyle sordu: “Ey Allahın Nebisi! Mushaflar aramızda iken, bizler de içindekileri öğrenmiş ve kadınlarımıza, çocuklarımıza ve hizmetçilerimize öğretmişken ilim nasıl bizden kaldırılacak?”

Rasulullah (sav) başını kaldırdı, yüzünde öfkesinden dolayı kızardı. Buyurdu ki: “Anan seni yitirsin! Yahudiler ve Hristiyanların da kitapları aralarındaydı. Ancak onlar peygamberlerinin getirdiklerinden bir harfe dahi sadık kalmadılar. Dikkat edin, ilmin gidişi onu taşıyanın gidişi iledir.” Bunu üç kere tekrar etti. 

Ebu Zer’den (ra) rivayetle: Rasulullah (sav) buyurdu ki: “Kalbini ihlâsla imana tahsis eden, kalbini selim, dilini sadık, nefsini mutmain, ahlakını güzel kılan, kulaklarını (haramların haricindekileri) dinlemeye ve gözlerini (haramların dışındakilere) bakmayı açık tutan kimse kurtuluşa ermiştir. Şüphesiz kulağı dinleyen, gözü bakan kıldı. Kulağa gelince o dikkatle dinleyendir. Göz ise kalbin kavradığını itiraf edendir. Kalbini uyanık tutan kurtuluşa ermiştir.”

Esma bt. Umeys el-Has’amiyye’den (r.anha) rivayetle: Rasulullah (sav) şöyle derken duydum: “Boş hayallere kapılıp da büyüklenen, Kebir ve Müteal olan Allah’ı unutan bir kul, ne kötü kuldur! Zorba olup da haddini aşan, Yüce Cebbarı unutan bir kul, ne kötü kuldur! Gaflete dalarak gülüp eğlenen, kabri ve çürümeyi unutan bir kul, ne kötü bir kuldur! Zulmeden, taşkınlık eden ve başlangıcı ve sonu unutan kul ne kötü bir kuldur! Aldanıp da dini alet ederek dünyayı isteyen bir kul ne kötü bir kuldur! Şüpheler ile dini vazifelerinden kurtulmaya çalışan bir kul, ne kötü bir kuldur! Tamahları kendisini oradan oraya sürüklediği kul, ne kötü bir kuldur! Heva ve heveslerinin saptırdığı kul, ne kötü bir kuldur! İstek ve arzularının kendisini zillete düşürdüğü kul, ne kötü bir kuldur!”

Rasulullah’e karşı yapılan davranış ve sonu:

Cabir b. Abdullah’dan rivayetle: Rasulullah Cirane’de (bir mevki) ganimet mallarını taksim ediyordu. Bu esnada bir kişi: “Ya Muhammed sen adalet etmedin!” dedi. Bu söz üzerine Rasulullah: 

“Sana yazıklar olsun! Ben adalet etmeyince benden sonra kim adalet edecektir?” diye cevap verdi. Bundan sonra Ömer (ra): 

“Ya Rasulallah! Bu münafığın boynunu vurmam için beni bırak!” dedi. Rasulullah (sav) cevaben:

“Şüphesiz bu adamın arkadaşları veya arkadaşçıkları vardır. Bunlar Kur’an okuyacaklar, fakat Kur’an onların boyun çemberlerini geçmeyecektir. Ok süratle avı delerek öteye çıktığı gibi bunlar da dinden hızla çıkıvereceklerdir.” dedi.

Bu şahsın Temim kabilesine mensup Zülhuveysıra olduğu ibn İshak tarafından zikredilmiştir. 

Zehebi de Bu şahsın adının Herkus ibn-i Züheyr olduğunu, sonraları Haricilerin başına geçtiğini ve Nehrevan savaşında öldürüldüğünü haber veriyor. 

Rasulullah’ın (sav) hükmüne razı olmamak ona itiraz etmenin feci sonucunu görnekteyiz. Oysa ki Allah ve Rasulü bir konu hakkında hüküm verdiği zaman müslüman erkek ve kadının nasıl haraket etmesi gerektiğini Kur’an şöyle açıklıyor: “Allah ve Rasulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Rasulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab, 36)

Müslümana yardım etmek:

Hz. Ebu Hureyre’dan (ra) rivayetle: Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Her kim bir müslümanı dünya sıkıntılarının birinden kurtarırsa Allah da onu kıyamet gününde bir sıkıntıdan kurtarır. Kim darda kalan bir kimseye kolaylık gösterirse Allah da ona dünya ve ahirette kolaylık ihsan eder. Kim bir müslümanın ayıbını örterse Allah da dünya ve ahirette, onun ayıbını örter. Kul (din) kardeşinin yardımında oldukça Allah da kulun yardımındadır.”

Kardeşlik hukukuyla ilgili olarak

İslam’ın ilk yıllarında Müminlere uygulanan dayanılmaz işkenceler üzerine Efendimiz (sav) müslümanların Habeşistan’a hicret etmelerini emrettiler. Bunun üzerine müslümanlardan bir grup Habeşistan’a hicret ettiler: Osman b. Mazun da (ra) hicret edenler içerisinde bulunuyordu. Bir gün muhacirlere kureyşin müslüman olduğu haberi geldi. Bu haber üzerine ashabın bir kısmı hemen eşyalarını toplayıp Mekke’ye yola çıktılar. Fakat Mekke yakınlarına geldiklerinde bu haberin asılsız olduğunu öğrendiler. O an büyük bir hayal kırıklığına uğradılar ama olan olmuştu artık Mekke gözlerinin önündeydi. Geriye dönme imkânları yoktu. Müslümanların geldiği haberi Mekkelilere ulaşınca, avı ayağına gelmiş gibi harekete hazır bekliyorlardı. O vakitler himaye saygı duyulan bir gelenekti. Mekke’nin ileri gelenlerinden birinin himayesine girildiği vakit ona kimse dokunamazdı. Fakat bu himayeye mazhar olmak o gün için herkese nasip olmamıştı. Müslümanlardan çok azı bundan faydalanarak Mekke’ye güvenle girmişti. Bunlardan biri de Osman b. Mazun’du. Osman b. Mazun (ra) Velid b. Muğire’nin himayesinde Mekke’ye eziyet ve işkenceye uğramadan güvenle girmişti. 

Fakat Peyamber (sav) terbiyesinde yetişen Osman b. Mazun (ra) Mekke’de kendilerini himaye edecek bir dost ve yardımcı bulamayıp ezilen mümin kardeşlerini görünce, kendi rahat durumuna vicdanen rahatsızlık duymuş ve Velid b. Muğire’ye giderek, onun himayesinden çıkmak istediğini düşünüyordu. 

Kendi kendine “Vallahi kardeşlerim böyle eziyet çekerken, benim müşrik bir insanını himayesinde emniyette olmam bir eksikliktir!” Velid b. Muğire’ye gitti ve ona: “Ey Abduşşems’in oğlu! Zimmetin tamam, artık senin himayenden çıkıyorum!” dedi

Velid b. Muğire: “Niçin ey kardeşimin oğlu? Yoksa kavminden biri sana eziyet mi etti?” dedi. 

Osman b. Mazun (ra): “Hayır; fakat ben Allah’ın himayesini tercih ediyorum. O bana yeter.” dedi. Sonrada Velid’e: “Şimdi Kabe’ye gidelim ve senin himayenden çıktığımı herkese ilan et!” dedi. Birlikte Kabe’ye gittiler ve Velid yüksek sesle durumu etraftakilere duyurdu. Osman da: “Evet doğru söylüyor. Velid vefakâr ve cömert bir insan; bana da gayet iyi davrandı. Fakat ben Allah’ın himayesini tercih etim. O bana kâfidir.” dedi. 

Oradan ayrılan Osman b. Mazun (ra) Mekke’nin şairlerinden olan Lebidin de içinde bulunduğu bir topluluğa uğradı Lebid orada şiir okuyordu. Bir ara: “Biliniz ki Allah hariç her şey yok olucudur!” dedi. Osmanb. Mazun da doğru söyledin, dedi. Bu defa Lebid: “Ve her nimet yok olmaya mahkûmdur.” dedi. Bunun üzerine Osman b. Mazun: “Hayır yalan söyledin. Cennet nimetleri ebedidir!” dedi. Lebid orada bulunanlara: “Bu arkadaşınız eziyete uğramamış. Bu ne zaman ortaya çıktı!” dedi. İçlerinden biri: “Bu ahmağın tekidir, atalarının dinini terk etti. Sen onun sözlerine aldırma!” dedi. Osman b. Mazun (ra) buna itiraz edince aralarında tartışma çıktı. Adam Osman’ın gözünü üstüne bir tokat attı. Durumu gören Velid: “Himayemde olsaydın bu başına gelmezdi!” dedi. Osman b. Mazun da: “Hayır Allah’a yemin olsun ki, isabet alan bu gözüm, diğer sağlam gözüme nispetle benim için daha değerlidir. Ey Velid! Ben senden daha güçlü ve yüce olan Allah’ın himayesindeyim!” dedi. 

Evine doğru yol alırken şu şiiri okuyordu: “Bununla düşmanımın eline bir şey geçmez. Allah bunun sevabını fazlasıyla verir. Allah’ın mesut ettiği insan gerçekten mesut olur. Siz her ne kadar bana sapık ve delalette deseniz de ben Rasul Muhammed’in diniyle hayat bulmuşum. Sizin azgınlıklarınıza rağmen bununla tek dileğim Allah ve hak din İslam’dır. 

Osman b. Mazun (ra) Velid’in himayesini terk ettikten sonra diğer Müslümanlarla birlikte bir çok acı ve işkenceye maruz kaldı; fakat bu eziyetler müminlerin imanını olgunlaştırmaktan başka bir işe yaramadı. Onlar korkmadan yılmadan, yeise düşmeden hak bildikleri yolda kararlı adımlarla devam ettiler. 

Sonunda Osman b. Mazun Medine’ye hicret etti. Osman b. Mazun bir gün üzerinde eski ve yırtık bir elbise olduğu halde mescide girmişti. Onu bu halde gören Allah Rasulü duygulanmış ve şöyle buyurmuştu: “Sabah başka Akşam başka elbiseler giydiğinizde, önünüze yemek kaplarından biri konulup, biri kaldırıldığında, evlerinizi Kâbe gibi örttüğünüzde (o günler geldiğinde) haliniz ne olacak?” Ashab: “Bunun olmasını isterdik ya Rasulallah, rahat ve huzura kavuşurduk!” dediler:

Rasulullah: “Bu olacaktır; Ama bu günleriniz daha hayırlıdır.” buyurdu.

 

Kaynak
-Edebül Müfred, İmam Buhari
-Sünen-i İbn Mace
-Ümmetin Yıldızları, Halid Muhammed Halid
-Rasulullah’ın Hutbeleri, Siyer Yayınları
-Kitabul-Edeb, Sünen-i Ebu Davud

 

Yazar: Tamer Doymuş

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort