JoomlaLock.com All4Share.net

ASHABIN FAZİLETİ

 Ashabın Fazileti

Ashabın Fazileti - Abdülkadir Visâlî

Sayı : 112 - Nisan 2017

 

Ashabın Fazileti

 

Bu ayki yazımızda peygamberlerden sonraki en hayırlı nesilden, Efendimiz’in mübarek ashabından bahsetmeye, sahabeyi kiram efendilerimizin dindeki yerini anlamaya çalışacağız. Onları anlamak bizim için çok önemli. Çünkü onlar din-i mübinin ilk muhatapları. Onları anlamak hayatımıza istenilen ölçüde istikamet vermek açısından çok önemlidir. Zira onlar hakkında Hazreti Peygamber: “Şüphesiz ki Allah, peygamberler ve mürseller dışında ashabımı seçip insanlar ve cinler üzerine tercih etmiştir.” buyurmuştur. 

Hâce Hazretleri (ksa) bizlere şöyle tavsiye buyurdular; “Sahabi hayatı okumaya gayret edin. Hatta peygamber efendilerimizin hayatlarından, kıssalarından daha çok sahabi hayatı, menakıbı okuyun. Çünkü peygamberler Allah tarafından seçilmiş ve hususi meziyetler ile teçhiz edilmiş bir zümredir. Onlar olumsuz olan her şeyden müstağni ve mevhibe-i İlâhidirler. Fakat sahabi efendilerimiz öyle değildirler. Hatadan masum, yanlıştan ârî değillerdi. Teşbihte hata olmazsa bizim gibi insanlar idiler. Biz de onların yaptıkları ile amil olmaya gayret edersek kendi çağımızda asrısaadet rüzgârları estirebiliriz. Zamanında Ebu Bekir’in (ra) amelini işleyen devrinin Ebu Bekir’i; Ömer’in (ra) amelini işleyen devrinin Ömer’i olur.”

Bizler onların halleriyle hemhal olabilmek, ahlakları ile ahlaklanabilmek için onları tanımak; dindeki kadr u kıymetlerini, mevkilerini tesbit etmek durumundayız. Biz bu işe yetkili olanlardan derleyebildiklerimizi sizlerle paylaşmaya gayret edeceğiz. 

Peki, sahabi kime denir, nasıl sahabi olunur? Evvela buradan başlayalım…

Bu konuda İmam Buhari, Ahmedü’l-Medeni, Ahmed b. Hanbel, Bediüzzaman ve daha pek çok âlim ve ârif değişik tanımlamalar yapmış, farklı durumlar hakkında görüş bildirmişlerdir. Hazreti peygamber sağ iken temyiz yaşında olmayanlar, Efendimiz hayatta iken O’nu görüp vefatından sonra müslüman olanlar, Efendimiz hayatta iken müslüman olup sonra irtidat eden fakat tevbe ederek tekrar müslüman olanlar, Peygamberimiz hayatta iken müslüman olup sonra irtidat eden ancak Rasulullah’ın (sav) irtihalinden sonra tekrar müslüman olanlar gibi değişik durumlar mevcut. Ancak hem hadis ulemasının hem de usül âlimlerimizin üzerinde ittifak ettikleri, ehli sünnete mâl olmuş, kısa ve öz bir tarifi İbn Hacer (rh.a) yapmış ve; “Peygambere iman edip kendisine mülaki olan ve İslam üzere ölen kişiler sahabidir.” demiştir.

Hiç şüphesiz sahabi efendilerimizin kıymet ve faziletlerine dair söylenebilecek sözler/methiyeler ayetlerle, hadislerle, büyüklerimizin kibarı kelamlarıyla ziynetlendirilmelidir. Belki de bu ifadeler ciltler dolusu olsa yine de onları tam manasıyla vasfetmek mümkün olmayacaktır. Fakat onlarla alâkalı şu hadisi şerif, kıymetlerini Hak’tan aldıklarına dair en güzel göstergelerden biri olacaktır şüphesiz:

“Allah Teâlâ; kulların kalplerine baktı, Muhammed’in kalbini kulların kalplerinin en hayırlısı buldu; onu Kendine ayırdı ve peygamber olarak gönderdi. Muhammed’in kalbinden sonra kullarının kalplerine bir daha baktı, onun ashabının kalplerini kulların kalplerinin en hayırlısı buldu, bunun üzerine onları Peygamberi’nin vezirleri yaptı.” 

Sahabiler, vahye şahit oldular; Efendimiz’in, Allah’ın buyruklarını nasıl anlayıp yaşadığını bizzat gördüler. Kendilerinin anlayamadıkları, yanıldıkları her mevzuyu Hazreti Rasulullah’a sorup öğrenme imkânına sahiptiler. O’nun âlemlere rahmet olarak gönderilen mübarek vücuduna elleriyle dokundular; gösterdiği sayısız mucizeyi hayranlıkla izlediler. Atalarının kendilerine telkin ettiği bütün yanlışları neye mâl olursa olsun ellerinin tersi ile itip Efendimiz’e tabi oldular. Mekkeli müşriklerin ağır işkencelerine sabrettiler. Efendimiz’in dinleri ile alakalı ibadet, cihad, hicret, helal, haram gibi emirlerine tereddüt etmeden tabi oldular.

Fetih suresi 29. ayeti kerimede de görüldüğü gibi, Kâinatın Rabbi, ashabı kiramı yaratmadan yüzlerce sene önce kendilerinden böyle övgüyle söz etmiştir.

Ama maalesef bizler özellikle günümüzde sahabi efendilerimizden bahsederken bir ciddiyetsizliğe ve gevşekliğe de şahit oluyoruz. Hâlbuki onları öven, öne geçiren, peygamberler müstesna diğer tüm insanlardan üstün olduklarını haber veren ayet ve hadisler bizi böyle rahatça davranmaktan alıkoymalıdır.

Sahabi ümmetin hatta ümmetlerin en hayırlısı, Hakk’ın davetçileri, Kur’ân ve sünnetin tebliğcileridir. Onlar önlerine çıkan problemleri çözmekte hikmetli davranır, Hakk’a yardımcı olmak ve tevhid bayrağını yükseltmek için çaba sarf ederlerdi. Müslümana düşen, onların aralarındaki ihtilaflarda susması, kulaktan duyma sözlere itibar etmemesi ve onları en güzel şekilde anmanın kendilerine vacip olduğunu bilmektir. Bu hususta Efendimiz bizi asırlar öncesinden ikaz etmektedir: “Ashabıma dil uzatmayın. Sizden biriniz Uhud dağı kadar altın tasadduk etseniz yine de onlardan birinin iki avuçluk harcamasına sevapça ulaşamazsınız.” Bu hadisle ilgili olarak Müslim’deki konu ismi: “Sahabilere Sövmenin Haram Kılınması” şeklinde olup, bunun en büyük günahlardan biri olduğuna işaret edilmiştir.

Abdullah b. Ömer, ashabı kirama dil uzatanları şiddetle uyarmış ve “Sahabe-i güzinin bir saat süreyle Peygamber Efendimiz’in yanında bulunmalarının, başkalarının bir ömür boyu yapacağı ibadetten daha değerli olduğunu” söylemiştir. 

“…Sizi ölçülü ve dengeli bir ümmet yaptık...” (Bakara 143) ayeti kerimesi ashabın adaletine, onların yalan söylemeyen bir nesil olduğuna işaret etmektedir. Sahabeyi kiram efendilerimizin Müslüman olduktan sonra kesinlikle yalan söylemediklerini bilen muhaddisler ve ehlisünnet âlimleri ashabı kiramın adaleti hususunda ittifak etmişlerdir. Hatib el-Bağdadî “El-Kifâye” adlı eserinde der ki: “Ashabı kiramın adaleti Allah’ın onları adil sayması, onların temizliğinden haber vermesi ve onları seçtiğini beyan etmesiyle sabit olmuştur.” Dört mezhebin imamı bu görüştedir. Kütüb-i Sitte âlimlerinin önde gelenleri ile “cumhur” dediğimiz ulemanın büyük çoğunluğu bu görüştedir. Bu konuda farklı düşünenler, bidatçı dediğimiz ehlisünnet dışındaki bazı fırkalardır.

Çünkü sahabeyi kiram, Allah’ın Elçisi’ni can kulağıyla dinlediler; O’nun getirdiği ayeti kerimeleri hem yazdılar hem ezberlediler; tebliğ ettiği dini hadis-i şerifleriyle nasıl açıkladığını ve bu dini nasıl yaşadığını bütün dikkatleriyle takip ettiler ve ondan öğrendiklerini kendilerinden sonraki nesle kusursuz bir şekilde aktardılar. Ali efendimiz bu noktaya işareten buyurdu; “Hiçbir ayet yoktur ki ben onun ne için nazil olduğunu, Efendimiz’in onun hakkında ne buyurduğunu bilmeyeyim.” Biz bugün elimizde bulunan, Kur’ân dâhil, bütün hakikati bu yüce insanlara muhtaç olduğumuzu unutmamalıyız.

 

Ayetlerde Sahabi

Bu başlık altında birçok ayeti kerime zikredilebilir. Fakat biz satırlarımızın mahdud olması dolayısıyla burada teberrüken bir kaç ayeti aktarmakla yetinip diğerlerinin sure ve ayet numaralarını paylaşacağız. Daha geniş bilgi için ilgili ayetlerin tefsirlerden mütalaası ümmet olarak boynumuzun borcudur. Bir de şöyle bir soru akla gelebilir; “Efendim, buradaki hitapların çoğusu umumadır, ümmetin genelinedir. Niçin sadece ashaba hasmış gibi anlıyorsunuz?” Biz de deriz ki; “Hitaplar ümmeti şamil olsalar da ilk muhatapları ashabtır. Dolayısıyla evvela onların faziletlerine işaret eder. Tenkit ya da ihtar ile ilgili ayetlere gelince de şöyle düşünürüz; Allahu Teâlâ, kendilerinden sonra gelen ümmetlere örnek olsun, tecrübe olsun diye sahabi efendilerimize o hadiseleri yaşatmış, böylelikle bizim önümüzü açmıştır. Bizler onların hatalarından da istifade ederiz.” 

Şu şekilde örnek verelim: Bir görüş ayrılığından dolayı Hz. Ebu Zer ile Hz. Bilal Habeşi aralarındaki konuşma uzadı, derken sertleşme oldu. O arada Ebu Zer, Hz. Bilal Habeşi’ye “Siyah kadının oğlu” deyiverdi. Peygamberimiz Aleyhisselam haberdar olunca, Ebu Zer Hazretleri’ni çağırdı. Ona: “Demek sende hala İslamiyet’ten önceki kötü adetler var. İnsan hiç derisinin siyahlığından dolayı suçlanır mı?” gibi sözler söyledi. Zaten yeterince pişman olan Ebu Zer Hazretleri, Peygamberimizin bu sözleriyle iyice kafasını kaldıramaz hale geldi. Doğruca Bilal Habeşi Hazretleri’nin evine gitti. Yüzünü kapının eşiğine koyarak; “Ey Bilal, senin mübarek ayağın bu kötü, kaba Ebu Zer’in yüzüne basarak geçmedikçe ben bu eşikten kafamı kaldırmayacağım.” dedi. Hz. Bilal, Ebu Zer Hazretleri’ni kaldırdı ve “Kalk kardeşim. Bu yüz, basılmaya değil öpülmeye layıktır. Ben sana hakkımı helal ettim.” dedi.

Biz bu hadiseyi şöyle anlarız; “Normal şartlarda sahabi efendilerimiz böyle kaba saba, düşüncesiz insanlar değildir elbette. Ancak bir insan gaflet eder de bir hata işlerse nasıl düzeltir, kendisine hata yapılan özür dilendiği takdirde nasıl karşılık vermeli; bizler bunu anlayalım diye bu iki güzide sahabinin arasında bu hadise cereyan etmesini Rabbimiz takdir buyurmuştur. Allah onlardan zaten razıdır, biz kendi halimize bakmalı ve onları –hâşâ- ayıplayarak ‘Canım, hem Peygamberi görmüşler hem şu yaptıklarına bak. Yakışır mı bu insanlara?’ gibi hezeyanlarla kapılarak nefis ve şeytana pirim vermemeliyiz.”

Malumdur ki Kur’an-ı Kerim genel olarak üç ana kısımdan müteşekkildir. Kıssalar, müteşâbih ayetler ve ahkâm ayetleri. Ahkâm ile alâkalı kısmı ya sahabilere yol gösterme, ya onları takdir, ya nasihattir. Çünkü birinci derece muhatap olanlar onlardır. Yani onların hayatına dair meselelerle hükümler şekillenmiştir. O ayetlere bir göz atalım:

“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fasık kimselerdir.” (Âl-i İmran 110)

“Size ne oluyor da, Allah yolunda harcama yapmıyorsunuz? Hâlbuki göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. İçinizden, fetihten (Mekke fethinden) önce harcayanlar ve savaşanlar, (diğerleri ile) bir değildir. Onların derecesi, sonradan harcayan ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah, hepsine de en güzel olanı (cenneti) va’detmiştir. Allah, bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Hadid 10) 

“Şüphesiz kendileri için tarafımızdan en güzel mükâfat hazırlanmış olanlar var ya; işte bunlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır.” (Enbiya 101)

Ayetlerden bir kısmı ise şöyledir: Haşr 8-9, Hucurât 7, Tevbe 88, Hadid 10, Enfâl 74, Cuma 11, Enfâl 67-69, Tevbe 25, Nur 11, Tevbe 117, Ahzab 29-30, Fetih 18, Fetih 26, Bakara 134, Âl-i İmran 152

 

Hadislerle Sahabi

“İnsanların en hayırlıları benim asrımda yaşayanlardır. Sonra bunları takip edenlerdir, sonra da bunları takip edenlerdir.” 

“Benim ümmetim yağmura benzer; başı mı sonu mu daha hayırlıdır bilinmez.” 

“Beni gören veya beni göreni gören bir Müslümana ateş değmeyecektir.” 

“Ashabım hakkında Allah’a karşı saygılı olun, Allah’tan korkun. Benden sonra onları sakın hedef almayın. Onları seven beni sevdiğinden dolayı sever; onlara kin besleyen bana kin beslediğinden ötürü kin besler. Onları üzen, beni üzmüş olur. Beni üzen ise, Allah’ı incitmiş demektir. Kim de Allah’ı incitirse, çok geçmez Allah onu cezalandırır.” 

“Yıldızlar semanın emniyetidir. Yıldızlar gitti mi, vaat edilen şey semaya gelir. Ben de Ashabım için bir emniyetim. Ben gittim mi, onlara vad edilen şey gelecektir. Ashabım da ümmetim için bir emniyettir. Ashabım gitti mi ümmetime vadedilen şey gelir.” 

“Ümmetim(in fertleri arasında) ümmetime karşı en çok merhametli olan kimse Ebu Bekir’dir. Onlar içinde Allah’ın emri hususunda en çok titiz olanı Ömer’dir. Hayâ cihetiyle en şiddetli olanı Osman’dır. (Davalarda) en isabetli hüküm vereni Ali’dir. Helal ve harami en iyi bileni Muaz Ibnu Cebel’dir. Feraizi en iyi bilen Zeyd Ibnu Sabit’tir. Kuran okumasını en iyi bileni Ubey İbnu Ka’b’dır. Her ümmetin bir emini vardır. Bu ümmetin emini Ebu Ubeyde İbnu’l-Cerrah’dır. Ebu Zerr’den daha doğru sözlü olan birini ne gök gölgeledi, ne de yer taşıdı. O, verada Hz. İsa Aleyhisselam gibiydi.” 

“Bir yerde ölen ashabımdan hiçbirisi yoktur ki, kıyamet günü oranın ahalisine bir nur ve onlara (cennete sevkte) bir rehber olmasın.”

“Ashabımın kötülüklerini anmayın ki, kalpleriniz onlar üzerine (onlara sevgi hususunda) değişmesin. Ashabımın iyiliklerini anın, ta ki, gönülleriniz (onlara) ülfet etsin.” 

“Ashabıma sövenleri, görürseniz, ‘Allah’ın laneti kötünüz üzerine olsun.’ deyiniz.” 

Onların hicreti, İslam’a yardımcı oluşları canlarını ve mallarını bu yolda vermeleri, baba ve çocuklarını gözlerini kırpmadan öldürmeleri, birbirlerine nasihatleri, cihadları, imanlarının kuvvetleri büyüklüklerinin en önemli göstergesidir. Nitekim Hazreti Ebu Bekir, Bedir’de şartlar gereği oğlu Abdurrahman ile ayrı saflarda yer aldı. Daha sonra Müslüman olmuş Abdurrahman’a; “Babanla karşılaşsaydın ne yapardın?” sordular, cevap verdi; “Oradan kaçardım.” Ebu Bekir efendimize sordular; “Hiç düşünmez boynunu vururdum.” dedi. Efendimiz’in ümmetin emini diye taltif ettiği Ebu Ubeyde b. Cerrah’ın da kendi babasının başını kendi elleriyle Peygamberimize getirdiğini biliyoruz. Üstelik Allahü Teâlâ bu hâdise üzerine hadiseyi takdir sadedinde Mücâdele Suresi 22. ayeti inzal etti.

 

İslam Alimlerinin Sahabe Hakkındaki Sözleri

Ebu Zür’atu’r-Razi: Sahabiye dil uzatan bil ki zındıktır. Zira Resulullah haktır, Kur’an haktır, Peygamber’in getirdiği haktır, bunları bize ulaştıran sahabidir. Sahabeyi ayıplayan kimsenin amacı onların güvenirliğini sarsarak Allah’ın Kitabı’nı ve Peygamber’in sünnetini iptal etmektir.

Ebu Muhammed bin Hazm’ın: Hadid 10, Enbiya 101 (ayetleri yukarıda zikretmiştik) ayetlerinden anlaşılır ki ashabın hepsi cennet ehlidir zira bu ayetlere ilk muhatap onlardır.

Tahavî: Sahabeyi severiz, onlardan beriyiz demeyiz; bilakis onları kötülükle ananlardan beriyiz. Onlara buğz ederiz, onları ancak hayırla yâd ederiz. Onlara muhabbet ihsandır, dindir, imandır. Onlara buğz etmek küfür, münafıklık ve taşkınlıktır.

Abdullah b. Mus’ab: “Resulullah’ın ashabına hakaret eden kimseye ‘Bunlar zındıktırlar.’ derim. Çünkü bu taife Resulullah’a hakaret etmek istediler. Fakat bu konuda kendilerine uyacak birini bulamadılar. Böylece bunları birbirinin çocukları yanında ayıpladılar. Dolayısıyla bunlar şöyle demiş oluyorlar: ‘Resulullah kötü kimselerle beraber oluyor, bir kişi için kötü kimselerin arkadaşlığından daha çirkin bir durum olabilir mi?’ dedi.” Bunun üzerine halife “Ben de senin dediğin gibi düşünüyorum.” dedi.

Netice olarak şunu söyleyebiliriz ki ümmeti Muhammed olarak ashabı hakkında Hz. Peygamber’in hürmetini gözetmeliyiz. Bugün ashab arasındaki bazı ihtilafları gündeme getirerek, ya da güya “akla uygun hareket edip onların sözlerini Kur’an’a arz ediyoruz” gibi safsatalarla onları cerh etmeye, gözden düşürmeye çalışıldığına şahit oluyoruz. Biz bu taifeden uzağız ve inşaallah iki cihanda davacıları olacağız. Sıradan insanlar için bile tecessüs yapmak, gıybet etmek açıkça haramken (Hucurât 12) nasıl olur da Peygamberimizle arkadaşlık yapmaları için Allah tarafından seçilen bu kutlu insanlar hakkında bu kadar fütursuz olunur anlayamıyoruz. Muhabbetten, ihlastan, izandan nasipsiz olmak böyle bir şey olsa gerek. Bu hususta nasipsiz olmaktan Allah’a sığınırız. 

Not: Bu yazımızı yazarken; Dinde Sahabenin Yeri, Prof. Dr. Yaşar Kandemir; Tarihte Metod ve Tarihi Tetkikler Işığında Sahabe Dönemi, M. Salih Ekinci; Sahabeyi Nasıl Anlamalıyız, M. Emin Yıldırım adlı çalışmalardan çokça istifade ettik. Kendilerine teşekkürü borç biliriz.

 

 Yazar: Abdülkadir Visâlî

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort