JoomlaLock.com All4Share.net

ALİ ULVİ KURUCU

Söze başlamadan önce onun insancemiyet ilişkisine bakışını aktarmak, hayatında nelere değer verdiğini, neleri ön sıralara yerleştirdiğini göstermek için, vefatından hemen önce; kızına vasiyet olarak söylediği şu cümleleri aktarmak isterim:

“Kızım, insan sadece şahsî hedef ve gayelerini ön planda tutarak yaşarsa vefatıyla hatıralardan silinir. Cemiyet, millet ve fikirleri uğruna yaşayanlar, ölseler de gönüllerde kalıcıdırlar. Gözler hep onları arar ve özler. Kim severek yaşarsa sevilerek ayrılır ve unutulmaz.”

Evet, kendi heva ve hevesini bir kenara itip, genelde insanlığın özelde ise Müslümanların selameti, hayrı ve yararı için çalışabilenlere ne mutlu. Çünkü onlar hayatlarını bu uğurda vakfedebilmiş kutlu insanlardır. Merhumun yukarıda aktardığımız pasajda da buyurduğu gibi bu vakıf insanları asla unutulmaz ve vakfedilen her şey gibi kıyamete kadar onlardan istifade edilir.

Nitekim İslam tarihine bakıldığında insanlığın hizmetine kendilerini adayanlar hiç unutulmadıkları görülür. Hz. Âdem’den Efendimiz’e, hususen de Efendimiz’den günümüze kadar gelen insanlar içerisinde adeta yüreklere kazınan şahsiyetler vardır. İsimleri anılmasa da yapmış olduğu hizmetler kıyamete dek unutulmayacaktır. Bunlar gerek Kur’an-ı Kerim’de gerek tarih kitaplarında hep zikredile gelmiştir ve bugünden sonra da kıyamete kadar unutulmayacaktır Allah’ın izniyle…

1920’de Konya’da dünyaya gelen Ali Ulvi Kurucu, ilk ve orta öğrenimini de burada tamamlar. Hem okuyup hem de Kur’an hıfzını bitiren üstad, bir taraftan zamanın gerektirdiği şekilde eğitim ve öğretimini sürdürürken, diğer taraftan da kendisine her iki âlemde de fayda verecek olan dini eğitimini tamamlıyor ve tâ o zamanlardan çok yönlü bir insan olmanın temellerini atıyordu. 1938 yılında ailesi ile birlikte önce Kahire’ye oradan da Medine’ye göç etmişler ve böylece Kâinatın Efendisi ile altmış yıl sürecek olan komşuluklarına başlamışlar.

Yükseköğrenimini o zamanın İslam devletleri nazarında mümtaz bir yere sahip ve bünyesinde çok sayıda değerli âlim barındıran El-Ezher Üniversitesi’nde (Kahire) tamamladı. Buradan mezun olduktan sonra uzun yıllar, Medine Evkaf Dairesi’nin İnşaat ve Sicillat Emini olarak çalıştı. 1953’ten 1975’e kadar Sultan Mahmud’un yaptırdığı Mahmudiye Kütüphanesi’nde, daha sonra da 1985’te emekli olana kadar Şeyhülislam Arif Hikmet Kütüphanesi’nde çalıştı. Araştırmayı, okumayı-okutmayı seven insanlar için adeta keşfedilmemiş hazineler olan kütüphanelerde çalıştığı yıllarda, ecdad yadigârı birçok kıymetli eser elinden geçmiş, onlardan öğrendikleriyle de yeri geldikçe paylaşmış, böylece her konuda etrafındakileri aydınlatan bir kandil gibi olmuştur.

Medine’ye yerleştikten vefat ettiği tarihe kadar olan süre altmış yıldır. Peygamber şehrinde, Dost’un muhitinde, O’na komşu olarak geçirilen koskoca bir ömür. Toplam yaşamının dörtte üçüne tekabül eden bu süre zarfında Türkiye’yi de ihmal etmemiş, senenin belli bölümlerini Türkiye’de geçirmeye özen gösterirmiş.

Allah dostu, gönül ehli her kâmil gibi çok yüce gönüllü idi. Onun için her insana değer vermeyi, onların ihtiyaçlarını gidermeyi ve onlara hizmet etmeyi de çok severlerdi. Ancak gençlere bir başka önem verirlermiş. Çünkü kendisinin henüz genç olduğu yaşlarda Türkiye’de dini yaşamanın ne kadar zor olduğu, Müslümanların ne denli sıkıntılar çektiği birçoğumuzun malumu. Kur’an öğrenmenin-öğretmenin yasak olduğu hatta Mushafların kıyıya köşeye saklandığı bir döneme rastlar onun en verimli çağları. Ailesi bu sıkıntıları daha fazla çekmiş. Ailesinin ilme ne derece düşkün oldukları, bugün bile Konya’da herkesçe malumdur. Dedesi Hacı Veyis Hocaefendi, ardından amcası Hacı Veyis-zâde Mustafa Efendi o civarın en meşhur âlimlerindendir. Onların Kur’an-ı Kerim için verdikleri mücadele, O zor günlerde insanlara kaça göçe elif-be öğretmeleri, saklanarak besmele çekmeleri, onca engellemeye karşı iman ağacını sulama gayretleri onları muasırları arasında ön plana çıkmışlardır. İşte merhum Ali Ulvi Kurucu gençliğinde bu sıkıntıları gördüğü için, gençlerin üzerine titrer ve onlara; “Sizler benim gerçekleşen rüyalarım, kabul olunan dualarımsınız.” demekten kendilerini alamazlarmış.

O, Allah diyen herkese aynı mesafede durmayı kendisine düstur edinmişti. Hayatında Üstad Bediüzzaman’dan, Hasan El-Benna’dan, Zahid El-Kevseri’den, M. Zahit Kotku Hazretleri’nden, Sami Efendi Hazretleri’nden, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’den, Seyyid Kutub’dan, Seyyid Hasan En-Nedvi’den, Mehmet Akif’den, Kemal Pilavoğlu’ndan, Ömer Nasuhi Bilmen’den ve burada ismini sayamadığımız birçok değerli isimden izler görmek mümkündür.

Yazmış olduğu şiirleri onun iç dünyasına ayna olmuştur. Üslup olarak büyük şair Mehmed Akif’i andıran şiirleri merhumun gönlündeki güzelliklerin, gizli hazinelerin; ilimle, irfanla terennümünden ibarettir. Şiirlerinin toplandığı Gümüş Tül ve Alevler, nesirlerinin toplandığı Gecelerin Gündüzü, hatıralarının toplandığı Bir Ömürden Sayfalar, Medine Notları, Şeyh İbrahim B. İdrîs es–Sünûsî’den tercüme ettiği Asırlar Boyunca Parlayan Nur, Ebu’l Hasen en–Nedvî’den tercüme ettiği Muhammed İkbal eserlerinden bazılarıdır.

Ancak onu bize en iyi anlatan eser hiç şüphe yok ki muhterem M.Ertuğrul Düzdağ’ın hazırladığı, Üstad Ali Ulvî Kurucu-Hatıralar adındaki üç ciltlik eseridir. Bu eser onun özellikle şimdiki gençler arasında tanınmasıyla birlikte adeta onun ilişkide olduğu diğer simalarında ilminden, feyzinden ve anlayışlarından da haberdar olmalarına vesile olmuştur. Çünkü o ahir ömründe, geride kalanların istifadesi için bütün hayatını yanındakilere bir bir anlatarak kaydettirmiştir. Onun için Türkiye’de Allah demenin yasak olduğu dönemlerden, çileli hicretlerine, yukarıda bir kısmının ismini saydığımız zevât-ı muhteremle olan görüşmelerine ve Medine’de görüştüğü, konuştuğu diğer Müslümanlara ait birçok hatıra unutulmamış, günümüz gençlerinin önüne birer kilometre taşı olarak konmuştur.

Ömrünü Medine–i Münevvere’de Peygamber Aleyhisselâm’ın yanıbaşında huzûr ve sükûn içinde geçirmiş, dünyanın her tarafından o nurlu şehre gelen ilim adamlarıyla, saf Müslümanlarla görüşmüş, onları misafir etmekten büyük haz almış olan Ali Ulvi Kurucu, 2002 yılının Şubat ayında rahmet-i Rahman’a yürümüştür. Allah kendisine ve imanla ahirete göçen bütün mümin ve müminelere rahmet eylesin.

Şunu unutmamak gerekir ki; Cenabı Hak hiçbir zamanı, o zamandaki insanları başıboş, sahipsiz, kendi hallerine bırakmamıştır. Onun için bu günün Müslümanları özellikle de gençleri, geçmiş büyüklerin hayatlarını okuyup istifadeye çalıştıkları gibi bugünün nur saçan kandillerini de arayıp bulmalı, onlarla şerefyâb olmaya, kendilerini ve hayatlarını rızaya uygun bir şekle getirmeye çalışmalılar. Gerçi bizi bulacak onlardır fakat bizler de gayretimizle Hak Teâlâ’nın rahmet nazarlarını üstümüze çekmeye çalışmalı, O’nun dostları ile ünsiyet kurabilmek için can atmalıyız.

Hâlık-ı Zü’l-Celal Hazretleri bizleri sevsin, sevdiklerine sevdirsin, sevindirsin inşaallah. Âmin!

Bu ayki yazımızı hazırlarken davetci.com, cemaat.com, biyografi.net, tumgazeteler.com adreslerindeki konumuzla ilgili yazılardan istifade etmiş bulunmaktayız. Yüce Mevla emeği geçenlerden ebediyyen razı olsun.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 KASIM SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

Bu kategoriden diğerleri: « ABDURRAHİM KARAKOÇ NURETTİN TOPÇU »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort