JoomlaLock.com All4Share.net

…ONLAR (CENNETTE) SEDİRLERDE KARŞILIKLI OTURAN KARDEŞLERDİR…

karsılıklı oturan

...Onlar (Cennette) Sedirlerde Karşılıklı Oturan Kardeşlerdir... - Sâlik-i İrfân

Sayı : 100 - Nisan 2016

 

...Onlar (Cennette) Sedirlerde Karşılıklı Oturan Kardeşlerdir...

 

Alemleri var eden el-Hallak, çekip çeviren el-Melik, bütün mahlûkatı rızıklandıran er-Rezzak, insanı seven-tercih eden elVedud… ve daha nice muhteşem sıfatlarla muttasıf olan güzel Allahımız’a hamd olsun, şükürler olsun. Sen kendini bildiğin gibisin, biz Seni hakkıyla bilemeyiz ya Rabbi! Sen kendini övdüğün gibisin, biz Seni hakkıyla övemeyiz ya Rabbi! Hamd olsun ki Sen bizim Allahımızsın ya Rabbi!

Övmeye yetiremeyeceğimiz Rabbimizi en iyi bilen, tanıyan, en güzel övgüyü-kulluğu yaşayan Sahibimiz, Efendimiz, Eşrefi Mahlukat, Ekmelüt Tahiyyat, Hak Nebi Ahmed-i Mahmud Muhammed Mustafa (sav) hazretlerine de salat, selam, ihtiram olsun. O’nu övmeye de ömrümüz yetmez; çünkü O’nu alemlerin Rabbi övmüş, örnek göstermiş. O’nun onayından geçmeyen bir imanı-ahlakı Mevla kabul etmemiş.

“Beni Rabbim terbiye etti, ne güzel terbiye etti.” buyuran ashabın sevgilisi, ümmetin sahibi Efendimiz (sav) de Ebu Bekir Sıddık, Ömer’ül-Faruk, Osman Zinnureyn ve Aliyyül Mürteza (ra) başta olmak üzere Hz. Selman ibnü’l İslam, Hz. Muaz bin Cebel, Hz. Mikdat bin Esved gibi binler, yüz binlerle ifade edilecek güzel güzel güzel insanlar yetiştirmiş. Ne kadar şükretsek azdır.

İşte bizler, Hâcegân cemaati olarak, ashabı kiramı sevmeyi, anlamayı, karınca kararınca onların izini takip etmeyi imanımız biliyoruz. Aradan geçen onca zamana rağmen Varis-i Nebi, neseb-i Ali büyüğümüz Hâce Hazretleri’nin bugüne aktarımlarıyla beslenerek o yüce kervanın izinden yürümeye çalışıyoruz. İddia sahibi değiliz ideal sahibiyiz. Cenabı Mevlamız ömrümüzü hayırla tamamlamayı nasip etsin. Yine Cenabı Mevlamız; büyüğümüz Hâce Hazretleri’nin milletimiz için, ümmetimiz için arzu ettiği-hedeflediği sıhhati, selameti, necatı kolaylaştırsın inşaallah. Milletimize-ümmetimize çıkış lütfetsin. İçinde bulunduğumuz kurtuluş mücadelesinde bizlere zafer lütfeylesin. Dün Çanakkale’de nasıl ki İngiliz-Fransız-İtalyan-Anzak… küfür ordularına karşı iman cephesi açılarak savaş verilmişse bugün de o birlik ruhuyla hareket edebilmeyi lütfeylesin. Bütün ashabı kiramın, ulema-suleha-evliyanın nispeti, himmeti üzerimize olsun, inşallah.

Evet ashabı kiramdan… o güzide insanlardan Hz. Ali (kv) efendimizden paylaşımlarda bulunuyorduk. Özellikle Ali efendimizin ilmine, sabrına, firasetine, cesaretine, metanetine bugünlerde çok ihtiyacımız var. Elhamdulillah Ali efendimizin himmeti üzerimizdedir, bunu da yakînen hissediyoruz. Bu yazımızda da onun hayatından kimi kesitleri aktarmaya çalışacağız. Cenabı Mevlamız bizleri onun sevgisinden, izinden ayırmasın:

Bir gün Hz. Ali (ra) Medine dışına çıktığında gördü ki, bir Arap kuyudan su çekip davarına su verir. Ali efendimiz adama: “Ey filan, sana ücret ile su çekeyim mi?” O da: “İyi olur.” dedi. Her kovaya bir avuç hurma ücret ile pazarlık ettiler. Hz. Ali (ra) su çekmeye başladı. Yeteri kadar çekip son kovayı çektiğinde, Allahu Teala’nın hikmeti, kovanın ipi kopup kova kuyuya düştü. Arap, Ali efendimizin mübarek yüzüne bir tokat vurdu. Getirip hesabınca hurma verdi. Ali efendimiz mübarek elini o derin kuyuya uzatıp kovayı çıkardı. Adamın eline kovayı verip oradan ayrıldı. Hz. Fatıma’nın (r.anha) yanına varıp hurmaları önüne koydu. Hurmayı yerken Hz. Fatıma annemiz Ali efendimizin yüzündeki tokat eserini gördü. Dedi ki: “Ey Ali yüzünde bir iz var, bu nedir?” Ali efendimiz gizleyip: “Bir şey yok.” dedi. Diğer taraftan Ali efendimizin kuyudan kovayı çıkarıp eline vermesine adam hayret etmişti. Düşündü ki: “Eğer bu kişinin dini ki, Muhammed dinidir, hak din olmasa idi bu derin kuyudan kovayı nasıl çıkarırdı?” Kendi kendine, bir el ki böyle küstahlık etmiş olsun, o el bana lazım değildir, deyip Hz. Ali’ye vuran elini kesti. Hz. Ali efendimize götürmek üzere yola koyuldu ve kapısına geldi. Efendimiz (sav) de o sırada evdeydi. Hz. Ali efendimiz kapıyı açıp adamı görünce geri içeri girdi dedi ki: “Ya Rasulallah! Kapıda bir Arap var, elinde diğer kesik eli var. Kanı akar, ağlar Sizi görmek ister.” Rasulullah tebessüm edip buyurdu ki: “Ya Ali! O Arap edepsizlik eden Araptır, söyle içeri gelsin.” Arap içeri girince Peygamber Efendimiz adamın o halini görüp üzüldü. Ona buyurdu: “Niçin böyle hata işledin?” Arap ağlayarak küstahlığının özrünü dileyerek imana geldi. Rasulullah kesik eli yerine koyup mübarek ağzının suyunu sürerek dua etti. Allah’ın kudreti ile Arabın eli sapasağlam oldu. (Mealim-üt Tenzil, İmam Begavi, İnsan Suresi 8.ayet tefsirinde naklen)

Hz. Fatıma’dan (r.anha) rivayet olunur ki: Rasulullah Hz. Ali’ye buyurdu ki:

“Ya Ali, Allah’ı sever misin?”

Evet ya Rasulallah.

“Beni sever misin?”

Evet ya Rasulallah.

“Fatıma’yı sever misin?”

Evet ya Rasulallah.

“Hasan ve Hüseyin’i sever misin?”

Evet ya Rasulallah.

Daha sonra Peygamber Efendimiz (sav) buyurdu ki: “Ya Ali! Bu kadar muhabbeti bir gönüle nasıl sığdırırsın?” Hz. Ali (kv), Rasulullah hazretlerinin mu’ciz sualine cevap veremediğini beyan etti. Eve gittiğinde bu durumu aktarınca Hz. Fatıma (r.anh) buyurdular ki: “Bunda üzülecek ne vardır? Allah’ı sevmek imandan ve akıldandır. Peygamber’i sevmek imandandır. Beni sevmek şehvetindendir. Hasan ve Hüseyin’i sevmen tabiatındandır.” dedi. Ali efendimiz daha sonra Peygamber Efendimizin huzuruna gelip bu cevabı verdi. Rasulullah buyurdular: “Bu yemiş, nübüvvet ağacının yemişidir.” (Yani ya Ali, bu cevap senin değil Fatıma’nın cevabıdır.) (Menakıb-ı Cihar Yar-i Güzin, Menkıbe-i Fatıma-t’üz Zehra s.288)

Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir: Rasulullah hazretlerinin yanında bir pişmiş kuş vardı. Buyurdular ki: “Allah’ım, Bana yarattıklarından en çok sevdiğini gönder!” biraz sonra Ali efendimiz geldi ve beraberce yediler.

Cabir bin Abdullah Rasulullah Efendimiz’den rivayet etmiştir. Buyurdular ki: “Beni miraca ilettikleri gece, göklerde hicaplardan geçtim. Hicaplar arasında bir nida edici nida etti ki: “Ya Muhammed! Senin baban İbrahim ne güzel babadır. Ali bin Ebi Talib ne güzel kardeştir. Ona hayır ile vasiyet eyle.” Hasan el Basri, Enes bin Malik’ten rivayet eder. Rasulullah buyurdular ki: “Üç kimse vardır ki cennet onlara müştaktır: Ali bin Ebi Talip, Ammar bin Yasir, Selman-ı Farisî.”

Aişe annemiz (r.anha) buyurdular ki: “Ya Rasulallah! Senden sonra halkın hayırlısı kimdir?” dedim. Buyurdular ki: “Ebu Bekir Sıddık’tır.” Ondan sonra? “Ömer’dir.” Ondan sonra? “Osman’dır.” buyurdular. Fatıma’tüz-Zehra dedi ki: “Ya Rasulallah! Ali hakkında hiçbir şey söylemediniz?” Buyurdular ki: “Canım kızım! Ali benim nefsim demektir. Hiç kimse gördün mü ki kendini beğensin ya da kendi hakkında bir şey söylesin!” (Menakıb-ı Cihar Yar-i Güzin, s.312)

Sultan-ül Eshiya (Cömertler Sultanı) olan Hz. Ali’nin bir gün dört dirhemi varmış. Bunun bir dirhemini gece, bir dirhemini gündüz; bir dirhemini gizlice, bir dirhemini de açıkça  infakta bulunmuş. Rasül-i Ekrem: “Ya Ali! Seni bu infaka ne sevk etti?” diye sormuş. O da: “Rabbimin vaad ettiğine lâyık olmak için infak ettim.” demiş. Peygamber Efendimiz de: “O senin içindir.” buyurmuş. Bunun üzerine şu âyeti kerime nazil olmuştur: “Onlar ki, mallarını gece ve gündüz, gizli ve aşikâre olarak infak ederler, artık onlar için Rableri katında mükâfatları vardır. Ve onlara bir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Bakara 274)

Hz. Fatıma iştahsızdır. (İhtimal ki hamilelik günleri) Hazreti Ali: “Ya Fatıma! Gönlün ne istiyor?” diye sorar. Hazreti Fatıma annemiz: “Ya Ali, nar istiyorum.” buyurur. Hazreti Ali efendimizin yanında hiç para yoktur. Biraz borç para alır ve onunla bir nar satın alır. Eve giderken yol kenarına bırakılmış bir ihtiyar hasta gördü. Hazreti Ali efendimiz o ihtiyara yaklaşıp: “Gönlün ne istiyor?”  der. O da: “Ya Ali! İnsanlar geçip giderler. Kimse bana iltifat etmez. Benim canım nar istiyor.” der. Hazreti Ali efendimiz düşünür. “Eğer bu elimdeki narı bu ihtiyara verirsem, Fatıma narsız kalacak. Eğer buna vermezsem Cenabı Hakk’ın “Ve dilenciye gelince (onu) azarlama.”(Duha 10) ayeti celilesine ve Rasulullah Efendimiz’in emirlerine muhalefet etmiş olurum.” diye düşündü ve narı ihtiyara verdi. İhtiyar şifa bulur. Hazreti Fatıma validemiz de evde şifa bulur. Hazreti Ali efendimiz Fatıma annemizden haya ederek hanei saadetine gelir. Hazreti Fatıma, Hazreti Ali efendimizi görünce onu ayakta karşılar. Narın hadisesini öğrenince: “Ya Ali! Sen üzülme. Allahu Teala’nın izzet ve celaline yemin ederim ki sen o ihtiyara o narı verdiğinde gönlümde nara karşı olan iştah gitti.” der. Hazreti Ali onun bu sözleri ile ferahlar. O anda evin kapısı çalınır. Hazreti Ali efendimiz: “Kimsin?” deyince: “Aç kapıyı ben Selman-ı Farisî’yim.” diye ses gelir. Hz. Ali kalkıp kapıyı açar ve Selman içeri girer. Elinde üzeri mendille örtülü bir tabak vardır. O tabağı Hz. Ali’nin önüne koyar. Hz. Ali efendimiz: “Bunu kim gönderdi?” der. Hz. Selman: “Bunu Allah Teala Hazretleri Rasulullah’a gönderdi. Nebi aleyhisselam da zatı şerifinize gönderdi.” buyurur. Hz. Ali efendimiz tabağın örtüsünü açar. Bakar ki tabakta dokuz tane nar var. İmam Ali buyururlar ki: “Yâ Selman! Bu getirdiğin bana olsa 10 tane olurdu. Çünkü Hak Teala: “Kim bir iyilik ile gelirse onun için on misli vardır.” buyuruyor. Bu ise ona uymuyor.” buyurur. Selman tebessüm ederek sakladığı bir narı da çıkarıp tabağa koyar ve: “Yâ Ali! Allah’a yemin ederim ki bu narlar 10 tane idi. Fakat ben seni tecrübe için bir tanesini saklamıştım.” der. (Mekasıd-ut Talibîn, s.300)

Hz. Mevlana, Ali efendimizle ilgili şöyle bir rivayet nakleder: Hz. Ali’yi şeytan bir gün çeşitli hilelerle sabah namazına uyandırtmaz. Hz. Ali uyandıktan sonra hemen kalkıp abdest alır ve o kadar rekat namaz kılar, sonra da öyle tevbe eder ki...
Ertesi gün namaz vakti şeytan gelir ve:
-Kalk ya Ali kalk! Vakit geçmeden sabah namazını kıl, der.
Hz. Ali: Hayrola, sen böyle şeyleri söylemezdin, der.

Şeytan cevap verir: Ben sana namaz kıldırmayacağımı zannediyordum. Ama sen kalktın 100 katını yaptın.
Sonra da öyle bir tevbe ettin ki sanırım bütün günahların silindi. Ben buna razı olmam. Böyle olmaktansa, namazını vaktinde kıl daha iyi.

Allahu Teala hazretleri Hz. Ali efendimizin pâk dinli olmasını beyan edip Hicr Suresi 47-48. ayeti kerimelerinde: “Biz onların gönüllerinde olan kini çıkardık, artık onlar (cennette) sedirler üzerinde karşılıklı oturan kardeşlerdir. Onlar orada bir yorgunluk hissetmezler. Oradan çıkarılacak da değillerdir.” buyurmuştur. Ehli sünnet alimleri sahabe içerisindeki bazı ihtilaf ve mücadelelerin onların üstünlüklerine zarar vermediğini ifade ile bu ayeti kerimeyi tefsir etmişlerdir. Hz. Ali efendimize Hz. Aişe, Hz.Muaviye, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr (ra) hakkında sorulduğunda bu ayeti kerimeyi okuduğu rivayet edilir.

Cenabı Hak, başta Ali efendimiz olmak üzere bütün ashabı kiramın himmetini-nispetini, lütuf ve keremlerini üzerimize sayebân eylesin. Onları bizlerden razı ve hoşnut eylesin. Onların izinden yürümeyi ümmete ve hassaten Hâcegân cemaatine kolaylaştırsın. Cenabı Mevlamız ashabın aşkını, anlayışını bugünlere taşıyan büyüğümüz Hâce Hazretleri’ne sıhhat afiyet, uzun ömür ve nice hizmetler lütfeylesin. Bizleri de onların özlerine yakın, sözlerine mûti eylesin, amin velhamdulillahi Rabbil alemin.

 

Yazar: Sâlik-i İrfân

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort