JoomlaLock.com All4Share.net

VEREN EL, ALAN ELDEN ÜSTÜNDÜR

Veren El Alan Elden Üstündür

Veren El, Alan Elden Üstündür - Yusuf-i Kenan

Sayı : 116 - Ağustos 2017

 

Veren El, Alan Elden Üstündür

 

Veren el, yoktan var ederek, almadan veren, karşılıksız veren, daima veren, kafir, Müslüman, hayvanat, nebatat herkese ve her şeye sürekli veren el, sonsuz hazine sahibi Cenab-ı Allah’tır (cc) şüphesiz. Allah’ın (cc) ahlakıyla ahlaklanma sorumluluğundaki müslüman da Allah’ın kendisine verdiğinden vererek; dağıtarak, paylaşıp bölüşerek manen ve ruhen yücelecektir. Kuran’ın ifadesiyle “infak” (Allah’ın verdiğinden Allah rızası için dağıtmak) en yüce bir insan davranışıdır bu sebeple. Dünya malına, dolayısıyla dünyaya bağlılık hastalığına yakalanmaya karşı da koruyucu niteliğindedir.

Şu ya da bu sebeple çalışamayana, yaşlıya, kimsesiz yoksula, yetime, mazlum ve mağdura, hısım ve akrabaya, konu komşuya sende olandan, Allah’ın (cc) sana verdiğinden vermek, gerçekte Allah’ın vermesidir. Allah (cc), seni bu güzel işe memur etmiş, açı doyurup yoksulu giydirme işine, yetimin başını okşayıp yüzünü gülücüklere boğma mutluluğuna seni vesile etmekle sana iltifat edip yüceltmiştir. “Veren el” gerçekte “Verdiren elin” bir uzantısına dönüşmüştür adeta. İşte “veren el” bu sebeple alan elden üstündür. 

Rabbimiz Allah (cc); Cevad’dır, Vehhab’tır, Kerim’dir; cömerttir, verendir, kerem sahibidir. Hayır yolunda cömertliği, vermeyi ve kerem sahibi olmayı sever. Veren kimse Allah’ın keremine ve cömertliğine mazhar olmuştur. 

Kur’an birçok ayetiyle vermeyi ve üstelik en iyisinden vermeyi teşvik ettiği gibi, Peygamber Efendimiz (sav) adeta bir cömertlik ve kerem abidesiydi. Ashab-ı Kiram da vermek konusunda birbirleriyle yarışırlardı. Vermemek ve tutmak ashabın indinde hiçbir şekilde rağbet görmezdi.

“Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.” (Al-i İmran 92) “O takva sahipleri bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah, iyilik edenleri sever.” (Al-i İmran 134) ayetleriyle vermeyi emreden bir Kur’an’ın kendisine nazil olduğu Peygamber Efendimiz (sav) verme konusunda insanların en üstünüydü.

Bir gün adamın biri Peygamber Efendimiz’e (sav) gelip ondan yardım istedi. Peygamber Efendimiz (sav) o an mübarek elinde ne varsa verdikten sonra: “Şu an bu kadar verebiliyorum. Fakat sen git, benim adıma ihtiyacın olan şeyleri satın al, Allah bana verdiği zaman ben senin oralara yaptığın borcu öderim.” buyurdu.

Hazret-i Ömer (ra): “Ya Rasulallah; Ona verebildiğini verdin. Allah sana gücünün yetmediği bir şeyi teklif etmemiştir. Kendini neden borca sokuyorsun?” dedi. Hazret-i Ömer’in (ra) bu sözünden Peygamber Efendimiz’in (sav) hoşlanmadığını gören ensardan bir zat: “Ver Ya Rasulallah! Allah seni darda bırakmayacaktır.” dedi. Peygamber Efendimiz (sav) bu sözden hoşlandı ve: “İşte ben bununla emrolundum.” buyurdu. (Hayatü’s Sahabe, 2/12) Gönül ehli Allah dostları buyurmuşlar ki; “Sadece Allah yolunda harcanan mal, kendi malımız olur. Verdiğimiz mal bizim, aldığımız bizim değildir.” Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur; “Ya Âişe, kurbanın etini ne yaptın?”

Ya Rasulallah, hepsini dağıttım, sadece iki kürek bize kaldı.

Rasulullah (sav): “Ya Âişe, demek ki, iki kürek hariç hepsi bize kaldı.”

Hocasını çok seven zengin bir tüccar talebe, muhtaçlara yardım etmenin daha tam şuurunda değilmiş. Mürşid-i kâmil olan hocası ona acıyıp, bu durumdan kurtulması için der ki: “Hayatımda çok cimri gördüm, ama senin gibisini görmedim.” 

Talebe şaşırır, rengi sararıp solar: “Ben ne yaptım efendim!” der. 

Cevaben; “Bak, yüce Allah seni ne güzel yaratmış. Senin gibi binlerce insan şu an hastanelerde, acı içindedir. Sen, ne hastanedesin, ne de hapishanedesin. Gözün, kulağın, her uzvun yerli yerinde. Bunları sana kim verdi?

Elbette Allahu Teala verdi efendim. Şeklinde tereddütsüzce cevap verir.

Peki, seni yoktan var eden, her an seni koruyan, gözeten, iman veren, büyükleri tanıtan, daha sayamadığımız nice türlü, türlü nimetler ihsan eden Allahu Teala’ya ne verdin?

Allahu Teala’ya ne verilir ki efendim?

Rabbimiz ahirette, bir kula, (Ben açtım, bana ekmek vermedin, beni doyurmadın?) buyuracak. Kul; (Ya Rabbi seni nasıl doyurabilirim?) diyecek, (Fakirleri doyursaydın, beni doyurmuş olacaktın yani rızamı kazanacaktın.) Yine (Ben hastaydım, beni ziyaret etmedin) buyuracak. (Ya Rabbi seni nasıl ziyaret edebilirim!) denince de, (Hasta kullarımı ziyaret etseydin, benim rızamı orada bulacaktın.) buyuracak. Sen onun kullarına bir şey vermezsen, ahirete nasıl gideceksin, onun huzuruna ne yüzle çıkacaksın? O sana her şeyi verdi, sen ise, bütün bu lütuflarına karşı elini sıkıyor, Allah’a vermemekte ısrarlısın. İnsanların bid’at ve küfür içinde yüzdükleri bir zamanda, ehl-i sünnet alimlerinin kitaplarından kaç tane alıp dağıttın veya dağıtılmasına sebep oldun?

Bu kadar söz ve nasihate cevaben Efendim mesele anlaşılmıştır diyerek talebesi eline geçenleri Allah yolunda harcar, hocasının yanına geldiğinde, boş ceplerini gösterir, (Hepsini verdim efendim) der.

Bu belki bir darbi meseldir belki ama içerisinde geçen her bir ifade hakikatten ibarettir. İnfak her zaman maddiyattan ibaret değildir. Önemli olan insanın Rabbinin emir ve yasaklarını öncelikli tutmasıdır. Ve tabi ki bu önceliklere göre de nefsinin heva ve isteklerini dizginlemesidir. Bir insana güler yüzlü muamele etme, hal ve hatır sorma, sıkıntısını paylaşma, yükünün ucundan tutma, ilim öğretme, kendi yediğinden hanımına bizzat kendi eliyle yedirme, çoluk çocuğuna harcadıkları ve bunun gibi pek çok diğer ameller de birer sadaka niteliği taşır. Çünkü bunların hepsinde de kardeşin bildiğin bir diğer mümin kulun nefsini sırf Allah rızası için kendi nefsine tercih etme anlayışı vardır. 

İfade edildiği gibi sadaka deyince akıllara sadece maddi yardım gelmemelidir. Sadakayı maddiyat ile sınırlı tutmak işin hakikatini ikinci plana itecektir. Oysaki sadaka, sadece para vermek değil. Her hayırlı iş aynı zamanda sadaka yerine geçmektedir. Güzel bir söz, selam verme, yolunu kaybetmişe yol gösterme, çevreyi temiz tutma, dert dinleme, kötülükten sakınma, her bir hamd ve tekbir birer sadakadır.

Kuran’da Rabbimiz Allah’ın en büyük hatırlatmalarından olan ölüm eğer anlayabilirsek en büyük nasihattir. Hepimiz bir gün öleceğimizi biliriz ama pek çoğumuz zamanında bu gerçeği tam manasıyla idrak edemeyiz. Herhangi bir soruya verilen evet/hayır cevabı kadar neredeyse sıradan bir etki etki oluşturur. Ömrümüz ne kadar ise, sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi; çalışır, didinir dururuz. Okulumuza, işimize… İyi bir okul için, iyi bir iş için, daha çok para kazanmak için, o ayı daha rahat geçirmek için, çocukların masraflarını karşılamak için. Stresler doludur hayatımız. Hep daha zengin olmanın hayalini kurar, daha da çok şey satın almak, dünyevi hırs ve arzuları yerine getirmek için nelere katlanmayız ki.

Kur’an’da Rabbimizin hatırlatıp, biz insanların çok kere unuttuğu bir şeydir, ölüm. Her ne kadar çok şey satın alsa da, ölüm karşısında satın alabileceği bir kaçış yoktur insanın. Sadece maddiyat zaten yetmez insana. Hastalık karşısında, yataklara düştüğünde, kasları ağrıdığında, yaşlandığında, beli büküldüğünde, eklemleri yavaşladığında, uykusuz kaldığında, başı ağrıdığında İnsanın ayakta kalmak için ihtiyaç duyduğu duygular vardır. “Sevilmek”. Dünyalık makamının kapısındaki unvandan ötürü ceket iliklenilen bir saygıya değil, samimi bir sevgiye hasreti vardır insanın. Fotoğraflarını paylaştığında diğerlerine nispet olsunlara değil, sıkışıp kaldığında bir dost muhabbetine, içten gülmelere, neşeye ihtiyacı vardır.

Maddiyat, elbette ki pek çok şeye yetmez. Ölüme karşı durmaya ise hiç yetmez. Huzura ihtiyacı vardır insanın. Stresli kalabalıklar kafasına üşüştüğünde, uzaklaşmalara ihtiyacı vardır. İnsan ne kadar çok kazansa da, ne satın alsa da, parasıyla ne kadar güven sağlamaya çalışsa da en sonu nihai ölümdür dünya yaşamının. Birkaç senelik gençliğini zengini de fakiri de depresyonunda, kendini uyuşturmada harcarken yirmi beşinde, kırk beşinde….Ölüm vardır. Çünkü “beyin” öyle bir şeydir ki bir kere düğüm olduğunda, kalp acıdığında; insan sıkışıp kalır, alanları daralır.

Kur’an, insana ibret olsun diye acziyeti de hatırlatır. Ebedi saadetin şaşmaz gerçeği ölüm ile başlıyor ise, bunun hazırlığı gerekmez mi? Aklı başında her insanın yapması gereken şey Rabbimiz Allah’ın (cc) emir ve yasaklarına göre yaşamaktır. İnsanı dünyada da ukbada da huzura kavuşturacak şey insanlara faydalı olabilmektir. Bu bazen bir tebessümü esirgememekle, bazen birisinin yüküne ortak olmakla, bazen, birisinin derdini dinlemekle, bazen ise maddi parasal destek ile olur. İşin özü bize verilen nimetleri meşru ölçüler içerisinde başka kardeşlerimiz ile de paylaşabilmektir. Çünkü insan fıtraten saklayarak değil kendisine nasip olan nimetleri dağıtarak, paylaşarak mutlu olur.

 

Yazar: Yusuf-i Kenan

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort