JoomlaLock.com All4Share.net

TEBLİĞDE VAHDETİ SAĞLAMAK

tebligde vahdet

Tebliğde Vahdeti Sağlamak - Ahmed HÂŞİMÎ

Sayı : 80 - Ağustos 2014

 

Tebliğde Vahdeti Sağlamak

 

Karşılıksız Tebliğ

Genel çerçevesi “Allah’ın, Peygam- beri’nin emir buyurduğu, ilim ve akıl tarafından kabul edilip güzel sayılan her şeyi -ma’ruf- emredip; dinen ve aklen kötü sayılan her şeyden -münker- sakındırmak” şeklinde belirlenen tebliğ, İslâm’ın olmazsa olmaz bir emri, Müslümanların vazgeçemeyecekleri bir sıfat, terk edemeyecekleri bir ibadettir. 

Cenâbı Hak ümmetin hayrını “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.”1 ifadesi ile tebliğin devamlılığına bağlamış; Aleyhi’s-salâtu ve’s-selâm Efendimiz de “Nefsimi yed-i kudretinde tutan Allah’a yemin olsun ki siz ya iyilikleri emreder, kötülüklerden alıkoymaya çalışırsınız; ya bu salih ameli terk edersiniz. Terk ettiğiniz zaman Allah kendi katından sizin üzerinize bir azap gönderir. O zaman (azabın kaldırılması için) dua edersiniz. Fakat dualarınız kabul edilmez.”2 buyurarak bu ibadetin ehemmiyetini ifade buyurmuşlardır.

Peki, özellikle rahmet mevsimini yaşadığımız şu günlerde en berbat/rezil televizyon kanallarında bile Kur’ân-ı Kerim’ler okunuyor, hadisi şerifler açıklanıyor, ümmetin âlimleri, salihleri tanıtılıyor; “tebliğ yapılıyorken” neden üzerimizdeki azab rahmete dönüşmüyor? 

Başta ülkemiz olmak üzere ekser bilâdı İslâmiyye ahâlisi tarafından zulüm altında inleyen, eziyet içinde kıvranan kardeşlerimize destek maksadıyla günlerce gecelerce dua toplantıları yapılırken, sohbetler, konferanslar, seminerler düzenlenirken neden rahmeti ilâhî cûşa gelmiyor? 

İslâm tarihinde bugünkü kadar global çapta yapılan bir tebliğ dönemi yaşanmamasına rağmen neden bu çabalar bir netice vermiyor? 

Bir adım geriye çekilip yapılan bu tebliği gözden geçirmenin zamanı gelmedi mi sizce de? Acaba yapılan tebliğler istenilen hasletleri bünyesinde barındırıyor mu? Mübelliğlerimiz, tebliğ eden bir kişide olması gereken özellikleri taşıyorlar mı? 

Müslümanların yegâne modeli olan asrısaadette emr-i bi’l-ma’rûf nehy-i ani’l-münker ibadeti nasıl icra ediliyordu? Bu soruların cevabını bulmaya bir katkı olması ümidiyle konumuza geçelim.

Asrısaadette Tebliğ

Her ne kadar her bir mü’minin üzerine tebliğ hizmeti farz kılınmış ve ashab da bu vecibeyi en iyi şekilde yerine getirmeye çalışmış olsa da asrısaadette iyilikleri emredip kötülüklerden sakındırma ibadetinin kâmilen edası için Hisbe Teşkilatı kurulmuştu. 

Arapça’da “hesap etmek, saymak; yeterli olmak” anlamlarındaki hasb (hisâb) kökünden türeyen ihtisâb masdarından isim olan hisbe kelimesi, terim olarak emr-i bi’l-ma’rûf nehy-i ani’l-münker prensibi uyarınca gerçekleştirilen, genel ahlâkı ve kamu düzenini koruma faaliyetlerini ve özellikle bununla görevli müesseseyi ifade eder. Allah’ın rızasını kazanmak için insanlara iyilikleri emredip kötülüklerden alıkoyan insanlara muhtesib adı verilir.3

Hisbe hizmetini yerine getirmek üzere görevlendirilen kişilerde olması gereken özellikleri maddeler halinde sıralayabiliriz:

Mümin Olmak: Ulemamız hisbe faaliyetini ifa ile görevli kişinin eda ehliyeti tam (hür ve mükellef) ve Müslüman olması gerektiğini ilk şart olarak belirlemişlerdir. Özgürlüğü elinde olmayan, aklî melekeleri yeterince gelişmeyen ve İslâm’ı özümseyememiş, içselleştirememiş kişilerin bu faaliyeti yerine getirmeye ehil olmadığı bildirilmiştir.

Akîl Olmak: Her ne kadar yukarıdaki maddede aklî melekelerin yeterince gelişmiş olması gerektiğini belirtmiş olsak da ulemamız bu hizmeti yerine getirecek kişinin, lâ teşbih, Peygamberlerî sıfatlardan olan fetanet derecesinde bir akla, zekâya, mantık ve muhâsebe/muhâkeme kabiliyetine sahip olması gerektiğini vurgulamışlardır. 

Âlim Olmak: Tebliğ faaliyetini yürütecek kişinin, mübelliği olduğu konuyu en ince ayrıntısına kadar bilmesi gerekir. Marufu emredip münkerden sakındıran, afedersiniz, papağan gibi ayet, hadis ezberden okumak yerine, Seyyid Şerif Cürcânînin tarifi üzere “hakikate ve vakıaya uygun düşen bilgiye” sahip olacak. Ayet ve hadisleri yaşanılan zaman diliminde “murâdı ilâhî” üzere yorumlayabilecek, Allah’ın kendisi hakkında hayrı murad ettiği ve kendisine çokça hayır verdiği hikmet ehli bir zat olacak.

Âmil Olmak: Muhtesib, tebliğ ettiği meseleleri öncelikle kendi nefsinde yaşayacak. Gücü yettiği kadar, anlattığı hakikatleri yaşamaya çalışacak.

Cesur Olmak: İyilikleri emredip kötülüklerden men eden kişi bu hizmeti yaparken tedbiri elden bırakmadan, kendisine engel olabilecek hiçbir şeyden korkmayacak, kınayanların kınamasına aldırmayacak, eleştirilerden yılmayacak.

Nazik Olmak: Mübelliğ, Allahu Teâlâ’nın Hz. Musa’ya emrettiği veç hile karşısında Firavun bile olsa mevzusunu yumuşak bir dille anlatacak, kendi anlatımındaki, üslûbundaki hatalardan dolayı karşısındaki kişinin hak davaya münkir olmasından kaçınacak.

Bu maddelere ek olarak “güzel ahlak, adalet, güvenilirlik” gibi faziletler de tebliğ eden bir kişide olması gereken hassalardandır. 

Tevhid-i Tebliğ

Peki, bugün çevremizde, televizyonlarda, radyolarda, sosyal medyada emr-i bi’l-ma’rûf nehy-i ani’l-münker yapan kişilerde bu sayılan şartlar mevcut mu? Kendi içimize yönelik bir özeleştiri olarak acaba bir cemaat herhangi bir bölgeye bir vazifeli tayin ederken bu hassasiyetlere dikkat ediyor mu? Cevaplarımız evet ise, Resûlullah’ın (aleyhi’s-salâtu ve’s-selâm) emr-i şerifi dolayısıyla bizler azabdan kurtulup rahmet denizinde yüzmemiz gerekir. Ama ne yazık ki her geçen gün artan bir gadap dalgası ile karşı karşıya kalıyoruz. 

Peki, bu sorunun çözümü nedir?

Bu meselenin çözümü ancak “tevhid-i tebliğ” ile mümkündür. Ulemamız ve sulehamızın bir araya gelerek, öncelikle hangi topluluklara İslâmî anlamda “cemaat” diyebiliriz, bunun kıstasını belirlemeleri gerekir. Daha sonra “cemaat” vasfını taşıyan grupların tebliğ alanları, konuları, yöntemleri hakkında; mübelliğin taşıması gereken vasıflar hakkında genel bir usul belirlemeleri gerekir. Hiç kimsenin din-i mübini şahsi kanaatine göre, nefsine/hevasına göre anlamasına ve bu eksik/yanlış din anlayışını etrafa yaymaya çalışmasına müsaade edilmemelidir. 

Ulema ve sulehamız İslâm dünyasının temel sorunlarına ortak bir çözüm stratejisi belirlenmelidir. Örneğin ulema-i ümmet, bu makalenin kaleme alındığı saatlerde İsrail bombardımanı altında kalan mazlum Filistin, Gazze halkının mücadelesi için bir araya gelip, mücadele yöntemi belirlemesi gerekir ki; İslâm’da, Müslümanın yaşantısında öncelik nedir? İslâm’da vatan kavramı nasıl anlaşılmalıdır? İlla da belli bir toprak parçasının, bu toprak parçası ne kadar kutsal olursa olsun, savunulması uğrunda ölmek gerekir mi? Eğer bu uğurda ölmek gerekiyorsa Efendimiz’in (aleyhi’s-salâtu ve’s-selâm) yeryüzünün en kutsal beldesi olan Mekke-i Mükerreme’ye gözleri yaşlı vedasını, “hicreti” nasıl anlamamız gerekir? 

Tevhid-i tebliğden kastımıza ülkemizden bir örnek vermek gerekirse; yurdumuzda Allah adına hizmet eden birçok cemaat, dernek, vakıf var. Bu gruplar bir araya gelip bünyelerinde barındırdıkları insan kaynağının uzmanlığına göre belli branşlarda ihtisas kesbedip ekseriyetle o alan üzere faaliyet göstermeleri çok daha faideli olur kanaatindeyiz. Mesela bir grup dini/klasik medrese eğitim alanında uzman ise; müfredatı, hocaları, teknik imkânları bu eğitim faaliyetini mükemmelen icraya müsaid ise diğer bütün cemaatler hep talebelerimizi bu gruba gönderelim. Bu hizmetin en güzel şekilde ifası için maddi manevi ne gerekiyorsa yapalım. Bizler de ayriyeten bir medrese kurup menfi rekabete girişmeyelim. Cemaatler dini/dünyevi eğitim veren “ehl-i sünnet ve’l-cemaat akidesine muvafık” her medreseyi kendi yerleri gibi görmeli ve taliplilerine kadim İslâm anlayışının dışında bir bilgi aktarmayan her eğitim kurumunu sahiplenmelidir. 

Aynı şekilde bir cemaat müsbet ilimler sahasında faaliyet göstersin. Bir başka cemaat sağlık hizmetleri alanında faaliyet göstersin. Bunun gibi toplum hangi alanda hizmete muhtaçsa o alana ehil kişilerden oluşan bir hizmet ekibi oluşturup hizmette vahdete erişelim. 

Bu adımların inşallah, Müslümanların diline pelesenk olan “ittihad-ı İslâm” terkibinin günlük hayatta, pratikte yaşanmasına bir katkısı olur kanaatindeyiz. Bizler bu birliğin ümmet için acil bir ihtiyaç olduğunu ve bu ihtiyacın giderilmesine ilk adım olarak tebliğde vahdete ulaşılması gerektiğine inanıyoruz. Ve ümid ediyoruz ki ulema ve sulehanın ortak akılla ürettiği bir tebliğ yöntemi bizi insanlar için çıkarılmış hayırlı ümmet kılacak ve üzerimizdeki celal nazarını tecelli-i cemale döndürecektir.

 

Dipnotlar;

1- Âl-i İmrân, 3/110

2- İmam Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, c.5 sh.383

3- TDV İslâm Ansiklopedisi, Hisbe Maddesi

 

Yazar: Ahmed HÂŞİMÎ

 

Bu kategoriden diğerleri: « GENÇLERE ALTIN ÖĞÜTLER

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort