JoomlaLock.com All4Share.net

TAŞKESENLİ ZİYAEDDİN EFENDİ

GENÇ MÜRŞİD

TAŞKESENLİ ŞEYH ZİYAEDDİN EFENDİ

(1878 – 1914)

1878 yılında Bingöl’ün Karlıova ilçesinde Hacılar köyünde dünyaya geldi. Babası Erzurum’a yerleşerek müderrisi olduğu Caferiye Medresesi’nde okumaya başladı. Şeyh Ziyaeddin Efendi on yedi yaşında iken sarf, nahiv, mantık, fıkıh, tefsir ve hadis ilimlerini tahsil ederek icazet aldı. Aynı zamanda babası tarafından Caferiye Medresesi Müderrisliği’ne görevlendirilen Şeyh Ziyaeddin Efendi, çok genç olmasına rağmen gerek Erzurum gerekse civar illerdeki ulema arasında büyük bir üne ulaştı. Mantık ve nahiv ilimlerinde medreselerde okutulan bazı kitapların çetin yerleri üzerine düştüğü şerh ve haşiyeler medreseler arasında elden ele dolaşarak okutuldu. Halen aynı kitaplar bu medreselerde beğenilerek okutulmaktadır. Özellikle Molla Camii, Hallülmeakid, Şerhülmüğni ve İstiare kitaplarındaki haşiyeleri çok meşhurdur.


Bir yandan müderrislik yaparken diğer yandan da babasının yanında irşad dersleri alan Şeyh Ziyaeddin Efendi’ye 25 yaşında iken mürşidlik izni verilir. Maddi ve manevi ilimler arasında herkesçe takdir edilen Şeyh Ziyaeddin Efendi’nin ne kadar âlim olduğu, talebeleri tarafından Şeyh Ahmet Efendi’ye sorulur. Alınan cevap şöyledir:

“Ziyaeddin ilim adamı olmaktan ziyade Hak adamı, hakiki mânâda Allah’a kul olmayı tercih etmiş biridir. Ama ilmi Zemahşeri’den daha az değildir.”

Evet, Şeyh Ziyaeddin Efendi aynı zamanda Hak aşığı ve şairdir. Hakk’a ve mürşidine olan aşkını Arapça, Farsça ve Türkçe gazelleri ile belirtmiştir. Ziyaeddin Efendi’nin gazelleri halen birçok kişi tarafından söylenmektedir.

BEDİÜZZAMAN’DAN KARDEŞLİK MEKTUBU

Kitapların çetin kısımlarına düştüğü şerhleri gören Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri kendisini çok takdir etmiş ve bir mektup yazarak kendisiyle manevi kardeş olmak istediğini belirtmiştir. Şeyh Ziyaeddin Efendi de kendisiyle manevi kardeş olmaktan şeref duyacağını belirtmiş ve hiç görüşmedikleri halde iki manevi kardeş olarak mektuplaşmışlardır. Bediüzzaman Hazretleri iki kere Erzurum’a gelerek kardeşini ziyaret etmek istemişse de birinci gelişinde Şeyh Ziyaeddin Efendi Bitlis’te olduğundan, ikinci gelişinde ise vefat etmiş olduğundan görüşmeleri mümkün olmamıştır. Her iki gelişinde de Ziyaeddin Efendi’nin akrabaları ile görüşen Bediüzzaman Said Nursi manevi kardeşinin vefatından da çok müteessir olmuştur. Bediüzzaman Hazretleri bu hadiseden tarihçe-i hayatında da bahsetmektedir.

İSLAMÎ HAKİKATLERİ YAYMA MÜCADELESİ

Şeyh Ziyaeddin Efendi yaşadığı müddetçe hep İslamî hakikatlerin yerleşmesi ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (sav) örnek hayatını yaşamak ve yaşatmakla meşgul olmuştur. Daima ilim ve tasavvufla iştigal halinde olan bu zat, ömrünü irşada adamış ve çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir. İnsanlar arasında saygı ve hürmete mazhar olan Şeyh Ziyaeddin Efendi aynı zamanda tevazu içinde bir hayat geçirmiştir. Öğrenci okuttuğu bir sırada talebeleri bu zatın küçük kardeşinden şikâyet ederek: “Hocam kardeşiniz Mehmet Sırrı (Taşkesenli Şeyh Sırrı Efendi) medresede rahatsızlık etmekte, okumamıza mani olmaktadır. Biraz azarlasanız daha iyi olacaktır.” dediklerinde cevaben, “Ben Mehmet Sırrı’yı azarlama selahiyetinde değilim zira o hem benim mürşidimin oğlu hem de benden daha asildir.” der. Bu cevap talebelerin şaşkınlığına sebep olur ve “Nasıl olur Hocam, aynı batından kardeşsiniz o sizden nasıl asil olur?” diye tekrar sorarlar. Ancak Şeyh Ziyaeddin Efendi’nin verdiği cevap şaşırtıcı ve hayranlık uyandırıcıdır: “Evet, Mehmet Sırrı benden daha asildir. Çünkü ben annemin rahmine girerken babam yalnız molla idi. Yani ben Molla Ahmet’in oğluyum. O ise Mürşid ve Molla Ahmet’in oğludur.” Beraber yaşadıkları sürece kendisinden çok küçük olmasına rağmen kardeşine daima hürmet etmiş ve saygıda bulunmuştur.  Şeyh Ziyaeddin Efendi dine, din adamlarına saygıda kusursuz davranırmış. Mütevazı bir hayat yaşadığı söylenir. Öyle ki yazışmaların sonuna “Taşkesen Medresesi’ndeki talebelerin ayaklarının, tozu hademesi.” şeklinde yazarmış. Buradan da ne kadar alçakgönüllü olduğu anlaşılmaktadır.

GENÇ YAŞTA HAYATA VEDA ETTİ

Şeyh Ziyaeddin Efendi vatanının kurtulması için de mücadele vermiştir. Kasım 1914’deki Osmanlı – Rus Harbi’nde Sarıkamış Cephesi’nde talebeleri başında harbederken hastalanmış ve Erzurum’a dönmüştür. Erzurum’a geldiklerinden kısa süre sonra da 19 Aralık 1914’de 36 yaşında iken vefat etmiştir. Taşkesenli Şeyhler arasında en genç yaşta vefat eden zattır. Cenazesi Erzurum Taşkesenli Camii bahçesine defnedilen Şeyh Ziyaeddin Efendi, babası Taşkesenli Şeyh Ahmet Efendi’nin türbesi yanında medfundur. Genç yaşta vefat etmesine rağmen yetiştirdiği çok sayıdaki talebelerinden bazıları şunlardır:

Tortum Müftüsü Muhammed Sıddık Efendi (Müftü Mehmet Bey), Varto Köşk köylü Molla Muhammed Efendi, Taşkesenli Molla Alaaddin Efendi, Şam Salihiye mahallesi’nden Molla Abdulkuddüs Efendi, Dağıstanlı Molla İlyas Efendi, Siirtli İsmail Hakkı Efendi, (Erzen) Erzurum’un meşhur imamlarından Hafız Ali Efendi, Tortumlu Molla Dursun Efendi ve Eleşkirtli Molla Şakir Efendi.

Bu bölümde üstadın zeki, bir o kadar da cesur talebesi Taşkesenli Molla Alaaddin Efendi’den bahsetmeden geçemeyeceğiz. İbrahim Taşkesenligil Bey, Molla Alaaddin Efendi ile ilgili bir hadiseyi şöyle anlatır:

“Şeyh Ziyaeddin Efendi o zamanlar Caferiye Medresesi’nde müderristi. Medresenin genç ve zeki talebesi Molla Alaaddin’in askerlik zamanı gelmişti. O tarihlerde medrese talebelerini imtihanla askere alıyorlardı. İmtihanda başarılı olanlar askere alınmazdı. Genç Alaaddin Efendi de imtihan komisyonunun huzuruna (askerlikten muaf olmak için) çıkmıştı. Komisyon üyeleri karşılarında ufak-tefek, üstü başı pejmürde, pantolon-ceketi üstünde bol duran bu talebeyi görünce içlerinden birisi yanında oturan diğer üyeye alaycı bir ifade ile: “Şalluhu yedillu ala hallihi” (Kılığı, halini ortaya koyuyor.) der. Ancak arkadaşı müdahale ederek: “Bunlar Şeyh Ziyaeddin Efendi’nin talebeleri bunlara ilişme.” der Molla Alaaddin komisyondaki üyenin bu sözünü duyunca çok kızar. Kendisine sorulan bütün sorulara eksiksiz cevap verdikten sonra bu defa komisyondaki üyeye: “Soru sormak kolay, bakalım cevap vermek de o kadar kolay olacak mı?”  der ve bir iki soru da kendisi sorar. Ancak beklediği cevapları alamaz. Komisyon üyesini mahcup etmeyi başarır. Yanında oturan arkadaşı: “Sana bunlarla uğraşma dememiş miydim?” der.   

İLAHİ AŞKA YÖNELMİŞTİ

Şeyh Zeki Taşkesenligil Hocaefendi (Taşkesenli Kültür ve Eğitim Vakfı Müderrisi ve Nakşibendî Şeyhi) Şeyh Ziyaeddin Efendi'den şöyle bahsetmektedir:

“Şeyh Ziyaeddin Efendi benim anne dedem olur. O'nun ölümünden 17 yıl sonra ben dünyaya geldim. Kendisini hocam sayarım. Çünkü medreselerde okuduğumuz hemen hemen her kitapta O'nun haşiye ve şerhleri vardı ve biz istifade ettik. O zor bir medrese tahsilini 17 yaşında tamamlayarak icazet almıştır. Bize anlatıldığına göre daima şöhretten kaçınmıştır. Bu bakımdan kitap yazma yerine ilahi aşka dayalı beyit ve gazel yazmayı tercih etmiştir.

Taşkesen köyü ileri gelenlerinden Molla Şerafeddin (Aytuğ), Genç Mürşid Şeyh Ziyaeddin Efendi ile ilgili bir hadiseyi dedesinden şöyle duyduğunu anlatır: “I. Dünya Savaşı yılları idi. Sarıkamış Cephesi’nde askerlik görevimi yapıyordum. Savaş bütün hızıyla devam ediyordu. Uzun süren savaş sonunda asker ümitsiz, yorgun ve bitkin düşmüştü. İşte o sıralarda Şeyh Efendi talebeleri ile birlikte Sarıkamış'ta askerin yanında yer almak için harbe gelmişlerdi. Medrese talebelerini ve hocalarını yanında gören asker moral bulmuştu. Şeyh Efendi iki gece yanımda kaldı. Oradaki askere vatanın kudsiyetini anlatır ve şehadetin yüceliğinden bahsederdi. Vaaz ve nasihatları çok tesirli idi. Öyle ki asker kendisini bir an boş bırakmazdı. Erat adeta coşmuştu, o geldiğinden beri askerin çehresi değişmişti. Gönül adamıydı. O konu-şurken asker adeta kendinden geçerdi, can kulağı ile dinlenirdi. Bu vatan O’nun gibi zatların mücadeleleri ile kurtuluşa erdi.”

Yine bir gün sohbet ederken bir yüzbaşı Ziyaeddin Efendi’nin dini bilgisine, Arapça’yı mükemmel kullanmasına hayran kalıp babama (mecazî anlamda) şöyle bir soru sorar: “Bu zat Mekkeli mi Medineli mi?” der. Babam da “Ne Mekkeli ne de Medinelidir. Bu gördüğün zat Taşkesenli'dir, Taşkesen Medresinden yetişmiştir.” deyince Yüzbaşı: “Allah nazardan saklasın” der. (Şeyh Ziyaeddin Efendi askerden döndükten kısa bir süre sonra vefat eder.)

Şeyh Zeki Taşkesenli'nin muhterem zevcesi Hâce Sefiye Hanım baba dedesi Genç Mürşid Ziyaeddin Efendi ile ilgili şöyle bir hadise duyduğunu anlatır: “Dedem Ziyaeddin Efendi, hastalığının en şiddetli zamanlarında yemez, içmezmiş ve sürekli içinin alev gibi yandığını söyleyip dururmuş. Bir gün canı nar çeker. Bütün Erzurum’da nar aranır. Ama mevsimi olmadığı için bir tane bile nar bulunmaz. Yakın illere haber gönderilir. Ancak aranan nar dedem Ziyaeddin Efendi'nin vefatından bir gün sonra Erzurum'a ulaşır. Bu hadiseden sonra Ziyaeddin Efendi'nin hanımı Hatice Hanım, ömrü boyunca nar yememiş. Eşinin hastalığın pençesinde kıvranırken yiyemediği narı kendisi, bir ömür boyu yemek istememiş. Kendisine ikram edilen narı Ziyaeddin Efendi’nin sadakası niyetine çocuklara yedirirmiş...

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 ŞUBAT SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort