JoomlaLock.com All4Share.net

TASAVVUFÎ MANADA “AMEL” NEDİR?

Tasavvufi manada AMEL nedir

Tasavvufî Manada ''AMEL'' Nedir? - Vahdettin Şimşek

Sayı : 136 - Nisan 2019

 

Tasavvufî Manada ''AMEL'' Nedir?

 

Muhterem kardeşlerim, bu ayki ana temamız olarak İslam’da salih amel nasıl olmalıdır, iman-amel ilişkisi ve tasavvufi manada “amel” nedir? Bu ana başlıklar altında konuyu sizlerin istifadesine sunmayı gerekli gördük. 

Malumunuz olduğu üzere günümüz İslam anlayışı genel olarak modernizm kıskacında, vicdanlara hapsedilmiş, ferdin yaşayış şekline, yaşadığı ortama göre şekillendirdiği bir hayat şekline dönüşmüştür. Yerine göre sadece inanmanın yettiği, ehli küfürü ürkütmeyecek şekilde, bazen laik, bazen liberal, bazende sosyalist düşünceleri benimseyebilen bukalemun misali ortama göre renk değiştiren bir şahsiyetsiz kimlik ortaya konulabilmektedir. Bunun neticesinde de ne Allah’a (cc) sadık bir kul ne de güvenilebilecek bir müslüman olunulmamaktadır.

İşte tam bu noktada yaklaşık son iki yüzyılda ehli küfrün ve özellikle siyonizmin niçin ehli tasavvufu itibarsızlaştırmaya çalıştığını anlayabiliyoruz. Onlar şunu çok iyi anlamışlardı ki, İslam sadece zahir bilgiyle yaşanan bir din değildir. İslam asıl olarak gönülde yaşanan bir dindir. Elbette bilgi önemlidir. İlim Allah Teala’nın yüce sıfatlarındandır. Bu açıdan -haşa- önemsiz sayamayız. Fakat bu bilginin dahi aslının kalbi, vehbi ve ilhami olduğu ehlinin malumudur. Dolayısıyla şunu kasdetmek istiyoruz ki, iman dediğimiz şey dil ile ikrar edilmesi gerekse de kalbe Halık-ı Zülcelal hazretleri tarafından yerleştirilmiş bir cevherdir. Bunun da koruyucusu-sigortası salih ameldir. Salih amelin kalbte yerleşmesi için de salih insanlarla birlikte olmak ve onların tecrübe ile elde ettikleri mükemmel şahsiyette bir kul olabilme yolunu talim etmekle olur.

Bunun içinde tasavvuf büyüklerinin insanı kâmil olma yolunda ortaya koydukları amelleri yine onlardan öğrenerek yapmaya gayret etmek muvahhid ve mustakim bir mü’min olabilmenin en kestirme yoludur.

Buradan hareketle tasavvuf yolunda “amel” mefhumunun neleri kapsadığını öğrenmek açısından mürşidimiz Hâce Hazretleri’nin (ksa) engin bilgilerine başvurmak adına bir soru tevcih ettik.

-Efendim büyüklerimizin mübarek hayatları anlatılırken şöyle bir tabir söyleniyor; “Mürşidinin gözetiminde amelini tamamladı.” Burada bahsedilen “amel” hangi manaya gelmektedir. 

Cevaben buyurdular ki: Burada kastedilen amel seyri süluk sistemi yani onun yanında seyri sülukunu tamamladı. Sülukunu onun yanında İkmal etti demektir. Tasavvufun öngördüğü terbiyenin yetişme ve yetiştirme metodunun tamamı, “amel” ifadesinden kastedilen budur. Şimdiki eğitimde verilen bir nevi formasyon manasına gelir. Amelini tamamlamış kamil bir zatın yanında formasyon eğitimi görmüş kastedilen budur.

Bu amel kapsamlıdır. Yani öncelikle akideyi kapsıyor. İtikadını tashih etmiş, sohbetler ile amelini salihleştirmiş, bakarak o ortamda bulunarak ahlakını güzelleştirmiş. Rabıtayı kuvvetlendirerek, muhabbet ve mutabaatı artırarak ahlakını güzelleştirmiş, tekamül ettirmiş. İhvan ile iç içe bulunarak insanlarla diyaloğunu insanlara olan şefkatini ve merhametini ülfet ve ünsiyetini düzeltmiş, tekamül ettirmiştir. Sürekli mürşidi ile birlikte olarak onun terbiyesinde insani erdemleri, değerleri öğrenip insanca muameleyi öğrenmiştir. İşte onların nazarları ile büyüklerin himmetleri ile tasarrufatıyla ruhanilerle irtibata geçmiş bir ruhaniyet kesbetmiştir. Sadatı kiram İle ilişki kurmaya başlamış. Mezmum sıfatlarını değiştirmiş, mülhimeyi aşmış, mutmaine, radiye, merdiyyeye ulaşmış. Tüm bu özelliklerinin tamamına amel deniliyor. Bbunları tamamlamış tekamül etmiş sülukunu ikmal etmiş kamil olmuş yani kemal’e gelmiş ve dolayısıyla irşada hak kazanmış ve kendisine hilafet verilmiş yani “amelini tamamladı” demekten kasıt budur.

İşte bunlarla birlikte bu tarikatın usulü ne ise yani evradında, ezkarında, adabında bir usul var misal bizdeki usul: kalp dersinden başlamış latifelerini çalıştırmış aslına ulaştırmış, nefyi ispata geçiş yapmış. Yani Zikri Sultaniye ulaşmış Tevhid’in hakikatine ermiş. Bu usulü de tamamlaması gerekir. Bunlar ile birlikte yukarıda bahsedilenleri de tamamlarsa bu kişi amelini tamamlamış olur. 

Hâce Hazretleri’nin (ks) buyurmuş oldukları terbiye metodu sonucunda mü’min şahsiyet, gerçek manada Kur’an-ı Kerim’de Rabbimizin defaatle tekrar buyurarak önemine vurgu yaptığı salihler, sadıklar, sıddıklar, muttakiler, ebrarlar sınıfına girer. Artık onun için her amel salihleşmiştir. İbadeti yalnız Allah Teala’ya (cc) tahsis ederek, bir an dahi Hak’tan gafil olmayanlar zümresine erişmiştir. 

İbn Ataullah el-İskenderi hazretleri: “Ameller bir takım cansız suretlerdir. Ruhları ise, içlerinde bulunan ihlas sırrıdır.” buyuruyorlar. İşte bir insanı kamil elinde amelini tamamlayan kişi de amellerine adeta canlılık kazandırmış olur. İrşada ehliyet kazandığı için önceden kendisi gibi olan mü’minleri eğitmeye ve onların da amellerine canlılık kazandırmaya gayret etmeye başlamıştır. 

Tasaavvuf yolunda kamil mürşidin elinde amel yapmaya başlayan mürid mutabaatı ölçüsünde Hak Teala hazretlerine yakınlık kesbetmeye başlar. Her geçen gün “Allah’ı görüyormuşcasına ibadet etme hali onda artmaya başlar. Mürşidi ile olan rabıtası güçlendikçe, yani gönlünde Allah’ın dostuna olan muhabbet ve yakınlık ziyadeleştikçe huzur hali de o müridde şuur olmaya başlar. Evliyaullah babullah, yani Hak kapısı olduğu için onların gönlüne gönlünü bağlayan salik o kapının önünde açılacağı günü bekler. Kapı açıldığında da artık beraberlik sırrına ermiş ve yakınlığı elde etmiş olur ve amellerin en salihi olan marifetullaha ve dolayısıyla muhabbetullaha erişir.

İmam Efendi hazretleri konumuzla ilgili olarak Sohbetnâme’sinde bir hadisi şerifi zikrederek şöyle buyuruyor:

Sahâbe-i güzîn hazerâtı (Allah şefâatlarına nail etsin) pek acâib idiler. Aleyhisselâtü Vesselam Efendimizden: “Hangi ameli icra edersek daha ziyâde sevap kazanırız?” diye sormazlardı da “Ya Rasulallah, biz ne yaparsak muhabbet ve kurubâta (Allah ve Habîbine yakınlık) nail oluruz?” diye sorarlardı. Çünkü, maksat ve gaye sevap kazanmak değil, muhabbet ve kurbet (yakınlık) kazanmaktır. İbâdette kim olsa bulunabilir. Fakat herkes muhabbet ve kurbel ehli olamaz. Bununla beraber ibâdet etmemek de lâzım gelmez. Zîrâ muhabbet ehli olanlar ibâdetten de asla geri durmazlar. (Gülzârı Sâmini 1. defter, 5. sahife)

İşte büyüklerimizin de emir buyurdukları üzere mü’mini yakin derecelerine ulaştıracak imanı zahirde ve batında Allah Teala hazretlerinin güzel gördüğü, Efendimiz’in (sav) ve büyüklerimizin hem emir buyurarak, hem de mükemmelen tatbik ederek bizlere talim buyurdukları amelleri yaparak kazanabiliriz. Amelsiz bir varidat elde etmek mümkün değildir.

Geçmişten günümüze kadar özellikle tasavvuf yolunda olduğunu söyleyen bazı insanlar Allah dostlarının belli bir makama eriştikten sonra onlardan teklif kaldırıldığı için amel yapmak zorunda olmadıklarını söyleyerek aslında kendi amelsizliklerine delil aramaya çalışmışlardır. Bunun neticesinde de fıska fücura düştükleri halde süslü kelimelerle artık Hakla birlikte olduklarını bu yüzden -haşa- Hakk’ın ibadet etmeyeceği hezeyanlarını savurarak hem kendilerini hem de onlara inanları küfür bataklığına sürüklemişlerdir.

Burada izah edilmesi gereken şudur ki; büyüklerimiz ömürlerinin tamamını Allahu azimuşşana ibadetle geçirmişlerdir. Şeriatın emirlerinden bir an dahi ayrılmamışlardır. Fakat onlar mahviyyet sahibi oldukları için yaptıkları o her türlü gafletten ve zafiyetten arınmış amellerini Rablerinin nimetleri karşısında değersiz gördükleri için yaptıklarından dahi tevbe etmişlerdir. Yoksa onlar Allah’ın emirlerinden birini dahi terk etmek yerine canlarını feda etmeyi uygun görmüşlerdir.

Yazımız için bize ayrılan bölüm kifayet etmediği için büyüklerin amellere bakışlarıyla alakalı bölümü inşallah gelecek sayıda izah etmeye çalışacağız.

Cenabı Hak azze ve celle her ne yaparsak yapalım onun muradına uygun yapabilmeyi nasib buyursun.

 

Yazar: Vahdettin Şimşek

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort