Tarihi Seyir İçerisinde Eğitim Kurumları -1 - Tamer Doymuş
Tarihi Seyir İçerisinde Eğitim Kurumları -1
“Nitekim kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size kitabı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Rasul gönderdik.” (Bakara,151)
Ashabı Suffe ve Ashab (r.anhum) Dönemi Eğitim ve Öğretim: Mekke döneminde başta Hz. Erkam’ın (ra) evi olmak üzere sahabeye ait diğer müsait evlerde eğitim öğretim faaliyetleri yapılıyordu. Burada Efendimiz (sav) inen ayetleri ashaba okuyordu. Ahabı kiram inen Kur’an ayetlerini ezberliyorlar, yazıyor ve orada bulunmayan sahabeye aktarıyorlardı. Eğitiminin niteliği; tevhid esasının zihinlere ve kalplere yerleştirilmesidir. Bu dönemde sahabeyi kiram tevhid inancını ve Kur’an esaslarını öğrenirken büyük engellerle karşılaşmışlardır. Bedenlere yönelik işkenceler, Müslümanları cazip dünyalık teklifleriyle davalarından döndürmek, ticaret alanında baltalamak, sosyal boykot... Müşriklerin bu tutum ve davranışları Müslümanların Efendimiz’e (sav) olan bağlılıklarını artırmaktan başka bir işe yaramıyordu.
Medine-i Münevvere’de hicretin birinci yılında Mescid-i Nebi’ye bitişik olarak üstü örtülü, etrafı açık bir gölgelik yapılmıştır ki buraya suffe, burada kalan sahabeye de ashabı suffe denilmiştir. Burada Efendimiz’in (sav) görevlendirdiği sahabeler de dersler veriyorlardı. Suffede okutulan dersler; Ashabı güzin başta Kur’an-ı Kerim’in okunması ve ezberlenmesi, tefsir, hadis, fıkıh dallarında Efendimiz’den (sav) dersler alıyorlardı. Efendimiz, suffe talebelerine spor olarak ata binme, yüzme ve nişan talimini; aritmetik, miras taksimi için feraiz, ilmi neseb öğrenmelerini de tavsiye ederdi.
Rasulullah (sav) bir gün suffaya girdiğinde, aralarında Hz. Selman’ın (ra) da bulunduğu bir topluluğun zikir yaptığını görünce: “Söylediklerinize devam edin. Ben, üzerinize rahmet indiğini görmekteyim, size katılmayı da çok isterdim. Kendileriyle beraber olmak için nefsime sabır tavsiye ettiğim kimseleri ümmetim arasında bulunduran Allah’a hamd olsun” der.
Ashab Rasulullah’dan (sav) ilim dinlemeye ve öğrenmeye çok düşkün idiler. Hatta öyle ki içlerinden biri Rasulullah’ın meclisine gidemediği zaman, yerine arkadaşlarından birini görevlendirir, Rasullah’ın söylediklerini günün sonunda bu arkadaşlarından öğrenirdi. Rasulullah ve arkadaşları Hakk’a davetin neşrini ve öğretimini sadece Medine’ye tahsis etmediler. Rasulullah (sav) uzak bölgelere İslam’ı öğretmeleri, Rablerine giden yolu açmaları için davetçiler göndermiştir.
İslam hukukçuları bu hususta halifelerin halka karşı sorumluluklarını şöyle sıralarlar: 1-Şeriat ve ilimlerin yayılmasını sağlamak 2-İlim ve İlim adamlarına saygı 3-İlim ve ilim müesseselerini geliştirmek 4-İhlas sahibi büyük alimlerle görüşerek, önemli dini meseleleri onlarla istişare etmek.
Zeyd b. Sabit (ra) miras taksimi ve ganimet ve onunla ilgili hisseleri ayırmada, Muaz b. Cebel haram ve helali bilmek hususunda, Ubey b. Kab Kur’an-ı kerim kıraatinde temeyyüz etmişlerdi.
Bu alim sahabeler İslam ülkesinin dört bir bucağına dağıldılar ve gittikleri merkezlerde ilmi hareketi başlattılar. Onların etrafını kuşatan talebeler, üstatlarından öğrendikleri ilmi halk arasında yaydılar.
Emeviler Döneminde Eğitim: Emevilerde büyük camilerde ilim öğretimi için kurulan ders halkalarında talebelerle dolup taşardı. Okuma yazma öğretenlere “küttab” adı verilirdi. Bu mekteplerde okuma yazmanın yanında temel dini bilgiler, lügat, nahiv ve aruz ilimleri de okutuluyordu. Emevilerin ilk zamanlarında bu ders meclislerin üstatları genellikle genç sahabeler kuşağına mensup alimlerdir. Tefsir alanında Emevi döneminin en meşhur müfessiri Abdullah ibn Abbas’tır. “Müfessirlerin Sultanı” “Kur’an Tercümanı” diye anılmıştır. İbn Abbas’ın talebeleri Kur’an’da karşılaştıkları bütün müşküllerini hocalarına sorup öğrenmişlerdir.
Medine’de Übey ibn Ka’b’ın rehberliğinde başlayan tefsir çalışmaları bu dönemde pek çok müfessirin yetişmesine imkan hazırlamıştır. Tefsir çalışmaları Irak bölgesinde Abdullah b. Mes’ud ve talebeleri tarafından başlatılmıştır. Abdurrahman es-Sülemi, Abdurrahman es-Süddi onun en tanınmış talebelerindendir.
Abbasiler Döneminde Eğitim: Abbasiler devrinde Bağdat ve diğer yerlerde kurulan medreselerde eğitim öğretim faaliyetlerini 1258’deki Moğol istilasına kadar verimli bir şekilde sürdürmüşlerdir.
Tıp alanında Hac mevsiminde çok sayıda doktorun katıldığı tıp kongreleri düzenleyerek, tıbbın ilerlemesine yardımcı oldular. Doktorlar bu kongrelerde araştırmalarının sonuçlarını açıklar ve ilaçlar yapımında kullandıkları bitkiler hakkında bilgiler verirlerdi. Bu dönemde Ebu Bekir Razi “el-Havi” isimli ilk tıp ansiklopedisini hazırladı.
Bu dönemde ilmi çalışmaların hızla sürdüğü yerlerden biri de şüphesiz ki Endülüs’tür. Ebü’l-Kasım ez-Zehravi otuz Ciltlik “et-Tasnif” adında bir tıp ansiklopedisini telif etti. İbn Rüşd, İbn Baytar gibi alimler tıp alanındaki meşhurlardan bazılarıdır.
Endülüs’te gelişen ilmi çalışmalar Batıyı derinden etkilemiştir. 711’de Müslümanlar yüksek bir medeniyeti tesis ederken Batı dine aykırı kabul ettiği için akli faaliyetleri yasakladığı “Karanlık Çağ” denilen bir dönem yaşıyordu. Müslümanların kaydettikleri gelişmelerin farkında değillerdi. On birinci yüzyılda gerek doğu da gerek Endülüs üzerine tertipledikleri haçlı seferleri vesilesiyle Hristiyanlar İslam medeniyetini yakından tanıma fırsatı buldular. Yine O dönemde Batılılar İslam medeniyetini daha yakından tanıyabilmek için Arapça eserleri kendi dillerine tercüme etmeye başladılar. Bu tercüme faaliyetlerinin yoğunlaştığı merkezlerden biri Sicilya diğeri de İspanya idi.
İslam medeniyetinin birikimlerinin Batı’ya aktarılması yönündeki söz konusu tercüme faaliyetleri on ikinci yüzyılda daha sistemli ve daha yoğun bir faaliyet kazandı. Tuleytula başpiskoposu olan Raimundu burada Bağdat’taki beytülhikmeye benzer bir müessese kurdu burada çalışan mütercimler felsefe, astronomi, matematik, tıp, kimya, tarih, coğrafya, edebiyat gibi ilim dallarıyla ilgili çok sayıda eseri Latince’ye çevirdiler.
İbn Rüşd Aristo üzerine yazdığı şerhlerle birlikte “Tehafitu Tahafitu Felasife” adlı eseriyle Avrupa’da kendisine en fazla itibar edilen filozof haline geldi. Eserleri kilisenin itirazları üzerine bazı kısımları çıkarıldıktan sonra Paris Üniversitesi’nde ve öteki akademik kurumlarda okutulan kitaplar arasına girdi. Batılı bazı düşünürlerin ondan etkilendiği söylenmiştir. İspanyollar Mürsiye’yi zapt ettikleri zaman Kral dönemin âlimlerinden Muhammed b Ahmed el-Mürsi’yi hizmetine alarak adına medrese inşa ettirmiş. Mürsi burada Müslüman, Hıristiyan ve Yahudilere mantık, hendese, tıp, felsefe ve musıki dersleri vermiştir.
Selçuklular Dönemi ve Nizamiye Medreseleri: Medrese denilince daha çok, Sultan Alparslan’ın ve onun ardında oğlu Melik şahın veziri olan Nizamülmülkün Nişabur ve Bağdat’ta açtığı Nizamiye Medreseleri akla gelmektedir. Daha sonra diğer şehirlerde de buna benzer medreseler inşa edilmiştir. Bunların devamını sağlamak için vakıflar kurdurmuş böylece alimlerin ve öğrencilerin geçim endişesi taşımaksızın ilimle uğraşmasını sağlamıştır. Açılan medreselerle ilmin yayılması sağlanmış, Şii Fatımilerin yürüttükleri propaganda faaliyetlerine de karşı koyabilmişlerdir.
Bağdat Nizamiye Medresesi:
Dicle kıyısında 1064’de inşaasına başlandı, 1067’de bitirildi. Medreseler hocalara ve talebelere mahsus odalar, dershaneler, mescit, kütüphaneler, yatakhaneler, yemekhaneler, hamam gibi bölümlerden oluşan bir külliye niteliğindedir. Nizamülmülk medresenin her türlü ihtiyacın karşılamak için vakıflar kurdu. Medresenin yanında yaptırdığı çarşı ile birlikte arazi, hamam ve dükkânların gelirlerini müderris ve öğrencilere tahsis etti.
Nizamiye medreselerinde okutulan derslerden bazıları şunlardır: Kur’an-ı Kerim, Kur’an ilimleri, hadis, fıkıh, Arap dili ve edebiyatı, kelam, riyaziye, feraiz. Ders saati mevsimlere, dersin niteliğine, müderrisin ilmi mertebesine göre değişiklik arzederdi. Dersler hafta boyunca öğleden önce başlar, öğle ikindi ve yatsı namazlarından sonra da devam ederdi. Medresenin müderrislerinden Ahmed b. Muhammed b. Berhan’ın bazen gün boyu, bazen gece seher vaktine kadar ders verdiği kaydedilmektedir. Cuma günü öğleden sonraki saatler hadis imlası, vaaz ve hitabete ayrılmıştır.
Yaşı yirmiyi geçmiş olan öğrencilerin kabul edildiği medreselerde öğretim süresi dört yıldır. Medreselerin yanı başında bulunan kütüphaneler oldukça zengin olduğu için müderrislere ve öğrenciler diğer şehirlere gitmek zorunda kalmazlardı. Kütüphanede yaklaşık altı bin kitap olduğu rivayet edilir. Abbasi Halifesi Nasır li-dinillah 1116’da çıkan yangından sonra kütüphaneyi yeniden inşa etmiş ve sarayındaki binlerce cilt kitabı bağışlayarak burasını İslam dünyasının en değerli kitaplarına sahip bir kütüphane haline getirmiştir. Ne yazık ki bu zengin kütüphaneden günümüze hiçbir eser intikal etmemiştir. Nizamiye medreseleri dini ilimlerin özellikle Şafii fıkhının gelişmesine önderlik etmiş, hilaf, cedel, usul ve kelam ilimlerinde büyük gelişmeler sağlanmıştır. Nizamülmülk’ün eğitim gören on iki bin kişiye yardımda bulunduğu rivayet edilir. Moğol istilasında büyük zarar gören medresenin bu tarihten itibaren gerileme dönemine girdiği söylenebilir.
Kafkaslardan Yemen’e, Endülüs’ten Maveraunnehr’e kadar çeşitli bölgelerden gelen öğrenciler, Bağdat, Merv, Nisabur, Herat, İsfahan gibi şehirlerde nizamiyelerde okuyarak memleketlerine dönmüş ve ehli sünnet anlayışı üzerine ortak bir kültürün gelişmesine hizmet etmişlerdir.
Fen bilimleri alanında da önemli başarılar elde edilmiştir: Ömer Hayyam Melik Şahı’n emriyle kurduğu rasathanede astronomi sahasında çalışmalarını yürütmüştür. Güneş yılını esas alan Celali (Melik Şah’ın lakabı olan) Takvimi’ni hazırlamıştır.
Sultan Sencer döneminde Abdurrahman el-Hazini Selçuklu ülkesinin enlem ve boylamını gösteren Zic-i Senceri’yi hazırlamış ve “Mizanu’l-Hikme” adlı eseri kaleme almıştır.
Alparslan zamanında savaşta seyyar hastaneler kurulmuş bu dönem Bağdat’a gelen Constantinafricanus Müslüman hekimlerin eserlerini Solerno’ya götürerek Latince’ye çevirtmiştir.
Eczacılık, kimya, botanik, biyoloji gibi alanlarda gelişmeler sağlanmıştır.
Medrese eğitiminde takip edilen metotlar: Derslerde ezber, tekrar, tefakkuh, müzakere ve imla metotlar kullanılmaktaydı. Kur’an derslerinde kırat-ı seb’a okunurdu. Hadis derslerinde cerh ve ta’dil bilgisi, rical ilmi gibi konular da görülürdü. Büyük medreselerde dini ilimlerin yanı sıra tıp, riyaziye ve hey’et gibi ilimlerde okutulmaktaydı.
İslam dünyasında medrese gibi görev yapan zaviye, hankâh, ribat gibi müesseselerde vardır. Kahire’deki Şeyhu Hankâhı’nda dört mezhep fıkhı, hadis, kıraat ve tasavvuf okutuluyordu.
Devam edecek...
Kaynakça
-Osmanlı Tarihi, İ.H.Uzunçarşılı
-Yeni Rehber Ansiklopedisi
-İslam Tarihi, H. İbrahim Hasan
-Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam
-İslam Tarihi, Hüseyin Algül
-İslam Ansiklopedisi, TDV
Yazar: Tamer Doymuş