JoomlaLock.com All4Share.net

ŞÜKÜRDEN MAKSAT ALLAH İLE BERABER OLMAKTIR

Gönül iklimindeki en soğuk, sert ve karanlık gecelerde çaresiz kaldığımız, acınacak halde olduğumuz anlarda bize bahar olup, bizi yavrusuna sarılıp onu sevgisi ve merhameti ile ısıtan bir anne gibi sarılan Rabbimize hamd ederiz. Dilimizde ismini, gönlümüzde zikrini, ruhumuzda aşkını, her demimizde gamını bize ihsan eden Keremkâr Matlub’umuza (celle celaluhu) hamd ederiz. Selâtu selam O’nun Habibi Kibriya’sına, Ehli Beyti’ne, Ashabı’na ve Etbaı’na olsun.

Kâinatın Efendisi’nin (sallallahu aleyhi ve sellem) şükreden bir kul olma isteğini ifade ederken yapmış olduğu amel O’nun yolunda gidenlere en güzel nasihat ve örnektir. Sabahlara kadar kıyamda, rükûda ve secde de bulunurken şükrü tarif etmeleri, üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Bu tarif namaz değil de başka bir ibadet, fiil veya duygu ile de belirtilebilirdi. Asıl olan şey namazı nasıl tarif edeceğimizdir. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)  namazı müminin miracı olarak zaten tarif buyurmuşlardır. Namazda buluşma var, kavuşma var, konuşma var, dinleme var, paylaşma var, zikir var, bilinç var... Güzel olan ne varsa hepsi namazda vardır. Namaz dini anlamanın, kendini tanımanın, hayatı doğru okumanın ve şükreden bir kul olmanın anahtarıdır. Her ne kadar namaz şükrün nasıl yapılacağı hususunda bize bir yol gösterici olsa da esas önemli konu şükrün kendisidir. Çünkü namaz ibadetinin neticesi şükrü açığa çıkarmak içindir. Öyle ise şükür nedir?

Hâce Hazretleri (kuddise sırruh); şükrü şöyle tarif buyurmuşlardır: “Allah’a şükrün,şükrü anlamanın, şakir olmanın  en doğru mânâsı Allah’ın (celle celaluhu)  kendisi ile birlikte olmaktır. Şükürden maksat kendisi ile beraber olmaktır.”

Ayeti kerimede; şükredilirse, nimetlerin arttırılacağı vaat edilmiştir. Vaat edilen şey nedir? Elbette ki imanımız, aşkımız, samimiyetimiz, muhabbetimiz ve yakinimizdir. Bunun yanı sıra sıhhatimiz, hidayetimiz, istikametimiz, her işteki rahmet ve bereketimiz ve huzurumuzdur. Bunlar insanı insan yapan değerlerdir. Zenginlik bunları elde etmektir.

Hâcegân Yolu’nun saadatları şükrü; ikram eden ekremi mihnet ve şükranla anmaktır. İnsanın yaratılış gayesine uygun şekilde yaşamasıdır. Nimeti var edenden bilmektir. İnsanın kendisinden daha üstününü bulması ve ona inabe etmesidir. Peygamberler en büyük nimettir. Şükür ise onlara tâbi olmaktır, diye de tarif etmişleridir.

Hâce Hazretleri (kuddise sırruh); şükrün gereği gibi anlaşılmadığında ise nekir olacağını bildirir. Nekir ise şükrün zıddıdır. Yani nankörlüktür. Nankörlük: Nimetin ne olduğunu anlamamak, kıymetini bilmemek, yerinde kullanmamaktır. İşte bunun neticesi insanın zulmetmesidir. Zulmün neticesi ise azaptır.

Azap dediğimizde tabii olarak ilk aklımıza gelen şeyler doğal felaketlerdir. İnsanın affedilememesi, merhametten, mağfiretten, selametten uzak kalması bu doğal afetlerden daha mı azdır? Aklımızda, imanımızda ve vicdanımızda bu kıyası yapamıyor ve bu ayrımı fark edemiyorsak, anlayamıyorsak doğal afetlerin olmadığı zamanlarda her şeyin yolunda gittiğini düşünüyor ve hidayetimize, istikametimize bakmıyorsak felaket üstüne felaket yaşıyoruz demektir. Cahil olan bir şeyin bilgisine vakıf olmayan değil; cehaletinin farkında olmayandır.

Hâce Hazretleri (kuddise sırruh); şükrü en son “El hamdulillah kelimesine indirgemenin doğru olmadığını savunur. Kur’an-ı Kerim’in ilk suresinin ilk ayeti hamd ile başlar. Günde yaklaşık olarak kırk defa okuduğumuz Fatiha şerifle bilinçli bir şekilde Rabbimize hamd ederiz.

Arapça’da “şükr, hamd ve sena” kelimelerinin mânâları ve kullanım yerleri farklı iken Türkçe’de bunlar tek bir kelime ile ifade edilir. Üç farklı anlamı tek bir anlam içerisinde birleştirmek konuyu basite indirgemek olur. Ayeti kerimede şükredenlerin az olduğu belirtilmiştir. Allah’ı (celle celaluhu) zikretmek hem de çokça zikretmek emredilmiş ve övülmüştür. Zikir büyüktür. Çünkü Allah (celle celaluhu) büyüktür, Ekberdir. Zikredenler çoktur. Ama şükredenler azdır. Şükür zikirden daha mübarek ve kudsidir. Çünkü şükretmek vasıf ister, kabiliyet ister, hususiyet ister. Ancak seçilmiş olanlar şükredebilir.

Hâce Hazretleri (kuddise sırruh); Kâinatın Efendisi’nin (sallallahu aleyhi ve sellem)  mübarek isimlerinin Ahmed, Mahmud ve Muhammed olduğunu ve bu pâk isimlerin hamd ile oluştuğunu belirtir. Her bir isim çokça hamd eden ve çokça övülen, beğenilen ve methedilmeye layık olan anlamlarını taşır.

Sena etmek bu övgüde mübalağa yapmak, aşırı gitmek, ileri gitmektir. Rabbimiz bunu yapmamızı istiyor ve teşvik ediyor. Ayeti kerimede buyrulduğu üzere Allah (celle celaluhu) katında en kıymetli, yakın olanlar takvaca en üstün olanlardır. Takva ise: Allahu Teâlâ’nın emri şeriflerine uymakta hassasiyet göstermek, hizmette, istikamette, samimiyette aşırı gitmektir. Hamd övgü demek ise sena onu en güzel şekilde ifade etmek, arz etmek ve sunmaktır.

Hâce Hazretleri (kuddise sırruh);  İmamı Azam Hazretleri’nin (rahmetullahi aleyh)  her namazın başlangıcında “Subhaneke” okumanın gerekliliğine dair yaptığı içtihadın çok isabetli olduğunu ifade eder. Çünkü “Subhaneke” namaza başlarken yapılan bir takdim ve bir selamlama olup Âlemlerin Rabbini sena ile övmektedir. Bu methediş yalnızca Hanefi fıkhında olup bu dua yapılmasa da namazın sıhhatine bir engel yoktur. Fakat o Âlemlerin Sultanı’nın (celle celaluhu) huzuruna çıkıp da O’nun güzelliğini, cömertliğini, zenginliğini övmeden kul nasıl olur da direkt konuya girer, meramını arz eder?

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadisi şeriflerinde en efdal duanın “Elhamdulillah” olduğunu belirtmişlerdir. Mecnun Leyla’sını gördüğünde, onunla buluştuğunda, ona kavuştuğunda elbette ki onun ne kadar güzel olduğunu söyleyecek bin türlü methiyeler sıralayacaktır.

Hâce Hazretleri (kuddise sırruh)  namazı; aşığın maşukuna kavuşması olarak tarif eder, O’na durumunu arz etme, isteklerini bildirmenin en güzel yolu olduğunu bildirirler. Subhaneke; sevgiliyi methediştir. Fatiha O’nu tanıyışımız ve O’na arzuhalimizdir. Fatiha’da hamdın O’na ait olduğu bilinci ile başlarız. Rahman ve rahim oluşunun bilinci ile huzurunda olduğumuzu anlar ve itiraf ederiz. Sonra O’nun mülkünde, malik oluşunu tasdik ederiz. Güvenilecek tek dost ve yardımcının kendisinin olduğunu, çalınacak tek kapının, sığınılacak tek limanın yine O olduğunu ifade ederiz. Kendisine vasıl olunacak bu yoldan sapmamak için peygamberlerin ve kâmillerin kendisine rehber olmaları için ricada bulunuruz. Kısaca hamd etmenin açılımı Fatiha’nın mânâsında gizlidir.

Hâce Hazretleri (kuddise sırruh);  Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) miraca yükseldiğinde, Rabbini (celle celaluhu) müşahede ettiğindeki sözlerinin namaz içindeki Tahiyyat olduğunu bildirir. Tahiyyat selamlamadır, karşılıklı olarak gönülden yapılan hediyeleşmedir. Efendimiz O’nu en güzel, O’nun en çok hoşuna gidecek şekilde övmüş, sena etmiştir. Âlemlerin Rabbi bu övgüye hemen karşılık vermiş Efendimiz’i methetmiştir. Adeta Rabbimiz Efendimiz’e seslenerek ifade etmiş olduğu övgülerin, güzelliklerin hiç birine ihtiyacı olmadığına, hepsinin layığının kendisi olduğunu müjdelemiştir. Bütün güzelliklerin Efendimiz’e verildiği bir anın manzarasıdır bu.

Ümmetine âşık, düşkün olan Kâinatın Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem) bu güzellikleri ve lütfu hemen kendisi ile olan, O’nu seven ve yolundan gidenleri anarak onlarla paylaşmış ve nimeti çoğaltmıştır. Hâce Hazretleri (kuddise sırruh);  “Hâcegan yolu; kulu Allah’a, Allah’ı (celle celaluhu) da kullarını sevdirmek ve buluşturmak yoludur.” buyurmuşlardır. İşte nübüvvet yolu böyle bir yoldur. Miraçta Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem)  yaptığı gibi en kısacık bir anda dahi kendinden geçerek Âlemlerin Rabbine kendisini seven kullarını bildirmek ve onların buluşmasına zemin hazırlamaktır.


Allah’a hamd etmenin, hamdın ancak O’na ait olduğunu sunmanın en güzel yolu namazdır. Namaz Efendimiz’in göz nurudur. Hayatını ismi göklerde ve yerlerde övülmüşe adayan bir insan için bu bilinçten ve anlayıştan mahrum bir şekilde kılınan namaz, hamd etmenin mânâsını anlamamak olur. Şükürsüzlük gönül dağınıklığını beraberinde getirerek bu anı yaşamaktan yoksun bırakır.

Hâce Hazretleri (kuddise sırruh) şükür: “Yukarıda bahsi geçenlerin ötesinde olmak üzere kulun kendisini Allah’a verebilmesi, nimetle değil nimeti verenle beraber olmak demektir.” diye tarif ederler. Ayrıca yapılan bu tariflerden sonra her kul için lazım gelen hususları şöyle açıklarlar:

1.Nimetleri iyi bilmek, anlamak verilenlerin ne olduğunu kavramak,
2.Nimetlerin kadrini bilmek, değerini idrak etmek,
3.Nimetlerin nerede ve niçin kullanılacağını iyi bilmek,
4.Nimetin kendisine takılmayıp nimeti veren ile beraber olmak ve bu hususlarda gayretli olmaktır.

Tam bir teslimiyetle; belirtilen bu konularda kendinden geçerek, hiçbir beklenti içine düşmeden O’nda ifna olmak büyüklerimizin bizlere tavsiyesidir. Bunları yapmak zordur ve azdır. Çünkü şükür budur ve bunu yapan azdır. Nimetin çoğalması ve âlemi kuşatması Saadatı Kiram Efendilerimiz’in bizlere emretmiş olduğu bu hakikatlerde saklı değil aşikârdır. Onların işi saklamak, sırlamak değil açmak, anlaşılmasını sağlamaktır. Nurun tamamlanması da bu şekilde gerçekleşir.

Hâce Hazretleri’ne (kuddise sırruh) göre zikir ancak şakir ile tamamlanabilir. Zikreden çokluk şükür ile kaliteye dönüşür. Kalite ise az ve pahalıdır.

İfade edilmeye çalışılan hamd; bizzat Kâinatın Efendisi’dir (sallallahu aleyhi ve sellem). Ahmed de, Mahmud da Muhammed de O’dur. Âlemlerin Rabbi’nin de, bütün peygamberlerinin de, meleklerinin de övdüğü, methettiği ve müjdelediği O’dur. Hamd etmenin en güzel ve kese yolu O’nu  çokça sevmek, O’nun mecnunu olmak ve O’na çokça benzemektir.

Ve âhiru’d-dâvâna eni’l-hamdülillahi Rabbi’l-âlemin. Ve sallallahu âlâ seyyidina Muhammedin ve âlâ âlihi ve sahbihi ecmain.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 MART SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort