JoomlaLock.com All4Share.net

ŞEYTANIN YARATILIŞINDAKİ HİKMET

Hemen ifade edelim ki, tabiatta hayır asıl; kötü/şer izafî ve tebeîdir. Yani, varlığı hayra bağlı olup aslî gâye değildir. Hiçbir şey faydalı ve zararlı diye yaratılmamıştır. Böyle bir ayrım, insanlar tarafından yapılmaktadır.

Biliyoruz ki Cenâbı Mevlâ, bu âlemde abes, yani gereksiz, faydasız hiçbir şey yaratmamıştır. Fakat biz kendimiz, şahsımız için zararlı olan bir şeyi, herkes ve her şey için zararlı sanarak kötü addediyor, sonra da gereksiz veya faydasız olduğu yanılgısına düşüyoruz.

Meselâ yağmuru düşününüz... Ne kadar faydalı değil mi? İçeceğimiz oluyor. Bitkilerin hayatı oluyor. Onsuz hayat da kupkuru oluyor. Bu bakımdan atalarımız yağmura güzel bir isim bulmuşlar, “rahmet” demişler. Gerçekten de Allâh’ın rahmetiyle göklerden süzülüp geliyorlar. Eğer gecikse, insanlar ellerini Yaratıcı’ya açarak dua etmek sûretiyle onu isterler.

Şimdi, yazlık kıyafetiyle ve şemsiyesiz olarak yağmurda gezen için kış yağmuru iyi midir, kötü müdür? Elbette kötüdür, hasta eder. Zararı tartışılmaz. Böyle biri için, zararlı oldu diye, “Yağmur zararlıdır, yağmasın!” demek akıllıca davranış değildir elbet. Zira hayırlı olan, rahmet olan yağmuru kendisi hakkında hayırsız kılan adamın bu sözü onaylanamaz mutlaka. Aslında hayırlı olan yağmur, insanın yanlış hareketi ve tedbirsizliği sebebiyle zararlı hâle gelmiş oldu.

Ateşi düşünelim. Ateş faydalı mıdır, zararlı mı? Ateşin yaratılmış olması, varlığı insanlar için ne kadar gereklidir, değil mi? Ateş olmasaydı, medeniyet ne büyük kayıplara, noksanlıklara uğrardı? Ama mademki ateş çok faydalıymış, varlığı insanlar için gerekliymiş ve güzelmiş diye gidip içine elimizi sokarsak kötü olur. Yani, bizim yanlış ve kötü kullanışımız ateşi bizim için zararlı hâle sokmuş oldu. Yoksa aslında ateş de çok faydalı ve gerekli bir şeydir. Öyle olduğu içindir ki, ateşin yaratılması da güzeldir.

Gelelim şeytana. Peki, onun yaratılması güzel mi olmuştur? Yoksa şeytanın yaratılmasında hiçbir fayda yok mu diyeceğiz? Şeytanı Allâh niçin yaratmıştır? Hep kötülük yapsın da insanlara günah işlettirsin diye mi?

Allâh şeytanı da bir sebeple, hem de çok faydalı ve lüzumlu bir sebeple yaratmıştır. Çünkü O, kullarını seviyordu. Kullarının iyi, faydalı ve dolayısıyla da Cennet’e layık olmalarını istiyordu. İşte şeytan bu istemeye aracı olacaktı. İnsanların iyiliğini, sevabını artıracak; onların, Allâh’a layık kullar olmalarını sağlayacaktı.

Evet, şeytanların yaratılmaları şer değildir. Çünkü bunlarla iyiliklerin değeri bilenebilir. Nitekim güzelliğin bilinebilmesi, aynada parlak yüzeye yansıtıcılık özelliğini sağlayacak olan çirkin ve siyah tarafın akis görevini yapmasıyla mümkündür.

Allâh insanı, hem yükselmeye müsait bir varlık olarak hem de alçalmaya yeteneği olan bir canlı olarak yaratmıştır. Yani insan, isterse peygamberlere komşu olabilecek bir yüce makama kadar çıkabilir. İsterse kendini hayvanların seviyesine kadar, hatta ondan da aşağılara kadar düşürebilir. İşte bu düşme ve kalkıp yükselme çizgisinde şeytan, insanın işine yarar. Onu dinlemedikçe, onun içine attığı kötülüklere direndikçe veya aksini yaptıkça insan yükselir, yücelir, melekleşir, hatta onları bile geçip peygamberlere komşu olabilecek bir mânevî makama çıkabilir.

Kısaca ahsen-i takvîm/en güzel kıvamda yaratılış sırrına erişir, en güzel kıvamını bulur. Ama şeytanı dinlerse, onun içine attığı kötülükleri yaparsa düşer, alçalır, hayvanlaşır, hatta daha aşağılara düşüp şeytanlaşır. Hatta kendi türüne düşman “insan şeytanı” hâline gelir. Zaten böylelerinin çoğalmasıyla günümüzde esas şeytan çok rahattır. Hatta bazen en çok tatil yapan şeytan olmaktadır. Çünkü onun vazifesini gönüllü yüklenip zevkle yapan insanların sayısı artmıştır. Şeytan da yan gelip yatmakta, keyfini çatmaktadır. Kısaca, ona uyan, onun çekim alanına giren insan da “esfel-i sâfilîn”i (aşağıların aşağısını) boylayarak şeytanlaşmak gibi en âdi bir derekeye düşmeye hak kazanmıştır.

“Olmuş o kadar halk-ı cihân mekrde üstâd

Kim sâbıka-i şöhret-i şeytân unutulmuş”


Şeytan Bir Kum Torbasına Benzer:

Şunu da diyebiliriz; şeytanın yaratılış sebebi, onu dinleyip peşinden gitmemiz değil, her gelişinde onu kovmamız, dediklerinin tersini yapmamızdır. Bu noktada insan bir boksöre benzerken, şeytan da boksörlerin kum torbasına benzemektedir.

Dikkatli, uyanık bir boksör için kum torbası çok güzel ve faydalı bir antrenman aracıdır. Onu yumrukladıkça kasları gelişir, nefesi açılır, kabiliyeti artar. Zaten kum torbasının da işi budur. Boksörün antrenman yapıp gelişmesi için yapılmıştır. Ancak, dikkatsiz bir boksör için kum torbası zararlı olabilir. Çünkü çalışması sırasında, birine laf yetiştirmeye çalışırken ya da bir başka şeye dikkat ederken torbaya ânında yumruk vuramazsa, torba kendisini yumruklar, yüzünü dağıtabilir. Şimdi böyle şaşkın bir boksör “Kum torbası çalışma salonundan çıkarılsın, çünkü çok zararlıdır.” dese, doğru mudur?

Kendisi için kum torbasının zararlı olduğu doğrudur, ama bu sadece kendi kötü kullanışı sebebiyledir. Dikkatli bir boksör için faydalıdır. Demek nasıl kullanacağını bilmeyen, ya da bildiği hâlde dikkat etmeyen kişi, kum torbasını kendisi hakkında zararlı hâle getirdi.

Aynen şeytan da bizim kum torbamızdır. Onun her fısıltısı karşısında ona destekli yumruklar savurursak, yani ona uymaz, onunla mücadele yollarına riayet edersek; onun çevirdiği filmlerin figürü ve oyunlarının nesnesi olmazsak çok sevaplı birer iş yapmış, onu her kovuşumuzda derecemizi biraz daha yükseltmiş oluruz.


“Serçenin akrobatlığı, kartalın ceberut oluşundandır.”

“Atmaca olmasaydı, kırlangıçlar uyurdu.”

Şeytanlar Olmasaydı İnsan Robot Olurdu:

Sonuç olarak, kartalın serçeye musallat olmasının, serçenin kabiliyetlerinin gelişmesine sebep olması gibi şeytan da bizim hayat tecrübemizi, imtihan dünyasında manevra yeteneğimizi artıracaktır.

Hz. Mevlânâ (ö.1273) da, kötülükler karşısında olgun mü’minin pozisyonunu, sopa yiyen ve dövüldükçe okları daha çok sertleşen ve mukavemet etmede kuvvet kazanan porsuğa benzetir.

Bu vesileyle, her şeyin zıddı ile kaim olduğu şu âlemde güzelle çirkinin, hayırla şerrin, kömür rûhlularla elmas rûhluların; esfel-i sâfilînde bulunan Ebû Cehillerle, A’lâ-yı İlliyyîndeki Ebûbekr-i Sıddîk’lerin rûhlarının aynı seviyede olmadığı da tecelli etmiş olacaktır.

Ancak “Ameller niyetlere göredir.” diye şeytanın bütün bu hizmetlerinde mükâfat alacağını söylemek mümkün değildir. Zîra onun gerçek niyeti insanları şaşırtmak ve onların cehenneme girmelerini sağlamaktır.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 KASIM SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

Bu kategoriden diğerleri: « MELEK İNANCIMIZ NAMAZIN GÜCÜ »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort