JoomlaLock.com All4Share.net

ŞEYHLİK KAPISINI KAPATIN DOSTLUK KAPISINI AÇIN

Hz. Gavs (Kuddise Sırruh) buyurmuştu ki:

“Biz insanların mürit olmalarından vazgeçtik yeter kibu âli müesseseye münkir olmasınlar. Şeyhlik kapısını kapatın dostluk kapısını açın.”


Yani mürit yetiştirmeye uğraşmayın, dost kazanmaya çalışın. Misal, kırk senedir mürit yetiştirmeye uğraştın bir mürit yetiştiremedin. Belki dost kazanmaya uğraşsaydın yüzlerce dost kazanabilirdik.  Onun için Gavs Hazretleri (Kuddise Sırruh) buyuruyordu, mürit, o geçmiş büyüklerdi. Müritliği onlar yapmışlar. Rabbaniler, Gazaliler, Geylaniler... İrade hırkasını onlar çıkarmışlar...

Kendi iradelerinden bütün bütün vazgeçip Allah'ın muradına teslim ve tevekkül göstermişler... Bugün biz bunu yapamıyoruz. Biz filancanın müridiyiz demek yerine, en güzeli, 'biz sevenlerdeniz' demek. Ben nefsime söylüyorum gerçekten yalan olur, bunu kendim için yalan addediyorum. Ama şunu diyebilirim, kendi çapımda filan zatı seviyorum. Ben Abdulhakim (Kuddise Sırruh) Efendi'yi sevenlerdenim. Ben Nakşibendî yolunu sevenlerdenim. Nakşibendîleri sevenlerdenim. Böyle demek daha iyi olur. Allah o sevgiyi ziyadeleştirsin gönlümüzde dostlarına, Resûlüne sevgiyi ziyadeleştirsin. O sevgi kurtuluşumuza vesiledir inşallah.
Bugüne kadar bizdeki icazeti bir tek Mustafa Efendi görmüştür. Arkadaşlardan hiç kimseye göstermemişim. Ben de filanca zatın müridiydim, bana da böyle yazmış vermiş, diye kimseye göstermedim. Aklen düşündüğünüzde, benim çerçeveletip gelenlerin gözünün içine sokarcasına duvara asmam lazımdı çünkü üzerimde çok ihtilaf var. Çevremde bu kadar söylenti var kimden almış, nereden almış, o vermemiş, bu vermemiş, diye. Bu ihtilaflara göre çerçeve yapıp duvara asmam lazım, bakın vermiş mi vermemiş mi? Ona rağmen, bende de böyle bir senet var, yazmış vermişler bana diye hiç kimseye göstermemişim... Allah'a sığınırım. Gerek de görmemişim. Dedim ya bu sevgi yoludur. Muhabbet yoludur. Bağlılığımız, mensubiyetimiz, nisbetimiz sevgi iledir. Bu sevginin senedi-sepeti olmaz. Arkadaşım, beni seven, bana gönül veren benim halimi anlamayıp, o senedi benim yaşantımda, amelimde, ahlâkımda, huzurumda, sürurumda, sükûnumda görerek bana inanmayıp, bir kâğıt parçasına inanacaksa, itikadı bir kâğıda olacaksa, 'ben gördüm, bak buna vermişler,' diyecekse, onun inancı yine kendinedir, bana değildir. Yani kendi gözünedir inancı, o görmüş. Neyi görmüş? Bir senet görmüş...
Kime bağlısınız, nereye bağlısınız diye sorulduğunda, ne kadar rahatsız olsak da, artık usulden olmuş, cevap vermek zorunda kalıyoruz, şuraya bağlıyız buraya bağlıyız, diye. İnanın, çok fazla hoşuma gitmiyor bu tarz bir söylem, böyle bir anlayış, çok hoşuma gitmiyor.
Biz sevenlerdeniz ve en büyük bağım, en büyük nispetim, en büyük alâkam da sevgi... İman ve sevgi. Biz Allah'a bunlar ile bağlıyız değil mi? Bunun ötesinde bir şeyimiz var mı? Allah'a ulaşabileceğimiz başka bir senedimiz, başka bir varma şeklimiz var mı? İman edip, O'nu severek, kendi çapımızda, Allah'a bağlılığımızı göstermeye çalışıyoruz, kulluğa devamla. Öyleyse en alta kadar sistem budur. Yani biz Allah'a ayrı bir metotla, şeyhe ayrı bir metotla bağlı değiliz. Allah'a nasıl bağlıysam, şeyhe de öyle bağlıyım. Çünkü bunların hepsi benim için birhizada olan şeyler, farklı farklı yerlerde değil. Allah'a olan bağlılığım, Resûlü'ne olan bağlılığım, Salihlere olan bağlılığım, insanlara olan bağlılığım... Hepsi aynı düzlemde. Bu bağ nedir, Allah'a imanla, sevgi ile bağlıyızdır. İnsanlara hüsnü kabulle, sevgi ile bağlıyızdır. Yani fikrini beğenirim, tasvip ederim. Beğendiğim fikirlerinden dolayı bir arkadaşı severim, o arkadaşa bağlıyımdır. Yani aramızda bir bağ, bir alâka, bir nisbet vardır. Onun ötesinde bir şey yok.
Müritlik, apayrı bir şeydir. Müritlik, bir birimizde ifnah olmak demektir. Ben, misal Zeki olacağım, Zeki ben olacak. Zeki de benliğinden kurtulacak ben de benliğimden kurtulacağım. Sonra ne Zeki olacak ne ben olacağım. Bu güç bir iş, olmaz değil, Allah dilerse çok kolay, ama güç bir iş... Bu anlamda söyleniyorsa, böyle bir mürit yok. Ama bunun yokluğu da birincisi nakısiyet değil, ikincisi de mazeret değil. Kâmil için bir nakısiyet değil yine kamil için mazeret değil. Mürit olmayabilir ama Mürşit olmalı. Hiç mi kimseyle bir şey paylaşmadın, kimseye bir şey bulaştırmadın... İnsanlar yapamadı, beceremedi demek mazeret değil, böyle bir mazereti şahsım için kabul etmem. Mürit yoktur diyebiliriz, bunu kabul edebilirim değişik sebeplerden olmayabilir. Dediğim gibi bu halli, bu kemalli insanlar yetişmeyebilir. Çünkü bir şeyin sonuna doğru indiğinde, sizleri tenzih ederim, çeri çöpü kalır yani. Her zaman ahir zaman diyeceğiz, devir tamam olmuş diyeceğiz, oturup Mehdi gözleyeceğiz, hem de mürit arayacağız... Bunlar bir biri ile bağdaşmaz.
Onun için diyorum ki, mazeret değil nakısiyet de değil. Belli şeyleri Cenâb-ı Hak artık derleyip toparlıyor yani. Toparlanma var. Belli şeylerin adeta tedavülden kalkışı var. Bu yönüyle nakısiyet. Bu konuda benim yapabileceğim bir şey yok. Benim derken, şahsımı kastederek söylemiyorum, insan olarak yapabileceğim bir şey yok. Ama muhabbet saridir, muhabbet bulaşıcıdır illaki birilerine bulaştırırım. Bilmeden de sevebilirim. Misal, insan, kemâli bilmez, kemâlatı bilmez, ârifi bilmez, irfanı bilmez ama sever. Sevgi onun vusulüne vesile olur.
Anlatılır ya, onca halife olmasına rağmen adam karpuzu getirdi, tuttu, dört saat bekledi hayrı o aldı. Mürşit, karpuzun içine koyduk, dedi. Bunu ona yaptıran, karpuz elindeyken dört saat bekleten şey neydi, Sevgi... Planlı bir şey değildi. Ben müridim, mürid böyle yapması lazım, diye bir planla yapmadı. Sevdiği için yaptı, bir hesabı yoktu.
Şeyh karpuz istemiş müridinden. O da gitmiş karpuzu almış, geri gelene kadar Şeyhin uykusu gelmiş, uyumuş. Adam gelmiş bakmış Şeyh uyuyor, uyandırıp da 'karpuz istedin, karpuzu getirdim.' dememiş, beklemiş. Onun da uykusu gelmeye başlamış. Gidip yüzünü yıkayıp, gelip, bekliyormuş. Dört-beş saat beklemiş. Dört-beş saat sonra Şeyh uyanmış bakmış ki adam bekliyor. Karpuzu kesmiş, dilimlemiş elinde. Kalkıp yemiş karpuzu. Sabah olmuş Şeyhin kemalli halifeleri gelmiş, hepsi kelli felli adamlar, bir şey gözlüyorlar. Şeyh demiş, geç kaldınız. Bütün bereket, bütün hayır bu gece bu karpuzun içine kondu, bu adam da lokantacıymış, buna verdim. Lokantacı, bir karpuza hepsini satın alıyor. Siz hepiniz uyuyordunuz, ne derse kalktınız ne teheccüde kalktınız ne bir şey yaptınız. Siz uyurken bu karpuz elinde, ayakta bekliyordu. Bunun ameli buydu, Muhabbet... O bekledi karpuzla satın aldı.
Bize bunu anlatan kişi o lokantacıyı tanıyor. Diyor ki, adamın şimdi Malezya'nın her yerinde, lokantaları var, lokanta açmış. Dağ taş onun...
Hiç unutmam, Mustafa Efendi ile birlikte bir gün Ankara'da Siteler'deki yazıhanesinde bir Şeyh Efendi'yi ziyaret ediyoruz. O da hararetli hararetli konuştu. İkide bir bize bakıyor, bizden çekiniyor. Tek yabancı ikimiziz. Terler boşalmaya başladı, ondan sonra bizi tanıyabilmek için sağ taraftan tanışalım, dedi. Bizim yanımızdaki adamlar da hep kendi adamları yani onları tanıyor. Neyse biz de ismimizi söyledik. Siz kimsiniz? Necisiniz? Nereye bağlısınız? dedi. Biz, sevenlerdeniz, bir yere bağlı değiliz, bağlıları sevenlerdeniz, o sevgiden dolayı buradayız, dedik. Olmaz öyle şey, çocuk mu kandırıyorsunuz siz, adam ya bağlıdır ya değildir, ya bir yere bağlısındır ya da değilsin, dedi. Böyle, biz sevenlerdeniz, şuyuz-buyuz, böyle şey olmaz, dedi. Biz de o zaman senin kastettiğin manada, bir yere bağlı değiliz, dedik ve izin istedik. Çünkü ondan sonra geleceği biliyoruz, bağlı değilsen gel bağlan diyecek, gelmişsin gel bağlan...
Bağın, bağlılığın ne olduğunu bilemeden bağlanmak çok acı bir şey. Buna acaba bağ denir mi? Bağlılık denir mi? Sevgi ile bağlı değilsen, anlayışla bağlı değilsen, huzurla bağlı değilsen, sohbetle bağlı değilsen, hizmetle bağlı değilsen... Bunun dışında bir bağlılık düşünebilir misiniz?
Ama misal gelmiş, ders almış, bağlanmış. Ben bunu bütün ders veren arkadaşlara bir rica mahiyetinde söylemiş olayım, bu Fakir'in anlayışına ters. Adam bir yerden kalkmış gelmiş, 'ben bağlanmak istiyorum' diyor. Kendince bağlanmış, ders alacak. Belki sürekli o dersi, ona verdiğimiz evradı-ezkarı sürekli yapacak ama hiç sohbete gelmeyecek, hiç ihvanla kaynaşmayacak, hiçbir hizmette bulunmayacak, bu yolun esası, adabı, erkânı ne bunları anlamayacak, anlamayacak derken içine girmediği için anlayamayacak... Böyle bir bağlılığı ben kabul etmiyorum. Böyle bir insan, fakirin gıyabında buraya bağlı olduğunu söylese de böyle bir bağlılık olmaz. Böyle bir bağlılık yok. Anladığımız bağlılık böyle değil.
Bu yolda olan insanda bu yolun emareleri, eserleri, güzellikleri bir şekilde yansımalı. Bu da ancak manevi alış-verişin sürekliliği ile olmalı. Virtlerini yaptığı gibi, zaman zaman fırsat buldukça, müsait dönemde sohbete gelmeli, ihvanla kaynaşmalı, ihvanla paylaşmalı, ihvanla sohbetleşmeli ve bu yola bir katkısı dokunabilecekse onu esirgememeli, bu yolun bir nimeti varsa ondan istifade etmeli, onu paylaşmalı... Bu sirkülasyon içinde bağlılık güçlenir, kuvvetlenir. Bu insan da değişir. Böyle kemâle erer. Sırf tesbihle bağlanma bağlılık değil.
Hatta bunu hep söylüyoruz, tesbih için insanın illa bir yerden bir izin almasına gerek yok. Veya şunu söyleyeyim; nefsimin şerrinden Allah'a sığınırım. Bizim büyüklerimiz zikir şeyhi değiller. Bu yolun meşayıhı, bu yolun sülehası zikir şeyhi değil, hırka şeyhi değil. Bu yolun büyükleri, hizmet şeyhidirler, sohbet şeyhidirler, muhabbet şeyhidirler, tasarruf şeyhidirler. Dolayısıyla da bu yolun sevenleri, bu yolun talipleri aynı hal üzeredir. Zikir müridi değildir bu yolun müritleri, tesbih müridi değildir bu yolun müritleri. Yoksa bu manada, Türkiye’nin her yöresinde, Allah'ın lütfü ile belki dışarıda da birçok yerde arkadaşlarımız olabilirdi. Meramımız tesbih vermek olsaydı sayı çok olurdu.
Onun için bizdeki nispet, bizdeki alâka, başta dediğim gibi, imanla ve sevgiyle. İnanarak ve severek... Bunun adına da dostluk diyoruz veya daha amiyane tabirle arkadaşlık diyoruz. Kardeş, arkadaş anlamına geldiği için ihvan kelimesini kullanıyoruz.
Benim şeyhim sûfi ifadesini tercih ediyordu, cemaatine sûfi diyordu. Sûfi daha terminolojik bir tabir, Anadolu tabiri ile sofi diyordu. Sofiler geldi, sofiler gitti. Ben bu kelimeyi de kendime yakıştıramıyorum. Sûfilik benim için içe giyilen bir elbisedir. Safiyettir, temizliktir, mahremiyettir. Onun dışa yansımasını hoş karşılamıyorum. Ama uhuvvet olması gereken, İlahi bir emirdir. Bu dışarıya yansımalı, kardeşliğimiz, bir birimize tutkunluğumuz, bir birimizle dayanışmamız... Görülmesi gereken şey bu. Sûfilik benimle Allah arasında olan bir ilişki, bir irtibat. Allah ile olan bir hususiyettir sûfilik. Şahsımla Rabbim arasında. Bunun dillenmesi, açığa çıkması, bu isimle çağrılmak... İnsanlara namazlı, oruçlu demediğimiz gibi sûfi kelimesini de kullanmayı hoş görmüyorum. Bazen esprisine sofi baba filan diyoruz ama bu espridir.
Uhuvvet farklı bir şey. Çünkü uhuvet muhabbete bağlıdır. O muhabbet olmadan kardeşlik olmaz. Bunun için bağlılığı böyle anlamanızı arzu ederim ve asıl olan insanları da böyle bir bağlanmaya davet etmektir. Yoksa herkesi bizim takıma transfer edelim diye bir çabada bulunmak... Ben Rabbime hep şöyle dua etmişimdir. Ya Rabbi bu yolda benim kendisinden, kendisinin de benden istifade edebileceği kişiler ile beni dost eyle, onlarla arkadaş eyle. Benim kendisine yük olacağım, maraz çıkartacağım; bana yük olup, maraz çıkartacak insanları benim etrafıma getirme ya Rabbi. Buna dua etmişimdir.
Yoksa siyasi partiler gibi ne kadar çok üyesi varsa o kadar çok hükumetten yardım alınıyor, meseleyi bu anlamda görmemeliyiz. Zaten böyle görüldüğü için şimdi bu yarış var. Gel ders verelim, gel ders al, bağlan... Bu manada da biz bir sivil toplum kuruluşuyuz, bir parti, bir resmi kurum değiliz. Öyle mecburi üyelik, kayıt vs. yok. Bu sebeple de Hiçbir zaman kaç müridimiz var diye bir hesap yapmadık. Demişler ya 'biz kaç kişiyiz' böyle bir hesaba girmedik. Acaba bize sorsalar kaç tane müridimiz çıkar, diye bir hesap yapmadım.
Misal Maltepe'de bir arkadaşımız var, Kartal'da bir arkadaşımız var, Konya'da bir arkadaşımız var, demek insanın hoşuna gidiyor. Orada bir dostunun, arkadaşının olduğunu bilmek insanın çok hoşuna gidiyor. Ama filan yerde kaç müridimiz var, fişman yerde kaç müridimiz var, gibi bir çetele tutmadık ve ben arkadaşlardan böyle düşünen de görmedim Allah'a şükür.
Biz bu işi dostluk olarak anlamışız. Her yerde arkadaşlarımız olmasını isteriz yani orada da Hak sohbeti olsun, orada da Rabbimizin İsm-i Şerif'i yad edilsin, zikredilsin, orada da bize dua edecek insanlar olsun. Bizim kendilerine dua edeceğimiz yani gönülden gönüle bir şeyleri paylaşabileceğimiz insanlar olsun. Bunu bir güzellik, bir zenginlik olarak görüyorum ve bu anlamda çoğalmayı istiyorum. Adana'da olsun, Yozgat'ta olsun Isparta'da olsun. Arkadaşlarımız olsun, bir birbirini seven insanlar olsun. Sevgi ta buradan oraya bir hat çeksin. Isparta'ya Yozgat'a Mardin'e... Birbirini seven insanlar, birbiriyle sevgi manasında rabıtalı insanlar olsun. Onlar Mardin’in nispetini buraya taşısınlar. Buradan İstanbul’un nispetini oraya taşısınlar. Böyle bir alış veriş olsun. Çok güzel bir şey bu, bir zenginlik.
O yazılı şey benim için bir şahit hükmündedir, bir vesikadır ve ben onu, Rabbim kabul etsin, O'na arz ettiğime inanıyorum. Onu Rabbime, Rabbimin lütuf ve kerem dergâhına, bir şahit olarak arz ettiğime inanıyorum. Bir şeyci olduğum için değil, bunu sizler de biliyorsunuz, Allah'a şükür ki, O'nun istediği gibi olmaktan başka hiçbir şey olmaya da talip olmadım. Oldurmasın da. O, Kendi istediği gibi yapsın. bunun sebeplerini bana halk etsin, yolunu bana bildirsin. O'nun kerem dergâhına, kabul dergâhına bir şahit olarak ki -elhamdulillah, elhamdulillah, zerreler adedince hamd ederim ki, ben müminim. Allah'a ve Resûlü'ne inanmış bir kişiyim. Allah'a, Resûlü'ne ve O Resûlun getirdiklerine, buyurduklarına inanmış bir kişiyim. Ve elhamdulillah, binlerce elhamdulillah ki, O'nu sevenleri ve O'nun sevdiklerini seven bir kişiyim,- bunun şahididir o vesika, o icazet. Benim için sadece bunun şahididir. Kendimce böyle diyeceğimi düşünüyorum, bunun için arz etmişim o dergaha. Ya Rabbi böyle olduğum için elhamdulillah -bu konuda tevazu yapamıyorum kusura bakmayın, çünkü bu meselenin tevazusu olmaz- bunu verdiler bana. Sen müminsin ve sevenlerdensin, bu kadar. Ben bunu Rabbime göstereceğim. Bunun sizlerle bir alakası yok ki size göstereyim. Bana bunun karşılığını verecek sizler değilsiniz.
Benim senedim, sizlersiniz. Benim asıl icazetim, siz buna icazetim deyin, mücazım deyin, mucizem deyin -mucize Peygamberlere has bir şey de o anlamda kullanmıyorum- Benim icazetim, benim senedim, benim arkadaşlarımdır, sizlersiniz. Ben sizi göstermek isterim. Meleklere, feleklere, semeklere... Bütün kâinata, bütün zerrata sizi göstermek isterim. Benim senedim arkadaşlarımdır.
Senet ne demektir? Senet, tabiri caizse, güvenilir, mutemet, itimat edilir, her yerde geçerli olan vesika demektir. Resmiyette onun bir karşılığı var. Eğer ben sizi bu hale getirebilmişsem, mutemet kılabilmişsem, güvenilir kılabilmişsem bu anlamdaki icazetim sizlersiniz. Yoksa ben size ciltlerle yazılmış icazet göstersem bir anlam ifade etmez.
Biz bir yere gitmiştik, Mustafa efendi hatırlayacaktır, beş metre boyunda icazet göstermişti bize. Çarşaf gibi, aç aç bitmiyor. Kâğıtları eklemişler eklemişler icazet beş metre. Yazdıkça yazmış. Bir de adama baktım, gıybetten Allah'a sığınırım, sonradan adamı gördük. Hani Timur'la Nasreddin Hoca'ya atfedilir, hamamda karşılaşmışlar. Timur demiş,
-Hocam beni satsalar kaç akçe ederim. Hoca demiş ki,
-Beş akçe edersin. Timur,
-Etme hocam insaf et, sırf üzerimdeki peştamal o kadar eder. Hoca da,
-Ben de zaten ona beş akçe vermişdim.
Baktım elinde beş metre icazet var ama adamda beş milimlik hal yok, beş milimlik kemâl yok ama beş metre icazet var.
Onun için diyorum ki benim icazetim, benim senedim, icazetten de öte senedim sizlersiniz. Sizi senetleştirememişsem zaten, size bir şey olmaz, yalan yine benim. Sahte senet düzenlemekten çileyi çekecek olan benim. Size yine bir şey yok. Yani sahte bir senet olduğunda senet kağıdına bir zeval vermiyorsunuz, senedin bir suçu yok. Sahte senet hazırlayan suçlu, resmi belgede sahtecilik yapan suçlu. Bunu derken cezasını da bilerek diyorum...

HACE-İ HACEGAN

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort