JoomlaLock.com All4Share.net

SALİH BİR AMEL OLARAK SEHAVET

Kerîm ve Cevâd olan Allah’ın adıyla…

Sehavetin Tanımı

Türkçede cömertlik olarak karşılık bulan sehavet kişinin elindekini her türlü varlığını elinde olmayanlarla paylaşması şeklinde tarif edilebilir.
Varlığımızın gayesi olan marifetullaha ulaşma vesilesi olan salih ameller Hâce Hazretleri’nin (ksa) ifadeleriyle ancak “Salih bir kişinin yaptığı amellerdir.” Kulu salihleştiren amellerden birisi de sehavettir. Ayeti kerimede Rabbimiz: “Birinize ölüm gelip de: ‘Rabbim! Beni (ecelimi) yakın bir vakte (kadar) erteleseydin de sadaka verip sâlih kimselerden olsaydım!’ demesinden önce, sizi rızıklandırdığımız şeylerden (Allah yolunda) infak edin!” (Münafikun, 63/10) buyurarak sehavetin meyvesi olan sadakanın insanı salihlerden kılacağını haber vermiştir.

Mezkûr ayeti kerimenin başlangıcında Cenâbı Hak “    Ve enfikû – infak edin” buyurarak bir inceliğe dikkatimizi çekmiştir. İman, takva ve infak ilişkisi… Kur’ân-ı Kerim’de iman, takva ve infak sürekli birlikte zikredilmiştir.

“İşte o kitap, bunda şüphe yok, müttakiler (kötülükten korunacaklar) için hidayettir.  Onlar ki gaybe iman edip namazı dürüst kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah yolunda) infak ederler.” (Bakara, 2/2,3);

“Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) infak etmedikçe, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.” (Âl-i İmrân, 3/92)

“Allah’a ve Resulü’ne iman edin. Sizi hâkim kıldığı, sizin yönetiminize verdiği şeylerden infak eyleyin. Sizden, inanan ve harcayanlar için büyük mükâfat vardır.” (Hadîd, 57/7)
Bu ayeti kerimeler sehavetin/cömertliğin salih bir kul olma yolundaki gerekliliğini bizlere gösterir.

Cennete girmeye sebep olacak amellere delaletini isteyenlere Efendimiz (sav): “Bol bol selâmı açıklayın, güler yüzle konuşun ve yemek yedirin.” buyurmuşlardır.

Yine Efendimiz (sav): “Ümmetimin evliyaları cennete fazla oruçlarıyla ve fazla namazlarıyla değil belki nefislerindeki cömertlik, içlerinin temizliği ve Müslümanlara nasihatleriyle girerler.” buyurmuşlardır.

Mehmed Zahid KOTKU (ks) Hazretleri Tasavvufî Ahlâk isimli eserinde: “Cömert insan hem Allah’a yakın, hem cennete yakın hem de insanlara yakındır. Aynı zamanda cehennemden de uzaktır. Bahil (cimri) ise bilakis Allahtan uzak cennetten uzak hem de insanlardan uzaktır ve cehenneme yakındır.” buyurmuşlardır. (Tasavvufî Ahlâk; c.5 s.135.)

Nakledilen bu bilgiler ışığında sehavetin insanı salihleştiren, muttaki kılan, birre ulaştıran önemli bir vesile olduğunu anlıyoruz. Cömertlik, makalemizin başında belirttiğimiz gibi Allahu Teâlâ’nın “Kerîm” ve “Cevâd” isimlerinin tezahürüdür. Sufiyye Hazeratı Cenâbı Hakk’a dua ve niyazda bulunurken “Medet Ya Sahib-i cûd u kerem” derler. Ey iyilik, ihsan ve ikramın sahibi bizlere yardım et, manasında.

Peki, Allahu Teâlâ’nın da vasıflarından olan cömertliği nasıl anlamalıyız. Cömertlik denilince aklımıza hemen maddiyat mı gelmeli.

Maldan Cömertlik
Ayeti kerimede Cenâbı Hak: “Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın.” (İsrâ, 29) buyurmuştur.

Hadisi şeriflerinde de Efendimiz (sav), Sa’d İbni Ebû Vakkâs radıyallahu anh şöyle dedi:

Vedâ Haccı yılında (Mekke’de) yakalandığım şiddetli bir hastalık dolayısıyla Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ziyâretime geldi. Ona:
– Yâ Resûlallah! Gördüğün gibi çok rahatsızım. Ben zengin bir adamım. Bir kızımdan başka mirasçım da yok. Malımın üçte ikisini sadaka olarak dağıtayım mı? diye sordum.

Hz. Peygamber:
– “Hayır”, dedi.
– Yarısını dağıtayım mı? dedim. Yine:
– “Hayır”, dedi.
– Ya üçte birine ne buyurursun, yâ Resûlallah? diye sordum.
– “Üçte birini dağıt! Hatta o bile çok. Mirasçılarını zengin bırakman, onları muhtaç bırakıp da halka avuç açtırmaktan hayırlıdır. Allah rızâsını düşünerek yaptığın harcamalara, hatta yemek yerken eşinin ağzına verdiğin lokmalara varıncaya kadar hepsinin mükâfatını alacaksın.” buyurdu.

Kulun hayatına disipline eden İslam her alanda olduğu gibi sehavet mevzuunda da insanı başıboş bırakmamış, cömertliğin sınırlarını, ölçülerini belirlemiştir. Mal ile yapılan cömertlikte insanın kulluk vazifesi olan zekât, fitre, sail ve mahruma yapılması gereken yardım gibi ibadetleri kastetmiyoruz. Bunlar kul olarak üzerimize yazılmış bir farizadır. Bunları vermek bizi cömert kılmaz. Bunlar kulluk vazifeleridir ve mutlaka verilmesi gerekir. Sehavetten kasıt bu farz olan vermelerden üste yapılan ödemelerdir.

İnsanoğlunun aceleci olduğu ayeti kerimelerde zikredilmiştir. Bu acelecilik cömertlik hususunda onun aşırı gitmesine sebebiyet verebilir. Allahu Teâlâ kendi uğrunda harcama isteğine bir sınır belirlemiş, vasat yolun tercih edilmesini yukarıda naklettiğimiz ayeti kerime ile emir buyurmuştur. Halk arasında yaygın olan “Eve lazım olan camiye haramdır” sözü bu ayeti kerimenin, hadisi şerifin tefsiri hükmündedir. Eğer Allah yolunda harcayacağız kendi ailemizi, çoluk çocuğumuzu ihmal ediyorsak –istisnalar kaideyi bozmaz- bu tip bir cömertlikten riya kokusu gelebilir. Çünkü eğer biz verdiğimizde Allah için veriyorsak muhatabımızın kim olduğu bizim için önemli olmamalı. Sûfiler verirken de Allah’a verirler, alırken de Allah’tan alırlar. Bu yüzden vermenin bir sınırı olmalı. Cömert olacağım diye insanlara el açacak duruma düşmemeliyiz.

Zamandan Cömertlik
Sehaveti sadece mal ile yapılan bir fazilet olarak düşünmemeliyiz. Cenâbı Hakk’ın Hz. İbrahim’e oğlu Hz. İsmail’i kurban ettirmesinin sebebi onun “en sevdiğini” kendisi yanında “en değerli olanı” Allah yolunda harcamasını istemesidir. Yine Efendimiz’in Hz. Ömer’e hitaben buyurduğu “En çok sevdiğinden daha çok beni sevmedikçe iman etmiş sayılmazsın.” ifadesi içimizde Hakk’ın önüne geçirdiğimiz her ne varsa onu feda etmek şeklinde anlaşılmalıdır.

Şu nokta çok iyi anlaşılmalıdır, Allahu Teâlâ’nın bizim yapıp ettiğimiz hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Ne bizim namazımız, orucumuz, haccımız ne de cömertlik, … , gibi övülmüş hallerin hiçbirisi Cenâbı Hakkın bir şeyini artırmaz veya noksanlığı O’nun bir şeyini eksiltir. Allah’ın bunların hiçbirine ihtiyacı yoktur. Bunlar bizi Hakka yaklaştıran vesilelerdir. Allah’ın bunları istemesinin sebebi içimizde kendisinden başka her neye meylimiz varsa onu kırmak ve asıl meyledilmesi gereken varlığın Cenâbı Hak olduğunu anlamak. Oğlunu kurban etmesini istemekle Allahu tealanın kastı Hz. İbrahim’in gönlündeki sevgiyi, meyli kırmaktı. Bakın çok ilginçtir Hz. Musa’ya iman edenler türlü türlü imtihanlardan geçmişlerdir. Geçilen her imtihanda ümmetin bir kısmı Hz. Musa’yı yarıda bırakmış, kâfirler safına karışmıştır. En son 40 yıl çölde kalmaları emredilen kişiler her hal ve karda Hz. Musa’yı bırakmayan insanlardır. Onlar hiçbir imtihanda Peygamberlerini terk etmemiş, ona ihanet etmemişlerdir. Fakat bu sadakate rağmen 40 yıl çölde kalmaya mahkûm edilmelerinin sebebi içlerinde Hz. Musayı terk eden insanlara ve Hz. Musa’yı terk ettiren duyguların kendilerinden tamamen silinmesi içindir.

Bu kategoriden diğerleri: DİNİMİZİN GEREĞİ VERADIR »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort