JoomlaLock.com All4Share.net

OKUMA KAMPANYASI

Okuma Kampanyası

Okuma Kampanyası - Veysel Özsalman

Sayı : 125 - Mayıs 2018

 

Okuma Kampanyası

 

Genç-yaşlı, şehirli-köylü, tahsilli-mektep kaçkını hangi kesimden kime sorarsanız sorun, size cemiyetin başındaki bütün belaların müsebbibi olarak cehaleti gösterecektir. Yine herkes hemfikirdir ki cemiyetin zihin ve ruh kuvvetini emen bu marazın tedavisi ancak okumakla mümkündür. Çünkü bize kendimizi bilmeye başladığımız ilk andan itibaren okumanın ne kadar mühim bir iş olduğu ve bütün başarısızlıkların sebebi olarak az kitap okuyor olmak gösterilmiştir.

Bahsettiğimiz bu sebeplerden ötürü cemiyetin eğitim seviyesini yükseltmek isteyen her makam ve mevki sahibi kişi kendini bir “okuma kampanyası” düzenlemek mecburiyetinde hisseder. Sonuç olarak ortalık “falanca okulu okuyor”, “filanca ilçesi okuyor”, “okumayan kalmıyor” şeklinde ekseriyetle içi doldurulamamış, sadece elde kitaplarla fotoğraf çekiminden ibaret kalmış kampanyalarla dolup taşar.

Okumanın günümüzde hala en güvenilir, temel ve revaçta olan bilgi edinme yollarından birsi olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Ancak iyi planlanmamış bir okuma faaliyetinin zaman kaybından daha fazlası olmadığı da ortadadır. “Dostlar alışverişte görsün” babında yapılan okumaların kişiye hiçbir faydası olmayacağı gibi zaman zaman menfi tesirleri de bulunabilmektedir. Nitekim bu şekildeki zorunlu fakat denetimsiz okuma faaliyetlerinin birçoğunda gençleri, zihin ve ruh aleminde istenmeyecek etkiler bırakabilecek, ellerine nerden geçtiği belli olmayan kitaplarla görmek mümkündür. Bu ve benzeri durumlar bizi kitap okuma üzerine daha derin ve dikkatli çalışmalar yapılması gerektiği sonucuna ulaştırıyor.

Okuma faaliyetlerinin bilgilendirici, ufuk açıcı, ruh ve zihin alemini geliştirici tesirlerine dair haklılık payı olan sınırsız sayıda dayanak bulunabilir. Ancak bu haklılık bazı bilgilerin salt okuyarak öğrenilemeyeceği ve ancak farklı usullerle kazanılabileceği gerçeğini değiştirmez. Mesela bu dayanaklardan en meşhur ve sık kullanılanı dinimizin ilk emri olan “oku” hitabıdır. Bazıları bundan hareketle her mevzunun okuyarak açıklığa kavuşabileceğini ve bu sebeple dur durak bilmeden okumak gerektiği savunmaktadır. Ancak bu durum İslamiyet’in geçmişten günümüze kadar kullanılmış ve halen en çok kullanılan eğitim metodunun “sohbet” olduğu, bilgilerin ekseriyetinin bu yolla aktarıldığı gerçeğini değiştirmiyor. 

Diğer yandan tanımlamanın, anlatmanın sözle yahut yazıyla mümkün olmadığı şeylerin de öğrenilmesi, öğretilmesi, bir başkasına aktarılması gerekiyor. Duygularımızın tamamının bu kabilden olduğu söylenebilir. Bazen kelimeler, harfler, kalem ve kâğıt onları anlatmak için yetersiz kalır. Bu durum türkülere kadar işlemiş, mesela “aşk kâğıda yazılmıyor” denilmiştir. Yazılamıyor elbette ama bu onun yok olduğu karşı tarafa iletilemeyeceği anlamına da gelmiyor. Hemen bir başka türkü akla geliyor, “kalpten kalbe bir yol vardır görülmez” sözleriyle bize aşkın yolu tarif ediliyor. Bu durum cemiyetin asırlar boyu kazandığı tecrübenin halk türkülerindeki tezahürüdür ve diğer bütün alanlarda da aynı şekilde görülebilir.

Mesela tasavvuf büyükleri bu manada eğitim usulünü “satırdan satıra değil sadırdan sadıra” şeklinde tarif etmişlerdir. Yani asıl ve en verimli eğitimin kitap satırları arasında kaybolmakla değil kişilerin gönüllerini karşılıklı olarak birbirine açmalarıyla gerçekleşeceğini belirtmişlerdir. Temele kitapları değil insanı koymuşlardır. Bu sebeple tasavvuf geleneğinde eğitime kitaplar değil kâmil insanlar yön verir, eğitim onların etrafında şekillenir. Kitaplar bu eğitime yardımcı nitelikte olup asıl olan insandan öğrenmektir.

Efendimiz’in (sav) usulü de insandan öğrenme üzerine inşa edilmiştir. Peygamber Efendimiz (sav) Kur’an-ı Kerim’i naklettikten sonra “Benden buraya kadar, herkes okusun anlasın’” dememiştir. Bütün enerjisini Kur’an-ı Kerim’deki hakikatlerin nasıl anlaşılması gerektiğini etrafında bulunanlara izah ederek sarf etmiştir.

Bugün cemiyetin en büyük hastalığı cehalet gibi görünse de farkında olmadığı ve daha tehlikeli olan bir diğer hastalığı da akla duyduğu sonsuz güvendir. Bu güvenle birlikte her müşkülü her zorluğu aklıyla tek başına aşabileceğine olan inancı onu çoğu zaman zor duruma sokmaktadır. Bu durum dini hakikatlerin anlaşılmaya çalışılmasında da kendisini göstermektedir. 

Dini hakikatler sadece kitap okumakla anlaşılamaya çalışılmakta, hatta bu anlayış Kur’an-ı Kerim’i de kapsamına alıp onun da basit bir okumayla anlaşılabileceği sonucuna varmaktadır. “Yürüyen Kur’an” diye tabir edilen insan-ı kamili devre dışı bırakıp onun yerine kişinin kendi aklını ikame etmesi giderek yaygınlaşmaktadır.

Elbette ki insanın kitaptan öğreneceği çok şey vardır. Hele ki bu kitap, Kur’an-ı Kerim, olunca öğreneceklerin haddi hududu belirle-nemez. Fakat başta da belirttiğimiz gibi okuma faaliyetleri denetimsiz, herkesin kendi anlayışıyla baş başa kalacak şekilde tertiplendiğinde faydadan çok zararı olabilmektedir. Zaten bu sebeple okullarda öğrencilere kitap verilip evlerine yollamak yerine öğretmenlerle birlikte eğitime devam etmesi istenir. Çünkü öğrenilecek şeylerin özü ve öğretme kabiliyeti kitapta değil öğretmendedir. 

Kitabın çaktığı kıvılcımı körükleyip ateşe dönüştürecek olan ve bu ateşle insanı karanlıktan aydınlığa kavuşturacak olan yine bir başka insandır. O halde hakikatin anlaşılmasında ve uygulanmasında en emin yol bir insanla, insan-ı kamille birlikte hareket etmeye çalışmaktır.

 

Yazar:  Veysel Özsalman

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort