JoomlaLock.com All4Share.net

KİTAPLARA İMAN -1-

İnandığımız peygamberlerin tebliğ ettiği ve tebliğ edildiği topluluklar için hayat nizâmı olmuş, bâtıl felsefeler ve beşerî doktrinler karşısında Rabbimiz’in kanunlarını oluşturan kitaplara inanmak da zarûrat-ı dîniyedendir. İslâm’ın inanılması kaçınılmaz, tasdik edilmedikçe îman gerçekleşmeyecek kadar vazgeçilmez olan değer yargılarındandır.

İnsanın yaratılışı, bilebildiğimiz en hârika makineden daha mükemmel ve daha karmaşık bir yapıya sahiptir. İnsan denen bu eşsiz makinenin bir madde kısmı, bir de rûh ve mâna kısmı olup bu her iki kısmın da muhtaç olduğu birtakım gıdalar, vitaminler, mineraller vardır. Bu makinenin daha rantabl çalışabilmesi, bu ihtiyaçların en iyi bir biçimde karşılanmasına bağlıdır. İnsanların kendileri dahi bu muazzam makinede olup bitenlerin belki henüz yüzde birini bilebilmektedirler. Öyleyse bu makine onu iyi tanımayan insanın eline bırakılırsa kısa zamanda bozulur, randımansız hâle gelir, iki kısmından biri devre dışı kalabilir. İşte semâvî kitaplar bu makineyi yapan Zât’ın, bunun nasıl çalışacağını göstermek için gönderdiği broşürlerdir. Tıpkı aldığımız elektronik cihazın yanısıra bize verilen kitapçık gibi. Eğer biz cihazı bu kitapçığa göre kullanmazsak, cihaz kısa zamanda bozulur, ya da ondan istenilen randımanı alamayız. Çünkü o cihazın çalışmasını sağlayan bizim görmediğimiz bir güç vardır. Cereyan denen bu güç hiç bulunmazsa, ya da düşük voltajla bulunursa, cihaz ya hiç çalışmaz ya da motor yakar. İşte insan makinesinin muharrik gücü Allâh’ın öğrettiği dîn, o makinenin broşürü de bu ilahî kitaplardır.

Allâh’ın, kullarının dünya ve âhiret mutlulukları için, içlerinden dilediğini seçtiği bir kısım insanlara vahiy yoluyla gönderdiği ve diğer bütün insanlara bildirmek üzere emirlerine, yasaklarına ve hikmetlerine ait birçok bilgilerin toplandığı kitaplara ilahî ve semâvî Kitaplar denir.

Kitaplar lütuf ve rahmet eseri olarak Allâh tarafından peygamberlerine indirilen vahiylerin yazılmasından meydana gelmiştir (Duhân/6).

Allâh Teâlâ tarafından vahiy yoluyla indirilen bu kitaplar, insanların bu âlemde mutluluğa erişmeleri için itikâd ve ibâdete, edep ve ahlâka dair hükümleri beyan etmişlerdir. Bu hükümlere uyanlar saâdete ermek için hiçbir zorluk çekmezler, uymayanlar ise büyük bir azâba katlanmaya râzı olmuş kimselerdir.

“Her ümmetin bir peygamberi vardır.” (Yûnus/47) âyetinden anlaşılacağı gibi, her millete doğru yolu göstermek için bir peygamber gönderilmiştir. Peygamberlere de gönderildikleri insanlar arasındaki ihtilâfları halletmek için bir kitap verildiği şu âyette bildirilmiştir: “İnsanlar bir tek ümmetti (kimi îman etmek, kimi küfre sapmak sûretiyle) ihtilâfa düştüler. Böylece Allâh (rahmetinin) müjdecileri, azabının habercileri olmak üzere (onlara) peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların ihtilâfa düştükleri şeyler hakkında aralarında hüküm vermek için, hak ve gerçek kitaplar da indirdi.” (Bakara/213)

KUTSAL KİTAPLAR

1) TAHRÎF OLMUŞ (BOZULMUŞ) KUTSAL KİTAPLAR

Her millete bir peygamber ve her peygambere de bir kitap veya suhûf (ilâhî mesajlarla yüklü birkaç sahifeden ibaret kutsal belgeler) verildiğini Kur’ân’ın kendisi haber vermektedir1.  Bu sahifelerdeki hususlardan bazıları Kur’ân’da yer almıştır. Fakat bunların miktarı ve neler olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Bilinmesi de zaten dînen istenen bir şey değildir. Bu sahifelerin 10’u Hz. Adem’e, 30’u Hz. İdris’e, 50’si Hz. Şit’e ve 10’nu da İbrahim’e (Aleyhimüsselâm) verilmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm’de isimleri zikredilen ve her peygamberin kendi diliyle gönderilen2 daha hacimli kutsal kitaplara ayrı ayrı inanmak, her birinin Allâh kelâmı olduğunu onaylamak gerekmektedir. Böyle bir inanca sahip olmayanın îmanından söz etmek mümkün değildir.

Allâh tarafından insanlığa hidâyet vesilesi/yol haritası olarak gönderilen bu kitaplar şunlardır: Hz. Mûsâ’ya vahiy yoluyla verilen Tevrat3,  Hz. Davud’a indirilen Zebur, Hz. İsâ’ya verilen İncil ve Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (as) Cebrâil vasıtasıyla indirilmiş bulunan son ve en mükemmel ilâhî kitap olan Kur’ân-ı Kerîm’dir. Tevrat veya Ahd-i Atik denilen kitaplar topluluğu amel, itikâd ve hukuk öğretilerinin yanında vaaz, kıssa ve İsrailoğullarının âdetâ “siyasal tarihinin hikâyesi”ni içermektedir. Biri İbranice, diğeri Yunanca ve üçüncüsü Süryanice olmak üzere bugün üç nüshası bulunmaktadır.

Tevrat genellikle şiddetli ve sert hükümler ihtiva etmektedir. Cezâ ve kısas hâkim unsurdur. İncil (Ahd-i Cedîd), içinde yumuşak, hoşgörülü, af ve sevgi havası egemen olan, fakat itikadî ve amelî hükümlere az rastlanan “mistik” karakterli bir kitaptır. Daha çok hikmet ve ahlâka ilişkin söz ve nasihatleri muhtevi olup Süryanice idi4.  Hz. İsâ ve bağlıları Tevrat’taki amelî ve itikadî hükümlere tâbi oldukları için bugün Yahudilerce mukaddes sayılan Ahd-i Atik aynı zamanda günümüz Hristiyanlarınca da kutsal olarak kabul edilmektedir. Hristiyanlar önce Tevrat’ı, sonra İncil’i okurlar. Bu durumdan tabiî olarak anlaşılmaktadır ki her Hristiyan aynı zamanda bir Musevîdir. Hristiyanlar kendilerini Musevîlere bu derece yakın kabul gördükleri hâlde, Yahudiler geleneksel alışkanlıkları gereği tekelci tutumlarını sürdürmüş, onların bu bağlılıklarını kabul etmemişlerdir. Bu tutumlarına gerekçe olarak da Tevrat’ın son ilâhî kitap olduğunu, Hz. İsâ’nın peygamberliğini kabul etmeyişlerini ve İncil’in semâvî bir kitap olmadığını ileri sürerler. İşte Yahudi ve Hristiyanları barıştırmayan veya yekdiğerine hasım yapan temel ayrılık noktası budur5.  Zebur, dört büyük kitabın en küçüğüdür. Yüz elli sûre (mezmur) ve yüz sahife olup, hiçbir ahkâm (şer’î hükümler) ihtiva etmemektedir. İçerisinde yalnızca duâ, ilâhî, lirik şiirler ve yakarışlar yer almaktadır. Bu kitapla amel eden bir millet bulunmadığı gibi, bugün bu kitabın bir nüshası da bulunmamaktadır. Ancak Mezmurlar adıyla Kitab-ı Mukaddes’in (Eski Ahit) içinde varlığını sürdürmektedir6.

Davud (as), Zebur’da bulamadığı bahislerde Tevrat’a göre amel etmiştir7.

a)Tahrîf ve Sebepleri

Tahrîf, bir şeyi başka bir şeyle değiştirmek, kendi arzusu doğrultusunda kalem oynatmak, var olanı yerleşik mânâsından kaydırmak demektir ki bu da üç şekilde olur:

1)Tahrîf-i te’vîl: Meşru ve mâkul olmayan yorumlarla yapılan çarpıtma.
2)Tahrîf-i tebdîl (yatay düzlemde bozulma): Yerleşik ibâre ve metni, mânâyı bozacak biçimde, başka bir ibâre veya metinle değiştirerek yapılan tahrîf.
3)Tahrîf-i tağyîr (dikey düzlemde bozulma): Var olanı kökten bozmak, hükümleri kısmen veya tamamen kaldırmak sûretiyle yapılan tahrîf 8.

Yahudi ve Hristiyanlar tahrîfin her üçünü de yapıp dînlerini ve kitaplarını tanınmaz hâle getirerek yozlaştırdıklarından dolayı, Kur’ân’da şiddetle yerilmişlerdir. Tarihsel süreç içerisinde Müslümanlar için sadece birinci tahrîf çeşidi söz konusu olmuştur; ama son ikisi Kur’ân için aslâ geçerli olmamıştır, olmayacaktır da. Çünkü onu bu tür tahrîflerden koruyacağı yönünde Allâh’ın güvencesi vardır.9  Sınırlı bir zaman diliminde sadece belli bir süre geçerli olacakları ve Hz. Muhammed’e (as) gelecek hukuk sistemiyle hükümsüz kalacakları için derin hikmet sahibi olan Allâh10 (cc) Tevrat ve İncil gibi kutsal kaynakları korumayı üstlenmemekle birlikte, gelecek her nesilde kitabını ve peygamberinin mirasını koruyan, dînini yenileyen kişiler göndermeyi de garanti etmemiş; fakat bu koruma görevini o kitapların bağlılarına vermiştir (Mâide/44). Böyle bir garantinin olmadığı da zaten onların günümüze kadar bozula gelmişliğinden ve içlerindeki tutarsız/çelişik ve bütünlük arz etmeyen ifâdelerden anlaşılmaktadır11.

Kuşkusuz, tezatlar (çelişkiler) tahrîfin en önemli delilidir. Tevrat, Zebur ve İncil’in de aslında vahye dayanan ilâhî kaynaklı kutsal kitaplar olduğuna her Müslüman inanmakla yükümlüdür. Fakat el-ân mevcut olan Tevrat ve İncillerin önemli bir kısmı tahrîf edilerek ilâhî hüviyet ve ulvî mahiyetlerini (kaynağının sağlamlığı ilkesi) kaybetmiş, bir İncil yerine, birbirini tutmayan birçok Tevrat ve İncil nüshaları hâline getirilmiştir. Bu bakımdan, hâlen Yahudi ve Hristiyanlar’ın ellerinde bulunan ve birbirlerine uymayan; böylece insanlığa şifa olmaktan çıkmış, en küçük sosyal bir grubu dahi idare edecek hikmet ve hükümden mahrum, mistik karakterli Tevrat'ı ve mistik niteliği ağır basan İncilleri ilâhî ve mukaddes kitaplar olarak kabul edemeyeceğimiz gibi, onlarla amel etmekle yükümlü de değiliz.

Buna mukabil, her şeyi en güzel bir biçimde açıkladığını, Allâh’ın yüce dînini en mükemmel hâliyle insanlığa sunduğunu ilâhî kitaplar arasında yalnız Kur’ân-ı Kerîm iddia ve daha önceki kitapların hükümlerini kaldırdığını ilân etmiştir. Nitekim şu âyetler bu gerçeği ortaya koymaktadır: “Bugün sizin dîninizi kemâle erdirdim.” ().

“Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa ondan bu dîn asla kabul olunmaz ve o, âhirette de en büyük zarara uğrayanlardandır.” (Nisâ/85)

Tevrat, İncil12  ve Zebur gibi ilâhî kaynaklı kitaplar bugün Allâh’tan geldiği orijinde olmayıp bozulmuş şekilleriyle mevcutturlar. Bu kitaplarda, çeşitli sebeplerle insanlar tarafından birçok değişiklikler yapılmıştır. Bu sebeplerden bir kaçını şöylece sıralayabiliriz:

1) O kitapların, peygamberlerden başkası tarafından ezbere bilinmemesi.
2) Yazının ve yazı malzemesinin yeterli derecede bulunmayışı.
3) Şifahî geleneğe daha çok ehemmiyet verilmesi.
4) Yangın, sel felâketi ve Hz. Mûsâ’nın (as) vefatından sonra İsrailoğularının sonu gelmez savaşları (ki, meşhur yetmiş yıllık Babil esâretinde Yahudilerin Tevrat’ı korumaları mümkün değildi.) ve göçleri gibi felaketler.
5) O kitapların bütün insanlığın kitabı olmaması.
6) Dîn adamı pozisyonunda olanların (ruhbân sınıfı, konsiller), kendi düşüncelerine göre birçok şeyleri silmiş, çarpıtmış veya ilave etmiş olmaları.
7) Allâh Teâlâ’nın Kur’ân için tanıdığı garantiyi (Hicr/9) diğer kutsal kitaplar için tanımamış olması.

Bütün bu sebepler yüzünden Tevrat’ın asıl nüshası kaybolmuş, fakat asırlar sonrasında Buşiyâ adlı Yahudi hükümdarı zamanında yaşayan Ezrâ adındaki bir kâhin13 Tevrat’ın asıl nüshasını Kudüs’te bulduğunu ilân etmiştir14.  Hatta sözlü (şifahî) geleneğe dayanarak Tevrat’ı yeniden derlediğini söyleyenler vardır. Ama gerçekte bu, onun bizzat yaşadığıydı. Mûsâ’dan (as) on bir asır sonra yazılan bu nüshanın ise gerçek Tevrat olduğunu iddia etmek mümkün değildir15.  

Bunun gibi, üç senelik peygamberliği esnasında ancak on iki havarisi bulunan Hz. İsâ’nın (as) göğe çekilmesiyle İncil de aslî hüviyet ve sâfiyetini kaybetmiş, havârileri ve onların talebeleri (piskoposlar) tarafından ilâhîliği (kaynağın sağlamlığı) bozularak, kutsal rûhun ilhâmı iddiasıyla, işlerine geldiği biçimde yazılmıştır16.

1-Kasas/47, Nahl/44, A’lâ/18, 19, Fâtır/25.
2-"Biz her elçiyi, mutlaka kendi halkının diliyle [vahyedilmiş bir mesajla] gönderdik ki, [hakkı] onlara açık (ve dolaysız) bir biçimde ulaştırabilsin" (İbrahim/4). (M.Esed, Kur'ân Mesajı).
3-Hz. Mûsâ'ya Tevrat'ın inişi, ancak Firavun'un boğulmasından sonra İsrailoğullarını yanına alıp Tur Dağı'nın eteğine ulaşmasından sonra başlamıştır (Kasas/43).
4-Ali Arslan Aydın, İslam İnançları (Tevhid ve İlm-i Kelam), s. 432-438.
5-Geniş bilgi için bak. S. Uludağ, İslâmda İnanç Konuları, s. 211
6-Bak. DİA., c. 1, s. 498; c. 10, s. 517
7-Bak. Elmalılı, Hak Dini, c. 3, s. 1528; Bilsel, Allah Vardır, s. 95
8-Bak. el-Akk, Usûlu’t-Tefsir ve Kavâiduhu, s. 307
9-Bu konuda bak. En’âm/115, Ankebût/48-49, Yunus/15-17, Hıcr/9, Hakkâ/40
10- Ra'd/39. ayeti gereği Allah kitaplarından dilediğini imha eder, dilediği ahkâmı da sâbit kılar. Ancak bunun böyle olması, ebedî / sürekli ve genel / evrensel bir hukuk düzenini kabule henüz uygun bir süreçte bulunmadığı hikmetine binâen olmalıdır.
11- Bir dîn kitabında olması gereken şartlar ve özellikler için bak. Ebû Zehre, Hıristiyanlık Üzerine Konferanslar, s. 131, 132; Mehmet Aydın, Müslümanların Hıristiyanlara Karşı Yazdığı Reddiyeler ve Tartışma Konuları, s. 179
12- İncil’in muteber ve güvenilir olmamasının sebepleri için bak. Mevdudî, Hz. Peygamberin Hayatı, c. 2, s. 99
13- Bu zatın Hz. Üzeyr olduğu rivayet edilir ki bu yüzden Yahudi mezheplerinden olan Sadukîlerce ona “İbnullâh/Allâh’ın oğlu” vasfı verilmiştir. Musâ’dan sonra kavminin Allah ile olan misakını yenilemesi ve şeriatı yeniden tesis etmesi yüzünden de Üzeyr onlarca II. Musâ’dır (İslamoğlu, Hayat Kitabı Kur’an, Tevbe/30, not 7).
14- Hâlim Bilsel, Allâh Vardır, s. 94; Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi,s. 202.
15- Aydın, age., s. 227; İslam İnançları (Tevhid ve İlm-i Kelam), s. 430-432; Akseki, İslâm, s. 114
16-  el-Butî, İslâm Akaidi, s. 207

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 NİSAN SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort