JoomlaLock.com All4Share.net

KARNEDEKİ NOTLAR ANNE BABANIN DA NOTLARIDIR

Karnedeki Not

Karnedeki Notlar Anne Babanın Da Notlarıdır - Yûsuf-i Kenân

Sayı : 114 - Haziran 2017

 

Karnedeki Notlar Anne Babanın Da Notlarıdır

 

Çocuklarımızın okul başarıları, sadece kendilerini ve ailelerini değil, bütün bir eğitim camiasını ve ülkemizi ilgilendirmesi bakımından üzerine dikkatle eğilmemizi gerektiren bir husustur. Diğer yandan çocuklarımızın karne notlarının sadece onların eğitimdeki başarısını değil, genel olarak hepimizin bu konudaki çabalarının sonuçlarını ölçtüğünü de unutmamak gerekir.

Bugünlerde 18 milyon çocuğumuza karne verildi ya da verilecek diyoruz. Kim bilir, belki de çok daha fazlasına karne verildiği bir gündür bugün? Çocuklarımızın karnesi bizimde karnemiz değil midir? Pekiyi, iyi, orta zayıf diye okuduğumuz not dereceleri bizim de karnemizde olanlar değil midir?

Öğretmeninden karnesini alan çocuk, eve hoplaya zıplaya geliyorsa, biz de onunla hoplayıp zıplamıyor muyuz? Boynu bükük, karnesini göstermekten çekinen çocuk ile aynı hüznü yaşamıyor muyuz? Aynı hüznü ve sevinci beraberce yaşadığımız, eve gelen karnede bizim de payımız olduğundandır.

Ülkemizde karne tatillerinde eve gelen karneyi beğenmeyen ebeveynler vardır. Bu veliler bazen o kadar ileri gidiyorlar ki, komşunun çocuğu doktor olmuş, mühendis olmuş vs. sen de olacaksın, diyerek çocukların kişiliğini bozan, derin yaralar açan sözler sarf edebiliyorlar. Bu anlayış yanlış ve hatalıdır. Bu ülkede herkes doktor olamaz, olmamalıdır. Toplumları toplum yapan, toplumun farklılıklarıdır. Bunu bilmek için kehanet sahibi olmaya da gerek yoktur.

Anne babalar olarak; çocuklarımıza taşıyamayacakları yükü vermeden önce, çocuklarımız bu yükü kaldırabilirler mi, sorusunu cevaplamalıyız. Daha sonra çocuklarımıza ne verdiğimize bakmadan, çocuklarımızın getirdikleri düşük notlara bakarak onlara sitem etmeye, ceza vermeye kalkmamalıyız. Onlara belki çok şeyler vermişiz ama, asıl vermemiz gerekeni unutmuş olmamızın faturasını çocuklarımıza kesmemeliyiz.

Herkes her neredeyse, sandıkta mı yoksa tavan arasında mı; önce kendi karnesine bir göz atmalıdır. Karnesini bulamayanlar ise, gidip aynaya bakmalıdır. Çünkü ayna en doğru sözün yansımasıdır. Bir çocuk sene sonunda karnesiyle eve geldiğinde oradaki rakamların manasını iyi okumak gerekir. Çünkü oradaki değerlendirme ölçütü olarak gözüken rakamlar sadece onun başarı ya da başarısızlığını göstermez. O yüzden kendimizi de işin içine katıp, gönül rahatlığıyla “karnemizi aldık” diyebilirsek eğer, o zaman karneyi de doğru okuyabiliriz demektir artık.

Anne babalar olarak bizler, elbette ki çocukların başarılarına ortak olmayı çok severiz. 

İyi bir karne ya da başarılı bir sınav sonucunda kendi payımıza düşeni itiraz etmeden alırız.

Özel ders aldırmışızdır, oturup masaya beraber çalışmışızdır, dershanelere taşımışızdır, eve misafir bile çağırmamışızdır, dikkati dağılmasın diye yemeğini meyvesini çalışma masasına getirmişizdir. Yani söz konusu başarıysa mutlaka payımız vardır. Ama çocuk istenilen başarıyı gösteremediğinde, o zaman kaçak oynamaya başlarız. Bütün sorumluluğu çocuklara yıkarız. “Çalışmadın, oyun oynadın hep, ben sana dedim bilgisayarın başından kalk diye, günü gününe tekrar etmezsen, bol bol test çözmezsen böyle olur demedim mi?”

Bu söylenmeler o an içinizi boşaltmanızı sağlasa da pratikte hiç bir işe yaramaz.

Çocuklar söylenerek, eleştirerek, kızarak, bağırarak söylediklerimizi çoğu zaman duymaz bile. Bırakalım içselleştirmeyi, vicdani muhasebe yapmaya bile tenezzül etmez. Ayrıca

öyle bağırıp çağırarak da üzerimize düşen sorumluluktan kurtulamayız.

Eğer ortada bir başarısızlık varsa, tıpkı başarıya ortak olduğumuz gibi anne baba olarak bizlere de pay düştüğünü göz ardı edemeyiz.

Her şey bir yana, eğitim sistemi ve sınavlar üzerine söylenecek çok şey vardır elbette. Eğitim sistemi her ne kadar adı milli olsa da hakikatte milli olma çizgisinden çok uzaklarda olduğu bilinen tartışmasız bir gerçektir. Gerçek becerileri tespit etmekten uzak notlama sisteminin, birkaç saate sıkıştırılmış sınavların çocuklarımızın gerçek yeteneklerini ortaya çıkarmadığı aşikardır. 

Ama ortada bir gerçek var. Eğer çok kesin ve net bir hamleyle çocuğumuzu evde kendimiz eğitmeye karar vermeyeceksek, bu sistemin bir parçası olacağız demektir.

O yüzden sadece eleştirmek yerine, çocuklarımız için mevcut sistemde en iyi şartları sağlamak da anne babalar olarak acilen bizlere düşmektedir.

Karne günü geldiğinde neler yapılması gerektiğini bilmek önemlidir elbette ama önce biraz daha geriye gitmek gerek. Sağlam temellere oturmuş bir anne baba çocuk ilişkisi varsa eğer, bunun çocuğun okul başarısı dolayısıyla da karne günü üzerinde olumlu etkileri vardır çünkü. Çocuklarımıza belki şımarırlar korkusundan, belki de nasıl yapacağımızı bilmediğimizden sevgimizi yeterince göstermiyoruz. Ya da fark etmeden sevgimizi belli kriterlere bağlayabiliyoruz. Başarıya öyle odaklanmışız ki, sanki başarısız olunca artık sevmeyecekmişiz gibi bir mesaj verebiliyoruz çocuklara farkında olmadan. Bu gerçek değil elbette ama buna inanan bir çocuğun anne babasının sevgisini kaybetmemek adına kendini ne kadar zorlayacağını ve bu durumun çocuğu ne büyük bir strese sokacağını gözardı etmemeliyiz. Bu sebeple çocuklarımıza “her ne koşulda olursa olsun, onları desteklemek ve sevmekten vazgeçmeyeceğimiz” mesajını çok net olarak vermemiz gerekir.  

Çocuğun karnesinin iyi olmasında şunlar başlıca etkendir; en başta çalışma alışkanlığının doğru ve planlı bir şekilde kazanılması, evde ders çalışma ortamının uygun olması, sorumluluk duygusunun  yerleşmiş olması, duygusal sorunlarının yoğun olmaması.

Eğer çocuğunuz iyi karne getirmiyorsa, bu dört faktörün öncelikli olarak değerlendirilmesinde yarar vardır. Başarıyı etkileyen tek faktör zeka olmadığı için, iyi olmayan karnenin düşük zeka göstergesi olduğunu söylemek doğru olmayacaktır.  Karne, çocuğun tüm performansını yansıtmaz. Yani notları çok yüksek bir çocuğa, hayatta çok başarılı olacağı söylenemez. Tersi de geçerlidir. Karnesi iyi olmayan çocuğun da yaşamında çok başarısız olacağı söylenemez. Her çocuğun başarılı olabileceği yönleri muhakkak vardır. Bu özellikleri açığa çıkarmak en başta ailenin ve tabi ki eğitim sisteminin en başta görevleri arasındadır.

Aileler bazen çocuğun notlarına göre çok katı cezalar verebiliyor ya da çocuk sınıfı geçti diye aşırı ödüllendirerek çocukta doyumsuzluk psikolojisini açığa çıkarabiliyorlar. Bu da başlı başına bir diğer sorundur. Notlar elbette ki değerlendirilebilir fakat bu durum asla abartılmamalıdır. Bir çocuğun ailesi tarafından olduğu gibi kabul edilmesi çocuk açısından çok önemlidir. Derslerindeki başarı ya da başarısızlığı ailesiyle olduğu gibi paylaşabilmek ve ailesi tarafından kabul hissini yaşamak çocuğu rahatlatır. Çocuk ailesinin sadece başarılarını kabul edeceğini düşünürse, bu durumda not düzeltme, yalan söyleme gibi dürüst olmayan yollara başvurabilir.

Eğer çocuğun sene sonunda karnesinde düşük not varsa bu hayatın sonu değildir. Sadece tedbir alınması gereken bir durum vardır. Fakat bu tedbir sadece çocuk eksenli değil, tüm aileyi kuşatacak şekilde herkesçe alınmalı ki gerçekçi hem de adaletli olabilsin. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi öncelikle dönem sonunda alınan karnenin, çocuğun karnesi olmasının yanı sıra, ailenin ve eğitim sisteminin de karnesi olduğu unutulmamalıdır. 

Her şeyden önemlisi karne notları ebeveynler ile çocuk arasındaki iletişime engel olmamalıdır. Ebeveyn çocuğun duygularını dinlemeyi, empati kurmayı beceremiyor, duyguları nedeniyle çocuğu suçluyor, çözüm üretmiyor ise çocuk sevinç ve üzüntüsünü gizleyebilir. Karnesi kötü gelen bir çocuk üzüntüsünü dışa vurduğunda karşılaştığı tepki çok önemlidir. “Üzüleceğine çalışsaydın!”, “Üzülmeyi biliyor ama çalışmayı bilmiyorsun!” gibi sözler empati ve çözüm üretmekten uzak, aynı zamanda da paylaşımı engelleyen yaklaşımlardır. Oysa çocuklar üzüntü ve sevinçlerini paylaşmak isterler. Bizlerin bazen yapay bulduğu ya da “duygu sömürüsü” diye adlandırdığımız bu duygusal tepkiler çoğu çocuk için hayli masumdur ve asla manipülasyon amacı gütmezler. Bunlar anne babalarca mutlaka doğru ve yerinde anlaşılmalıdır.

Bazen bunun tersi de olabilir çocuk başarısını da ailesiyle paylaşmak ve onlar tarafından takdir edilmeyi ister. Başarıya doymuş ailelerde ise çocuğun sevinç ve mutluluğunu paylaşma eksikliği gözlenebilir. “Zaten senin için bunlar normal şeyler!” diye söze başlayarak çocuğun başarısı ile ilgili onuru paylaşamayan, sanki hiçbir şey olmamış gibi davranan bu aileler güzel, övücü bir sözü dahi adeta çok görürler. Oysa çok başarılı olsa da çocuğun güzel sözlere, onunla gururlanan bir anne babaya ihtiyacı vardır. Çocuğun kendine olan özgüveni ancak böyle sağlanır. 

Diğer taraftan her çocuğun başarısı kendi içinde değerlendirilmelidir. Dolayısıyla sadece notlara bakarak yapılan değerlendirmeler yanıltıcı olabilir. Bir çocuk için “3” almak büyük bir başarı iken başka bir çocuk için “3” almak başarısızlık olabilir. Öncelikle çocuğumuzda nasıl bir akademik başarı bekleyeceğimizi bilmeliyiz. Her çocuk kendi şartları içinde değerlendirilmelidir. Çocuğun kapasitesi, öğrenme yeteneği, öğretmenin katkısı, çocukta öğrenme ve dikkati ile ilgili bir sorun olup olmadığı hep akılda tutulmalıdır, iyi bir karne getiren çocuğumuz mutlaka bunun ödülünü almalıdır. Bu ödül mutlaka maddi olmak zorunda değildir. Şartlar uygun ise küçük bir hediye ve harçlık dahi motivasyona büyük katkı sağlayacaktır. Ancak her şeyden önemlisi güzel sözlerdir. Çocuğumuza onunla nasıl gurur duyduğumuzu mutlaka anlatmalıyız.

 

Yazar: Yûsuf-i Kenân

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort