JoomlaLock.com All4Share.net

İNSANIN KADERİ, SEÇMEKTİR

Evrende yaratılan her varlığın, kendine has bir kaderi vardır. İnsanın kaderi, akıl sahibi, hür ve sorumlu bir varlık olarak yaratılmasıdır. İnsanın iyilik ve kötülük işleyebilecek yetenekte yaratılması da onun kaderidir. İnsanın gayesi Allâh tarafından belirlenmesine rağmen bu hedefin gerçekleştirilmesini Allâh insana bırakmıştır. İnsan, aklı ve tecrübesi sayesinde bu amacı gerçekleştirecek imkâna sahiptir. İnsan Allâh tarafından akıl, özgürlük ve sorumluluk nitelikleri ile yaratılmış, ancak o, Allâh tarafından âdeta bir makine (veya biyonik bir robot) gibi kurulmamıştır. (Ya da sadece Allâh’ın yazdıklarını yapabilen bir figüran, bir oyuncu da değildir).1  

Allâh'ın önceden belirlemesi, irâde konusu olmayan, insanın özgür ve sorumlu olmadığı alanlarda söz konusudur. Sorumlu olduğu alanlarda ise kaderi insan çizmektedir ve Allâh o alana müdâhele etmemektedir. Sorumlu olması yönüyle diğer varlıklardan ayrılan insanın sorumluluğu oranında özgürlüğünün olması, sınırları Allâh tarafından çizilmiş alanda, insanın kendi kaderini kendinin belirlediği ortaya çıkmaktadır. Yani Allâh insanın fiillerini takdir edip yaratırken, kulun kendi irâdesiyle yapacağı tercihleri esas alır. Sorumluluktan kurtulmak için kaderi bahâne edip onu ileri sürmek, bu yüzden bir değer taşımaz. Hâlbuki insanın irâde ve sorumluluğunun kapsamına giren her şeyde Allâh'ın takdiri, insanın aklını ve irâdesini kullanmasıyla gerçekleşir.2

İnsan kendi kaderini belirlerken Allâh ona yol gösterip yardımcı olmak için peygamber ve kitap göndermektedir. Yani insanın özgür irâdesi olduğu için Allâh insana teklifte bulunmaktadır. Buna göre insanın kaderi, iyiliği ve kötülüğü yapacak şekilde yaratılmış olmasıdır. Davranışlarını kendisinin belirleyip tayin etmesidir.3  

İrâde, insanı insan yapan şeydir. Taşın irâdesizliği nasıl ki onun kaderinin statik oluşunun nedeni ise, insanın irâdeli olması da onun kaderinin dinamik oluşunun nedenidir.


Aynen bunun gibi itâat da meleklerin kaderidir. Melekler şuurlu varlıklar olmakla birlikte irâdeli ve seçebilen varlıklar değillerdir. Muti’ (bir nevi otomat) varlıklar olup yalnızca verilen emirlere motamod itâatla yükümlüdürler.


Fakat insanın kaderi itâat değildir. Eğer itâat insanın kaderi olsaydı insan, kaderinden kaçamaz, istese de istemese de yerler ve gökler gibi itâat etmek zorunda kalırdı. Kaldı ki o, Allâh’a itâat da isyân da edebilmektedir. O hâlde insanın kaderi, kendisine lütfedilen irâdesiyle seçme hürriyetidir. Yani Allâh’ın takdiri, hepimizi kudretiyle hidâyete erdirmek biçiminde değil de, seçme hakkını bize vermek, bize irâde hürriyeti tanımak biçiminde gerçekleşmiştir.

Elbette Allâh insanoğluna seçim ve irâdeyi değil de, zoraki / cebrî îmanı kader olarak yazabilirdi. O zaman bu kaderin dışında kalmaya hiçbir fert güç yetiremezdi ve herkes ister istemez Müslüman olurdu. Tıpkı melekler, yeryüzü, gökyüzü ve yıldızlar gibi. Ama îmanı değil, seçim ve irâdeyi insanın kaderi olarak yazdı. Artık insan kaderiyle baş başadır, yani hür ve özgür seçimiyle...4

“De ki hak Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin.” (Kehf/29)

“Kim dilerse Rabbine giden bir yol tutabilir.” (Müzzemmil/19)

Buna göre şöyle demek de mümkündür: İnsanı mahlukâtın en şereflisi yapan şey kaderdeki ayrıcalığıdır. Kâinatta cebir hâkimdir. Cebrî kader, kâinatta irâdesi olmayan varlıklar için geçerlidir. Güneş, ay, toprak, yıldız, taş vs. Yani tüm yaratıkların kaderi alternatifsiz Allâh’a boyun eğmek iken; yalnız insan irâde ile ödüllendirilmiştir. İnsanı mahlukât içerisinden çıkarıp Allâh’a halîfe eden de işte bu irâde olduğu gibi, İslâm’ın en son dîn oluşu da insan hürriyetini kemâle erdiren özelliğinden dolayıdır.

Önce yerlere, göklere ve dağlara teklif edilip de onların kabul etmekten kaçındıkları emânet anlamına gelen irâdeyi 5  insan yüklenmekten kaçınmamıştır. Tabiî, irâdeyi kabul etmekle sorumluluk yüklenmiştir. Yani insan, elleri kolları bağlı denize atıldıktan sonra kendisine "sakın suda ıslanma" denilen mecbur rolünde değildir. İrâde hürriyeti, teklifin de olmazsa olmaz şartıdır. Allâh’ın yarattığı ve kaderini seçme olarak tesbit ettiği insanın neyi seçeceğini ezelî ve kuşatıcı ilmiyle bilmesi, onun seçme hürriyetine getirilen bir kısıtlama ya da müdâhale olarak görülemez.6


Allâh ezelî (zaman üstü, öncesiz) ve ebedî (kuşatıcı) olan ilmi ile fert fert, grup grup her insanın bu irâdesini nasıl ve nerede kullanacağını tam ve eksiksiz bilir. Allâh (cc), bütün iyiliklerin ve zıtlarının yaratıcısıdır; ama insanlara kötülük tavsiye etmez, fenalık emretmez. Onlar bunu kendileri tercih ederler. Zira İslâm’da kader, cebr-i mütehakkim değil, ilm-i mütekaddimdir. Yani kader, hükmedici bir zorlama değil; Allâh’ın, ilim sıfatı ile her şeyi önceden, vasıflarına göre bilmesidir. Diyelim ki, bir öğretmen öğrencisinin kapasitesini çok iyi bildiği için, onun, tuttuğu test sonucu % 70-80 oranında başarılı olacağını önceden biliyor. Öğretmenin bu bilişi, nasıl ki öğrencisinin o oranı almasına etki etmiyorsa, Allâh’ın vasfî (teorik) bilgisi de öyle... 7


1-Ahmet Akbulut, Allahın Takdiri Kulun Tedbiri - Din Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar, s. 130. Parantez içi ifadeler bize aittir.
2-age., s. 130
3-age., s. 130.
4-İslamoğlu, İman Risalesi., s. 192
5-Yapınca insanın mükâfatlanacağı, terkedince cezâlanacağı teklifler anlamına olunca, emânete bir anlamda irâde de denilebilir. Bak.
6-Kurtubî, El-Câmiu’l-Ahkâm, c. 14, s. 258; Elmalılı Tefsiri.(sad.), c. 6, s. 3934
7-Bak. İslamoğlu, age., s. 204
8-Tabiatıyla bu oran, mutlak ve küllî ilim sahibi olan Allâh’da  (cc) % 100’dür.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2010 MART SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort