JoomlaLock.com All4Share.net

HİDAYET VE DALÂLET KANUNU

1- Gerçek Doğru Yol, Allah’ın Yoludur:
"Sen onların kendi dinlerine uymadıkça ne Yahudiler, ne de Hıristiyanlar senden razı olmazlar... Asıl doğru yol, Allah’ın yoludur de" (Bakara/120).

Yani ey Muhammed (as) de ki, Allah’ın beni kendisiyle gönderdiği yolu evrensel, sağlam ve dosdoğru olan dîndir1. Yol demeye elverişli gerçek yol da odur.2 Onun ötesinde gerçek
doğru yol yoktur.3

2-Allah’ın Yolu İslâm’dır:
Allah’ın, Muhammed’e (as) gönderdiği gerçek doğru yol -ki Allah (cc) "O, Allah’ın, Muhammed`e (as) gönderdiği gerçek doğru yol, ki Allah (cc), Resûlünü, hidâyet ve hak dinle gönderdi ki o (hak) dîni bütün dinlere üstün kılsın." (Fetih/28) buyurmuştur bütün hidâyet yollarının kendisine ait olduğu ve onun ötesinde başka hidâyetin olmadığı İslâm’dır. Zemahşerî (538/1143), “Asıl doğru yol, Allah’ın yoludur." âyeti hakkında şöyle der: Yani Allah’ın yolu olan İslâm "hidâyet" diye isimlendirilen gerçek yoldur. Bütün hidâyet (dosdoğru yol) odur, onun ötesinde gerçek doğru yol (hüdâ) yoktur. Ey Yahudi ve Hıristiyanlar, sizin uymak için çağırıp durduğunuz ise, hidâyet değil, o ancak hevâ'dır (nefs ve arzulara ilişkin şeylerdir).4

3-Kim Allah’ın Yolunu Terkederse Allah da Onu ve Seçtiğini Terk Eder:
Allah Teâlâ buyuruyor ki: "Kim kendisine doğru yol belli olduktan sonra Elçi'ye karşı gelir ve Mü'minlerin yolundan başka bir yola uyarsa onu döndüğü yolda bırakırız ve cehenneme
sokarız. Ne kötü bir gidiş yeridir orası." (Nisâ/115).

Allah’ın yolu İslâm’dır. O da Mü'minlerin yoludur. Her kim Allah’ın Elçisi ile mücadele eder ve İslâm’a tâbi olmaz da Allah’ın yolu kendisine açıklandıktan sonra Mü'minlerden başkasının yoluna uyarsa Allah onu, onun durumu ve kendi için seçtiği sapıklığı terk eder. İmâm er-Râzî (544/1149), "Onu döndüğü yolda bırakırız" âyeti hakkında şöyle der: "Yani, onu ve kendi için seçtiğini terk eder, güvendiği kimse ona dayanırız."5 Malûmdur ki onun kendi için seçip tercih ettiği, dalâlet yoludur. Çünkü, onun hak`tan (İslâm) sonra seçtiği, ancak sapıklıktır. "Gerçekten sonra sapıklıktan başka ne var? Öyleyse nasıl (hak'tan sapıklığa) çevriliyorsunuz?” (Yûnus/32).

4- Allah’ın Yolundan Başkasına Uyanlara Tehdit:
Uyulması gereken hak yol, İslâm’dır. Ondan ötesi, terk edilmesi ve varsa sökülüp atılması gereken yoldur. Kim ondan ötesine tutunursa zarar eder. Allah o kimseyi terk ettiği gibi, yardımını da ondan çeker. Ve o kişi zâlimlerden olur. Allah, Resûlüne hitâben ve O'nun ümmetine de bir emir olarak buyruyor ki: "Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allan'tan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı olmaz” (Bakara/120).

İbn Kesîr (774/1373), bu âyetin tefsîrinde "Bu âyette, Kur’ân ve Sünneti bildikten sonra, Yahudi ve Hıristiyan milletlerine tâbi olan Allah korusun ümmete çok şiddetli bir tehdît vardır" demektedir.6 Bir başka âyette de şöyle buyruluyor: "Sana gelen ilimlerden sonra onların keyiflerine uyarsan, o takdirde sen mutlaka zâlimlerden olursun" (Bakara/145).

Resûlullah`a (as) "ilim" diye gelen, Allah’ın "Şerîat" kıldığı yolu ve İslâmî emirleridir. Farzı muhal, Yahudi ve Hıristiyanların heveslerine uysan, o takdirde zâlimlerden olursun. Hitap Resûlullah'a olmakla beraber asıl muhatap ümmetidir.

Bu âyettte, bâtıllarında ısrarcı olan hevâ ve heveslerine tâbi olan bâtıl ehline korkutma ve tehdît vardır. Menâr Tefsîri'nde bu âyeti tefsîr ederken şöyle deniliyor: "Böyle bir tehditle hitab, insanların Allah katında makamı en yüce olanınadır. O da Resûlullah`dır (as). Bu ise, hevâsına uyan, kendi bâtıllarına, tutarsızlıklarına insanları sürükleme gayreti içinde olan birilerine yapılan tehditten daha şiddetlidir. Maksat, ümmeti iken Allah (cc), Nebî’nin (as) kendisine hitap etti. Çünkü mü'minler bilsinler ki, sağlıklı bir gerekçeyle de olsa insanların hevâlarına uymak, insanları bâtıl tehlikelere düşüren ve hak yol'u terk ettiren büyük bir zulümdür.7”

5-Allah’ın Yoluna Tâbi Olanlara Ne Korku Ne de Üzüntü Vardır:
Allah Teâlâ buyruyor ki: "Kimler benim hidâyetime uyarsa artık onlara bir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir" (Bakara/38).

Bu âyetin tefsîrinde İbn Kesîr şöyle der:
"Yani kendisiyle kitapların indirildiği peygamberlerin gönderildiği şeye yönelenlere, âhiret ahvâlinden karşılaşacaklarında korku, dünya işlerinden kaçırdıklarına da üzüntü yoktur.8"

Menâr Tefsîri'nde ise: “Allah’ın hidâyetiyle yol bulanlar, ne gelecekten korkarlar ne de kaçırdıklarına üzülürler. Çünkü hidâyete tâbi olmak, onlara hayırları kazanma yollarını kolaylaştırır, dünya ve âhiret saadetini va'deder. İstikameti bu olana, her karşılaşacağı ve her rastladığı yahut kaybettiği kolaylaşır. Çünkü o bilir ki, Allah, onun takipçisidir"9 denilmektedir.

6-Hidâyete Tâbi Olanın Rahat, Ondan Yüz Çevirenin Darlık İçinde Olması:
Cenâb-ı Hak buyruyor ki: "Dedi ki: ‘Ey Adem, hepiniz oradan inin, birbirinize düşmansınız. İmdi benden size bir hidâyet geldiği zaman kim benim hidâyetime uyarsa o, sapmaz ve sıkıntıya düşmez. Ama kim beni anmaktan yüz çevirirse onun için dar bir geçim vardır. Kıyâmet günü onu kör olarak haşreder (toplantı yerine getirir) iz’, ‘Rabbim, der, niçin beni kör haşrettin, oysa ben görür idim?’ Allah buyrur ki: ‘İşte böyle. Sana bizim âyetlerimiz geldi, sen onları unuttun, bu günde sen öyle unutulursun!’ İşte isrâf eden ve Rabb’ının âyetlerine inanamayanları böyle cezâlandırırız. Elbette âhiretin azabı daha çetin ve daha süreklidir" (Tâhâ/123-127).

Bu âyetler Allah’ın hidâyetine tâbi olan ve ondan yüz çevirenler hakkındaki ilahî kuralını açıklamaktadır. Âyetteki "Allah’ın hidâyeti"nden maksat insanlara tebliğ etmeleri için peygamberlere gönderdiği kitaplardır.10 Kimisi de Allah’ın hidâyetini, İbn-i Abbâs'tan (ra) rivâyet edilen "Allah Kur’ân’a tâbi olanı dünyada sapmaktan, âhirette sıkıntı ve bedbahtlıktan korumuştur." hadîsi gereği "Kur’ân-ı Kerîm"le tefsîr etmişlerdir.11

Gerçek şu ki, Allah’ın hidâyeti, Allah’ın, peygamberlerine indirdiği ve hidâyete ilişkin içeriğini, insanlara tebliğini emrettiği kitaplarının tamamını kapsar. Şüphesiz Kur'ân da o kitaplardandır. Ve en üstünüdür. Ne var ki o sonuncularıdır. Diğerlerine değil, ona uymak vaciptir. Bu itibârla, bu âyetteki "Allah’ın hidâyeti"ni "Kur’ân"la tefsîr etmek doğrudur ve câizdir. Nitekim İbn-i Abbâs'ın (ra) da rivâyeti bu yöndedir.


7-Hidâyetine Tâbi Olan Hakkında Allah’ın Sünneti ve Bunun Delili:
Hidâyetine (Kur'ân) tâbi olanlar hakkında Allah’ın âdeti, dünyada rahat bir yaşantıyla (bol bir geçimle) faydalandırmasıdır, dedik. Bu Sünnetullahın delili şu âyettir: "İmdi benden size bir hidâyet geldiği zaman kim benim hidâyetime uyarsa o, sapmaz ve sıkıntıya düşmez" (Tâhâ/123).

İbn-i Abbâs (ra); "Dünyada sapmaz, âhirette sıkıntıda kalmaz" demektedir.12 Dünyada "sapmak", İslâm'dan dönüş, âhirette "sıkıntı" ve azaptır.

Zemahşerî (335/1143), bu âyetin tefsîrinde şöyle der: "Mâna şudur: Âhirette bedbahtlık (sıkıntı), dünyada dîn yolundan sapmanın cezâsıdır. Kim Allah’ın Kitabı'na tâbi olur, O’nun emirlerine uyar, yasaklarından kaçınırsa sapma ve azaptan kurtulur"13. Fakat, âyetin uslûbu ve ifâde tarzı (siyak ve nazmı), Kur’âna tâbi olanlar için sıkıntının olmayacağı şeklinde hükme varmaya müsaittir. Ondan bedbahtlığın kalkması dünya ve âhireti kapsar. Bu İmâm er-Râzî’nin (344/1149) "Sapmaz ve sıkıntıda kalmaz" âyetinin yorum şekillerinden biridir. İmâm, bu yorum tarzına bir sual getirmekte ve şöyle demektedir: "Üçüncü şekil: Yani âyetin tefsîri hakkında dünyada sapmaz ve âhirette sıkıntıda kalmaz. Denilse ki, Allah’ın hidâyetine uyana da dünyada bazan sıkıntı gelebiliyor. Deriz ki, maksat, dinde sapmaz ve din sebebiyle, sıkıntıya düşmez. Ama, başka bir sebeple sıkıntı hâsıl olsa da bu, iddiâmıza zarar vermez."14

Gerçek şu ki, Allah’ın hidâyetine (Kur’ân-i Kerim) uyan, tertemiz ve rahat bir hayat yaşar. Ki bu, Allah’ın va'di ve rabbânî kuralı gereğidir. "Erkek ve kadından her kim inanmış olarak
iyi bir iş yaparsa onu (dünya)da hoş bir hayatla yaşatırız. (Âhirette ise) onların ücretini, yaptıklarının en güzeliyle veririz" (Nahl/97).

Allah’ın hidâyetine uyanın durumu, sâlih amel işlemekle beraber mü'minliktir. Yoksa, Allah’ın hidâyetine tâbi olmuş sayılmaz. Onun yaşadığı"tertemiz hayat" ise kat'iyyen her hangi bir sıkıntının olmadığı hayattır. Çünkü bu, İbn Kesîr'in de tefsîrinde dediği gibi hangi yönden olursa olsun, bütün rahatlık şekillerini kapsar.15 Kaldı ki sıkıntı, Kur’ân'a uyan kimsenin kendisiyle faydalandığı temiz yaşantıya aykırıdır. Öyle ise "sapma"nın giderilmesi gibi, "sıkıntı" da ondan bu dünyada giderilmiştir. Zîra, Allah’ın hidâyetine tâbi olan kimse, onun rızasını gözetir. Allah’ın kendisi için taksimine de, azımsamadan, kanaat eder. Çünkü o, Allah’ın kendisine bahşettiği din nimeti sâyesinde bahtiyardır, mes'uddur, rahat ve geniş bir yaşantı içindedir. Allah’ın, onu İslâm'la nimetlendirmesinden sonra, onun, dünyaya ve dünyanın geçici metaına (faydasına) değil de Allah’ın yanında olana yönelmesi, eline geçince terk etmeksizin ve kaybedince üzülmeksizin bu hususta hırslı olmaması, kesinlikle onun rahat bir yaşantı ve temiz bir hayat içinde olması demektir.

8-Allah’ın Hidâyetinden Yüz Çevirenler Hakkındaki Sünnetullah ve Bunun Delili:
Allah’ın hidâyetinden yüz çevirenler hakkındaki âdetullah söylediğimiz gibi geçim sıkıntısıdır. Bunun delili şu âyettir: "Ama kim beni anmaktan yüz çevirirse onun içinde dar bir geçim vardır" (Tâhâ/124).

"Allah’ın zikri”nden maksat; O'nun Kur'ânı ve dîni İslâm’dır. "İ'raz (yüz çevirmek)”dan maksat ise Kur’ân ve İslâm’ı terk etmek, uymamak ve hidâyeti başkasından ummaktır. İbn Kesîr, şöyle der: "Yani, kim emrime, Resûlüme indirdiğim Kur’ân'a karşı çıkar, ondan yüz çevirir, unutur gibi yapar ve hidâyetini başkasından alır ise..."16

Allah’ın hidâyetinden yüz çeviren için, dünyada geçim sıkıntısı vardır. Çünkü ( ( ضنكا asıl, darlık ve şiddet demektir. Bu da, dünyaya ve dünya metâının artmasına şiddetli arzu ve ihtiras, azalmasından korku şeklindedir. Öyle ki, iç huzuru, gönül ferahlığı diye bir şey yoktur. Aksine, doğru yoldan saptığı için, görünüşte nimet içinde olsada, dilediğini yiyip dilediğini giyse ve dilediği yerde otursa da göğsü dar ve sıkıntılıdır. Çünkü Allah’ın hidâyeti, kalbini mamur etmedikçe ne saadeti ne de rahat bir geçimi fark edemez. Bu, dünyadaki durum...

Âhiretteki duruma gelince, cezâ hususundaki Sünnetullah geçmişti. Şöyle ki; hidâyetinden yüz çevirene azap dokunacak. Bu azapdan bir kısmı da, Allah’ın âyetlerine ve hidâyetine gözlerini yumduğu için, kıyâmet günü kör olarak haşredilmesi şeklinde olacak. Bu cezâ ve sebebini Allah (cc), şöyle bildiriyor: "Ama kim beni anmaktan yüz çevirirse, onun içinde dar bir geçim vardır" (Tâhâ/124).

Yani, Allah’ın hidâyetinden yüz çeviren kişi, Kıyâmet günü kör olarak haşrolunacak. Bunun üzerine o kişi "Rabbim, niçin beni kör haşrettin, oysa ben görür idim?" diyecek. Yani dünyada görüyor idim. O zaman Allah (cc) buyracak ki; "Öyle sana da bizim âyetlerimiz geldi, sen onları unuttun. Bu gün de sen öyle unutulursun!" (Tâhâ/125-126). Yani, Allah’ın
âyetlerini gelip sana tebliğ edildikten sonra hatırlamayanların muamelesini yaparak yüz çevirince, sen de kör olarak haşrolundun. Çün kü, Allah’ın âyetlerinden gözünü yuman, onu unutmuş ve terk etmiş demektir. "Bu gün sen de unutuldun". Yani Allah’ın âyetlerini görmezlikten geldiğin gibi yaptığina uygun olarak, sen de "körlük" hali içinde terk olunacaksın. Çünkü cezâ yapılanın cinsinden olur.17 Allah’ın hidâyetinden yüz çevireni bekleyen bu cezâ, dünyanın azabından daha çetin ve süreklidir. Aynı şekilde, Allah’ın âyetlerini
yalanlayan gâfillere de O’nun hidâyetinden yüz çevirenlere isabet eden dünyadaki geçim sıkıntısı ve âhiret azâbı dokunacaktır. Çünkü âyette: "İşte israf eden ve Rabbinin âyetlerine inanmayanları böyle cezâlandırırız" (Tâhâ/127). buyrulmaktadır.

9-Hidâyetinden Yüz Çevirene, Allah, Şeytanı Arkadaş Kılar: Hidâyetinden (Kur’ân) yüz çevirene, Allah, şeytanı kendisinden ayrılmayan, kötü amelini allayıp pullayıp çekici gösteren, hak yolundan alıkoyan ve ona doğru yolda, hidâyet üzere olduğunu telkin eden arkadaş kılar. O'nun yolundan yüz çevirenlere isâbet eden dünyadaki geçim sıkıntısı ve âhiret azâbı dokunacaktır. Çünkü âyette: "Kim Rahmân'ın zikrini görmezlikten gelirse ona bir şeytanı saldırtırız; artık o, onun arkadaşı olur. O (şeytan) bunları yoldan çıkardıkları halde bunlar doğru yolda olduklarını sanırlar" (Zuhruf/36-37).

Bu iki âyetin tefsîrinde: "Gâfil davranıp, görmezlikten gelerek Allah’ın zikrinden (Kur’ân) ve içindekilerden yüz çevirirse bâtıl ve sapıkların sözlerine uyarsa şeytanı ona arkadaş yaparız. Ondan ayrılmaz, daima onunla bulunur. Onu helâllerden men eder, haramlara yöneltir, itaatten alıkor, günaha teşvik eder, kötü amellerini ona süsleyerek güzel gösterir... Bu ise, Kur’ân`ın yolundan yüz çevirmesinin cezâsıdır. Nitekim "Allah, kötülükleri kazanmadaki artışa göre, günahları cezâlandırır." denilmiştir. Şeytanlar, Allah’ın hidâyetinden yüz çevirenleri hak yoldan alıkorlar onlar da Hakk’a yöneldiklerini zannederler.18 Âyetlerinden yüz çeviren bu sapıklara Allah’ın şu sözü doğruyu söylemektedir: "Deki: Size (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayacak olanları söyleyeyim mi? Dünya hayatında bütün çabaları boşa gitmiş olan ve kendileri de iyi iş yaptıklarını sanan kimseler" (Kehf/103-104).

• Abdulkerim Zeydan’ın “Es-Sünenü’l-İlâhiye” adlı kitabından tercüme edilmiştir.

1-İbn Kesîr Tefsîri, c.1, s.163.
2-Tefsîr-i Kurtubî, c. 2, s. 94.
3-Tefsîr-i Râzî, c. 3, s. 34.
4-Tefsîr-i Zêmâhşerî, c.1, s.183.
5-Tefsîr-i Râzî, c.11, s.43.
6-İbn Kesîr, c.1, s.163.
7-Tefsîr-i Menâr, c. 2, s.18.
8- Tefsîr-i İbn Kesîr, c.1, s. 82.
9-Tefsîr-i Menâr, c.1, s. 285.
10- Kurtubî, age., c.11, s. 258.
11-Âlûsî, age., c.16, s. 276.
12- İbn Kesîr, age., c. 3, s.168.
13-Tefsîr-i Zemahşerî, c. 3, s. 95.
14-Tefsîr-i Râzî, c. 22, s.130.
15-İbn Kesîr, age., c. 2, s. 585.
16-age., c. 3, s.168.
17-age., c.3, s.169; Tefsîr-i Âlûsî, c.16, s.278.
18- İbn Kesîr, age., c. 4, s.128; Tefsîr-i Kurtubî, c.16, s. 89.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 NİSAN SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort