JoomlaLock.com All4Share.net

HAK İLE KARŞILAŞMANIN NETİCESİ; HUŞÛ

“Hakikat felâh buldu o mü’minler. Ki onlar namazlarında huşûludurlar.” (Mü’minûn; 1-2)

Felah, yarmak anlamına gelir. Bundan dolayı “ekinciye, çiftçiye” fellah denilir. Arzulananı, talep edileni elde etme, kazanma (zafer) ve ihtiyaç duyulana erişme anlamına gelir. “Hayya’al a’l-felah-Yüce Allah’ın namaz sayesinde bizlere bahşettiği kazanca (zafere) geliniz!” demektir.

Müminler imanlarıyla felah buldu ve felah oldu. Maksudlarına, hedeflerine, arzuladıklarına vardılar ve arzulanan oldular. Ezanımızda “Hayya’al a’l-felah-Haydin kurtuluşa” ifadesi huşûlu namazın kurtuluşla bire bir bağının bulunduğunu bizlere bildirir.

Huşû: Zelil, hakir olmak ya da hale gelmek anlamlarına gelir.

Huşûya yine Kitab-ı Kadim’den öğrenmeye çalışırsak;

“Ateşe arz olunurlarken onların, zilletten başlarını öne eğerek göz ucuyla gizli gizli baktıklarını göreceksin. İnananlar da; ‘İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini ziyana sokanlardır.’ diyecekler. Kesinlikle biliniz ki, zalimler, sürekli bir azap içindedirler.” (Şûrâ 45)

Azap tamamen gözükmüş, hüküm tamamıyla açığa çıkmış, hüküm verilmiş, iş bitmiş. Şimdi hükmün icra zamanı, ateşe sunuluyorlar. Yapacak hiçbir şey yok. Huşû sahibi olarak gözlerinin ucuyla bakarlar. Büyük bir korku var onlarda. Ne yaptıklarını öğrendiler, neleri kırıp döktüklerini bildiler, büyük bir utanma var onlarda. Gidecekleri yerin korkunçluğu halsiz bırakmış onları. Hor ve hakir bir halde ama meraklı gözlerle… Ne büyük bir zillet bu.

Huşûyu burada büyük bir korku, endişe ile elleri ayakları kilitlenmiş, geçmişlerinin altında ezilmişlik halet-i ruhuyesi olarak anlıyoruz. Hani denir ya; “Elimin, ayağımın kuvveti gitti” İşte öyle içleri boşalmış, yapacak edecek hiç bir güçleri kalmamış, değişmesi imkânsız bir hükümle karşılaşmanın insanı getirdiği durum olarak anlıyoruz.

“Ve O’nun ayetlerindendir ki sen arzı görürsün boynu bükük huşû halinde, derken üzerine suyu indiriverdik mi ihtizaz eder (hareket eder) ve kabarır, şübhe yok ki ona o hayatı veren elbette ölüleri dirilticidir, hakikat o her şeye Kadir’dir.” (Fussilet 39)

Toprak susuzluktan paramparça olmuş. Her yeri susuzluktan çatlamış, bölünmüş bir halde. Toprağın suya olan bu ihtiyacını, Kelamullah; “toprak suya huşû içinde” diye açıklıyor. Hayata tutunmana yarayan nimetlere olan ihtiyacını Kur’ân huşû kavramıyla tanımlıyor. Huşû ihtiyacın şiddetinden kavrulma, paramparça olma ihtiyacın zirvesini ifade eden bir durum olarak karşımıza çıkıyor.
“O gün insanlar, davetçiye (İsrafil’e) uyacaklar. Ona karşı yan çizmek yoktur. Öyle ki Rahman’ın heybetinden, çok esirgeyici Allah hürmetine sesler kısılmıştır.  Bu yüzden, fısıltıdan, hışıltıdan başka bir ses işitemezsin.” (Tâhâ 108)

Sesler huşû içindedir. Rahman’ın heybeti sesleri temkinli hale getirmiştir. Titrektir, izin almadan konuşamaz insan. Büyüklüğün etkisi seste bir saygı oluşturur. Sesin saygısı olmuştur huşû. Kısılmıştır. Rahman’ı izleyen gözler sese huşû verir. Ses fısıltı olur. Ses hışıltı olur. Mahşeri kalabalık sanki tek bir kimse gibi konuşur. Konuşmalar huzuru bozmamak için fısıltıya dönüşür. Ama bu o büyük günde böyledir. O günün dehşeti bağırmaya, çağırmaya yatkındır fakat Rahman’ın heybeti buna izin vermez. Sesler heybetin edebine riayet eder. Hadise ne kadar da büyük olsa da Rahman’ın heybeti çok daha büyüktür.

“İman edenlerin Allah’ı anma ve O’ndan inen hak aşkına huşû’ ile coşma, kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan birçoğu yoldan çıkmış kimselerdir.” (Hadid 16)

Huşû kalbin eylemidir. Huşûnun yeri kalptir. Allah’ın zikri ve Allah’tan gelen her nimet müminin kalbinde huşû ile karşılanır. Bütün bu zikirlerin, indirmelerin nedeni kalplerin huşû içine girmesidir. Allah’ı zikri terk edenlerin, Allah’tan uzun süre üzerlerine nimet inmeyenlerin başlarına gelen kalplerinin katılaşmasıdır. Fısk kalp katılığından doğan bir haslettir.

Demek ki huşû kalbin hislenmesi, yumuşaması hadisesidir. Titrek bir yürek, heyecanlı bir kalp, ürperen bir gönül Allah’ın kulundan beklediği bir vasıftır.

“Eğer biz bu Kur’ân’ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça, çatlamış olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz.” (Haşir 21)

Dağlar Kur’ân’a huşû ile karşılık verir. Huşû dağları çatlatır, parça parça eder. Demek ki huşû bir nevi depremdir. Bir ağırlın üzerine çökmesinden doğan büyük bir sarsıntıdır. Huşû heybetin ağırlığını hissetmektir. Ağırlığın altında eğilip büzülmek, lime lime bir hale gelmektir.

Hülasa felaha ermek huşû ile mümkün. Arzusuna erenler, vuslata erenler sevgili karşısında yere serilir. Zillet sevgiliyi gördüğüne bir işarettir. Sevgiliyi bu kul gördü, çünkü o mahviyettedir. “Seni seven âşıklar gülmez imiş” der ya şair, ne güzel demiş. Kula kalan gitmeyen, bitmeyen bir firaktan başka nedir ki? Huşû sevgiliyle karşılaşmanın bedelidir. Parça, parça olan bir yürek, yıkılan bir kul heybetten. Namazlarında yıkılırlar heybetinden Allah’larının. Güzelliği utandırır kulu, azameti eritir. Sesi kısılır. Hafî, içinden devam eder konuşma. Rabbi’nin muamelesinden bükülür dizleri, çöker tevazudan mahviyete. Silme yüzü yerde, gözyaşları secdegâhta. Sevinç ile saygı yan yana. Sevda ile layık olmama hissi yan yana. Yakınlık ile farklılık yan yana.

Bugün Müslümanların namazları var, huşûları yok. Bugün Müslümanların Kurân’ları var, huşûları yok… Kısacası Allah’ları var, irtibatları yok. Peygamberleri var araları yok. Kalbleri var zikirleri yok…

Artık Müslümanların Rableri’nden huşû duymaları zamanı gelmedi mi?

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 TEMMUZ SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort