JoomlaLock.com All4Share.net

EĞİTİM İNSAN RUHUNA DOKUNABİLME SANATIDIR

Eğitim İnsan Ruhuna Dokunabilme Sanatıdır

Eğitim İnsan Ruhuna Dokunabilme Sanatıdır - Yusuf-i Kenan

Sayı : 134 - Şubat 2019

 

Eğitim İnsan Ruhuna Dokunabilme Sanatıdır

 

Eğitim ile ilgili yoğun bir tartışma süreci yaşanan yurdumuzda eğitim sistemimiz pek çok açıdan masaya yatırılmıştır. Sosyologlar sosyolojik açıdan, psikologlar psikolojik açıdan, mühendisler teknolojik açıdan, siyaset bilimciler siyasi açıdan derken her alanda eğitim politikaları ile ilgili pek çok doktrin mevcuttur.

Bunların hepsi bir yönüyle eğitim sistemimizdeki aksaklıkları tespit etmiştir. Muhakkak ki bunların içerisinde haklı görülen yaklaşımlar fazlasıyla mevcuttur. Fakat temel dayanak insan merkezli olmadığı sürece eğitim adına yapılan her şey yüktür. Çünkü eğitimin en temel manası; kişi üzerinde istenen yönde davranış değişikliği meydana getirebilme sanatıdır. Bilgi eğer davranışa dönüşememişse eğitim anlamına da gelmez. Herkes okula gidiyor fakat saygı günden güne azalmakta, neredeyse ben merkezli hareket eden insanlar her yerimizi çepeçevre sarmış durumdadır. Belki de eleştirdiğimiz ne kadar olumsuz davranış örneği varsa bizde de fazlasıyla mevcut. En acı tarafı ise biz bunun farkında değiliz.

İnsan fiziksel doyumunu her yönüyle tatmin edebilmektedir. Çünkü ülkemizde gözden kaçmayan bir bolluk ve bereket vardır. Geçmiş ile kıyasladığımızda çok şükür doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine en fakir insanımızın bile karnı tok, elbisesi yektir. Hatta sırf israf ettiğimiz, çöpe attığımız yiyecekler ile belki de dünyada açlık denen bir şeyden söz edilmeyecektir. 

Maddi bolluğun artmasıyla beraber mutsuz insanların sayısı da günden güne artmaktadır. Eğitimli, maddi olarak kariyer sahibi, zengin, yaşam standartları yüksek insanlar kendilerinin sürekli depresyonda olduklarını, psikolojik destek ile ayakta kaldıklarını ifade etmektedirler. Bu durumda olan etrafımızda pek çok insan vardır. Çünkü maddi zenginlik insan için ayrıca bir yüktür. Bu yükün altında insanın sağlam bir ruhsal dayanağı yoksa şayet ezilir, yıpranır, yara alır, psikolojik olarak alt üst olur. Bu insanların etrafındaki dostları bile maddi dostluklardır. Paranın, menfaatin bittiği yerde dostlukta biter.

Her şey sürekli değişirken eğitim politikamız da atanan her yeni eğitim bakanımız ile değişmiştir. Değişimin en fazla yaşandığı alandır eğitim alanı. Diğer alanlardaki değişimin insan hayatını kolaylaştırmasına rağmen eğitim alanındaki her değişiklik toplumu daha büyük çıkmaza yönetmiştir. Örneğin sağlık alanındaki değişim ile hastanelerin kalitesi artmış neredeyse dünyadan tedavi amaçlı ülkemize hasta turizmi başlamıştır. Özellikle göz alanında bu çok barizdir. Askeri alandaki değişim ile ülkemiz dünyanın en güçlü ordularından birisine kavuşmuştur. Keza imar alanındaki değişim ile inşaat sektörü muazzam bir hal almıştır. Geçtiğimiz günlerde dünyanın neredeyse en büyük havaalanına sahip olduk. Hızlı tren hatları, duble yollar derken daha saymakla bitireceğimiz sosyal hayatımızı kolaylaştıran ülkemize çağ atlatan gelişmelere şahit olduk. Emeği geçen imanlı tüm devlet büyüklerimizden Allah razı olsun. Rabbim sayılarını artırsın.

Fakat çok acıdır ki aynı şeyi en önemli menfi değişimin olmasını beklediğimiz eğitim alanında söyleyemiyoruz. Nerdeyse keşke eski haliyle kalsaydı da kimse bu alana elini sürmeseydi diyoruz. Çünkü şimdiye kadar kim eğitim alanında bir şey yapmak için el atsa, yara üstüne yara açmaktadır. Toplumun bekası iyi yetişmiş insanların omuzlarında oluşur. İnsan yetişmezse toplum güdük kalır. Teknolojik gelişmeler insanın ihtiraslarının esiri olur. Örneğin atomu parçalamak çok önemli bir buluş olmuştur. Bununla insan hayatı kolaylaşmıştır. Fakat aynı atom ile bomba yapıp 250 bin kişinin acımasızca ölümüne sebep olan yine insandır. İşte insan insanlığını yitirmişse geliştirdiği teknoloji ile nelere sebep olmakta her şey ortadadır. Bunun örneklerini çoğaltabiliriz.

Mesele mühendis yetiştirmek, doktor yetiştirmek, bilim insanı değiştirmekten önce insan yetiştirmek olmalıdır. 600 yıllık çınar Osmanlı’yı yıkan, yurt dışına bilim öğrensin diye gönderdiği aklı başında, zeki diye düşünülen gençler değil midir? Oluşturdukları İttihat ve Terakki Cemiyeti ile kendilerini Yahudi uşağı yapıp ülkelerini geliştirmeleri beklenirken yıkmadılar mı? Bunları yaşamışken hala neden ibret alınmıyor?

Sözüm ona ki eğitim sistemimizin adı Milli Eğitim iken acaba eğitimimiz ne kadar milli? Ya da milli ise bile neyin millisi? Çok acı olmakla birlikte bunların cevabı gerçekten çok ağır. Çünkü eğitim adına yapılan yanlışın telafisi olmaz. Eğitimin muhatabı insandır. İnsan bir bozulmaya görsün. Bozuk insan yaşadığı dünyayı, alemi bozar. Bunlara hepimiz yakinen şahidiz.

Toplumlar insan ile, insan elinde ihya olur. 2018 verilerine göre Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde sadece öğretmen pozisyonunda 885 bin 458 personel görev yapmaktadır. Bu kadar öğretmen ile neler yapılmaz deriz ilk bakışa.

Evet öğretmeyen öğretmenler, öğrenememiş öğretmenler, insan denen kutsal emanetten bihaber öğretmenler. En kötüsü de bunlara emanet edilmiş ilk, orta ve lise düzeyinde 2017 yılı verilerine göre 17 milyon 319 ibn 433 öğrenci. Bunların içerisinde bizim yavrularımızın da olduğunu düşündüğümüz de olaya daha gerçekçi bakabiliriz diye düşünüyorum.

İnsan her şeyi unutur ama kemdi ruhuna hitaben yapılan ufacık bir dokunuşu bile ömrünün sonuna kadar unutmaz. Her bir insanın ayrı bir değer olduğunu hissettirmek eğitim de ilk derstir. Temel eğitimde milli felsefe bu eksende olmalıdır. Eğitim; her bir insan için, onu Rabbi’nin emaneti ile bütünleştirebilmektir, ruhuna dokunabilmek. Bu insan işidir.

Öğretmen bilgiyi paylaşan değil, neyi, nereden, nasıl öğreneceğini aktarabilendir. Bazen lazım olan ilim bir yaprağın sararıp yere düşmesinde, bazen bir kedinin avına odaklanmasında, bazen masum bir bebeğin ağlamasında, bazen bir yaralı sokak hayvanının yarasını sararken inlemesinde saklıdır. İşte bunu anlayabilevek seviyeye getirebilmek de, anlatabilmek de er kişinin işidir.

Geçmişimizde de günümüzde de güzel yurdumuz güzel er kişi hakiki muallimlerin tedrisinden geçmiş insanlar ile doludur. Belki okuma yazma bilememişler ama insanlığın kitabını yazmışlar. Çünkü bu insanlar Mevlanaların, Ahmed Yesevilerin, Tapduk Emrelerin, Yunusların, Hacı Bektaşilerin, Şeyh Edebalilerin gönül rahlesine diz çöküp hayat üniversitelerinde ne ilimler tedris etmişler ama maalesef günümüzde bilen yok.

İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır

Okumaktan murat ne
Kişi Hakk’ı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru ekmektir

Okudum bildim deme
Çok taat kıldım deme
Eğer Hak bilmez isen
Abes yere gelmektir

Dört kitabın mânâsı
Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin
Bu nice okumaktır

Yiğirmi dokuz hece
Okursun uçtan uca
Sen elif dersin hoca
Mânâsı ne demektir

Yunus Emre der hoca
Gerekse bin var hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir

Bilmek işi öğrenmenin temelidir. İnsanlar bilmek ister. Bilmek, insan için oldukça doğal bir ihtiyaçtır. Bilme isteğinin temelinde ihtiyaç vardır. Bu; Allah’ı bilmek arzusudur. eğitimin temelinde ise insanın kendini bilmesi anlamı yatar. Buradan zaten ikisinin kesişim noktası da insanın kendisini öğrendikçe parçası olduğu Allah’a ulaşacaktır anlamı çıkmaktadır.

Her şey gönüle hitap edilebildiğinde mana kazanır. Bu manayı işlevsel hale dönüştürebilen bir eğitim sistemimini Rabbim memleketimize nasip etsin ki insanlar telef olmasın. Hazreti insan yetişebilsin.

Selam ve dua ile...

 

Yazar: Yusuf-i Kenan

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort