JoomlaLock.com All4Share.net

EFENDİMİZ’İN YANINDA OLMAK YA DA KASTINDA OLMAK

İbni Abbas’dan (ra):
‘Resûlullah (sav) Abdullah b. Revaha’yı sefere çıkmasını emrettiği bir müfrezenin komutanlığına tayin etti. O gün de cuma olduğu için Abdullah b. Revaha arkadaşlarına,

- Siz gidin, ben cuma namazını kıldıktan sonra gelip size yetişirim, deyip cuma namazını bekledi.

Namazdan sonra onu gören Nebi  (sav),
- Seni arkadaşlarınla birlikte yola çıkmaktan alıkoyan sebep nedir? diye sordu.

Abdullah,
- Seninle birlikte cuma namazını kılayım da ondan sonra çıkayım dedim, diye cevap verdi.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz,
- Sen bütün dünya malını Allah yolunda harcasan arkadaşların senden önce yola çıktıkları için onların kazandıkları sevabı elde edemezsin, buyurdu. (Tirmizi)

Enes (ra):
‘Resûlullah, (sav) ashabına savaşa çıkmalarını emretti. Ashaptan biri çocuklarına,
- Arkadaşlarımla birlikte çıkmayacağım, Resûlullah’ın (sav) arkasında namaz kıldıktan sonra O’na selam verip kendisi ile vedalaşacağım, belki bana dua eder de duasının bereketi ile ahirette kurtulmuş olurum, dedi.

Namazdan sonra kendisi ile vedalaşınca Peygamber Efendimiz ona,
- Arkadaşlarının seni ne kadar geride bıraktığını biliyor musun? dedi.

O da,
- Evet, sabahleyin yola çıktıkları için benden yarım günlük yol ilerdedirler, dedi.

Peygamber Efendimiz,
- Onların seni geride bıraktıkları uzaklık sevap bakımından doğu ile batı arasındaki uzaklıktan daha fazladır, dedi.
(Heysemi)

Bu iki rivayette de açıkça ortaya konan şey; Efendimiz’in (sav) emr-i şeriflerinin, gösterdikleri hedefin kişisel yorumlarımızdan mutlak daha hayırlı olduğudur.
Birinci rivayette Abdullah b. Revaha Hazretleri zahiren daha fazla Efendimiz’le olmayı, O’nunla cuma namazı kılmayı, ikinci rivayetteki ismi bildirilmeyen sahabe de yine Efendimiz’le namaz kılıp hayır duasını almayı öncelemektedir. Zahiren makul gibi görünen bu tercihler sonuçta;

‘Sen bütün dünya malını Allah yolunda harcasan bile…’
‘Doğu ve batı arası uzaklık kadar…’ ikaz, itab ve dersi ile onları karşı karşıya bırakmaktadır.
Hâce Hazretleri (kuddise sırruh) adeta Hâcegân yolunun parolası hükmünde olan
“İlâhî ente maksûdi ve rıdâke  matlûbi” ifadesini sıkça vurgularlar. “Allah’ım maksadım Sensin ve talebim Senin rızandır.”

Yine Hâce Hazretleri tasavvufî anlayışlar içerisinde ne vücudî ne şuhutî ancak kusutî anlayışı (kasıtta tevhidi) esas aldıklarını vurgulamaktadırlar. İnsanın kasdettiği şey çok önemlidir. İnsan neyi hedefliyorsa himmeti, hizmeti ve mükafatı da ona göre olacaktır. Hadis-i şerifte “Kimin   hicreti neye ise ona karşılığında o vardır.” buyrulması ya da “Ameller niyetlere göredir.” ifadesinde hep insanın kastının, hedefinin önemi vurgulanır.

Kasıtta bilinç vardır. Kişinin belirlediği hedefte, menzil-i maksuduna varmak için araçlara, imkanlara bilinçle bakışı vardır. Aslında insan için “İnna lillahi ve inna ileyhi râciûn” ayet-i kerimesinde belirtildiği üzere “Allah’tan geldik ve O’na dönücüleriz.” zaten zorunlu bir dönüş vardır. Fakat yine hadis-i şerifte buyrulduğu üzere “Kim Allah’a kavuşmayı arzu ederse Allah da ona kavuşmayı arzu eder. Kim Allah’a kavuşmayı arzu etmezse Allah da ona kavuşmayı arzu etmez.” Burada kulun bilinçle tercihi esastır. Mecburi bir dönüşü tercihli hale getiren işte bu kasıttır.

Osman Bedrüddin Erzurumî Hazretleri, Gülzâr-ı Sâminî adlı sohbet kitabında; bir ihtiyarî bir de ızdırarî ölüm olduğunu vurgular. Izdırarî, kaçınılmaz olan, herkesin sonuçta yaşayacağı ölümdür. İhtiyarî ölüm ise nefsin arzu ve isteklerinden vazgeçip Hakk’ın hoşnut olacağı tercihlere yönelmek olarak belirtilir. Aziz Mahmud Hüdaî Hazretleri’nin veciz ifadesiyle; “Gerçek sevgi; Allah’ın isteğini nefsin isteğine tercih etmendir.”
Bu rivayetlerde, sahabelerin tercihlerinde gördüğümüz; Efendimiz’le daha çok beraber olmak, hayır duasını almak gibi çok güzel tercihler olmakla beraber “Hayır nedir, şer nedir, siz bilmezsiniz.” ayet-i  kerimesinin manası zuhur etmekte; asıl doğru olan şeyin Resûlullah’ın (sav) isteğinde gizli olduğu belirtilmiştir.

Kendi zannî tercihlerinden vazgeçip mürşidinin yönelttiği ufku esas almak, bu gün de bizim yaşadığımız ikilemdir. Kul, “Allahtan asla zarar gelmez.” bilincine eriştikçe kendi tercihlerinden vazgeçecektir. Kulun kendinden vazgeçmesi Mevlası’nı tanıyışıyla doğru orantılıdır.

Kerim olan Mevlası’nı tanıdıkça kulda elbette ki O’na karşı daha bir merak, daha bir iştiyak gelişecektir. Şah-ı Nakşibendî (ks) Hazretleri’nin buyurduğu üzere “Kul Mevlası için bir şey yapmadan önce O’nun kendisi için neler yaptığına bakmalıdır.” Birazcık bakış, birazcık anlayış bizde şükür hissi oluşturacaktır  ki; “İmanın yarısı sabır, yarısı da şükürdür.” Bu şükür duygusu için Hâce Hazretleri’nin “Bu yola girerken şükrü esas aldık.” buyurmaları da manidardır.

Bizdeki şükür duyguları, asla gerçek anlamda şükür edemeyeceğimiz anlayışına bizi götürecek ve bizi Mevlamız’a karşı daha içli, daha mahcup bir hâle getirecektir. Amelimiz, ibadetimiz “Yapıp hiç yapmamış hissetmeye” bizi erdirecektir. Yüz bir bin “Allah” dese insan,  yüz “estağfirullah” demenin  zorunluluğunu hissedecektir. Çünkü Rahim olan, Kerim olan, Aziz olan, bütün güzelliklerin sahibi olan Mevlamız’a hangi ibadetimiz layık olabilir ki? Ama kastımızın O olduğu, O’nun rızasını arzuladığımızı, bize verdiği nimetlere takılmadan yahut hiçbir manevi hale aldanmadan, bizdeki hazzı esas almadan yalnız ve yalnız O’nun rızasını istediğimizi hatırlatmaktadır: “İlâhi ente maksûdi...” Eğer bir parça huzur ikram edilmişse Ataullah İskenderî Hazretleri’nin buyurduğu; “İbadette hissettiğin tad, kabul edildiğinin işaretidir.” hikmetine sığınarak seviniriz. O zaman Rabbimiz’in keremleri bizdeki minnet duygusunu daha da pekiştirir. Bu dünyaya gönderiliş nedenimiz “Ancak bana kulluk etsinler diye insanları ve cinleri yarattım” ayetindeki “Liyabudûn” (İbadet etsinler) kelimesini ibni Abbas (ra) “Liyarifûn” (bilsinler) olarak açıklamaktadır. Tanımadığımız bir İlâha nasıl ibadet  edebiliriz ki?

İşte bu bilmeyi gerçekleştiren Hace-i kâinat, Muhammed Mustafa’dır. (sav)  Sonra da O’nun varisi ekmeli olan evliyaullah bugün bu bilmenin, marifetin  öğreticisidir.

Cenab-ı Hakk’a hamd ü senalar, rasûl-u zişan Efendimiz’e (sav) salât ü selamlar ve O’nun bugünkü varisine ihtiram ile O’nun elinden, gönlünden uzak düşmemek temenni ve duasıyla…     

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 AĞUSTOS SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort