JoomlaLock.com All4Share.net

EFENDİMİZ’İN (SAV) ÜÇÜNCÜ ÇİÇEĞİ Hz. ÜMMÜ GÜLSÜM BİNTİ RESÛLULLAH -1-

Allah Resûlü (sav) ve Hz. Hatice'nin dördüncü çocukları, üçüncü kızlarıdır. Hz. Ümmü Gülsüm annemiz dünyaya geldiğinde Efendimiz otuz dört, annemiz ise kırk dokuz yaşlarında idi. Kâsım'ın vefatından sonra üçüncü çocuğunun da kız olması Efendimiz’i üzmedi. Bilakis bir çocuğu olduğu için çok sevindi. Ona Ümmü Gülsüm ismini veren Efendimiz (sav), diğer çocukları gibi, onun için de doğumunun yedinci günü akika kurbanı   kestirdi. Onun da saçından bir tutam alınarak fakirlere saçının ağırlığınca gümüş dağıtıldı.

Allah Resûlü (sav) kızı dünyaya gelince onu kucağına alıp ağzında ezdiği bir hurma ile ona tahnik yaptı. Hz. Hatice onu yedi gün emzirdikten sonra Efendimiz’in halası Safiye Hatun'un cariyesi Selma Hanım'a sütanneye verildi. Hz. Ümmü Gülsüm kendinden bir ve dört yaş büyük ablaları ile birlikte oynayarak büyüdü. Kendinden bir yıl sonra doğan Hz. Fatıma annemize de ablalık yaptı.

Nübüvvet nurunun sahibi olan bir babanın ve dünyanın en kâmil hanımının terbiyesi altında büyüyen Hz. Ümmü Gülsüm, her açıdan mükemmel bir şekilde yetişti. Hz. Zeyneb Ebû'l-Âs ile evlenince Allah Resûlü'nün (sav) diğer kızlarını kaçırmak istemeyen Ebû Leheb ve eşi Efendimiz’in evine giderek Rukiyye annemiz ile Ümmü Gülsüm annemizi oğullarına istediler.

Hz. Hatice annemiz de Allah Resûlü (sav) de Ebû Leheb ve eşi Ümmü Cemile'nin katı kalpli insanlar olduğunu düşünüyor, yakın akrabaları da olsalar kızlarını onların oğullarına vermek istemiyorlardı. Ancak ne Ümmü Cemile ne de Ebû Leheb eli boş dönecek kimseler değildi. Annelerimizi oğulları Utbe ve Uteybe ile nişanlayıncaya kadar ayak diretip ısrar ettiler.

Efendimiz "hayır" demenin fayda vermeyeceğini çok iyi bildiği için Utbe'nin Rukiyye, Uteybe'nin Ümmü Gülsüm ile nişanlanmaları için istemeyerek de olsa "evet" dedi. Annelerimizle Ebû Leheb'in oğulları, evlilik çağına geldiklerinde evlenmek üzere, Allah Resûlü'ne (sav) vahiy gelmeye başlamadan hemen önce nişanlandılar.

İnancından Dolayı Boşanıyor
Allah Resûlü'ne (sav) ilk vahiy geldikten sonra, bir daha gelmeyip üç yıl kesildi. “Fetret Dönemi” adı verilen bu dönemde Allah Resûlü (sav) büyük sıkıntılar çekti. Hz. Hatice eşini yalnız bırakmayarak sürekli destek oldu. Vahiy sürecine şahit olan Ümmü Gülsüm, diğer kız kardeşleri gibi bu süreçte anne babasına elinden geldiğince destek oldu. Allah Resûlü (sav) İslam'a davetle görevlendirildiğinde kız kardeşleri ile birlikte hemen Müslüman oldu.

Efendimiz önce akrabalarını, sonra Mekkelileri İslam'a davet etti. Her iki davette de ona karşı çıkan ilk kişi Ebû Leheb oldu. Yalnızca karşı çıkmakla kalmayıp Allah Resûlü'nün (sav) her iki davetini de sabote ederek insanların ona yönelmesini engelledi.

Allah Resûlü'nün (sav) daveti ile sömürü düzenlerinin yıkılacağını anlayan İslam düşmanları, yalnızca Allah Resûlü'nü (sav) engellemediler, vakit kaybetmeden karşı saldırıya da geçtiler. Daveti durdurmak için bütün yolları denediler. Bu yollardan biri de Allah Resûlü'nü (sav) sıkıntıya sokmak, onu bu sıkıntılarla meşgul etmekti. Her asırda İslam düşmanları tarafından çeşitli biçimlerde kullanılan bu taktik o günde Ebû Cehil tarafından kullanıldı. O adamlarına emir vererek; “Muhammed'i kendi kendiyle meşgul edin.” diyordu.

Yaptıkları kötülüklerden dolayı, Ebû Leheb ve ailesi hakkında "Tebbet Sûresi" inince, düşmanlıkları had safhaya çıkan aile Allah Resûlü'nü (sav) rahatsız etmeyi kendilerine bir görev bildi. Ona kötülük yapmak için her yolu meşru gören müşrikler, bu iş için gönüllü olan Ebû Leheb'in ailesini kullandılar. İlk hedefleri, Ümmü Gülsüm ve Rukiyye annelerimizin evlilikleri oldu. Ebû Leheb ve Ümmü Cemile bir yandan, Ebû Cehil ve adamları diğer yandan Utbe ile Uteybe'yi sıkıştırarak onları eşlerini boşamaya zorladılar.

İslam'a düşmanlıkta kimseden geri kalmayan Utbe ve Uteybe söyleneni yapmakta bir an bile tereddüt etmeden hemen eşlerini boşadılar. Ümmü Gülsüm annemizin nişanlısı Uteybe yalnızca bu kadarla da kalmadı, haddini oldukça aştı.

Ebû Leheb oğullarına, Allah Resûlü'nü (sav) kastederek:

-Onun kızlarından ayrılmazsanız başım başınıza haram olsun, dedi. Ümmü Cemile:

-Hemen gidip onu boşa oğlum, diye sıkıştırdı. Ebû Cehil ve adamları:

-Muhammed'in kızını boşarsan, sana istediğin Kureyşli kızı alırız, dediler. Bu sözler Uteybe'yi harekete geçirdi. Hemen Efendimiz’in (sav) evine giden Uteybe küstah bir tavırla:

-Dinini inkâr ediyor, kızını da boşuyorum. Artık beni sevme, ben de Seni sevmeyeceğim, diye bağırdı. Sonra Allah Resûlü'ne (sav) saldırarak O’nun mübarek yakalarına yapıştı. Çekiştirirken gömleğini yırttı. O’nun bu hareketi Allah Resûlü'nü (sav) çok üzdü. Ona:

-Dilerim Allah'tan sana bir köpek musallat etsin, diye beddua etti.

Uteybe o sırada babası ile birlikte ticaret için Şam'a gitmek üzere hazırlanıyordu. Allah Resûlü'nden (sav) ayrıldıktan bir süre sonra kervanla birlikte yola çıktı. Kervan Şam'da Zerkâ denen bir yerde konakladı. Etrafta aslanların dolaştığını gören Uteybe büyük bir endişeye kapıldı. Zira inanmamasına, Efendimiz’e karşı edebsizlik etmesine rağmen O’nun çok iyi bir insan olduğunu, dualarının kabul edileceğini biliyordu. Bunun için uzaktan gördüğü bir aslana bakarak:

-Vah başıma gelenler! Vallahi Muhammed'in bedduası yerine gelecek. O aslan beni yiyecek. O Mekke'de ben Şam'da olsam da Ebû Kebşe (Hz. Peygamberi kastederek) beni öldürecek, dedi. Durumdan haberdar olan Ebû Leheb'de, aslanları görünce çok endişelendi. Kervandaki insanlara Uteybe'yi ortalarına alıp onu aslanlardan korumalarını istedi. Kendilerince tedbir alarak aslanla Uteybe'nin arasına set çektiler. Onu istif ettikleri malların en üstüne yatırdılar. Gece olunca aslan kervandaki adamlara yaklaştı. Yüzlerini koklaya koklaya, sessizce aralarında ilerledi. Aradığını bulamayan aslan, ısrarla ilerlemeye devam ederek eşyaların bulunduğu yere yaklaştı. Ani bir hamle ile fırladı. Eşyaların üzerine çıktı. Aradığı av tam da oradaydı. Uteybe'ye saldırarak onu param parça etti. Olanları çaresizlik içinde ve dehşetle seyreden Ebû Leheb:

-Muhammed'in bedduasından sonra onun iflah olmayacağını anlamıştım, dedi. Ama yine de iman etmedi.

Olanları büyük bir endişe ve kaygı ile izleyen Hz. Ümmü Gülsüm annemiz, çok üzülüyor, ancak müşriklerin planlarını boşa çıkarmak için acısını içine gömüp üzüntüsünü belli etmemeye çalışıyordu. Bütün aile fertleri gibi o da dimdik ayakta durarak insanları kurtuluşa çağıran babalarını bütün benliği ile destekliyor, elinden geldiğince yardım etmeye çalışıyordu.

Perde Arkasındaki Kahraman
Hz. Zeyneb bu olaylardan üç-dört yıl önce Ebû'l-Âs ile evlenmişti. Hz. Rukiyye ise Utbe'den ayrıldıktan kısa bir süre sonra Hz. Osman ile evlendi. Evde iki kız kardeş kalmışlardı. Davet hızla devam ediyor, müşrikler her geçen gün, Allah Resûlü'nü (sav) üzecek bir şeyler yapıyorlardı. Babalarına yardım etmek için çırpınan iki kardeş, kız olmalarına aldırmadan müşriklere karşı her fırsatta babalarına destek oluyorlardı.

Henüz küçük bir kız olan Hz. Fatıma, kendince babasını koruma görevini üstlenerek O’nu adım adım takip ediyor, zor durumda olduğunu gördüğünde hiç çekinmeden yardımına koşuyordu. Hz. Hatice Mekkeli hanımlara İslam'ı anlatıyor, onları hidayete çağırıyordu. Evin fedakâr kızı Ümmü Gülsüm ise ev işlerini çekip çevirerek onların işlerini kolaylaştırıyor, bu işlerin onları meşgul edip davete engel olmamasına çalışıyordu. Allah Resûlü (sav) eve geldiğinde onu en güzel şekilde rahat ettiriyor, zaman zaman onu teselli ederek üzüntülerini paylaşıyordu.

Annesini kaybettiğinde on altı-on yedi yaşlarında olan Ümmü Gülsüm onun için günlerce gözyaşı döktü. Annesinden sonra bütün işler ona kaldı. Bundan sonra daha fazla gayret ederek bir de ev işlerinden dolayı babasının rahatsız olmaması için çırpındı, durdu.

Allah Resûlü (sav) Taif’e gittiğinde iki kız kardeş günlerce endişe içinde beklediler. Döndüğünde babalarını yara bere içinde görünce üzüntüden kahroldular. Medine'ye hicret edinceye kadar endişeleri hiç eksilmedi. Efendimiz hicret ederken müşriklerin öldürmek için her yerde babalarını araması, onları perişan etti. Efendimiz’in Medine'ye vardığını duyuncaya kadar uykuları kaçtı, yüzleri tek bir sefer bile gülmedi.

Allah Resûlü (sav) Medine'ye hicret ettiğinde, Ümmü Gülsüm ve Fatıma annemiz Mekke'de kaldılar. Haşimoğullarının korumasından dolayı güven içinde sayılırlardı. Ama yine de babalarını öldürmeye kalkışan müşriklerin işi belli olmaz, her an her şey olabilirdi. Aylarca müşriklerin içerisinde kaygı içinde beklediler. Ancak onlar kendilerinden çok babaları Allah Resûlü (sav) için kaygılanıyorlardı. Babalarından ilk kez bu kadar uzun süre ayrı kalıyorlardı. Hasret ve kaygıdan günler bir türlü geçmiyordu. Bazen endişeden uykuları kaçıyor, iştahları kapanıyor, güzel haberler duyduklarında biraz olsun rahatlıyorlardı.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 NİSAN SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort