JoomlaLock.com All4Share.net

DOSTLUK

Dostluk

Dostluk - Veysel ÖZSALMAN

Sayı : 111 - Mart 2017

 

Dostluk

 

İnsan içtimai olduğu kadar ruhi varlığı suretiyle de yalnızlığa tahammül edemeyecek bir bünyeye sahiptir. “Yalnızlık Allah’a mahsustur.” diyen cemiyetin lisanı da bu hakikati tespit ve tasdik etmektedir. Mevzu bahis yapısı itibariyle insan, hayatını hiçbir mecrada tek başına idame ettiremeyecek ve hem cinsleriyle “ünsiyet” kurma yolunu tutacaktır. Böylece kendisine verilen ve ünsiyetten türeyen “insan” namını taşımaya hak kazanacaktır.

Akrabalık, arkadaşlık gibi mecburi ve tesadüfi temaslardan başlayarak tesis ettiği münasebetlerin derecesini basamak basamak yükselten insanın, bu tırmanışında yaradılış gayesi de dâhil olmak üzere her arzusunu elde edebileceği tepe noktası “dostluk”tur. Bu sebeple insanın ta çocukluktan itibaren çevresindekilerle münasebeti bir gün “dostluğa” inkılap etme ihtimalinden dolayı ince elenip sık dokunması gereken bir husustur. Çünkü gafletle ve acemice yapılan yanlış dost seçimi hem dünya hem de ahiret hayatını viraneye çevirecektir. 

Annesinden, öğretmeninden yahut bir başka büyüğünden duymak şartıyla herkesin zihnine kazınmıştır “arkadaşın çok ama dostun az” olacağı. Hayat pratiği içerisinde bu prensibin doğruluğunu defalarca tecrübe etmeyen yoktur. Çünkü “dostluk” denilen yakınlıkta fikirlerin, hislerin, zevk ve arzuların birbirinin aynısı olması icap eder; bu ahengin farklı iki şahıs arasında sağlanmasının zorluğu ise herkesin malumudur. 

Bununla birlikte bir vakıa daha vardır ki o da insanların hem kalben hem de fikren birbirlerinin tesirine açık olduklarıdır. Zaten bu vesile ile büyüklerin “herkesten dost olmayacağı” ile ilgili ikinci bir ikaz da hiç silinmemek üzere daha çocukluğumuzda hafızamıza kazınmıştır.

İnsan bir yandan tabiatının kendisini ünsiyete sevk etmesi, bir yandan aklından hiç çıkmayan ve doğruluğunu bizzat yaşayarak tasdik ettiği çocukluğunun telkinleri, bir yandan da hayatın hakikatleri arasında bir ömür boyu kendisine “dost” arar. Paylaştıkça azalan keder ve paylaştıkça çoğalan mutluluğun tabiatı bunu gerektirir. İnsan yaradılışının üstün gayesine ancak müşküllerini hakiki bir “dost” ile paylaşarak, kendisini ona açarak ulaşabilir. 

Beşeri ilişkiler çerçevesinde müslümanlığın icabınca etrafımızdaki herkesle paylaşım içerisinde bulunuruz. Elimizdekinden avucumuzdakinden tanıma-dığımız insanlara dahi ikram etmeye, daima mazlumun yanında olmaya, zor durumdakilerin yardımına koşmaya çalışırız. Akrabaların hakkını gözetip ana babamıza iyilik yapmaya gayret sarf ederiz. Ancak bunların da ötesinde fikir ve hissiyatın en üst dereceden paylaşılmasıyla doğan “dostluk” hepsinden ayrı bir yerdedir. Dostlar, sanki ayrı bedenlerde aynı ruhu paylaşan, bu suretle beraber anlayıp beraber hisseden kişiler gibidir.

“Dostluk” her türlü kan, zevk ve çıkar bağından farklı ve ulvi bir manaya karşılık gelmektedir. Rasulullah (sav): “(Akrabam olan) Falan oğulları ailesi benim dostlarım değildir. Benim dostlarım Allah Teala ile iyi mü’minlerdir. Fakat ötekilerle aramızda akrabalık bağı bulunduğu için kendileriyle ilgimi kesmeyeceğim.” buyurmuşlar ve dostluğun farkını ve ehemmiyetini ortaya koymuşlardır.

Zaten Kur’an-ı Kerim’de de “…Onun dostu ve yardımcısı Allah’tır. Cebrail de iyi mü’minler de onun dostu ve yardımcısıdır” (Tahrîm 4) şeklinde Peygamber Efendimiz’in (sav) dostları, onun dostu olan insanların vasıfları kısaca belirtilmiştir. Bu vesileyle dostluğun kimlerle kurulabileceği, bizim kimleri dost edinebileceğimiz de ortaya çıkmış olmaktadır. 

Yine bir başka hadisi şerifte “Mü’minden başkasını dost tutma…” denilerek herkesle iyi geçinmesi ve herkese faydalı olması gereken müslümanın hususi ilişkilerinde muhafaza etmesi gereken sınırlar da çizilmiş olmaktadır.

Bugün ise artık dünya gözüyle bile görmeden edindiğimiz dostlarımız var. İnternet mevhumu üzerinden ismini cismini bilmediğimiz meçhul dostlar türemiş vaziyette. Görmeden, duymadan, tanımadan, nedir ne değildir bilmeden hemdem olma rüzgârına kapılıyor insan. Hal böyle olunca paylaşmanın bütün müspet etkisi menfiye dönüyor, tehlikeli hale geliyor. 

Dost seçme hususunda böyle lâkayt ve lâubali davranıldığında fırsat düşkünü, bayağı karakterli “akıl hocalarına”, “vasıfsız yol göstericilere” kapı aralanmış oluyor. Nihayetinde devasa güven problemleri pimi çekilmiş bomba gibi cemiyetin kucağına bırakılıyor. Bundan en büyük zararı da hakiki “dostlar” ve “dostluk” görüyor.

Havanın bulutlu yahut açık olmasının bile tesiri altında bulunan ruhumuzun alelâde yapılmış bir “dost” seçiminden menfi manada müteessir olmayacağını düşünmek hatadır. Oysaki Peygamberimiz’in (sav) ikazı açık ve nettir: “İnsan dostunun yaşayış tarzından etkilenir. O halde her biriniz dost edineceği kişiye dikkat etsin.” Demek ki insan herhangi bir kimse ile gelişi güzel dost olamaz. Fazilet sahibi kimseleri arayıp bulmalı onlarla hemdem olmalı, onlardan müspet manada istifade etmeye azami gayret sarf etmelidir. 

Muhakkak ki gerçek dostluk sadece bu dünya hayatıyla da sınırlı değildir. Asıl olan ahiret yurdunda da ahbap kalabilmektir. Çünkü bu dünyada birbirinin muhibbi iken ahiret yurdunda pişman olacakların halinden Kur’an-ı Kerim şu şekilde haber vermektedir: “O gün zalim olan kimse ellerini ısıracak, ah keşke ben de peygamberle beraber bir yol tutsaydım. Vay bana! Keşke falanı dost edinmeseydim. Bana Kur’an gelmişken gerçekten beni ondan o saptırdı. Şeytan insanı yapayalnız, yardımcısız bırakır diyecektir.” (Furkan 27/29)

Bu manada “Dost Allah’a yönelişte bize yardımcı olan; düşman ise bizi Allah’tan alıkoyandır.” buyrulmuş. Çünkü yarın mizanda bize salih amel lazım geldiğinde bizi bundan kimler mahrum etmişse onlar artık dost değil düşman olacaklardır. Birbirlerinin felaketine sebep olanların bu dünyadaki saadetleri son bulacak, pişmanlık ve kavga başlayacaktır.

Ahvalimiz sürekli değişim içerisindedir. Bu dünyadaki dostluk binası ahirette harap olabileceği gibi işin daha oraya varmadan bozulması da kuvvetle muhtemeldir. 

Fani olan her mevzunun gelip da- yanacağı bir son muhakkak vardır. Bu sebeple seçim yaparken sonu gelmez tükenmez bir dostluğu ele geçirmeye gayret sarf etmek gerekir. Sonlu olanda takılıp kalmak yerine Sonsuz’un peşine düşülmelidir.

Peki, şimdi nereye başvuralım, hangi kapıyı çalalım, ne tarafa dönelim ki yüzümüzü sonsuz dostluğun teveccühüne denk getirebilelim? Biz daha dünyadaki fani ahbaplığı hak edemeyip bir dargın bir barışık yaşamaya çalışırken sonsuz dostluğa talip olmaya nasıl cüret edelim?

Kuşattığı bünyeyi hiç terk etmeyen bir ümitle yahut yerini hiçbir şüpheye devretmeyen bir güven hissiyle kendi usullerimizde direterek “dost” aramaya devam mı edelim? Yoksa bir bilene mi danışalım? 

Biz en iyisi Fuzuli gibi yalvaralım: “Kat’ eyle âşinâluğum andan ki gayrdur/Ancak öz âşinâlarun it âşinâ bana” (Sana yabancı kişilerle olan dostluğumu kes / Sadece kendi dostlarına beni dost et) En kestirme ve makul yol budur.

Şimdi bize Dost’a götürecek dostlar lazım. Her kapıdan büyük “dostluk kapısını” ardına kadar aralayanlar lazım…

 

Yazar: Veysel ÖZSALMAN

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort