JoomlaLock.com All4Share.net

DİL ve AFETLERİ GIYBET ETMEK -6

gıybet 6

Dil ve Afetleri Gıybet Etmek -6 - Şeb-i Vuslat

Sayı : 116 - Ağustos 2017

 

Dil ve Afetleri Gıybet Etmek -6

 

Bu ayki yazımızda gıybete izin verilen durumların dördüncüsünden devam ediyoruz inşaallah.

4. Bir müslümanı kötülükten korumak: Bir kimseye gelecek kötülüğü önlemek için, ona zarar verecek kimsenin durumunu anlatmak gıybet olmaz. Bir âlimin, bid’at ehli ve fâsık birinin yanına sık sık gidip geldiğini görsen ve o âlimin, o bid’atçının tesiri altında kalacağından korkarsan, bid’atçının durumunu âlime açıklayabilirsin. O âlime zarar vereceğinden korkarsan buna izin vardır.

Bu durumdaki korku kimilerinin aldandığı bir noktadır. Bunu yapan kimse bazen içindeki hasetten ötürü onu engellemeye çalışır. Şeytan bu durumda haset ile şefkati birbirine karıştırarak insana sunar ve onu aldatır. Yine şahidin güvenilir olup olmadığı araştırıldığında, şahidin güvenilirliğini zedeleyen bir ayıbı biliniyorsa söylenmelidir.

Evlilik ya da emanet verme konusunda istişare ediliyorsa, aleyhinde bulunmak kastıyla değil de nasihat maksadıyla o kişi hakkında bildiklerini söyleyebilir. Eğer yalnızca, “Senin için uygun değildir” sözüyle evlenmekten vazgeçecekse daha ileri gitme. Şayet ayıbını açık seçik beyan etmeden vazgeçmeyecekse o zaman adaydaki bildiğin kusurları genişçe açıklayabilirsin. Bu konuda Allah Rasulü (sav) şöyle buyurmuştur: “Facirin (açıkça günah işleyen kimsenin) ismini söylemekten çekiniyor musunuz? (Hayır, çekinmeyin) Onun halini ortaya dökün ki insanlar onu tanısın. Yaptıklarını anlatın ki insanlar ondan sakınsın.”

Büyükler şöyle derdi: Şu üç sınıf insanın gıybeti günah olmaz:

Zalim idarecinin,

Bid’at ehlinin,

Açıkça günah işleyenlerin.

5. Bilinen lakabı ile tanıtmak: Kişiyi herkes tarafından bilinen bir lakabıyla tanıtmak günah sayılmaz. Âlimler, bir kimseyi tarif ederken bazen (kör kadı, Topal Ali, Uzun Hasan gibi) şahsın lakabını kullanmaya mecbur kalmışlardır. Bunlar öyle lakaplardır ki kendisi için söylenen kimse, bunu duyduğunda alınmaz, rahatsız olmaz. Çünkü o, bununla meşhur olmuştur. O kimseyi lakabı yerine başka bir şekilde tanıtmak mümkünse, öyle yapmalıdır; bu daha iyidir.

6. Açıktan günah işleyeni tanıtmak: Halkın içinde çekinmeden günah işleyen kimselerin bu hallerini anlatmak gıybet olmaz. Mesela, kadınsı hareketlerde bulunan, meyhaneci, içkiyi açıktan içen, insanlara zulmeden ve bu çirkin işleri açıktan yapıp böyle sıfatlarla anılmaktan da sıkılmayan kişinin bu işlerini gıyabında söylemen günah değildir. Nitekim Resûl-i Ekrem (sav) şöyle buyurmuştur: “Yüzünden hayâ perdesini atan kişinin gıybeti olmaz.” Hz. Ömer (ra), “Facirin korunacak bir hürmeti yoktur.” demiştir. 

O, bu sözüyle, günahı açıktan işleyenleri kastetmiştir. Çünkü açıktan günah işlemeyen kimse hürmete lâyıktır, onun gıybeti yapılmaz.

Hasan-ı Basri (ra) şöyle der: “Şu üç sınıf insanın gıybeti günah olmaz:

Kötü arzularına düşkün olan kimsenin,

Açıktan günah işleyenin,

Zalim idarecinin”

Hasan-ı Basri (ra) bu üç sınıf insanı birlikte saymıştır, çünkü onlar bu kusurları açıktan işlerler. Bunlar çoğu zaman da yaptıklarıyla övünürler. Onlar bu kötü işleri kimseden çekinmeden açıkça yaptıklarına göre, arkadan anlatılmasından neden rahatsız olsunlar! Ancak onların açıktan işlemedikleri şeyi anlatan kimse günaha girmiş olur.

Avf b. Ebû Cemile şöyle anlatmıştır: “Bir gün İbn Sîrîn’in yanına geldim. Onun yanında Haccâc’ın aleyhine konuştum. Bunun üzerine İbn Sîrîn beni şöyle uyardı “Allah, adaletli bir hakemdir. Haccâc tarafından zulme uğrayan kişilerin intikamını Haccâc’dan alacağı gibi; Haccâc’ın intikamını da onun gıybetini yapanlardan alır. Yarın Allah’ın huzuruna vardığında kazandığın en küçük bir günah sana, Haccâc’ın kazandığı en büyük günahtan daha çok zarar verir.”

Gıybetin Kefareti

Şunu bil ki, gıybet eden kişi büyük günah işlemiştir, bunun için pişman olup tövbe etmelidir. Gıybette iki hak vardır; biri yüce Allah’ın hakkı, diğeri de gıybeti yapılan kimsenin hakkıdır.

Kul yaptığı gıybetten pişman olup üzüntü duymalıdır ki, Allah’ın (cc) hakkıyla, ilgili sorumluluktan kurtulsun. Sonra da gıybetini yaptığı kişiden helâllik dilemelidir. Böyle yaparsa ona karşı işlediği zulmün günahından kurtulur.

Helâllik isterken de mahzun ve üzüntülü olmalı, yaptığından pişman olarak helâllik istemelidir. Gösterişe düşkün kimseler, kendisinin takva sahibi olduğu görülsün diye helâllik isterler. Aslında o, yaptığından pişman değildir. Onun derdi gösteriştir. O, bu niyetiyle ikinci bir günaha girmiş olur.

Hasan-ı Basri (ra) şöyle demiştir: “Gıybeti yapılan kimse için yüce Allah’tan af dilemek yeterlidir. Helâllik istemek şart değildir.”

Bu konuda Enes b. Mâlik’in (ra) rivayet ettiği şu hadis delil olarak gösterilmiştir. Allah Rasulü şöyle buyurmuştur: “Gıybet ettiğin kişinin kefareti, onun için mağfiret istemendir.” Mücâhid der ki: “Kardeşinin gıybetini ederek etini yemenin kefareti, onu övgüyle anman ve kendisine hayır dua etmendir.”

Atâ b. Ebu Rebâh’a, “Gıybetten nasıl tevbe edilir?” diye sorulduğunda, şöyle demiştir: “Gıybetini yaptığın arkadaşına varır şöyle dersin: Ben senin hakkında yalan söyledim, haksızlık yaptım, kötülük ettim. İstersen hakkını al, istersen beni affet.” En uygun olanı budur.

Birinin, “Gıybet sözlerinin mal gibi geri dönüşü olmadığı için helâllik almak gerekmez” demesi yanlıştır. Çünkü burada iftira varsa, iftira cezası uygulanır ve iftiraya uğrayan kimse hakkını isteyebilir. Bu konuda Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Kimin üzerinde, kardeşinin namusu ya da malına karşı yaptığı bir haksızlık varsa, altın ve gümüş gibi maddi şeylerin geçmediği kıyamet gelmeden önce kendisiyle helâlleşsin. Şüphesiz ahirette hesap görülürken onun sevaplarından alınıp haksızlık ettiği kimseye verilir. Eğer sevapları bulunmazsa, arkadaşının günahlarından alınır, ona yüklenir; böylece günahları çoğalmış olur. Sonra da onların cezasını çekmek üzere ateşe atılır.”

Kadının biri, başka bir kadın hakkında, “Eteği uzundur.” deyince, Hz. Aişe (ra) onu şöyle uyarmıştır: “Gerçekten onun gıybetini yaptın. Git ondan helâllik iste.”

Bunun gibi eğer gücü yetiyorsa ondan helâllik ister. Adamın izini kaybetmiş ya da gıybetini yaptığı kimse ölmüşse onun için bol bol dua eder, mağfiret ister ve hayır hasenat yapar.

Soru: Haksızlık yapılan kişi, helâllik isteyene hakkını helâl etmek zorunda mıdır?

Cevap: Şart değildir. Çünkü bu karşılıksız ikramdır. İkram ise fazilettir, güzel davranıştır, şart değildir. Ancak özür dileyen kimse, helâllik istediği kimseye karşı biraz fazlaca sevgi ve övgüde bulunmalıdır. Onun gönlünü hoş edinceye kadar buna devam etmelidir. Gönlünü bir türlü hoş edemezse, özür dilemesi, sevgi göstermesi iyilik olarak yazılır ve kıyamet günü gıybetin günahını siler.

İşin özeti, affetmek çok daha faziletlidir. Hasan-ı Basri (ra) şöyle demiştir: “İnsanlar kıyamet günü Allah’ın (cc) huzuruna getirilince onlara, ‘Allah’tan (cc) ecir alacak olanlar kalksın’ diye seslenilir. Bunun üzerine sadece, dünyada insanları affedenler kalkarlar.” Cenâb-ı Allah (cc) şöyle buyurur: “Af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.”

Resûl-i Ekrem (sav), Cebrail’e, “Ey Cebrail! Bu af nedir, nasıl olur?” diye sorunca, Cebrail (as) şöyle demiştir: “Allah, sana zulmedeni affetmeni, sana gelmeyene gitmeni, sana vermeyene vermeni emrediyor.”

Adamın biri Hasan-ı Basri’ye (ra), “Falanca senin gıybetini yaptı!” dedi. Bunun üzerine o gıybet edene bir tabak taze hurma göndererek, “İşittiğime göre, sevaplarından bana hediye etmişsin. Buna karşılık ben de sana bu hurmayı hediye gönderdim. Ama kusuruma bakma, senin hediyen kadar kıymetli bir şey gönderemedim!” demiştir.

Bu sayımızda gıybet konusunu bitiriyoruz. Gıybet konusunu tavsiye edilen diğer kaynak kitaplardan da okursak daha faideli olacaktır. Rabbim izin verir ise gelecek sayımızda dilin başka bir afetiyle devam edeceğiz inşaAllah, selam ve dua ile.

Kaynakça:

Dil Belâsı, Hüccetü’l İslam İmam Gazali, Semerkand Yayınları, 2011.

 

Yazar: Şeb-i Vuslat

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort