JoomlaLock.com All4Share.net

DEİZM MESELESİ

Deizm Meselesi

Deizm Meselesi - Veysel Özsalman

Sayı : 132 - Aralık 2018

 

Deizm Meselesi

 

Şüphesiz inanıyoruz ki “Her doğan İslam fıtratı üzerine doğar…” ve bu sayede de anlıyoruz ki insan bir yaratıcıya inanmaya müsait hatta mecburdur. Hangi neticeye varırsa varsın sahip olduğu inanmaya meyilli bünye, onu hayatının bir noktasında itikat üzerine kuvvetli yahut zayıf bir tahkikata mutlaka sevk edecektir. Bu tahkikat bazen müspet şekilde neticelenip kişi imanla şerefyap olurken bazen de bu arayış menfi şekilde nihayet bulup kişiyi inkâr ile zillete düşecektir. 

“…Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir.” (Kasas/56) beyanı iman meselesinin ardındaki sırrı ilahiye dikkat çekerken, dünyamız da iman ve inkâr mevzusunda zahiri sebeplerin meydana geldiği yer olarak “sebepler dünyası” unvanının hakkını vermeye devam etmektedir. Aile, muhit, kültür, eğitim gibi amiller yaşadığımız dünyada bu hususta anlayacağımız cinsten zahiri sebepleri ifade eder. Bazen bu sebepler dairesi içerisinden sebep ya da sebepler kişinin imanına vesile olurken bazen de bu sebeplerden birinin ya da birkaçının menfi tesiri neticesinde kişi inkâr tehlikesiyle karşı karşıya gelebilir. 

“Allah’a giden yollar mahlukatın nefesi adedince” olduğuna göre kişi sayısız sebepler arasından bir sebep ile Hakk’a vasıl olabilir. Diğer taraftan bu yolların üzerine kurulmuş tuzakların sayısı da bir o kadar fazladır. Etrafımızdaki kişiler, hadiseler, kurumlar kısacası sebepler bazen Hakk’a götüren bir “yol” olurken bazen de bu yoldan alı koyan bir tuzak olurlar. Mesela bizimki gibi asırlar boyunca İslam’ın sancaktarlığını yapmış bir cemiyette, aile, mahalle, kültür ve buna benzer bütün içtimai müesseseler ve bunları oluşturan kişilerle onların arasındaki münasebetler İslami bir anlayışla yoğurulup şekillendiği için nesillerin topyekûn “inkârcı” olmasına müsaade etmezler. Bugünkü bozulmuş halleriyle bile, imkanlar dahilinde, inkârı engelleme vazifesini yerine getirirler. Bunun en büyük delili yıllardır aralıksız devam eden uğraşlara rağmen, “uçlarda” yaşayan bir kesim dışında, mukaddesatı cemiyetten söküp atma çalışmalarının sonuçsuz kalmasıdır. 

İman ve maneviyatla problemleri olanlar her türlü eziyetlere ve hatta zaman zaman kaba kuvvete dahi baş vursalar da tamamen inkârcı bir cemiyet ortaya çıkarma emellerine ulaşamamışlardır. Ancak bahsettiğimiz gibi Allah’a giden yollar gibi bu yollardaki tuzakların sayısı da oldukça fazladır. İstedikleri türden inkârcı bir cemiyet oluşturamayacaklarını anlayan bu mukaddesat düşmanları, yılmadan her yolu deneyerek zihinleri bulandırmaya, iman dolu sineleri kurcalamaya devam etmiş ve bundan sonrada edeceklerdir. Ne yazık ki son zamanlarda bu gayretlerin neticesini de almaya başlamışlardır.

Bahsettiğimiz gibi asırlar boyu İslam’ın sancaktarlığını yapmış, bütün müesseseleri İslam’a göre şekillenmiş ve İslam’ın zerrelerine kadar işlediği bir cemiyetin fertleri zorla yahut güzellikle inançsızlığa, topyekûn inkara razı edilemezler. Sıradan bir vatandaşa dahi hangi üslupla olursa olsun bu fikri yerleştirmek neredeyse imkansızdır. Günümüzdeki bozulma ve kokuşmuşluğa rağmen bu işin zorluğu pek kolay fark edilebilmektedir. Fakat yaşanan bozulma ve kokuşmuşluğun tesiriyle kafası ve gönlü karışan fertler pek tabii farklı akımlara meyledebilir farklı anlayışlara kayabilirler. 

İlk bakışta farklı bir anlayış imajı çizen, akıl ve mantık ilkelerine uyguluk iddiası taşıyan, topyekûn inkarın bir durak öncesi olarak adlandırılabileceğimiz ancak neticede ondan farkı olmayan deizm, kendisi bir hayli eski olsa da bahsettiğimiz bozulma ve kokuşma içerisinde tekrardan gün yüzüne çıkan, kendisine taraftar toplayabilen sapkın anlayışların son zamanlarda en moda ve en meşhur olanlarındandır. 

Birkaç ay evvelinde biraz da siyasi bir polemik olarak gündemde üst sıralara taşınan deizm meselesi, bazılarına göre kitleleri peşine katıp sürüklemekte bazılarına göre ise farklı olma sevdasındaki birkaç kişi dışında taraftar bulamamaktadır. İşin aslı deizm ne birilerinin bahsettiği gibi, en azından şimdilik, cemiyeti kasıp kavuran, kalabalıkları peşinden sürükleyen bir akımdır ne de ergenlik çağındaki gençlerin “farklı olma” ihtiraslarının bir neticesi olarak değerlendirilip göz ardı edilebilecek basit bir meseledir. Şimdilik az sayıda da olsa bir taraftar kitlesi vardır ve giderek sayıları artmaktadır. Bu haliyle de tedbir alınması gereken bir mesele olarak göze çarpmaktadır. 

Deizmi benimseyen yahut ilgi duyanlarının sayısının her geçen gün artmasının yanında daha tedirgin edici olan bir başka hadise de bu taraftar kitlesinin ekseriyetle din eğitimi veren müesseselerin talebe ve hocalarından oluşmasıdır. “Tuzun kokması” olarak adlandırabileceğimiz bu hadisenin farklı örneklerine, kendi çevremiz de dahil olmak üzere, her geçen gün daha sık rastlıyoruz. Memleketimizde faaliyet gösteren bir derneği de olan deizm, daha ziyade, adı konulmamış da olsa, “gelenek” ile mücadele içerisine giren bu kitle tarafından parlatılmaktadır. 

Deizmin ne olduğuna gelince, taraftarları birbirinden farklı düşüncelerle deizme ulaştığından tek bir deizm yorumundan bahsetmek pek mümkün değildir. Ancak halk arasındaki “tatile çıkmış Tanrı” yakıştırması, bunun çok kestirme ve yetersiz bir tarif olduğundan şikâyet edildiği halde, en çok bilinen ve en isabetli tariflerden birisidir. Yaratıcının kâinatı kusursuz biçimde yarattığını ve sonrasında ona müdahale etmesine gerek olmadığını, yani peygamber ve din göndermediğini, savunan deizme göre insan doğuştan inanmaya meyillidir ve aklını kullanarak yaratıcının varlığını eninde sonunda bulacaktır. Bu haliyle deizm en hafif tabiriyle herhangi bir dini otorite ve kaideye bağlı kalmak istemeyen insanların “beleş din” talebini karşılayan bir anlayış olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Deizmin felsefi temelleri Aristoteles’e kadar geriye götürülse de günümüzdeki deist anlayışın kökleri daha çok XVI. asırda Hıristiyanlığa karşı bir tepki olarak başlayan felsefi ve teolojik tartışmalar olarak görülebilir. Hristiyanlığın tahrif edilmesiyle ortaya çıkan asli günah, teslis inancı ve kilisenin baskıcı otoritesi sebebiyle yeni arayışlar içerisine giren batı dünyasında yaşanan kırılma müspet netice vermemiş ve batı dünyası hakikati ıskalayarak bir yanlıştan diğerine sürüklenmiştir. 

İslam coğrafyasında Farabi, İbn-i Sina, İbn-i Rüşd gibi filozoflara da yakıştırılsa da bu düşünürleri deizmle anmak aşırı zorlama bir hareket olacaktır. Çünkü İslam düşüncesinin geneli ele alındığında Hristiyan düşüncesinde olduğu gibi vahye olan güven kökünden sarsılmamıştır. İslam coğrafyasında bazen vahiy ile akıl birbirine çok yaklaştırılsa da vahiy hep bir adım önde tutulmuştur. Hristiyan coğrafyada ise vahyin safiyetine olan güven bir kere sarsılınca geriye aklı mukaddes saymak onlara tek çare olarak görünmüştür ve onları farklı sapkınlıklara sürüklemiştir. 

Bugün ise amentüsü Allah’a imandan ibaret olan deizm, coğrafyamızda fertlerin mukaddesat ile bağlarının kopması için sunulan bir proje, kitapsız, peygambersiz, kuralsız, kaidesiz bir din oluşturmak için oltaya takılan bir yem olarak kullanılmaktadır. Yakın geçmişte “dinler arası diyalog”, “ılımlı İslam” adı altında yapılmak istenen ne ise bugün deizm ile amaçlanan da aynısıdır. Bu tarz projelerle hedeflenen Kur’an ve Peygamber Efendimiz’in (sav) sünneti ile fertlerin arasını açarak onları her bakımdan savunmasız bırakmaktır. 

İslam’ın insan hayatına hudutlar çizmesi, hayatın her sahasında her meseleyle ilgili görüş belirtmesi ve dolayısıyla inananlara bir hayat modeli sunması onun hedef tahtasına konulmasına sebep olmaktadır. İnsanı modern zincirlere vurup köleleştirmek isteyenler karşısında gerçek manada direniş gösteren tek ve geçerli nizam olan İslam, bu hususiyeti sebebiyle “modern köle tacirleri” tarafından aşılmak zorunda olan bir engel niteliğindedir. 

İslam müminleri Kur’an ayetleri ve Peygamber Efendimiz’in (sav) örnek yaşantıları yani sünnet-i senniyesi ile gelebilecek her türlü saldırıya karşı muhafaza etmektedir. Bunlar Müslümanların elinden bazen mealcilik, selefilik gibi akımlarla peyderpey bazen de deizm gibi akımlarla toptan alınmaya çalışılmaktadır.

İktisadi, siyasi, içtimai, ahlaki, ruhi ve akla gelebilecek her konuda ferdi ve cemiyeti koruyan bir kalkan vazifesi gören din-i mübin-i İslam’ın, kaynakları tartışmaya açılarak, amentüsü sorgulanıp yok sayılarak, savunmasız hale getirilmeye çalışılan günümüz insanı “modern köle” olmak istemiyorsa her zamankinden daha çok Kur’an ve sünnete sahip çıkmalı “Allah’ın ipine” sımsıkı sarılmalıdır. 

Cenab-ı Hak bizleri Kur’an ve Efendimiz’in (sav) sünnetinin rehberliğinden bir an olsun ayırmasın.

 

Yazar: Veysel Özsalman

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort