JoomlaLock.com All4Share.net

CENNETE ADANAN ÇOCUK

Ümmü Süleym (ra) Resulullah (sav) Efendimiz’in süt halasıdır. Meşhur sahâbî Enes İbn-i Malik’in annesi... Evlenirken eşinden istediği mehir “İslâm” olan, evliliği iman kurtaran bir hanım sahâbî... Büyük sahâbîler arasına katılan, Uhud’da sevgili Peygamberimiz’i korumak için kendi vücudunu oklara siper eden bir Peygamber aşığını, ‘Ebû Talhâ el-Ensari’yi’ İslam safına kazandıran bir dava eri.

Mâlik İbni Nadr onun ‘saadetten nasibi olmayan’ ilk eşidir. Hanımının Müslüman olmasını, oğlu Enes’e de bunu telkin etmesini hazmedemeyerek onları terk eden, terk ederken de yolda düşmanı tarafından öldürülen bir müşriktir.

Eşi kendilerini terk ederken peşinden gitmeyecek kadar onur sahibi, imanını duygularına galip tutan “Bize Allah ve Resulü yeter” diyebilen cennetlik bir hanım sahâbîdir Ümmü Süleym (ra).

Ümmü Süleym'in cennetlik olduğunu ifade eden Hadis-i Şerif, onun ne seçkin bir peygamber aşığı olduğunu göstermeye kâfidir. Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyor ki, "Cennette önümde bir ayak sesi işittim. Bir de baktım ki Rumeysa (Ümmü Süleym)" (Buhari ve Müslim)

Fahr-i Kâinat Efendimiz evinde kaylûle (öğle uykusu) yaparken gül kokulu ter damlalarını, inci tanelerini toplar edasıyla toplayarak parfüm yapan, su içtiği kırbanın uç kısmını onun mübarek ağzı değdi diye kesip saklayan, özel dostluğuna talip olan bahtiyar bir kadın.

Eşi Ebû Talhâ oruçlu iken üzülmesin diye iftarını bitirinceye kadar çocuğunun öldüğünü gizleyen, sabır ve metanet sahibi, takdire rıza gösteren bir anne...

Yine, Hz. Peygamber’in (sav) Medine'ye hicret ettiği ilk günlerdi. Bütün Ensâr kendisine hizmet edebilmek için adeta yarışıyorlardı. Hz. Enes b. Mâlik'in annesi Ümmü Süleym’in ise bu hizmet yarışında yapabilecek veya verebilecek hiçbir şeyi yoktu.

O da biricik yavrusu Enes'in elinden tutup onu Resul-i Zîşan Efendimiz’in huzuruna getirip teslim etti. Henüz dokuz yaşındadır Enes. Tıpkı Hz. Meryem misali… O’nu da anne ve babası vakfedip Allah’a adamışlardı. Ümmü Süleym de getirip yavrusunu teslim ediyor Allah’ın elçisine. Ve “ Ya Resulallah bu evladım vakıftır! Allah ve Resulüne vakfediyorum. Sizin hizmetinizde bulunsun sizin yaranınız olsun! Ashabınız olsun, ahbabınız olsun! Evladınız olsun sizin...” diyor, yavrusunu veriyor bir ‘anne’.

O insanlar bin yıllık bir cahiliye devri yaşamışlardı. Küfür ve zulüm üzere İslam’dan bî-haber bir hayat sürmüşlerdi. Ne ilah biliyorlardı ne de Peygamber… Ne Hak biliyorlardı ne de vakıf. Hak güneşi, kâinatın güneşi doğdu ve uyandılar. Allah’ı, Resulünü tanıdılar. Sonra bin yıllık şirklerini, küfürlerini, putlarını bıraktılar. Öyle bizim bildiğimiz kadar da belki çok şey bilmiyorlardı din adına. Ama “Rengi ne renk olsun diye ayakkabımızın bağını bile getirip O’na soruyorduk” buyuruyor Hz. Selman (ra). Her şeylerini Peygamber Efendimiz’e (sav) danışıyorlardı. Onlar Peygamberinin ümmiliğine varis idiler. Bir tek cümle biliyorlardı “La ilahe illallah, Muhammedü’r Resulüllah”. Ama bunda samimi idiler. Hayat mihengi olan bu cümle için onlar canlarını veriyorlardı.
Enes b. Mâlik’i adıyor anası. Hiçbir şey bilmeyen anası… Cahiliyye devrinden gelmiş, “şehadet” getirip Müslüman olmuş, gönlünü fahri kâinata bağlamış bir kadın... Adadığı sadece oğlu değil. Tüm varlığını, her şeyini adamış. Sanki bunun bir göstergesi olarak ilk taksidi gibi oğlunu getirip teslim ediyor gönül verdiği dava uğruna.

Bugün çokbilmiş analar babalar! Bu kadar evladımızdan acaba kaçını adayabildik Allah’a? “Ya Rabbi! Şu evlatlarımdan bir tanesi de senin. Senin yoluna adıyorum, sana adıyorum Ya Rabbi. Senin rızan üzere yetiştireceğim.” Kaçı için dedik, hangilerine böyle bir nişan koyabildik acaba?

Oysa bizler, daha şimdiden mesleklerini bile tayin eder olduk çocuklarımızın. Daha ilkokulu bitirir bitirmez kurslar aramaya başladık. Hangi kursa versem de çocuğumun şu özelliği gelişse, bu özelliği değişse… Şimdiden bir meslek biçtik çocuğumuza, ilerde yüksek kariyer sahibi olsun diye. Ama Allah’a adayamadık bir tanesini, Peygamberine adayamadık. İmam-Hatip liselerinde okuyanımız varsa da gidip aldık zamanında, katsayı problemi var, üniversiteyi kazanıp iş güç sahibi olamaz, ekmek kazanamaz diye. ‘Rezzak’ isminden de şüpheye düştük. “ Nasîbuke yusîbuke ve lev kâne tahte’l cibâl” Oysaki dağların altında da olsa nasibimiz gelip bizi bulurdu. Kayanın içinde yaşayan kurdun rızkını temin eden, bizi ana karnında bile yalnız bırakmayan Rabbimiz evlatlarımızı da unutacak değildi…

Enes’ini getirip teslim etmişti annesi… Dokuz yaşındaydı o kutlu sahabe, Hâne-i Saâdete girdiğinde. Ölmeden önce cennete girdi. “Resulullah'ın hizmetçisi" olma şerefine erişti.

Bu adayış karşısında Ümmü Süleym’e bakarak, Enes için: "Allah'ım! Malını ve evladını mübarek kıl, ömrünü uzun eyle. Günahlarını affeyle..." diye dua buyurdu Hz. Peygamber (sav). (Tirmizi) Enes (ra), bu duanın bereketiyle sekseni aşkın evlat ve torun gördü. Malı çoğaldıkça çoğaldı. Yüz üç sene gibi uzun bir ömür sürdü. O kadar çok mala sahip olmasına rağmen gayet mütevazı bir hayat yaşadı. Elinde tutan kimselerden olmadı, fakir ve yoksullara, İslam Ordusu’na dağıttı. İlim tahsil eden talebelerin ihtiyaçlarını bizzat kendisi karşıladı.

Enes b. Mâlik öyle herhangi bir sahâbî gibi de değildir. İslam ahlakının, İslam hukuk ve nizamının temel taşlarındandır. Annesinin, elini tutarak Peygamber’in huzuruna getirdiği ve hizmetine hîbe ettiği o zeki ve kabiliyetli çocuk, pek az insana nasip olan bu bahtiyarlığı en iyi şekilde değerlendirmiş ve elde ettiği sayısız faziletlerin yanı sıra, en çok hadis rivayet eden yedi sahabeden birisi olmuştu.

Peygamber’le (sav) arasında, otururken ikisinin de dizleri birbirine değecek kadar bir dostluk ve beraberlik gelişen Hz. Enes b. Mâlik, insan eğitiminde çok önemli bir ölçü olan Efendimiz’in (sav) nezih ahlakından bir bölümünü şöyle nakleder bize:"On yıl hizmet-i alîlerinde bulundum. Bu müddet içerisinde beni ne dövdü, ne de azarladı. Bir defa olsun ‘Bunu niye yaptın veya neden yapmadın?’ diye yüzünü ekşitmedi. O, insanların en güzel huylusu ve en merhametlisiydi."

Hz. Enes İbni Malik (ra) yıllarca beraber olduğu öğrencilerine sohbetlerinde Resul-i Ekrem (sav) Efendimiz ile aralarında geçen hatıralarını tatlı tatlı anlatmış ve o günleri tekrar yaşarcasına bir heyecan ve zevkle ders yapmıştır. Hayatında O’na hizmeti cana minnet bildiği gibi, vefatından sonra da O sevgiliden bahsetmek her zaman en büyük mutluluk olmuştur onun için…

Allah şefaatlerine nâil eylesin.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 MART SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort