JoomlaLock.com All4Share.net

BİR KÂMİL MÜRŞİDE VARMASAN OLMAZ

Niceler gittiler mürşid arayı,

Arayanlar buldu derde devayı,

Bin kez okur isen aktan karayı,

Bir kâmil mürşide varmasan olmaz.

Yunus Emre

Bütün kötülüklerin anası insanın kendi nefsinden razı olmasıdır. Nefsinden razı olan insan hak ve hakikat peşinde koşamaz. Yitiği olan hikmeti aramanın taliplisi olamaz.

Hz. Ömer (ra) gibi hiç kendini yokladın mı? O, birçok kez ashabı kiramdan Peygamber Efendimiz’in (sav) sır kâtibi Hz. Huzeyfe’ye (ra) sormuştu; “Ben münafıklar listesinde var mıyım?” Hz. Ömer’i korkutan, bizi neden kor-kutmuyor? Onu arayışa götüren, ona muhasebe yaptıran duygu bizim kalplerimizi neden hareketlendirip bir arayışa yönlendirmiyor?

Bugünün Müslümanlarının en büyük gafletlerinden birisi kendini irşad etme düşüncesidir. Batının akılcı yaklaşımlarının etkisinde kalan bazı Müslümanlar, aklı ön plana çıkarıp akılla yol almaya çalışmışlardır. Akıllarıyla doğruyu, yanlışı tesbit etmeye kalkmışlardır.

Cafer-i Sadık (ra), İmamı Azam’a  (ra) aklı tarif ederken; “İki iyiden hangisinin daha iyi olduğunu tesbit eder.” buyurur. Akıl iyiyi, doğruyu belirleyemez. İyiyi, doğruyu, yanlışı Rabbimiz (cc) belirler.

Peygamber Efendimiz (sav) takvayı tarif ederken kalbi göstererek  “Et-takva hâhuna!-Takva bunun içindedir.” buyuruyor. İman, ihsan, ihlâs, takva ve muhabbet hep kalbin amelleridir. Kalbi selim olmayan bir Müslüman bunlara nasıl ulaşacak?

Tasavvuf; kalp eğitimi, kalbi selimleştirmenin yolu... Tarikat; gönül yolu... Kalp mektebi...  Mürşidi kâmil; kalp (gönül) doktoru... Gönül muallimi...

Ekmek için fırına gitmek, ilim öğrenmek için âlime, kitaba başvurmak nasıl çok doğalsa... Terbiye görmek (irşad olmak) için bir mürşide gitmek de onlar kadar tabii ve doğal bir hadisedir. Unutma ki, kalp eğitimini ancak bir mürşidi kâmille gerçekleştirebilirsin. Kalbini midenden sonraya erteleme... Yunus gibi pişman olursun...

Köylü kıtlıkla karşı karşıya kalınca Yunus, öküz arabası ile düşer yollara. Kırşehir civarında Sulucakarahöyük’te Hacı Bektaş Veli'nin dergâhında bir bereket olduğu, ihtiyaç sahiplerine buğday hibe edildiği duyulmuştur.

Yolda: “Boş giden boş çıkar. Dolu gitmeli ki istemeye yüzümüz olsun…” diyerek dağlardan heybesine alıç toplar. Tekkeye varır, Hacı Bektaş Veli’nin huzuruna kabul edilir. Hacı Bektaş’a alıç heybesini takdim eder.

Ücra bir Anadolu kasabasından gelip de hediye verecek inceliğini sezen ve gözlerindeki aşk pırıltısını okuyan Hacı Bektaş Veli sorar:

-Himmet mi istersin, buğday mı?...İçtenliğiyle:

-Şeyhim, köylüler beni buğday için yolladılar, buğday isterim, der. Üç kere sorar Hacı Bektaş Veli ve Yunus buğday ister... Hacı Bektaş:

-Öyleyse, doldurun delikanlının çuvallarını, der. Tekkeden ayrılır Yunus ve bir müddet ilerler. Kafası karışmıştır. Pişman olur ve geri dönerek tekrar huzura çıkar:

- Efendim, buğdayları geri alın, ben himmete talibim, der. Hacı Bektaş Veli gülümseyerek:

-Delikanlı, sizin kilidiniz bizde değil, Tapduk Emre’dedir… Gayrı gidip O’nu bul...

Yunus köyüne döner ve Tapduk Emre dergâhına gider hemen. Tam kırk yıl sürecek manevi eğitim böylece başlar...

Taptuk'un yapısında, kul olduk kapısında,

Yunus miskin, çiğ idi, piştik elhamdülillah

Mevlana da öyle demişti: “Hamdım, piştim, yandım...” Yunus Emre’yi, Mevlana’yı pişiren şey bir mürşidi kamile intisab etmeleri, ona aşkla, teslimiyetle bağlanmalarıydı. Yunus’u, Mevlana’yı bugünlerde dilimizden hiç düşürmüyoruz. Mevlana deyince aklımıza hep semazenler geliyor. Oysa Mevlana’yı Mevlana yapan bir Allah dostu olan Şems’e olan intisabı, muhabbeti ve sonrasında yaşadıklarıydı.

Âlim olan Mevlana’yı Şems’e götüren muhabbet ve ona bende kılan ihtiyaç, bugün birileri tarafından kasıtlı olarak anlaşılamaz olmuştur. Uludağ İlahiyat Fakültesi’nde görevli bir öğretim görevlisi İmamı Âzam’ı derste anlatır. Onun ilminden, âlimliğinden, yaşantısından övgüyle bahseder. İmamı Âzam’ın; “Son iki yılım olmasa helak olurdum.” buyurmasına rağmen bu hoca: “İmamı Âzam son yıllarında tasavvufa yönelmiştir. Bunu anlamakta zorluk çekiyoruz. İmamı Âzam bizleri hayal kırıklığına uğratmıştır...” demiştir. Aslında insan kendi kalbine yönelse bir mürşide ihtiyacının farkına varacaktır…

Aşkta nasibi olmayan ne bahtsız insandır. Onlar İmamı Azam’ı, İmamı Gazali’yi anlayamazlar... Onlar günümüze göre bir rektörken, bu durumundan vaz geçip bir dergâha hizmet eden Hz. Mevlana Halid Bağdâdî’yi anlayamazlar... Akşemseddin’i anlayamazlar. Hacı Bayram Veli onu kabul etsin diye köpeklerin yalından yemişti. Mürşidi beğenmeyen nefsini böyle hakir görüyordu. Daha sonra Hacı Bayram Veli’nin (ks) muhabbetiyle yetişen Akşemseddin, İstanbul’u fetheden Sultan Fatih’i yetiştirecekti.

Alaaddin Attar Hazretleri’ni de anlayamazlar. Zenginliğini, şöhretini bırakıp Şahı Nakşibend Hazretleri’ne (ks) intisab etmişti... Gelip geçici zenginlikler peşinde koşan insan asıl zenginliğin, kalıcı zenginliğin değerini anlayamaz. Uhud dağı kadar altını da olsa yine ister.

Dünyalık peşindeysen Musab bin Umeyr’i (ra) de anlayamazsın. Mekke’nin en zenginlerinden yakışıklı bir delikanlıyken, genç yaşında her şeyi terk ederek, gelip Peygamber Efendimiz’e (sav) bey’at etti ve Peygamberimiz’in en güzide sahabelerinden oldu.

Selmani Farisi’yi (ra) İran’da bir prensken kölelikle geçen bir ömürden sonra Peygamber Efendimiz’e (sav) getiren şey hidayet aşkıydı. Ebu Talib’e, Ebu Leheb’e, Ebu Cehil’e nasib olmayan hidayet nuru, uzaklardan gelen Hz. Selman’a (ra) nasib olmuştur. Bir insanın içinde hidayet kıvılcımı parıldarsa, o insan kandilini bulur. Kandil, Peygamber Efendimiz (sav) ve O’nun kâmil varisleridir. Ashabın Peygamber Efendimiz’de (sav) bulduğu nuru, imanı, ihlâsı, ihsanı, takvayı, verayı sen de O’nun (sav) kâmil varislerinde bulabilirsin… “Sadıklarla beraber olun.” Emri şerifince onlarla olduğun her an ilâhi nimetlere nail olursun… Onlarsız bir hayattan korkarsın… Onlarsız bir dünya kapkaranlıktır… Karanlık bir dünyada yolunu bulamazsın…

Karanlıktan kork kardeşim... Nefsinin, şeytanın sana vadettiği karanlıktan kork... Nura doğru koş... “Fefirru İlallah (Allah’a (cc) koş)!” Sen hidayete koşarsan Rabbin sana yollarını açacaktır. Karanlık bir dünyada mürşidi kâmiller sıratı müstakim üzere apaydınlık bir yoldur bütün insanlığa… Tarikat Allah’a (cc) giden yol demektir... Bu yol seyri ilallahtır... Bu yol nerden gelip nereye gittiğini bilme yoludur. Niyazi Mısrî (ks) Hazretleri bu hakikati şöyle ifade etmiş:

Kanden gelir yolun senin,

Ya kande varır menzilin?

Nerden gelip gittiğini,

Bilmeyenler hayvan imiş...

Senin yolculuğun nereye gidiyor? Şeytan ve nefsin yoluna uyarsan bil ki, gönlünü çöplüğe çevirirsin. Rabbinin ve O’nun sevdiklerinin yoluna uyarsan gönlün cennet bahçelerinden bir bahçe olur...

“Bana yönelenlerin yoluna uy!” (Lokman/15)

“İşte onlar Allah’ın kurtuluş yoluna ilettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy!” (Enam/90)

“Kim Allah'a ve Peygamber'e itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nîmet sunduğu Peygamberler, Sıddîkler, Şehîdler ve Sâlihlerle beraberdirler. Bunlar ise ne güzel arkadaşlardır.” (Nisa/69)

Hâce Hazretleri (kuddise sırruh); “Hz. Ömer’in (ra) amelini yapan Ömerleşir.” buyururlar. Senin bey’atın da teslimiyetin de Ömer gibi olsun ki yoluna şeytanlar çıkamasın... Musab bin Umeyr ol... Selmanı Farisi ol... Hz. Ebubekir (ra) gibi bey’at edersen, senin de gönlüne akıtılır her şey... Ashab ümmetin yıldızlarıydı... Onlar bey’at için Peygamber Efendimiz’in (sav) elini tuttuklarında, onların elinin üzerinde olan Allah’ın (cc) eli, sen de bey’at edersen senin elinin üzerinde de olur...

“Herhalde sana bey'at edenler ancak Allah'a bey'at etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.” (Fetih /10)

Bey’at bir kulluk sözleşmesidir... Bu kulluk sözleşmesine Rabbimizi, Peygamber Efendimiz’i ve bütün melekleri şahit tutarsın... Yaptığın bey’atla bütün günahlarına tevbe edersin... Tevbeyle, istiğfarınla tertemiz olursun. Sonra Kur’an’ı ve sünneti hayatının yegâne kıblesi olarak kabul edersin.

Bâyezid-i Bistami Hazretleri, ayak izlerini takip eden bir müridine, “Evladım, bizim ahlakımızla ahlaklanmadıkça derimi yüzüp içine girsen olmaz.” buyurmuşlar. Sen de bey’at edersen bizim için “Üsve-i Hasene” (En güzel örnek) olan Peygamber Efendimiz’in (sav) ahlakını, O’nun varisi olan mürşidi kâmillerde görürsün ve onlara benzemeye çalışırsın...

Bir mümin olarak “Emri bi’l-maruf ve neh-yi ani’l-münker”i unutmazsın... Hayat senin için iman ve cihad olup düsturlaşır adeta... Ehli beyte, ashabı kirama ve saâdâtı kirama gönülden bağlı olursun... Allah (cc) dostlarını dost, düşmanlarını düşman bilirsin... Allah için sever, Allah için buğzedersin... Eğer bir mürşidi kâmile intisab edersen hayatın, ölümün hep Allah (cc) için olur.

“Deki: Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (Enam/162)

Rabbim! Gönlümüzü kendine ve sevdiklerine rabteyle. Arzumuz Sana kul olmaktır. Kulluğumuzu daim eyle. Verdiğin nimetlere şükretmeyi bizlere nasib eyle. Rabbim! Sevdiklerini bize sevdir, sevdiklerine de bizi sevdir… Âmin…

Bu yol sıddıklar yolu,

Sonsuz feyizle dolu,

Bilsen ya nasıl ulu,

Hâcegân uluları.

Hâce Hazretleri (kuddise sırruh)

 

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 OCAK SAYISINDAN ALINMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort