JoomlaLock.com All4Share.net

ASLÎ CENNET

Bizi en güzel şekilde halk eden Hâlık’a (cc), az amellerimizi çok eden Şekûr’a, müminlere dost olarak şeref ve izzet veren, kâfir ve facirleri kendinden uzaklaştırarak alçaltan Allah’a hamd olsun. Salâtü selam âlemin en Efdali, en Eşrefi ve en Ekmeli olan Efendimiz’e (sav), diğer peygamber efendilerimize, O’nun ehlibeytine, ashabına ve etbaına olsun.

İnsanın serüveni ya da seyri sanıldığı gibi cennette başlayıp cennette biten bir yolculuktan ibaret değildir. Daha önceki yazılarda, Hâce Hazretleri’nin irşad konulu sohbetlerinden aktarmaya çalıştığımız bilgilerde insan; Allah Teâlâ’nın kendi Zâtı’ndaki tefeyyüzün, taşkınlığın neticesinde yaratılmış bir varlık olduğu ifade edilmişti. O kendi büyüklüğünü dağıtmak, zenginliğini paylaşmak için insanı var etmiştir. Kulluğu, sanıldığı gibi yalnızca ibadet etme, dini ritüel olarak anlamak, yaratılış gayesinin üzerini kapatmak olur. Hadisenin başında ve nihayetinde Allah Teâlâ’nın Zâtı’nın kastedildiği ve rızasının umulduğu, büyüklerimiz tarafından önemle anlatılmış ilahi hakikatlerdir.  

Rabbimiz yüce kitabı Kur’ân’da “müminlerin canlarını ve mallarını cennet karşılığı olarak satın aldığını” buyurmuştur. İnsanın kutsiyeti yalnızca canı ve malından ibaret değildir. Esas kutsi olan ondaki imandır, ruhtur, aşktır. Peki, bunların karşılığı olarak vadedilen şey nedir acaba?   

Cennet ayetlerle sabit olduğu üzere; altından ırmaklar akan, tertemiz eşlerin olduğu, her arzu edilen şeyin mümine sunulacağı, içinde köşklerin bulunduğu, Allah Teâlâ’nın cemali bâ-kemalinin görüleceği ve rızasının lütfedileceği, Kevser’in, Tûbâ Ağacı gibi Rabbimiz’in övdüğü ve bizler için hazırladığı nimetlerin olduğu ve olacağı bir mekândır.

Müslüman bu nimetlere ulaşmak için Rabbi’nin emri şeriflerini yapsa ve azmetse, Allah’ın rahmeti, izni ve keremiyle bu nimetler ona hak olur. Bununla ilgili birçok ayet ve hadisler mevcut olup inananları bu yönde teşvik etmektedir.

Müslüman insan imanını kemâle erdirmek için düşünmeli ve tefekkür ederek derinleşmeli, bilgi düzeyindeki imanını yakîne erdirmek için yollar bulmalıdır. Hâce Hazretleri’nin cennet ile ilgili konulara farklı bir açıdan bakarak değerlendirmede bulunduğu sohbetlerinde; hakikatlere olan bakışındaki derinliği insanı heyecanlandırmaktadır. Uzak olduğu düşünülen, vadedilen nimetlere olan yakınlık insanın kemalâtındaki hamlığı, pişkinliğe ve olgunluğa taşımaktadır.

Âdem (as) cennette iken dünyaya gönderildi. Burada Rabbi’ne olan muhtaciyetini, ihtiyacını ve iştiyakını gördü. O’na olan özlemini ve aşkını kemâle getirdi. Gelirken bıraktığı izleri ve işaretleri bulmaya çalışarak vuslatı aradı. Onun hicreti, çilesi cennette başladı. Marifetullah ve muhabbetullah okulu olan dünya onu bağrına bastı. Cennette olmayan ama burada bulunan şeyin aşk ve özlem olduğunu, giderken götürmesi gerekenin bunlar olduğunu fark etti. Ananın çilesi kızına çeyiz kalır derler ya, Âdemiyetini anlamak bu hicretin, bu seyrin kastını bilmek isteyenler sürgüne hazır olmalı, çile ve hicretle dolu bir yaşamı göze almalıdırlar. Âdem olmak, yaratılış gayesini anlamak için dünya ne güzel bir yer! Cennet dense yanlış olmaz herhalde. Hâce Hazretleri’nin buyurduğu gibi: “Biz dünyada Hakk’ın kokusunu alabiliyorsak, şayet özlem çekip sıla kokusunu hissedebiliyorsak; cennetteyiz. Hasret duygusunu içimizde tadabiliyorsak, Hak ile olabiliyorsak cennetteyiz. Burada O’nun zat, sıfat ve esma tecellilerini görebiliyorsak cennetteyiz. Ve eğer ölüp cennete erdiğimizde O’nu göremiyorsak; bilelim ki biz cehennemdeyiz.”

Rabbimiz ayetlerde şehitlerin durumu hakkında bizi bilgilendirirken onların cennette oldukları halde tekrar dünyaya gelmek ve Allah için yaşamak ve mücadele ederek tekrar şehit olmak istediklerini bildirmektedir. Dünyada yaşayanlar bir an önce cennete kavuşmak isterken, oradakiler bu tarafa tekrar gelerek hakikatine vasıl olduğu şeyleri dünyada yapmak için talepte bulunurlar. Dünya ilahi hakikatlerin anlaşılacağı ve yaşanacağı bir yer… Kâinatın Efendisi (sav) bir hadislerinde: “İnsanlar cennete müştak, cennet ise Selman’a (ra) müştaktır.” buyurmuşlardır. Öyleyse cennet hangisi? Hazreti Ali (ra) efendimiz; “Bana cennet mi, cemaat mi diye tercih sunsalar, ben cemaati tercih ederim.” buyurarak hakikati beyan etmiştir. Ümmet bir cemaat olarak dünyada bulunduğu sürece, biz cennetteyiz. Efendimiz (sav) mübarek zevceleri Hazreti Hatice-i Kübra (ra) annemizin kabri şeriflerinin bulunduğu yer için “Cennetü’l-Muâllâ”, ehlibeytinin ve ashabının kabirlerinin bulunduğu yer için de “Cennetü’l-Bâkî” buyurmuşlardır. Mescidi Nebi’deki işaret buyurdukları yer içinde “Cennet Bahçesi” olarak tarif etmişlerdir. Yine “Cennet bahçesi gördüğünüzde, istifade ediniz, nasipleniniz. O cennet bahçeleri zikir meclisleridir.”  ve “Müminlerin birbirlerini hayra davet etmeleri cennettir.” buyurmuşlardır. Buradaki hususiyet ancak insanla anlaşılır. Oraları cennet yapan kıymet, insandır. Aslî cennet insandır.

Allah Teâlâ’nın kıymet vermediği ve bir kere bile nazar etmediği dünya; içini bizim arzularımız ve şehvetimizle doldurduğumuz dünyadır. Dünya; Kâbe-i Muazzama, Mescidi Aksa gibi ilahi tecellinin içinde barındığı, sayısı Allah katında saklı olan binlerce peygambere ve velilere kucak açmış, onlar ile şereflenmiş bir mekândır. Hassaten Kâinatın Efendisi (sav) ile izzeti ve itibarı mislice artmıştır.

Efendimiz’in (sav) ayağının değdiği her yer, kullandığı her eşya kutsiyet kaynağıdır. O’nun nazar ettiği dağlar, elinin değdiği taşlar, doğrudan ya da dolaylı olarak O’na temas eden her şey O’ndan sayılır. Her mümin ancak Allah’ın rahmetiyle cennete girer. Âlemlere rahmet ise Kâinatın Efendisi’dir. Öyleyse cennete O’nunla girilir. O’nun rızası, O’nun gönlü cennettir. Girilmesi gereken, varılması umulan cennet; gönül cennetidir.

Melekler, arşta Allah Teâlâ’yı zikreden olanca varlık var iken onlar yerde zikredenleri bulmaya çalışırlar ve birbirlerine haber verirler. Cennetten gelerek zakirlerin bulunduğu yeri cennet sayarlar.  Bin geceden daha hayırlı olan Kadir Gecesi’nde yeryüzüne inen melekler ve “Ruh” yeryüzünü şereflendirir ve selamette kılarlar. Bütün bunlar insanın kıymeti anlaşılsın diye açıklanan delillerdir.

Osman Bedrüddîn Erzurûmî Hazretleri de sohbetnamesinde cennette olup da Allah Teâlâ’nın cemalini her an müşahede edemeyenlerin feryadından cehennemde bulunanların dahi korkacağını ifade etmişlerdir. Adam olan çok ama Âdem olan azdır demiş büyüklerimiz. Âdem olanları, âşık olanları yakan cehennem ateşi değil, ayrılık-firak ateşidir. Anadolu insanının türkülerinde  “Seninle cehennem lütuftur bana, sensiz cennet bile sürgün sayılır.” diye maşukun olduğu yeri cennet saymıştır. Hâce Hazretleri “Bir an, bir lahza rüyeti görmek, Firdevs cennetlerinden evladır.” buyurarak herkesin arzuladığı cenneti O’nunla geçen bir ana satmıştır.

Cenneti arzulayan bir Müslüman haklı olarak bol nimet, esenlik ve güven ummaktadır. Düşünün ki âleme padişah olmuş, üç kıtaya hükmetmiş, dize getiremediği ülke ve  devlet kalmamış, her nimet elinin altında, her dediği hüküm olan o koca Sultan; Yavuz Selim… Hayatını şöyle özetlemiş:

Padişahı âlem olmak bir kuru kavga imiş,
Bir veliye bende olmak cümleden âlâ imiş.

Bir kâmil mürşide bende olmak, cenneti onda bulmak, huzuru yakalamak… Huzur cenneti. Cennet huzurda olmaktır. İnsanı huzura götüren her şey zikirdir. Öyle ise zikir cenneti…

Ebubekir Siraceddin Hazretleri bir konferansında Kur’ân’da vadedilen cennetleri saydıktan sonra, bunlara ilave olarak kalp, ruh ve sır cenneti diye tasavvuf ehli tarafından iyi bilinen letâifleri kastederek farklı bir yönü işaret etmişlerdi. Hâce Hazretleri sohbetlerinde şöyle buyurmuşlardı: “Cennet bu letâiflerin kemal bulduğu Âdem sayısı kadardır. Âdem cenneti, Nuh cenneti, İbrahim cenneti, İsmail, Musa, İsa (as) cenneti gibi. Hassaten Muhammed (sav) cenneti. Her ashab bir cennet. Ebubekir cenneti, Ömer, Osman, Ali, Hasan ve Hüseyin cennetleri. Her velî bir cennet.  Abdulkadir Geylânî, Şahı Nakşibendî, Hasan Şazilî cenneti gibi. Her birindeki Allah Teâlâ’nın zat, sıfat ve esma tecellisi mükemmelen olup görülmesi, müşahede edilmesi ve seyredilmesi gereken cennetlerdir. Ve her mümin de bir cennet… Hazreti Ömer efendimizin; “Ah! Keşke Ebubekir’in göğsünde bir kıl olsaydım.” sözünü işittiğinde O da “ Ah! Keşke bir müminin göğsünde bir kıl olsaydım.” buyurduğu mümin cenneti…

Hazreti Ali efendimiz, Allah Teâlâ’nın, onu küçükken öldürüp cennetin en yüksek derecesine koymasını istemek yerine, O’nun zatını tanıyacak kadar dünyada yaşama fırsatı vermesini arzuladığını belirtmişti. İşte cennetlerin peşinden koştuğu müjdelenen insan… Cennetin vuslatı olan Âdem…
Yahya Bin Muaz Hazretleri de: “Dünyada öyle bir cennet vardır ki ona giren başka hiçbir şeye arzu duymaz ve hiçbir şeyden de ürkmez.” Kendisine o hangi cennettir diye sorulduğunda: “Marifetullah ve muhabbetullah cenneti”  buyurmuştur.

Hâce Hazretleri de; “Cennet kapısının anahtarının üç dili vardır. İman, salih amel ve ahlaktır.” buyurarak insanı kâmili adres göstermiştir. İnsanı kâmil imanın müşahhas şekli olup, salih amel onların yaptıkları ve davranışları da güzel ahlâktır. Bilinmekliği ve bulunmaklığı istenen hazine insanı kâmildir. Anahtarı ise sevmektir. Çok sevmektir. Her şeyden çok sevmektir. Yaptığımız ameller de bir gün yok olup gidecektir. Ama baki kalacak olan ihlâs olacaktır. İhlâs sevginin içinde olan, içinde aranması gerekendir.

Behlül Dânâ Hazretleri bir gün Halife Harun Reşid’le karşılaşır. Telaşlı halini merak eden halife  “Bu ne haldir?” diye sorar. Cevaben: “Ateş lazım oldu da cehenneme gittim, bir koşuda… Ama bulamadım. Cehennemde ateş yoktu. Gördüm ki her giden oraya kendi ateşini buradan götürüyor.” diye bir hakikati latif bir şekilde ifade etmişleridir. Dünyada iken cennetini ve cehennemini hazırlayan insanlar, kendi götürecekleri şeyden ziyade umduklarını beklemekteler. Hâlbuki karınca ile ağustos böceğinin hikâyesini hepimiz bilmekteyiz.

Hâce Hazretleri: ”Cennet, Allah Teâlâ’ya vuslatı arzulayan her sâlik için en sonki mekirdir.”  buyurmuşlardı. İnsan niçin kendisi için hazırlanan bu mekri ilahiyi ister ve davet eder ki? İnsan neye muhtaçsa onu ihtiyaç diliyle istemeli. İhtiyacını zillet ve fakriyet diliyle istemeli. Süslenmiş, yaldızlı sözlerle kurulmuş cümlelerle değil. Bize şah damarımızdan daha yakın olduğunu buyuran Rabbimiz, hangi yöne dönsek, nasıl çağırırsak çağıralım bizimle birlikte olduğunu zikretmiştir. Cennette değişik zamanlarda kısıtlı olarak cemalini seyretme fırsatı verecek olan Rabbimiz, burada bizim tutan elimiz, yürüyen ayağımız ve tutan elimiz olduğunu beyan buyurmuştur. O’nun huzurunda, O’nu istemek yerine mekri olan cenneti istemek O’nu incitecek bir davranış olmaz mı?

Dünyamızı, yaşamımızı cennet yapmanın yolu müstakîm üzere olanları bulmak ve onları takip etmektir. Başta belirttiğimiz gibi mümin olan imanını kemâle getirmek ve ilerlemek için her meseleyi derinlemesine tefekkür etmelidir. Hâce Hazretleri şöyle buyurmuşlardı: “İlerlemenin en güzel yolu birini takip etmektir.” İman amelle kavileşmez. Ancak niyetle ve samimiyetteki letafetle kavileşir. En büyük kurtuluş O’nun azabından kurtuluş, en büyük mutluluk O’nun cennetine kavuşmak değil; Allah’ın kullarından, kulların da Allah’tan razı olmalarındaki inceliktedir. Rıza ve dostluk cenneti…

Rabbimiz’in de duası vardır. O’nun duası kuluna emrettiği şeylerdir. Allah Teâlâ ancak kendisine yönelmemize ve gelinmesine müştaktır. En büyük şirk; Allah’tan başkasına nazar etmektir, gönül vermektir. Allah’a en büyük düşmanlık ise insanın kendi hesabına yaşamasıdır. En büyük hayır cemiyettedir. Cemiyet de sohbettedir. Sohbet meclisleri O’nun (cc) gözükmesi için müminin varlığından feragat etmesini öğrendiği, talimini yaptığı yerdir.

Hâce dostu Hâlık’ın, derman dertli sâlikin
Gönül yaptı Mâlik’in, hem fakir sâdıkın.
Rahim oldu Rahmân’ın, ümid oldu saâdatın
Olsultanlar Sultan’ın,  saf incisi sertâcın


Ve âhiru’d-dâvâna eni’l-hamdülillahi Rabbi’l-âlemin. Ve sallallahu âlâ seyyidina Muhammedin ve âlâ âlihi ve sahbihi ecmain.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2011 HAZİRAN SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort