JoomlaLock.com All4Share.net

ALLAH’IN SEVGİLİSİ’NİN SEVGİLİSİ HZ. AİŞE (R.A.) -2-

Çirkin iftira,


Hicretin beşinci yılında gerçekleşen Mustalıkoğulları Seferi’nden dönerken, Hz. Aişe (r.a.) annemiz ile ilgili elim bir hadise yaşandı. Sefere katılan İslâm Ordusu konak yerinden ayrılmak üzereyken tuvalete giden annemiz devesinin yanına geldiğinde gerdanlığını düşürdüğünü fark etti. Hemen geri dönüp aramaya başladı. Heyecan ve telaştan aradan geçen zamanın farkına varamadı. Geri döndüğünde kervan çoktan gitmişti, çaresizdi. Allah (C.C.)’a tevekkül ederek beklemeye başladı. Bir süre sonra ordunun ardından unutulan eşyaları toplamakla görevli Saffa b. Muattal geldi. Annemizi orada görünce devesini çöktürdü, büyük bir edep ve itina ile devesine bindirip tek bir kelime bile konuşmadan devesinin yularını tutarak gece boyunca yol alıp annemizi orduya yetiştirdi. Seferde çıkarttığı fitne sebebi ile Müslümanların tepkisiyle karşılaşan münafıkların reisi Abdullah b. Ubey, annemizin Saffa b. Muattal tarafından tek olarak getirildiğini gördü. Bu görüntünün büyük bir fırsat olduğunu düşünerek sinsi ve bir o kadar da çirkin bir iftira attı ve büyüttükçe büyüttü. Hz. Aişe (r.a.) annemizin masum olduğunu bildiren ayetler nazil oluncaya kadar bir ay boyunca bütün Müslümanların gündeminde dedikodu, iftira, namus, zina, nifak, fitne… vardı. Müslümanlar tarih boyunca insanlığı fert ya da toplum olarak derinden sarsan bu kelimeleri ve anlamlarını en yoğun bir şekilde yaşayarak öğrendiler. Allah (C.C.)’nun inzal buyurduğu ayetlerle annemizin masumiyeti en açık bir şekilde bildirildi, “Bu ağır iftirayı uyduranlar şüphesiz sizin içinizden bir gruptur. Bunu kendiniz için bir kötülük sanmayın, aksine o sizin için bir iyiliktir. Onlardan her bir kişiye, günah olarak ne işlemişse (onun karşılığı ceza) vardır. Onlardan (elebaşlık yapıp) bu günahın büyüklüğünü yüklenen kimse içinde büyük bir azap vardır.” (Nur Suresi 24/11-20)

Allah Resulü (a.s.m.) veda haccına giderken bütün hanımlarını yanında götürdü. Burada her birinin Efendimiz (a.s.m.) ile çok özel anıları oldu. Hz. Aişe (r.a.) annemiz yaşadığı bu anılarından birini şöyle anlatır, “Veda haccında Allah Resulü (a.s.m.)’ın ihramına kendi ellerimle koku sürdüm, Allah Resulü (a.s.m.) ile birlikte ihrama girerek koku süründüm. Kaha mevkiine gelince kokunun sarısı yüzüme aktı. Beni bu halde gören Allah Resulü (a.s.m.), “şimdi rengin ne kadar güzel oldu Ey Şükeyra (kumralcık)” buyurarak latifede bulundu. Hz. Aişe (r.a.) Allah Resulü (a.s.m.)’ın vefatıyla sonuçlanan hastalığı sırasında hep yanında bulunarak acısını paylaştı. Allah Resulü (a.s.m.)’ın vefat ettiği gün Hz. Aişe (r.a.) annemizin yanında altı-yedi dinar vardı, bunları Efendimiz (a.s.m.) dağıtmasını istemişti. Ancak annemiz Efendimiz (a.s.m.) ile ilgilenirken dağıtmayı unutmuştu. Bunu fark eden Efendimiz (a.s.m.) dinarları ensarın fakir ailelerine dağıtılmasını hatırlattı, dinarlar fakirlere dağıtılınca “şimdi rahatladım” buyurdular. Efendimiz (a.s.m.) diğer hanımlarından izin alarak Hz. Aişe (r.a.) annemizin odasına çekildi. Hz. Aişe (r.a.) annemiz olanları şöyle anlatıyor; “Allah Resulü (a.s.m.) mübarek başını göğsüme dayamış yatıyordu. O arada Abdurrahman içeri girdi. Elinde misvak vardı. Allah Resulü (a.s.m.)’ın Abdurrahman’ın elindeki misvaka baktığını görünce Efendimiz (a.s.m.)’ın misvakı sevdiğini hatırladım ve “onu senin için alayım mı?” diye sordum. Başıyla evet diye işaret etti. Abdurrahman’dan misvakı aldım ve Allah’ın Resulü (a.s.m.)’a verdim. Misvak sert gelince “yumuşatayım mı? diye sordum, yine başıyla evet dedi. Misvakı yumuşatıp Efendimiz (a.s.m.)’a verdim. Efendimiz (a.s.m.)’ın yanında bir su kabı vardı,  mübarek ellerini suya koyuyor, ıslanan ellerini mübarek yüzüne sürüyor, bir taraftan da ”Lâilahe illallah! Allah’ım sekarat-ı mevtten sana sığınırım! Allah’ım beni affet, bana rahmet et, beni Refik-ı Âlâ’ya yücelt!” diye dua ediyordu. Sonra elini kaldırıp, gözünü semaya dikerek “Refîk-ı Âlâ, Refîk-ı Âlâ, Refîk-ı Âlâ” diyerek ruhunu teslim etti. Allah Resulü’nün ruhu teslim olunca eli yanına düştü. Başı annemizin göğsünde iken vefat eden Hz. Peygamber Efendimiz (a.s.m.)  Hz. Aişe (r.a.)  annemizin odasına defnedildi.

Saadet asrının tamamına şahitlik eden Hz. Aişe (r.a.) Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) vefat ettiğinde çok genç olmasına rağmen Kur’an-ı Kerim’i ve Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ın sünnetini en iyi bilen, anlayan ve muhafaza edenlerin başında gelir. Küçük yaştan itibaren Kur’an-ı Kerim ayetlerini ezberlemeye başlamış olan Hz. Aişe (r.a.), Peygamberimiz Efendimiz (a.s.m.)’ın ilminden şevkle yararlanmış, ayetlerin nüzul sebeplerini ve işaret ettiklerini en doğru şekilde kavramaya gayret göstermiştir. İslami kaynaklarda belirtildiği üzere feraize (Allah’ın (c.c.) kesin emirlerine, farzlara) dair meselelerde Hz. Aişe (r.a.)’a danışmışlardır. Tabiin devrinde yani sahabelerle görüşmüş ve onlardan ders almış olan Salih Müslümanların devrinde birçok hukukçu yüksek seviyedeki hukuk bilgisinden faydalanmak üzere Hz. Aişe (r.a.) Validemizle ilmi istişarelerde bulunmuştur. Ashab-ı Kiram şüpheye düştükleri herhangi bir konuda mutlaka Hz. Aişe (r.a.)’a sorarlar ve onun hakkında Hz. Aişe (r.a.)’ın yanında bir ilim olduğunu görürler. (Hz. Ebu Musa’dan) Hz. Aişe (r.a.) insanların en alimesidir. Sahabelerin büyükleri O’ndan sual sorarlardı.(Kabisa’dan)

Hiçbir kimseyi görmedim ki Hz. Aişe (r.a.)’dan daha fazla Allah Resulü (a.s.m.)’ın sünnetini bilsin. Muhtaç olunan her hususta O’ndan daha fakih olsun, hangi ayetin hangi konuda indiğini ve farzları O’ndan daha iyi bilsin. (Hz. Ebu Seleme’den). Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ın hanımı olmasının yanı sıra O’nun değerli öğrencisi de olan Hz. Aişe (r.a.)’ın ilmi sahada çok ayrı bir yeri vardır. Fıkıh ilminde pek çok âlimin hatasını düzeltmiş birçok hadisin de mükemmel bir şekilde izahlarını yapmıştır. Hz. Ömer (r.a.) kadınlarla ilgili fıkıh meselelerinde daima Hz. Aişe (r.a.)’ın görüşünü almıştır. Hayatının bütün aşamaları Müslümanlar için örnek olan Hz. Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ın özellikle aile hayatının iyi biliniyor oluşunu Hz. Aişe (r.a.) annemize borçluyuz. O, Hz. Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’dan en çok hadis rivayet eden sahabeler arasında yer almaktadır. Diğer Müslümanların görmediği, bilmediği pek çok husus Hz. Aişe (r.a.) annemizin rivayetleri sayesinde bilinmektedir. İdeal bir aile reisi olarak Peygamber Efendimiz (a.s.m.) eşlerine, çocuklarına davranışlarını Hz. Aişe (r.a.) annemizden öğrenmekteyiz.

Arapçayı çok güzel kullanan Hz. Aişe (r.a.) annemiz, açık ve yalın anlatım tarzı ve hitap ettiği kişiye en uygun tebliğ yapması sayesinde konuştuğu kişiler üzerinde etkili olmuş bir hatiptir. Halka hitaben yaptığı konuşmalar ve bazı mektupları edebi kabiliyetini de gösteren örneklerdir. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) emrolunduğu her buyruğu hemen hayatına aksettiriyordu. Hz. Aişe (r.a.) annemiz, O’nun bu özelliğini şu güzel benzetmeyle anlatmıştır: “Peygamber (a.s.m.) yaşayan Kur’an’dı”. Bu tek cümle Hz. Aişe (r.a.) annemizin geniş manaları az kelime ile ifade etme yeteneğine en güzel örnektir ki bu, asırlardır ümmetin dilinde dolaşmaktadır.

Hz. Aişe bir vesile ile bizzat kendisini şöyle anlatır, “bana dokuz şey verildi. Bunlar Meryem b. İmran’dan başka henüz hiçbir hanıma verilmedi. Bütün bunlara rağmen arkadaşlarıma karşı da övünmem. Bu dokuz şey şunlardır;

- Cebrail (a.s.) benim suretimde inerek Allah Resulü (a.s.m.)’a benimle evlenmesini söyledi.

- Allah Resulü (a.s.m.) bakire olarak yalnızca benimle evlendi,

- Allah Resulü (a.s.m.) vefat ederken başı benim kucağımdaydı,

- Benim evime defnedildi,

- Benim evimdeyken o’na melek gelirdi, vahiy indiğinde örtüsüne bürünen Allah Resulü (a.s.m.)’ı seyrederdim,

- Ben halife ve sıddıkın kızıyım,

- Problemimin çözümü için vahiy indi,

- Tertemiz birinin yanında tertemiz olarak yaratıldım,

- Bana affedileceğim ve bol rızık vaat edildi,

 

Dirayet ve zarafet timsali Hz. Aişe (r.a.) annemiz hakkında İmam Zühri; “bütün kadınlarla müminlerin anneleri olan Peygamber (a.s.m.) zevcelerinin bilgileri bir araya toplansa Hz. Aişe (r.a.)’ın bilgisi onlardan daha üstün ve geniş gelirdi,” der. Hz. Aişe (r.a.)’ın ablası Esma binti Ebu Bekir, Zübeyir b.Avvam ile evlenmiş ve Urve adında bir oğulları dünyaya gelmişti. Urve b. Zübeyir teyzesini ziyadesiyle severdi. Teyzesinin şaşılacak derecedeki bilgisi ve hemen her konudaki engin görüşü Urve b. Zübeyir’i hayrete düşürürdü. Bu ilim karşısında her gün yeni hayretlere düşen Urve bir gün dayanamayıp sordu “teyzeciğim ben senin fıkıhtaki bilgine şaşmam, Çünkü Resulü Ekrem (a.s.m.)’ın zevcesi Ebu Bekir’in kızıdır derim. Ben senin şiirdeki ve Arap tarihindeki bilgine de şaşırmam çünkü halkın bu konularda en bilgilisi olan Ebu Bekir’in kızıdır derim. Bunların hepsini anlıyorum da ben senin tıptaki bilgine şaşıyorum. Bu bilgiyi sana verebilecek kimseyi de tanımıyorum. Tıp bilgisini nasıl elde ettin?” Hz. Aişe (r.a.) yeğeninin hayretle açılan gözlerine gülümseyerek şu cevabı verdi. “ey kardeşimin oğlu Urvecik Allah Resulü (a.s.m.) ömürlerinin sonlarında sık sık hastalanır, kendisine Arap heyetleri gelir dururdu. Her biri bir şey tarif ederdi. Bende o tariflere göre otlardan ilaç yapardım da Varlığın Nuru iyileşirlerdi. Böylece onlardan aldığım her tarifi öğrendim ve bu ilme vasıl oldum.”

Hz. Aişe (r.a.) validemizin evi büyük küçük birçok kimsenin huzuruna gelip kendisini dinlediği bir ilim merkezi olmuştur. Orada uzun konuşmalar yapar ve dersler verir kendisine emanet edilen ilmi mümkün olduğunca halkın istifadesine sunardı. Bir soru üzerine şöyle buyurmuştur; ”Hz. Peygamber (a.s.m.)’ın vefatından sonra bu ümmette meydana çıkan ilk bela, tokluktur. Doyunca insanların bedenleri şişmanladı, kalpleri zayıfladı, dünya hırsları kabardı.”

Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ın vefatından sonra eşlerinin hallerinde değişme olmamıştır. Nasıl Peygamberimiz (a.s.m)ın zamanında ocakları bir gün yanar bir gün yanmaz, eve gelen tutulmaz hemen dağıtılırsa vefatından sonrada bu böyle devam etti.

Hz. Aişe (r.a.) sırtındaki elbiseyi yamamadan altını üstüne, üstünü altına getirmeden, onu eski sayıp çıkarmazdı. Bir gün Muaviye’nin yanından ona seksen bin dirhem geldi. Akşama kadar bir tek dirhem bile bırakmadan Allah (c.c.) yolunda hepsini fakirlere dağıttı. Cariyesi ona “niçin bize bir dirhemle biraz et almadın?” deyince “Eğer bana hatırlatsaydın bırakırdım” dedi. Dikkat edilirse  kendi açlığı ve ihtiyacını söz konusu bile değil, mesele yardımcısının açlığı ve ihtiyacıdır.

Kuseyir b.Ubeyd’den; müminlerin annesi Hz. Aişe (r.a.)’ın hücresine gittim, bana “şu elbisenin yırtığını dikeyim de konuşuruz” dedi. “Ey müminlerin annesi! Halka senin bu yaptığını söylesem senin cimri olduğuna kanaat getirirler” dedim. Hz. Aişe (r.a.)’da “aklını kullan eskisi olmayan bir kimse için yeni yoktur” dedi.

Hz. Aişe (r.a.)’dan; “bir elbise giymiştim, elbise çok hoşuma gittiği için ikide bir eteğime bakıyordum. O sırada babam -Ey Aişe bilmez misin Allah (c.c.) şu anda sana bakmaz””, dedi. “Niçin” diye sordum, “sen bilmez misin kul dünya süsüyle gururlanırsa Rabbi ona buğzeder, ta ki o süs kendisinden ayrılıncaya kadar” dedi. “Bunun üzerine onu sırtımdan çıkardım ve sadaka verdim”. Babam “umulur ki sadaka vermen senin günahına keffaret olur” dedi.

Hz. Aişe (r.a.)’ın hayatının son dönemlerindeki en önemli olay cemel vakasıdır. Hz. Osman’ın karışıklık çıkaran entrikacı asiler tarafından şehit edilmesinden sonra halife olan Hz. Ali (r.a.) katilleri bulmak ve kısas yapmak hususunda günün şartları gereği olarak sabırla hareket etmeyi uygun bulmuştu. Bu yumuşak davranıştan yüz bulan asiler taşkınlıklarını arttırarak fenalıklarına devam ettiler. Durum böyle endişe verici bir hal alınca ashab-ı kiram’ın büyüklerinden Talha b. Ubeydullah, Zübeyir b. Avvam gibi bir kısım sahabe Mekke’ye giderek o sırada hac için orada bulunan Hz. Aişe (r.a.)’ı ziyaret ettiler ve “Ey mü’minlerin annesi, içinde bulunduğumuz durumu biliyorsun. Şu halde karışıklık devam edeceğe benziyor olaylara el koymamızın hepimizin hayrına olacağını düşünüyoruz” dediler.

Hz. Aişe (r.a.) olgunluk çağındaydı ve O da temkinli olunması gerektiğini düşünüyordu. “acele etmeyin, sabırlı davranın. Askerlerinizi alıp tenha bir bölgeye çekilerek gerektiğinde Hz. Ali (r.a.)’a yardıma koşmak üzere tetikte bekleyin” diyerek fikrini bildirdi.

Talha b. Ubeydullah, “tamam dediğini yapacağız” dedi. Bu durumda Basra’ya gitmek uygun olacaktır. Ortalık düzelinceye ve halifeye kavuşuncaya kadar bizimle beraber bulun, bize destek ol, çünkü sen Müslümanların annesi ve Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’ın muhterem zevcesisin, herkes seni sayar.” Hz. Aişe (r.a.) “bunu Müslümanların rahat etmesi, ümmetin birliğinin bozulmaması ve ashab-ı kiramın korunması için yapacağım” diyerek kararlara uydu.

Hz. Ali (r.a.) durumu haber almıştı. Ama bambaşka bir şekilde… Bu gidişi asiler, Hz. Ali (r.a.)’a başka türlü anlattılar. Bu arada Hz. Ali (r.a.)’ı da zorlayarak O’nun Basra’ya gitmesini sağladılar. Niyetleri sahabeyi birbirine kırdırmak bundan da kendilerince kâr elde etmekti. Hz. Ali (r.a.), Basra’ya gelince bir mektup yazdı, cevabı da gecikmeden geldi. Mektup şöyleydi, “Ey Mü’minlerin annesi, değerli validemiz, hac farizasını bırakıp buraya kadar yorulduğunu öğrendim. Bunun sebebi nedir?” El cevap, “Ya Ali, seni buraya getiren şeyin aynısı, niyetim fitneyi önlemek ve sulhu sağlamaktan başka bir şey değildir. Halifeliğinin sulh içinde geçmesini dilerdim. Öncelikle katillerin yakalanmasını hem ben isterim hem de benimle birlikte bulunan Zübeyir ve Talha gibi büyükler ister.”

Bu görüşü Hz. Ali (r.a.) da uygun bularak sevindi, zaten O da iki grubun arasını bulmak için elçiler salmıştı. Memnun olan her iki taraf üç gün sonra birleşmeyi kararlaştırdılar. Bu barışın haberini ve memnunluğunu işiten münafıklar birleşmeye engel olmak için türlü düzenler kurdular. Hz. Ali (r.a.)’ın ordusunun ön saflarında bulunan İbni Sebe ve arkadaşları Hz. Aişe (r.a.)’ın ordusuna sabaha karşı saldırdı. Karanlıkta neye uğradıklarını bilemeyen Müslümanlar harp etmeye başladılar. Her iki taraf da birbirini suçluyordu. Hz. Aişe (r.a.) devesine binerek çarpışmaların başladığı yere gelmişti. Hz. Ali (r.a.) kendi tarafını savaşmaktan alıkoymaya çalışıyor, Hz. Aişe (r.a.) da kendi taraftarlarını teskin etmeye çalışıyordu. Ancak çatışmaya tutuşmuş Müslümanları durdurmak mümkün değildi. Çok kişi canından oldu, aralarında Talha b. Ubeydullah da vardı. Bunca kanın dökülmesine sebep olan münafıkların hedefi Hz. Aişe (r.a.) idi. Müslümanlar, mü’minlerin annesini korumak için O’nun etrafını çevirmişlerdi. Hz. Aişe (r.a.) devesini koruyanlardan birisi yere düştükçe bir başkası onun yerini alıyordu. Hz. Aişe (r.a.)’ın önünde şehit düşenlerin sayısı yetmişe varmıştı. Saldırının şiddetinden devesi yıkılmış o da yere düşmüştü. Bu çarpışma anında bile Hz. Ali (r.a.) yanına gelerek halini sormuş ve çatışma bittikten sonra O’nu kardeşi Muhammed b. Ebu Bekir ile Medine’ye göndermişti. Hz. Aişe (r.a.) Basra’dan ayrılırken kendisi ile Hz. Ali (r.a.) arasındaki mücadelenin yanlış anlaşılmadan ileri geldiğini söyledi. Hz. Ali (r.a.) da Resul-i Ekrem (a.s.m.)’ın muhterem haremine her türlü tazim ve hürmeti göstermenin bir görev olduğunu belirtti. Hz. Aişe (r.a.) hicretin otuz altıncı yılı Recep ayında Medine’ye doğru hareket etti. İşte bu iki Müslüman grup arasında meydana çıkan çatışmaya Hz. Aişe (r.a.)’ın devesi etrafında şiddetli vuruşmalar olmasından dolayı Cemel Vakası denir. Hz. Aişe (r.a.)’ın bu denli büyük bir orduyu komuta etmesi ve ashabın cennetle müjdelenmiş seçkinlerinin kendisine tabi olması da dikkatten kaçmamalıdır. Hz. Aişe (r.a.) cemel vakasından dolayı Hz. Ali (r.a.)’ı sevmez diyenler de olmuştur. Nasıl böyle bir şey düşünülebilinir ki? “Ali’yi sevmek imandandır” hadisi şerifini Hz. Aişe (r.a.) annemiz nakletmişlerdir.

Resulullah’tan sonra uzun yıllar yaşayan Hz. Aişe (r.a.) annemiz hicretin elli sekizinci yılında Ramazan ayının on yedinci günü, altmışaltı yaşında vefat etti. Vitir namazı kılındıktan sonra geceleyin Cennet’ül Baki Kabristanlığına defnedildi. O gece hanımlarda cenazeye katılmıştı, gece olmasına rağmen çok kalabalıktı. Hurma dallarına bağlanan bezler yağlanıp yakılarak yollar aydınlatılmıştır. Medine valisi Mervan umre için Mekke’de bulunduğundan Hz. Aişe (r.a.) validemizin cenaze namazını Ebu Hureyre kıldırmıştır.

Rabbim annemizden ebediyen razı olsun, şefaatine nail eylesin,

Allah (c.c.) yar ve yardımcımız olsun…

Yararlanılan Kaynaklar
Kandehlevi, M. Yusuf. Çeviren: Ali Arslan. Hayâtü’s Sahabe, Merve Yayınları, İstanbul,
Kara, Hilal, Abdullah Kara, Cennetle Müjdelenen Hanımlar, Nesil Yayınları, İstanbul, 2007.
Özcan, Serpil. Hz. Havva’dan Hz. Zeyneb’e Kadınların İzinde, Server İletişim, İstanbul 2009.

GÜLZÂR-I HÂCEGÂN DERGİSİ'NİN 2009 EKİM SAYISINDA YAYINLANMIŞTIR

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort