JoomlaLock.com All4Share.net

Allah’ın (cc) Veli Kulları

Allahın cc Veli Kulları

Allah'ın (cc) Veli Kulları - Mine Şimşek

Sayı : 124 - Nisan 2018

 

Allah'ın (cc) Veli Kulları

 

Rahman ve rahim olan Allahın adıyla.. Hamd alemlerin Rabbine. Salat ve salamlar Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa’ya (sav), ehlibeytine ashabına ve onun vasislerine olsun. Allah dostlarının kısa hayatlarını yazmağa devam edeceğiz. Cenabı Hak (cc) cümlemizi onların feyizleri ile bereketlendirsin, muhabbetleri ile rızıklandırsın inşaallah.

Hadisi kudside şöyle buyrulmuştur: “Kulumun kalbi tamamen dünya kaygılarından arınmış bulduğumda onu kendi sevgimle dopdolu bir hale getiririm. Kulumun kalbi benim muhabbetimle dolunca onu kudret elimle tutarım. Bu durumda ben artık onun kulağı, gözü, eli, ayağı, dili ve gönlü olurum. Böylece kulum benim için işitir, benim için görür, benim için tutar, benim için yürür, benim için konuşur ve benim için düşünür.” (Buhari 38)

Hâce Hazretleri bir sohbetlerinde, evliyanın hayatlarını menkıbelerini okumamamızı tavsiye buyurup onlara duyulan muhabbetin faidelerini şöyle açıklamışlardır: “Kulluğumuzda ibadeti çoğaltmak değil güzelleştirmek gereklidir; kul buna gayret etmelidir. Gönlümüzü, imanımızı nefs ve şeytanın hilelerinden kendimizi koruma altına alacağız. Tevbe, sohbet, zikir ve büyüklere sevgi bizlere şerbet olacak. Kul uyanık olmalı, o gönle şeytan vesvese vermemeli. Bunun için de biz sadattan beslenecez, evliyadan beslenecez ki büyükler manevi bereketleri, ruhaniyetleri bizi kuşatsın, gönlümüze muhabbet olsun. Rahmet deryasına katılmak için büyüklerle birlikte eylesin. 

Yaptığımız işin tadı tuzu olmalı, bir yemekte çeşit ne kadar olursa olsun tuz olmadı mı o yemeğin lezzeti olmaz. Gönül testimizi sohbet nurunun, zikir nurunun altına koyacağız. Gönül testimizi çok iyi doldurmak lazım. Nefesler sayılı, sınırlı, nereye harcadığımızdan sorumluyuz... Rabıtalı olalım, bu söylenenleri zikir süzgecinden, tefekkür süzgecinden geçirelim arkadaşlar…” buyurmuşlardır.

Seyyid Abdulhakim el- Hüseyni ve Kısa Hayatı:

Seyyid Abdulhakim el-Hüseyni (ks) hazretleri son devirde Suriye’de yetişen evliyadan şeyh Ahmed el-Haznevi (ks) hazretlerinin halifelerindendir ve seyyiddir. Hz. Hüseyin (ra) soyundan geldiği için “Hüseyni” nisbesiyle meşhur olmuştur. “Ğavs-ı Bilvanisi” lakabıyla da bilinir. Bu mübarek zatın bedeni iri yapılı, sakalı sık, pırıl pırıl yüzlü, nur bakışlı idi. İnsana mutlak suretle hürmet telkin edici bir vakar ve heybeti vardı, hal ve hareketi ile dinin emirlerine uyar çok mütevazı olup benliğe yer vermezdi . Pek alçak gönüllü, güler yüzlü, latife yapmayı severdi. Din bilgilerinde ince ve derin tasavvufun marifetlerinde derya idi. Çok misafirperver; edebi, hayası, zerafeti ile büyüklerinin ahlakı üzere idi. 

1902 senesinde Siirt’de dünyayı şereflendirmiştir. 1972 senesinde Ankara’da dünyalarını değiştiler. Kabri şerifleri Adıyaman’ın Kahta ilçesine bağlı, Menzil köyünde defnedilmiştir.

Seyyid Abdulhakim el-Hüseyni (ks) doğumundan kısa bir müddet sonra babasının imamlık yapmak ve medresede talebe okutmak için davet edildiği komşu köye taşınırlar. Babası vazifesinin altıncı ayında vefat edince Abduhakim (ks) hazretlerini dedesi yanına alır. Dedesi onu okutmak için alim ve tasavvuf ehli Muhammed Diyauddin Nurşini (ks) hazretlerinin ders halkasına ve sohbetlerine gönderir. Abdulhakim hazretleri bu mübarek zattan on dört yaşına kadar ilim öğrenir ve feyiz alır. Daha sonra komşu köylerden imamlık ve talebe okutmak için davet edilir ve gider bu arada hocasıyla da manevi bağını devam ettirir, pek çok talebe yetiştirir. Bu sırada hocası Muhammed diyauddin Nurşini hazretleri dünyasını değiştirir.(Zerreler adedince rahmet olsun.)

Abdulhakim hazretleri ilmini tamamlamak ve tasavvufta ilerlemek için manen verilen işaret üzere Suriye’nin Kamışlı beldesine bağlı Hazne köyünde bulunan Ahmed Haznevi hazretlerinin (ks) huzuruna giderek talebesi ve müridi olur. Şeyh Ahmed Haznevi ilk günden ona “Molla Abdulhakim” diye hitap ederek onun ilim ve irfanını takdir ettiğini gösterir. On dört sene Hazne köyüne gider gelir. Kendisi anlatır: “Allah’tan başka hidayete erdirici ve Şahı Hazne’den başka benim için mürşid yoktu. Biz Hazne’de bulunduğumuz sürece Şahı Hazne bize hiç iltifat etmezdi. Bir ay kaldığımız zaman bile ancak birkaç kelam ederdi, bu hale çok üzülürdüm, bu düşünce ile mahzun bir halde idim o sırada bir sohbet yaptı: ‘Mürşidin zahirdeki iltifatına gönül bağlayan kişinin maneviyattan nasibi azdır. Müridin teslimiyeti kemal bulup mürşidinden feyz ve himmet alabilme özelliğine sahip olduğu zaman mürşid, o müride zahiren iltifat etmez.’ buyruğuyla kalbim genişledi vesvese de gitti. Ben de öylesine güçlü bir yakin hasıl oldu ki, ‘Allah’a hamdü sena olsun, Şahı Hazne bu durumumuzu biliyormuş.’ dedim.” 

Yine kendisi anlatır: “Hz. Rasulullah (sav) buyuruyor ki: ‘Kim bir şeyi severse ondan çok bahseder.’ Biz de Şahı Hazne’yi çok sevdiğimiz için devamlı ondan bahsediyoruz . Bizim bütün maddi ve manevi varlığımız Şahı Hazne’dir, onun tasarrufu olmasa bir şey yapamayız. Allahu Teâlâ bin yıl ömür verseydi ben ömrümü Şahı Hazne’nin yanında geçirmek isterdim.”

Abdulhakim hazretleri otuz altı yaşında iken insanlara dinin emir ve yasaklarını anlatmak için mürşidinden icazet alır. Şahı Hazne dünyasını değiştirdikten sonra, Abdulhakim Bilva-nisi hazretlerinin sohbetlerine büyük rağbet olur, akın akın insanlar gelip ilim ve feyzinden nasiplenirler. Bu rağbet civar kasabalarda bazı şeyhlerin gıptasına bazılarının da kıskanmasına sebep olur. Şeyhin biri ona mektup göndererek: “İnsan düşünür ve kabul eder ki yan yana koyun otlatan iki çoban birinin birkaç koyunu diğer sürünün sürüsüne kaçıp karışsa onları iade etmek lazımdır. O halde sizden bizim sürüden kaçanları iade etmelisiniz.” diyordu. Bu mektup üzere Abdulhakim hazretleri tebessüm ederek: “Biz ceddi pakimiz Peygamber efendimizin ümmetine hizmeti gaye edinmişiz ve bunun için çabalıyoruz. Baş olmak ve taraftar toplamak gayretinde değiliz. Ceddimiz bize ilim bırakmıştır, bu ilme kim sahipse varis olur, biz inşallah miras gerçek varislerinin eline geçer diye dua ediyoruz.” buyurur. Abdulhakim hazretleri ömrü boyunca insanların imanlarını kurtarabilmeleri için sohbet ve talebe yetiştirmeye gayret etmiştir.

Bir gün sohbet sırasında biri şu soruyu sorar: “Bir kişi Kur’an-ı Kerim, hadisi şerif ve fıkıh ilmini biliyorsa manevi yol göstericiye ne gerek var?” Cevaben Seyyid Abdulhakim hazretleri: “Dediğiniz doğrudur fakat bir eczacı her türlü şifalı otları biliyor, ilaçların hangi hastalığa şifa ve fayda olduğunu da biliyor buna rağmen reçetesiz ilaç verebilir mi? Doktora gidip teşisi öğrenip o doktorun yazdığı ilaçları o eczacıdan alırsa şifa olur. Alimleri de buna kıyas ediniz. Halbuki insan kendini nasıl tedavi edebilir ki? Hele ahiret yolundaki insan evvela avamdır. Kalp hastalıklarının, manevi hastalıkların tedavisi daha zordur. Hasta olan oğlun olsa, kalp ve beyin ameliyatı için tecrübeli doktor ararsın değil mi?” diye buyurarak hasta olduğumuzda bir doktora mutlak ihtiyaç duyduğumuz gibi manevi hastalıklarımızın tedavisi için de bir mürşide ondan daha ziyade ihtiyacımızın olduğunu anlatmak istemiştir.

Bir ara Abdulhakim hazretleri arazi alırlar. Burası kurak bir yer olduğu için su çıkmıyordu, ne kadar uğraşsalar bir türlü su çıkmıyor, artık çaresiz kalıp durumu Abdulhakim hazretlerine bildirirler: “Kurban, burada su yok!” derler. Mübarek tebessüm ederek yanındakilere espiri ile: “İsmail (as) gibi ayağını yere vur su çıksın.” der. Biraz dolaştıktan sonra asasını yere vurarak: “Şurayı kazınız!” diye buyurur. O yeri kazıp su çıkınca arazinin eski sahibi de şaşırarak: “Ben size bu araziyi susuz diye satmıştım.” deyip hayretini izhar eder. 

Hikmet dolu sözleri şunlardır: “İnsan hep fakir olmalıdır, Allah hep fakirleri sever. Fakirlikten maksat; nefis ve benlikten uzak olmaktır. Dünya malından dolayı fakirlik değildir. Benlik edeni, kibirleneni, büyüklük taslayanı Allahu Teâlâ sevmez. Şeytanın küfre girmesine sebep kendini büyük görmesi değil midir?” 

“İnsanın kalbi hep Allahu Teâlâ’ya bağlı olmalı, Allahu Teâlâ insanın aklından fikrinden hiç çıkmamalı. İnsanın kalbi hem mahzun olmalı hem de Rabbine yalvarış içinde olmalı. Kişi ne kadar mahzun olur ve ne kadar kibrinden ve benliğinden uzaklaşırsa Allahu Teâlâ’nın yanında o kadar yükselir.” 

Cenabı Hak (cc), Ğavsu’l-Âzam Abdulhakim Bilvanisi hazretlerine zerreler adedince rahmet eylesin, makamını ala etsin. Bizleri de şefaatlerine nail eylesin...

(Devam edeceğiz inşaallah!)

 

Yazar:  Mine Şimşek

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort