JoomlaLock.com All4Share.net

SILA-İ RAHİM

Sıla i Rahim

Sıla-i Rahim - Veysel Özsalman

Sayı : 117 - Eylül 2017

 

Sıla-i Rahim

 

Bundan birkaç nesil evvel insanların yaşadıkları köyden, kasabadan mecbur kalmadıkça ayrılmaları çok sık rastlanılan bir durum değildi. Ciddi sağlık problemleri yahut askerlik gibi zorunlu durumların dışında insanlar ekseriyetle hayatlarını doğup büyüdükleri coğrafyada tamamlamaktaydı. Şimdilerde ise her gün biraz daha değişen ve gelişen hayat şartlarının etkisiyle insanın dünyaya geldiği köy yahut kasabayı terk etmesi bir tarafa dursun, doğduğu şehri hatta ve hatta ülkeyi kalıcı olarak değiştirmesi sıradan hadiseler haline gelmiştir.

Eğitim, sağlık, iş ve benzeri sebeplerle insanların bir yerden diğerine savrulmaları artık hayatlarımızın rutini olduğundan kimse tarafından yadırganmamaktadır. Etrafımıza şöyle bir göz gezdirdiğimizde, türlü sebeplerle kendi memleketinden ayrılmak zorunda kalıp “gurbette” olan ne kadar çok insan olduğunu fark edebiliriz. İnsan ilişkileri hususunda azami hassasiyet sahibi olan İslam dini açısından meseleye bakıldığında insanların tanışması, kaynaşması ve neticesinde iyi ilişkiler kurması ihtimallerinden dolayı bu durumun bir hayli faydası olacağı ortadadır.

Ancak yine aynı durumun hususiyetle yakınlardan başlanarak evvela anne babanın ve daha sonra sair akrabanın ziyaret edilip haklarının gözetilmesi prensibini imkânsız kılmaz ama zora soktuğu da ortadadır. Birçoğumuz için, içerisinde bulunduğumuz devrin şartlarından dolayı, her türlü hayır işlerinde akrabanın korunup kollanması ve dahi onların ziyaret edilip gönüllerinin hoş tutulması şeklinde yerine getirilen sıla-i rahim vazifesini, uzun yolcuklar yapmadan yerine getirmek artık sadece bir hayaldir. Bu durum neredeyse birçok zihinde sıla-i rahim ve yolculuk kelimelerinin eşitlenmesine sebep olmuştur.

Birçok hadiste en temel ibadetlerin ardından zikredilmesi sıla-i rahimin önemini bize göstermektedir. Efendimiz’in yanına gelerek: “Ya Rasulallah; beni cennete sokacak bir ibadet söyler misiniz?” diye sual eden bir kişiye: “Allah’a ibadet eder ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılar, zekât verir ve sıla-i rahim edersin.” diyerek nasihatte bulunması bu durumu gayet güzel örneklendirmektedir.

Efendimiz (sav): “Akrabalık bağlarını kesip koparan kimse cennete giremez.” buyuruyor. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de de: “Allah’a verdikleri sözü kuvvetle pekiştirdikten sonra bozanlar, Allah’ın riayet edilmesini emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) terk edenler ve yeryüzünde fesat çıkaranlar; işte lanet onlar içindir. Ve kötü yurt (cehennem) onlarındır.” (Rad 25) ifadesiyle akrabalık bağlarının kesilmesi sonucunda doğacak netice belirtiliyor.

Evvela Allah’ın rızasını kazanmak için yerine getirilmesi gereken bir vazife olan ve insanı cennete sokacak derecede kıymetli bir amel olan sıla-i rahimin, maddi-manevi çeşitli vasıtalarla gerçekleşen bir yapıya sahip olsa bile, akıllarda uyandırdığı ilk mana, yani akrabalarla yüz yüze görüşmek, bahsettiğimiz sebeplerden ötürü günümüzde zora girmiştir. Bırakın derece derece uzaklaşan akrabaları, artık ana babayı ziyaret edip onların yüzünü görmek, ellerini öpüp dizlerine başımızı koymak işlerimizin, izinlerimizin, tatillerimizin müsaade ettiği kadardır. Bir başkası tarafından tatbik edilecek olsa “zulüm” diye adlandıracağımız bu şartlar, kendi “tercihlerimiz” sonucu meydana geldiğinde tabii bir durum olarak anlaşılmaktadır.

Kısa süre önce idrak ettiğimiz Ramazan Bayramı ve bu arada yaz aylarının gelmiş olması münasebetiyle okulların tatil olması birçoğumuzu yeniden sıla-i rahim iklimine sokmuştur. Şimdi ise önümüzde bu tarz ziyaretler için bir diğer büyük fırsat olan Kurban Bayramı epeyce yaklaşmıştır. Bayramların meydana getirdiği manevi iklim ve bu zamanlarda ele geçen seyahat fırsatları hem bedenen hem de ruhen dinlenmeyi mümkün kılmakta ve sıla-i rahim gibi vazifeleri yerine getirebilmemize vesile olmaktadır.

Dar bir zaman dilimine sıkışmış olsa da imkânı olanların aile büyükleri ve akrabalarıyla bir araya geleceği, hasret gidereceği, paylaşarak dertlerini azaltıp mutluluklarını çoğaltacağı bir rahmet dönemine daha yaklaşıyoruz. Daha evvel defalarca olduğumuz gibi büyük şehirlerin boşalıp insanların, tatil beldelerine gidenleri hesaba katmazsak, sıla-i rahim vazifelerini yerine getirdiğine şahit olacağız. Kaderin bir cilvesi yahut zamanın bir gerekliliği diyerek ayrı kaldığımız sevdiklerimizin hasretini bir nebze olsun dindirebilmek, aile büyüklerimize hürmet edip gönüllerini hoş tutmak adına ziyaretlerinde bulunmanın verdiği paha biçilmez huzur ve mutluluğa tekrar tanıklık edeceğiz. 

Anne baba, eş, dost, akraba haklarını gözeten, onların korunup kollanıp ziyaret edilmesi gerektiğini bizlere tavsiye eden, bu şekilde davranarak hem bizim hem de onların kârlı çıkacağını bildiren Din-i Mübin-i İslam, ziyaretin faziletini sadece bu kişilerle sınırlandırmıyor. Allah rızası için yapılan her türlü ziyaret bizler için rahmet vesilesi kılınıyor. Bu durumu izah etmek için nakledilen kıssalardan bir tanesi şöyledir: “Adamın biri, bir başka köydeki (din) kardeşini ziyaret etmek için yola çıktı. Allah Teala, adamı gözetlemek için onun yolu üzerinde bir meleği görevlendirdi. Adam meleğin yanına gelince, melek:

– Nereye gidiyorsun? dedi. Adam, 

–Şu (ileriki) köyde bir din kardeşim var, onu ziyarete gidiyorum, cevabını verdi. Melek:

–O adamdan elde etmek istediğin bir menfaatin mi var? dedi. Adam:

–Yok hayır, ben onu sırf Allah rızası için severim, onun için ziyaretine gidiyorum, dedi. Bunun üzerine melek:

–Sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öylece seviyor. Ben, bu müjdeyi vermek için Allah Teala’nın sana gönderdiği elçisiyim, dedi.”

İslamiyet’in bir diğer çağırısı da mümkün olduğunca salihlerle beraber olmaktır. Cenabı Mevla Hazretleri’nin lütfu Peygamber Efendimiz’in (sav) varisi olan kâmil insanları ziyaret etmek elbette ki ziyaretlerin en şereflilerindendir. Hatta bu manada “gerçek sıla-i rahim Allah dostlarını ziyaret etmektir” denilmiştir. Şimdi biz Cenabı Mevla’nın beraber olun dediği salihlerin yanına uğramayıp onların terbiyesinden mahrum kendi başımıza kalırsak hem bu dünyada hem de yarın ahirette halimiz ne olur? Hem sonra “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” müjdesine nail olabilmek adına bu beraberliği önce zahiren sergilemek gerekmez mi?

Cenabı Hak cümlemizi kâmil mürşid-lerin feyiz ve edebinden nasiplendirsin, onların bereketleri vesilesiyle bizi Kendi nuruna kavuştursun. (Âmin!)

 

Yazar:  Veysel Özsalman

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort