JoomlaLock.com All4Share.net

MEDENİYET DEDİĞİN TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVAR

Medeniyet Dediğin

Medeniyet Dediğin Tek Dişi Kalmış Canavar - Yıldırım Karagöl

Sayı : 117 - Eylül 2017

 

Medeniyet Dediğin Tek Dişi Kalmış Canavar

 

Merhum M. Akif’in yaklaşık bir asır önce İstiklal Marşı’mızda dile getirdiği bu muazzam tespiti üstelik o tarihten bu yana onlarca yeni ispatına rağmen halen daha göremeyen milyonlarca insanımızın olması ne kadar acı bir gerçek! Tarihin tozlu sayfalarını çevirip Orta Çağ’a baktığımızda bugünün medeniyet abidesi kesilen Avrupa’nın karanlık düşüncenin esaretinde, akla ziyan bir yaşantı içerisinde olduğu gerçeğini görürüz. Kilisenin, hakimiyetini sürdürmek için şekillendirdiği yaşam, son derece ilkel ve genellikle erdemden uzaktı. Yani Avrupa insanında, insani birçok vasıf eksikti ancak Avrupa’nın bazı gelişim hareketlerine girmesi maddi ilerlemeyi başlatmıştı. Aklın değerine inanma ve bunun gereğine göre organize edilmiş bir yaşam, zamanla Avrupa’yı kalkındırmıştı. Özellikle de teknolojik hamleler, günümüz Batı uygarlığını oluşturmuştu. Evet ; Batı teknikte, fende, sanayide hızlı bir gelişim yaşamıştı lakin bu maddi kazanımları manevi bir altyapıya dayandırmamıştı. Madde, sınırsızca hakimiyet alanı bulmuştu orada, gelişme ise her gün yeni bir buluşla desteklenmişti. Bu durum Batıyı, Doğudan iyice uzaklaştırmıştı. Bunları bir kazanım olarak değerlendirdiğimizde hiç şüphe yok ki bu üstünlük maddi bir üstünlüktü. Peki maddi gelişimler tek başına yeterli midir? Bunu basit bir analizle anlayabiliriz.

Müşriklerin o zengin ordularına karşı, manevi gücün en zirvesi olan ancak sayı, teçhizat bakımından son derece az olan Hz. Peygamberimiz’in(sav) ve sahabe efendilerimizin dillere destan zaferleri ve daha fazlası… İşte madde ile manevi gücün mukayesesi. Yine yakın geçmişimizde, Birinci Dünya Savaşı’nda, Hasta Adam denilip çok basite alınan Osmanlı İmparatorluğu, maddenin üstünlüğüne inanmış kitlelere manevi gücüyle hangi dersleri vermişti? Avrupa sınırsız bir şekilde gelişebilir ama bu gelişme tam tersi oranda manevi bakımdan gerileyecektir. Çünkü madde, mana ile beslenmeyince kuru bir fayda ötesine geçemeyecektir. 15 Temmuz’da tüm kirli niyetleriyle “cennet vatanımıza” saldıran gerek içerdeki gerekse Avrupa’daki vahşilerin aldığı ders bir kere daha maddenin, mana-maneviyat karşısındaki yenilgisine örnek olmuştur. Madde ile kahraman yetiştirilemeyeceği; tankların, tüfeklerin önüne siper olunamayacağı en canlı şekilde görülmüştür. Yine Türk-İslam tarihine bakıldığında madde-mana karşılaşmalarında mananın ezici üstünlüğünün sayısız örneğini görmek mümkündür. Maneviyattan yoksun olan, sadece yükselmeye endeksli zihniyetin beşiği olan Avrupa, bu haliyle insani değerleri her gün katletmekte, madde yarışının her şeyi meşru görmesiyle de kazanmak için yapılmayacak şey bırakmamaktadır. Bunun sonucunda ise dünya yanmakta, Afrika kırılmaktadır. Afrika’nın değerli madenleri hangi gerekçe ile Fransa’nın kontrolündedir? Avrupa’yı zengin eden ve asla doymayan mideleri besleyen zenginlikler nerelerden gelmektedir? Acaba dünyadaki açlığın müsebbibi kimdir? Birçok değerli madeni olmasına rağmen istatistiklere göre Afrika neden dünyanın en aç kıtasıdır? Bu durum benzeri şekilde dünyanın birçok bölgesine yayılmıştır. Dünya her geçen gün bu zihniyetin vahşiliğiyle savaşlar görmekte, silah ticareti uğruna devletler harabeye dönmekte. Yani paraya aşık Avrupa’nın para için insanlığın ölümünü hiçe saydığı bir süreç yaşanmakta, dün ve bugün olduğu yarın da olacağı gibi. Peki dünyayı bu kadar yaşanmaz hale getirmeye değer mi? Mahşer Meydanı’nda bunun hesabı nasıl verilir? Sınırsız olan ebedi hayata göre, bir nefes uzunluğu kadar olmayan bu fani hayatı hiç bitmeyecek gibi sahiplenmek doğru mudur? Aslında cevap çok kolay, elbette değmez bu dünyaya aldanmaya fakat gözü dönmüş Batı bunu idrak edemiyor. Aklıyla; tekniğin, bilimin sınırlarını aşıyor fakat bir türlü Mevla’ya ulaşamıyor. Çünkü salt akıl yetmiyor ulaşmaya, mana olmadan madde sadece aldatıyor. Bu gidiş, insanlığını kaybetmiş Avrupa için asla olumlu sonuçlar doğurmayacaktır, hesap herkes için olacak ve Allah’ın adaleti ise asla şaşmayacaktır!

Gelelim bizdeki Avrupa hayranlarına! Osmanlı son dönemlerinde toprak kaybı yaşamış, devlet düzeninde bozulmalar meydana gelmiş. Aynı dönemde Avrupa’da ise modernleşme, sanayileşme, zenginleşme görülmüştür. Bu durum Osmanlı’da, Avrupa’ya öğrenci gönderme ve oradaki gelişmeyi yerinde görüp bize uyarlama isteği oluşturmuştur. Bunun gereği olarak da özellikle Cennet Mekan II. Abdülhamid Han tarafından vatan-millet sevdasına dayalı bir hedef için Avrupa’ya öğrenci gönderilmiş, birtakım aydınların(!) da gönderilmesi uygun görülmüştür. Bu kadar iyi niyetli hamleler maalesef tam tersi karşılık bulmuş, sözde aydınlarımız ve ilim için gönderdiğimiz öğrencilerimiz ilim ve fen yerine kokuşmuş Avrupa’nın zevk ve eğlencelerinin esiri olmuş, asimile olmaktan zerre kadar haya etmemişlerdir! Döndüklerinde ise bizi biz yapan değerlerimizden nefret edecek kadar haysiyetsizleşmiş ve yanlış Batılılaşmanın temelini atmışlardır. Maddi kazanç amaçlı bu düşünce, gidenlerin nefsani isteklerinde boğulmuş ve ölü doğmuştur, haliyle istenen kazanç elde edilemediği gibi, kapıp getirdikleri virüs maneviyatımızı da zehirlemiş ve maalesef bin yıldır Batının bize yapamadığı bozulma, kendi elimizle kendimize enjekte ettiğimiz zehirle gerçekleşmiştir. Yine maalesef bu zehrin çok bariz bir biçimde bugünkü nesillerimizi de mahvettiğini üzülerek izliyoruz. Ortaya çıkan tablo şudur: Maddiyatını, maneviyatla destekleyemeyen bir Avrupa, özü maneviyatla dolu olmasına rağmen iğrenç bir maddiyatla çepeçevre kuşatılan biz! Şu bir gerçek ki Avrupa, mananın dışında kalmış tek dişli bir canavardır ve yok olmaya mahkumdur. Biz ise özü maneviyatla yoğrulmuş, maddiyatın pençesiyle kan kaybetmiş, yorgun düşmüş bir yiğidiz ve yiğit, düştüğü yerden kalkar. Unutmayalım ki 15 Temmuz ile birlikte yattığımız yerden silkindik şöyle bir tozumuzu, toprağımızı attık. Kudüs’ün işgal tarihi olan 15 Temmuz hain kalkışmasına, Cennet Mekan dedemiz Yavuz Sultan Selim Han’ın 24 Ağustos’ta Suriye’ye girmesinin yıldönümünde “Fırat Kalkanı” operasyonunu başlatarak karşılık verdik ve Suriye’deki mazlumların imdadına koştuk! 

Özetle; 15 Temmuz’dan sonra devlet-millet el ele vererek manamıza yani özümüze dönüp gereksiz maddeden kurtulmamızın, yeniden o izzetli günlerimize dönmemizin adımını attık inşallah!

 

Yazar: Yıldırım Karagöl

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort