JoomlaLock.com All4Share.net

İNSAN GÜZELLİĞİN PORTRESİDİR

İnsan Güzelliğin Portresidir

İnsan Güzelliğinin Portresidir - Yusuf-i Kenan

Sayı : 120 - Aralık 2017

 

İnsan Güzelliğinin Portresidir

 

İnsan, üns kökünden gelir. Ünsiyet kurmak, canlı ve cansız varlıkların etrafını sardığı çevreyle ilişki kurmaktır. Birlikte yol almaktır. İnsan, değerli bir varlıktır. İnsanın, aklı, iradesi, zekası ve duyguları birlikte yaşamaya, dünyayı güzelleştirmeye, kardeşlik duygularını arttırmaya yarar. Buna insani fıtrat denir. İnsan merhamet, vicdan, insaf duygu ve düşünceleri üzerine yaşar. Bunun dışına çıkan kişiler, kötülüklere uyarak kötülüğü seçmiş kişiler olur. Bununla beraber her insan öncelikle insan olduğu için değerlidir.

Dünyadaki en önemli görevlerimizden biri Marifetullah yani Allah’ı tanımaktır. O’nu tanımak içinse önce kendi nefsimizi, bedenimizi tanımamız gerekir. Çünkü nefsini bilen Rabbini bilir. İnsanoğlu hem madden hem de manen ne muhteşem, ne sırlı, ne mükemmel yaratılmış olduğunu anlasa ve idrak etse bu anlayış onu Allah’ın kudretini ve azametini anlamaya götürür. Hz. Ali’nin dediği gibi insan küçük alemdir. Bu alemde görebileceğimiz her şeyin özü Ademoğlu’nda mevcuttur.

Öyleyse insanın bu sırlı ve hikmetli bedenini tanımak temel vazifelerindendir. 

İnsan güzelliğin sırrıdır. Güzelliği hakkıyla anlamak isteyen herkesin bakacağı ilk yer İnsan- ı Kamildir. Güzellik hakikatini anlayan insanlarda tecelli eder. “Biz insanı en güzel biçimde yarattık.” (Tin sûresi 4.âyet) buyuran Rabbimiz Allah yaratılmışların en güzelini biz kullarına yine bizi göstererek işaret etmektedir. Yüce Yaradan insana öyle değer vermiş ki, dünyadaki bütün varlıklar ve göklerdeki her şey; kuşları, hayvanları, denizleri, denizlerdeki balıkları, havayı, oksijeni, suyu, ağaçları, taşı, toprağı, dağları, demiri, yer altı, yer üstü madenlerini ve daha sayamadığımız bir çok nimeti insanoğluna hizmet etmek için yaratmış bir kısmını istifadesine sunmuş, bir bölümünü de onun tasarrufuna bırakmıştır.

İnsan, alemin özeti, cihanın canıdır. Rabbimiz, içinde yaşadığımız şu dünya sarayına insanı halife kıldı... İnsanın Allah’ın halifesi olarak yaratılmış olması Allah’ın insana verdiği yüce değeri göstermektedir. İnsan halife sıfatını ve yaratıkların en üstün ve şereflisi olma özelliğini ancak Allah’a gerçek manada kul olmasıyla elde eder. Elbette başıboş yaratılmamış, yapıp ettiklerinden bir bir hesaba çekilecektir. Öyle ya, varlık alemi içinde her şeyin bir gayesi olduğuna göre böylesine üstün bir varlığın başıboş bırakılması ve gayesiz yaratılması mümkün müdür? Dolayısıyla insan; Allah’a kul olmak ve O’nun emir ve isteklerini hakkıyla yedrine getirmek, adaleti, şefkat ve merhameti yeryüzünde yaşamak ve yaymak üzere yaratıcısına verdiği sözü yerine getirme sorumluluğunu doğuştan üzerine almıştır. Ne zaman ki bu sorumluluğun hakkını veririz işte o zaman hayat sulh ve selamet, ne zaman ki unutur gaflete dalarız zulüm ve rezalete düçar oluruz. Diğer bir ifadeyle ne ekersek onu biçeriz.

Allah’ın bizlere rehber olarak indirdiği Yüce Kitabı Kur’an’ın ilk emri “Oku” dur. Kur’an’ımız insan merkezlidir. İnsana seslenir, insanı muhatap alır. Hedefi insanı insana yaraşır bir kıvama getirmek ve insan medeniyetini inşa etmektir. Kur’an; insanı yeryüzünde nefsine kul olmaktan çıkararak yalnızca Allah’a kul olmaya çağırır. Adeta, insana mutluluğun sırlarını ücretsiz bağışlayan berrak pınarlar gibi hayat kaynağı olur saadet bahşeder. Hikmet pınarının yanı başında dururken susuzluktan yanmak ne kadar acı ve ızdırap vericidir. Kitabı Kur’an, rehberi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) olan bir İslam aleminin, acılar içinde kıvranmasının; fırtınalı denizlerde güvensiz araçlarla yola çıkan ancak hedefine ulaşamayan sahil sahil can çekişen insanlıktan ne farkı vardır?

Şüphesiz her kesin olumlu özellikleri vardır. İnsan değerinin anlaşılmasına katkı sağlayan bu güzel özelliklerinin keşfedilmesi farkına varılması gerekir. Dışlama, aşağılama, küçümseme gibi olumsuz tavır ve davranışlar ise başkalarındaki olumlu özelliklerin fark edilmesine engel oluşturur. Kişilere önyargılı yaklaşan, küçümseyen, aşağılayan, dışlayan kişiler gerçekte insanın değerinin insan olmasından geldiğini anlayamamış demektir. Bu durumda çevresindeki kişileri dışlayıcı tavırlar içinde olanın gerçekte insanlık adına sorunlu olduğu söylenebilir.

İnsan değerli bir varlıktır; özellikle fıtri özellikleri bakımından olduğu gibi kabul edilmeli, değer verilmelidir. Günah yönünden ise her insan zaman zaman hata yapabilir, hatta bazen terk edemediği olumsuz alışkanlıkları olabilir. Bu tür özellikler zararlı olmakla beraber tamamen insanı değersiz yapmaz. Aksine tevbe etmesi için fırsat verilmeli, nasihatte bulunulmalıdır. Hemen silip atmak yerine güzel olan özellikleri ile değerlendirilmeli, hatalarını görüp anlaması içinse ifade edildiği gibi imkan tanınmalıdır. Unutulmamalıdır ki insan hata yapabilir, ama hatada ısrarcı olmamalıdır.

Baktığımız yerden gördüğümüz için, bakışımız mutlaka Rahmani olmalıdır. İnsanların fıtratları da fiziksel özellikleri gibi farklıdır. Bu farklılık her birimizde bulunan ayrı bir ilahi tecellinin tezahürüdür. İşte bunun hatırı her şeyin üstündedir. Mümin, mümin kardeşini sevmekle yükümlüdür. Çünkü iman etmiş olmanın şartlarından bir de budur. Müslüman kulun gönlü Rabbimiz Allah’ın tecelligahıdır. Bu sebep; insana bakışımızın temelini oluşturmalıdır. Ancak Bu tarz bir bakış ile insanın değeri ve hakikat nazarındaki konumu anlaşılabilir. 

İnsan ne kadar güzel ve özel olduğunu kendini tanırsa idrak edebilir. Bunun içindir ki tefekkür en büyük ibadetlerdendir. En büyük tefekkür gönüle dönük olanıdır. Çünkü gönül insana ait keşfolunmayı bekleyen sırlar ile doludur. Bu sırların en büyük tecelligahı Mümin kulun gönlüdür.

Herkes kendi gönlünde tek başına yol alamaz. Bunun için bu keşfe giden doğru yolları bilen iyi bir rehbere ihtiyaç vardır. Çünkü gönül keşfinin yolları çok çetin ve çetrefillidir. Pusula şaştığında insan kendi içinde kaybolabilir. Bulduğunu zannettiği şeyler kendi nefsi arzularının farklı tezahürleri olabilir. O sebeptendir ki bu yola rehbersiz çıkılmaz. Rabbimiz Allah’ın; en büyük yarattığı eseri olan İnsan için yol gösterici peygamberler gönderilmiştir. Son peygamber olan Hz. Muhammed Mustafa’dan (sav) sonra ise peygamber varisleri olan Allah dostu İnsan-ı Kamiller bu kutsal yolun irşad ve yol göstericileridir.

Her şeyden önce kişi, insan olması itibariyle tabii bir değere sahiptir. Çünkü onun hakkında Rabbimiz Allah şöyle demiştir: “And olsun ki biz, insanoğullarını şerefli kıldık, onların karada ve denizde gezmesini sağladık, temiz şeylerle onları rızıklandırdık, yarattıklarımızın pek çoğundan onları üstün tuttuk.” (İsra 70) İnsanın, doğumuyla hatta ana rahminde teşekkül etmeye başladığı andan itibaren sahip olduğu bu değer; bütün değerlerin ilki, en yaygını ve devamlı olanıdır. Buna sahip olurken maddi-manevi hiçbir karşılık ödememiştir. Bu, tamamen Rabbimizin biz insanoğluna bir lütuf ve ihsanıdır. Öyle bir ihsan ki; kadın-erkek, siyah-beyaz, kuvvetli-zayıf, zengin-fakir demeksizin ve herhangi bir din ve milliyet farkı gözetmeksizin bütün insanlığı kuşatmıştır. Ayrıca İslam, şahıslar arasındaki sınıf farklarını da ortadan kaldırmış ve Hz. Peygamber’in ifadesiyle “İnsanlar Adem’in çocuklarıdır, Adem’i de Allah topraktan yaratmıştır.” buyurarak insanlar arasındaki soy, ırk, dil ve renk farkına zerre kadar önem verilmediği belirtilmiştir. Böylece İslam, insanların birbirine eşit olduğunu, eşit hak ve hürriyetlere sahip bulunduğunu bildirmiş ve ferdin kanını dökülmekten, ırzını çiğnenmekten, malını gasbedilmekten, meskenini tecavüzden, nesebini bozulmaktan ve vicdanını tahakkümden korumuştur.

İslam’ın insana sırf insan olması itibariyle vermiş olduğu değerin sayısız örneğine Kur’an-ı Kerim’de, hadislerde ve İslam tarihinde ve özellikle de Hz. Peygamber’in (sav) hayatında rastlamak mümkündür. Onlardan biri ve belki de en çarpıcı olanı şudur: Bir gün Hz. Peygamber (sav) Ashaptan bir grupla otururken yakınlarından bir cenaze geçmiş ve Peygamber (sav) cenazeyi görünce ayağa kalkmıştı. Yanında bulunanlar, onun bir müslüman cenazesi olmadığını, yahudi cenazesi olduğunu söyleyerek, ayağa kalkmanız gerekmezdi demek istemişlerdi. Onların bu sözü üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.): “Müslüman değilse insan da mı değil?” cevabını vermişti.

İslam’a göre insana değer vermek başka şey, insan değerini kabul etmek başka şeydir. Hele insana üstünlük tanımak ise bambaşka bir şeydir. “Her hak sahibine hakkını vermek” ve onun sınırlarını belirtmek elbette güzeldir. Fakat daha güzel olanı; ona o hakkı verdikten sonra, onu sevdirmek, onu korumaya teşvik etmek, ona koruma yollarını sağlamak ve bunu bir inanç meselesi haline getirmektir. İşte bunun içindir ki Peygamber Efendimiz: “Malı uğrunda öldürülen şehittir. Dini uğrunda öldürülen şehittir. Canını müdafaa ederken öldürülen şehittir. Ailesi uğrunda öldürülen şehittir” demiştir. Böylece İslam, kişinin şeref ve haysiyetini korumuş, ona dokunulmazlık hakkını vermiş ve bu uğurda ölmesini de kutsal saymıştır.

Allah, kişinin dış görünüşüne, derisinin rengine değil, inancına değer vermektedir. Nitekim bize örnek olası hasebiyle sahabe efendilerimizden Bilal-ı Habeşi (ra) ile Ebu Zer el-Gifari (ra) arasında çıkan bir tartışmada Hz. Ebu Zer, Hz. Bilal’e “siyah kadının oğlu” diye hitap etmiş ve Hz. Bilal bu söze çok üzülmüştü. Durumdan haberdar olan Hz. Peygamber (sav), Hz. Ebu Zer’e: “Sende hala cahiliye adetleri görüyorum!” demişti. Söylediği sözden pişmanlık duyan Hz. Ebu Zer bir yanağını yere koymuş ve: “Bilal yanağıma basarak üzerimden geçmedikçe buradan kalkmam!” diyerek üzüntüsünü dile getirmişti. 

Sonuç olarak her şey insanı tanıyıp anlamaktan geçer. Çünkü tüm sorunların temel çıkış noktası insanın sırrına vakıf olup insanlığımızı yaşayıp, insanlığı yaşatabilmek ile mümkündür. Ceddimiz Osman Gazi’ye Mürşidi Şeyh Edebali’nin dediği gibi;

 

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”

 

Yazar:  Yusuf-i Kenan

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort