JoomlaLock.com All4Share.net

İBADETTE İHLASA ULAŞABİLMEK

İbadette İhlas

İbadette İhlasa Ulaşabilmek - Mine Şimşek

Sayı : 115 - Temmuz 2017

 

İbadette İhlasa Ulaşabilmek

 

Sonsuz hamd ve şükürler Halık-ı Zülcelal Hazretleri’ne olsun. Başlarımızın tacı, gönüllerimizin ilacı sevgili Peygamberimiz’e salat ve selam olsun. Bu ayki yazımızda ibadetlerimizde amellerimizin daha güzelini, takva olanını ve ihlaslı yapabilmenin inceliklerini anlatmaya çalışacağız inşaallah.

İhlas nedir? Sözlük manası: Temiz, doğru, yürekten, sevgi, samimiyet, doğruluk anlamındadır. İstılahi manası ise: Arıtma, saflaştırma, kul ile Rabbi arasında riyasız bir amel, nefse pay çıkarmadan doğruca Hakk’a yönelmesidir.

Ayeti Kerimede Cenabı Hak (cc) buyuruyor ki: “İnanıp da güzel işler yapan ve Rablerine gönülden boyun eğenlere gelince işte onlar cennet ehlidir, onlar orada ebedi kalacaklardır.” (Hud 23) 

Birkaç hadisi şerifte Peygamberimiz (sav): “O sizin suretlerinize bakmaz, kalplerinize bakar.” “İhlaslı az amel yeter.”, “Amellerinizde ihlası gözetin, zira Allah sadece amelin halis olanını kabul eder.” buyurmuştur. Hadisi kudside de: “Kulumun bana yaptığı ibadetlerden en çok sevdiğim; ihlas ile başkasına nasihat etmesidir. Kuşkusuz Allah ancak kendi rızasını kazanmak gayesiyle halisane olarak yapılan amelleri kabul eder.” buyrulmaktadır. (Müslim 33) 

Bizler bazen düşünüyoruz! Bu dünyaya niye geldik? Nefisimizin terbiyesi için. Cenabı Hak (Fecr 27-29) buyuruyor: “Ey mutmain olmuş nefs! Sen ondan razı, O da senden razı olarak gir cennete.” Bu ayeti kerimeden anlaşılıyor ki artık terbiye olmuş nefs Cenabı Hakk’ın (cc) rızasını kazanıp cenneti hak etmiştir. Bizler ise kendimizi hesaba çektiğimizde Rabbimizin emir ve buyruklarını yerine getirebiliyoruz. Fakat bizlerden ihlas isteniliyor. Gönülden Allah’a sevgi ve muhabbet olması ve teslimiyet olması gerekir. Yapmış olduğumuz ibadete güvenmeden az ama öz ameller ile kulluğumuza devam edip O’nun rızasını arama gayretinde olmalıyız. Allah dostları ise ihlası şöyle tarif buyurmuşlardır: “Bizler acıktığımızda ekmeğe iştahla sarıldığımız gibi veyahut da uçurumun kenarında giderken düşerim korkusu ile dikkat ettiğimiz gibi Cenabı Hakk’ın (cc) celalinden korkup, ibadetlerimiz de sevgimiz de bu şekilde olmalıdır.” 

Hâce Hazretleri (ksa) ihlas ile ilgili bir sohbetlerinde: “İbadette öncelikle ihsana ulaşabilmek için o ibadeti emredildiği gibi yapmaya çalışmak gereklidir. O ibadete gönlünü katmak gereklidir. Sevgi ile muhabbet ile coşku ile yapmak, haz almak… İbadet sırf bedenle yapılan şey değildir. Kalbin, ruhun, zihnin o ibadete iştirak etmeli. Allah gönlüne nazar ediyor yani senin Kur’an okurken, tesbih çekerken, namaz kılarken gönlüne bakıyor; gönlünde oluşan ne? Evet elinde tesbih var, çekiyorsun ama kalbin ne çekiyor, kalbin de Allah diyorsa, huzur buluyorsan tamam. 

Abdesti de öyle almalıyız, düşünki yazın aşırı sıcakta denize girsen serinlensen daha o denizden çıkmak istermisin? Adeta o serinliği bütün iliklerine kadar hissedersin. Sanki gaflet ateşinde idin Rabbin senden bir abdest istedi, sen o denize giren adam gibi suyun altına girdin, Allah bir dalga getirdi ve seni yakan ateşi bir anda söndürdü, yanıp kül olacaktın hayatın kurtuldu, tertemiz oldun, vücudunun bütün güzellikleri açıldı. Abdesti böyle bir şevk ile iştah ile alacaksın. Allah’ın izniyle öyle aldığın abdest ile namazı da bu minval üzere kıl, o zaman ihsana ermiş olursun. Eğer sen namaz kılarken Allah’ın azameti karşısında gönlünde mahcubiyet, mahviyet oluşuyorsa Allah’tan utanıyor, o yüzden boynunu büküyorsan, o garipliği gönlünde hissediyorsan, Allah’ın yanında namaz kılıyorsun demektir. İşte tefekkür dediğimiz şey bu ihsana böyle ulaşılır. Yoksa sen ellerini bağlamışsın, kıbleye dönmüşsün ama içinde gezen tilkiler var, bedenin eğilip kalkmaktan öteye gitmiyor.” buyuruyor.

Hâce Hazretleri’nin (ksa) bu güzel sohbetlerini biraz açacak olursak ibadet yaparken ben borcumu yapayım, üzerimden kalksın düşüncesi ile değil de gönülden yaparak, kendimizi o ibadete vererek yapmamız isteniliyor. Misal: Bir tabak yemek yerken ne kadar malzeme zengin olursa olsun, tuz olmaz ise o yemeğin tadı olmaz. Allah dostları: “İhlas amelin tadıdır, tuzudur.” buyururlar. Bizler yapmış olduğumuz ibadetlerimizde tat alamayan insanlar olarak ilk önce şu hasta gönüllerimize şifa bulmalıyız. Namaz kılıyoruz eğilip kalkmaktan öteye gitmiyor, oruç tutuyoruz açlık ve susuzluktan başka bir şey hissetmiyoruz, sohbet dinliyoruz “Bu anlatılanları bir kez daha duymuştum.” diyebiliyoruz. Fakat bizden istenildiği gibi amele dökemiyoruz iştahla yapamıyoruz. Bu da hasta olan kişinin “Ben doktora gitmeden, ilaç kullanmadan iyi olurum!” diyen kişinin haline benzer. Doktor ilaç yazar, biz o ilacı alıp tarif edildiği gibi kullanmaz isek şifa bulamayız.

Hasta gönüllerimize şifa dedik... Bunu kendimizde arayıp; “Nerede yanlışım var, acaba nerede eksiğim, hatam var? deyip o eksiğimizi bulmaya çalışmalıyız. Birincisini açıklamaya çalışalım: Bir bayan olarak çok maleyani ile uğraşlarımız var ise bunu azaltmalıyız. Aksi halde bu durum bize ibadetten değil tat almak “Ne zaman bitecek!” düşüncesini getirir. Mesala çok telefon veya televizyon bağımlısı isek veya da bilgisayarın başında örgü modelleri, yemek tarifleri, belki alacak gücümüz olmasa bile takı ve kıyafet modelleri ile saatlerce vakit geçirebiliyorsak bunlar zaman israfıdır.

İkincisi: Acil işimiz olmadıkça çok çarşı pazar dolaşıyorsak, vitrinlerde ev eşyalarına takılıp gönüllerimiz hep onlarla meşgul ise veya ev gezmelerinde altın günlerinde kısır, kek, kurabiye yiyerek vakitlerimiz geçiyorsa bu da bizim için ciddi sıkıntı.

Üçüncüsü ise: Ne dünyaya ne de ahirete yaramayan lüzumsuz çok konuşmalarımız, dedikodularımız, Allah korusun yalan sözler, belki farkına varmadan ağzımızdan çıkan isyan kelimelerimiz var ise durumumuz vahim.

En kısa zamanda bu hastalıklarımıza tevbe edip boş uğraşmalarımızı azaltmaya gayret etmeliyiz. Hâce Hazretleri bir sohbetlerinde çok kitap okumamızı, annelerimizin hayatlarını, peygamberlerin, sahabe efendilerimizin hayatlarını okumamızı ve kadın ilmihalinin öğrenilmesini, ayrıca her gün Kur’an cüzü ve Kur’an’ın mealini okumamızı tavsiye buyurmuşlardı. Bizler de şu hasta gönüllerimize Allah dostlarının tavsiyelerini istenildiği gibi yerine getirir isek, Allahın izni ile şifa bulup ihlasın tadına varabiliriz inşaallah.

Cenabı Hak (Hicr 99) ayeti kerimesinde bizlere buyuruyor: “Sana ölüm gelip çatıncaya kadar Rabbine kulluk et.” Rabbimiz bizlerden ölene kadar kulluk istiyor, boş işler ile uğraşmamızı istemiyor, ama ihlaslısını, en güzelini istiyor gönülden gelerek… Bunun içinde yine Kur’an-ı Kerim’de muttakileri ve takva sahiplerini methederek kulluğun en güzelinin nasıl olacağını bizlere bildiriyor. Birkaç örnek verecek olursak:

“Kuşkusuz takva sahipleri gölgeler altında ve pınar başlarındadırlar.” (Mürselat 41) 

“Kendilerine peygamber gönderdiğimiz memleketlerin halkı iman etseler ve takva sahibi olsalardı elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık. Fakat onlar peygamberimizi ve ayetlerimizi yalanladılar. Biz de onları işledikleri günahları sebebiyle cezalandırdık.” (A’raf 96) 

“Muttakilere gelince muhakkak onlar güvenli bir makamdadırlar. Onlar ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyecekler karşı karşıya oturup sohbet edeceklerdir. İşte halleri böyledir, hem onlara iri gözlü hurileri eş yaptık. Orada güven içinde her meyveyi yiyip içerler. Orada dünyadaki ilk ölümden başka ölüm tatmazlar, Allah onları cehennem azabından korumuştur.” buyrulmaktadır. (Duhan 51-56)

Takva demek, insanın bütün benliğiyle Allah’a yönelmesi, kişiyi Allah’tan alıkoyacak her şeyden uzak durması ve her işinde Hakkı’n rızasını gözetmesidir, diyebiliriz. Kısaca özetleyecek olursak Kur’an-ı Kerim’de yer yer şunlar zikredilmiştir: Allah için iyilik yapan, namazı dosdoğru kılıp zekatı verenler. Haramları terk edip şüphelilerden dahi sakınanlar. Geceleri az bir miktar uyuyup seher vakti Allah’tan af ve mağfiret dileyenler. Öfkelendikleri zaman öfkelerine sahip olanlar. Söz verdikleri zaman ahitlerini yerine getirenler. Sabır ehli olanlar, günah işlediğinde hemen tevbe edenler. Rablerinden korkup saygıyla boyun eğenler, salih amel işleyenler, dosdoğru ve sadık olanlar ve kalbi selim kimselerdir.

Yazımızı bir kıssa ile bitirelim inşaallah: Bir Allah dostu müridlerine ihlas ile ilgili sohbet eder, müritlerinden biri kalbini yoklar, şeyhin anlattığı o ihlas ve samimiyeti kalbinde bulamaz ve o günden sonra artık gidip gelmez olur. Bu durumun farkına varan şeyh onu huzura çağırtır ve sorar: “Artık yanımıza niçin gelmez oldun?” Mürid cevap verir: “Sohbetinizden etkilenerek kendimde ihlası bulamadım bu yüzden terk ettim.” ser. Şeyh ona: “Evlat biz sana ameli terk et demedik, amelinde ihlası ara dedik.” der, şeyh sözüne devamla: “Şeytanın bir hilesidir ki insanlara hayır adına yaklaşıyor gibi görünüp musallat olmaktadır. Sen hizmetine devam et, ihlası da onun içinde ara, en kötü ihlassızlık hizmeti terk etmektir. Tam ihlas ise amelin içinde aranılır, o amel veya ibadetinde kendi nefsine bir pay çıkarmadan yaptığın o işe kilitlenmek en büyük ihlastır.” diye ikazda bulunur.

Cenabı Hak (cc) ne şekilde olmamızı istiyorsa O’nun istediği gibi kulluğumuzu yapıp takva sahibi olanlardan, ihlasa ulaşabilenlerden olmayı cümlemize nasip etsin.

 

Yazar: Mine Şimşek

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort