JoomlaLock.com All4Share.net

Hz. ŞAHI NAKŞİBEND ve NAKŞİBENDİLİK -2

Hz. Şahı Nakşibend 2

Hz. Şahı Nakşibend ve Nakşibendilik -2 - Abdulkadir Visâlî

Sayı : 120 - Aralık 2017

 

Hz. Şahı Nakşibend ve Nakşibendilik -2

 

Kur’an-ı Kerim’de “Allah kibirli olanları elbette sevmez.” (Nahl, 23) buyrulmuştur. Şahı Nakşibend hazretlerinde ve yolunu ihlas ile takip edenlerde elbette bu zemmedilen ahlakın bulunması söz konusu değildir. Bu manada Hazret (ks), başta talebeleri olmak üzere tüm müminlere karşı merhametli, tevazu sahibi idi. İlahi taksimden kendi hissesine düşmüş, hakkında “(Manen) Dünyaya gelmemden maksat, onun vücut bulmasıdır.” buyurduğu Muhammed Parsa (ks) ile yaşadığı hadise nasıl bir mahviyete sahip olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Muhammed Parsa Hazretleri, bir akarsu kenarında ayaklarını suya indirmiş, sırt üstü yatmış ve derin bir mefkûreye dalmış vaziyette idi. Talebesinin bu huzurlu halini göre Hazreti Şahımız, ses etmeden üzerindeki elbiseleri çıkarır ve yavaşça suya girerek Hazreti Parsa’nın ayaklarına yapışır ve Allah’a şöyle yalvarır: “Ya Rabbi! Beni bu ayaklar hürmetine affeyle!”

Sadece insanlara mı? Elbette hayır! Hayvanlara dahi nice emeği geçmiştir bu mübarek zatın. Hocalarının emri ile tam yedi sene onlarla meşgul oldu. Yaralarını tedavi etti, onlara ekmek ve su temin etti. Adeta onlar üzerinden bir şefkat ve merhameti talim etti. İnsanların iğrendiği o mahluka hizmetle bir taraftan nefsini yerden yere çalarken bir taraftan da izini takip edenlere/edeceklere çok şey anlattı. Lisanı haliyle; “Hayvana bile yaratanına olan sevgiden, eşref-i mahluk olmanın getirdiği kulluk sorumluluğundan dolayı böyle davranılıyorsa ya ekmel olan, ahsen olan insana muamele nasıl olmalı, varın siz düşünün.” diyordu.

Ve sohbet... Kendilerinin en çok üzerinde durdukları usulleri idi. Yolumuz sohbet yoludur, buyurarak adeta yolunun bütün erkânını tek cümle ile özetliyordu. Çünkü sohbet dinin talimiydi. Peygamber ile ashabı arasındaki sır bu vesileyle açığa çıkacak, gönülden gönle akacak ve insana şifa olacaktı. Hayır cemiyette, cemiyet sohbettedir; ilkesi ile insanları hakikate, neticede en hakiki mürşide, Hakk’a davet edecekti. O sohbetler akl-ı maaşa, kafası, kalbi dünya sevgisi ile dolup taşanlara değil; akl-ı mead olanlara, Allah ve Rasulü uğruna gönülleri muhabbetle, kuş gibi çarpanlara, Allah’a döneceklerini unutmadan yaşayanlara hitap ediyordu. Evet, bütün mevzusu temelde iki cümle ile özetlenebilir; Muhabbetullah ve Marifetullah... Ömrünü Allah’ı, Peygamber’i, kendisinden evvel ki selef-i salihini anlatmak/tanıtmak ve onlara gönülden bir sevgi ile itaati tavsiye etmekle geçirdi. Bütün mevzusu bu idi. O’na (cc) kavuşmanın, O’nu (cc) dert edinmenin bütün dertleri bitireceğini izah etmek için adeta kapı kapı dolaştı. Yolunu takip eden büyükler öyle buyurmuyorlar mı; “Allah var, ne gam var...”

Büyük pirimiz Abdulhalık Gücdevanî (ks) Hazretleri’nin sekiz esasına ilaveten buyurduğu üç kelime ile Vukuf-i Kalbi, Vukuf-i Zamani ve Vukuf-i Adedi ile bizlere takvayı salık verdi. Çünkü takva bir şeyi istenildiği şekliyle (ihlas), istenildiği zaman (vakit) istenildiği kadar (miktar) yapmaktır, diye tarif edilmiş. Hem ilk söylenen sekiz esas hem de sonradan ilave edilen bu üç mübarek kelime “Şüphesiz azığın en hayırlısı takvadır.” (Bakara 197) buyrularak hedef gösterilen, daha sonra da “Haberiniz olsun ki, Allah katında en şerefliniz en takvalınızdır.” (Hucurât, 13) buyruğuyla çıtası yükseltilen güzelliğe ulaşmaya vesiledir. 

Şunu ifade etmeliyiz ki bu işin bir de ilahi kader, nasip tarafı vardır. Yani Allahu Teâlâ bu mübarek insanları ve hulus ile yolundan giden milyonlarca zevatı ezelde seçmiş ve bu büyük devlet ve nimet ile bereketlendirmiştir. Çalışmayla, istemeyle, aramakla elde edilemeyecek kadar büyük nimetler bunlar. Nitekim Şahı Nakşibend Hazretleri daha dünyaya gelmeden köylerinin yanından geçen Şemsülhak Baba Semmasi Hazretleri (ks) yanındaki müridânına bu köyden bir er kokusu alıyorum diyerek onu manevi evlatlığa kabul etmiş ve terbiyesini de hulefasından Seyyid Emir Külâl’e havale etmişler. 

Taassup sahibi olduğumuz için değil, diğer tarikat büyükleri tarafından da bu şekilde vasfedildiği için gönül rahatlığı ile diyebiliriz ki; Nakşibendi tarikatı -lâ teşbih- dünya üzerinde, yakaladıkları yüksek seviyeli eğitim kalitesi ve yetiştirdiği başarılı öğrencileri ile ünlenmiş üniversiteler gibidir. Nasıl buralardan mezun olan öğrenciler bilgi ve birikimi üst seviyede, mesleğinin inceliklerine vakıf, sosyal ve kültürel yönden de donanımlı olarak iyi kariyerlere sahip oluyorlarsa; zahir ve batın her türlü ahvaliyle hakikaten Nakşibendi olanlar, Muhammed Bahauddin el-Buharî (ksa) Hazretleri’nin ve onun günümüzdeki varislerinin izini takip edenler de marifetullahın sırlarına nasibi nispetinde vakıf olacak, olgun kişiliği ve örnek ahlakıyla insanların ve dahi tüm mahlûkatın sevgisini kazanacak, neticede de Rabbinin ve Peygamber’inin, saâdatın rızasına nail olup şefaat, cennet ve Cemalullah ile şereflenecektir inşaallah.

Böyle bir insan güneş gibi olur o vakit. Etrafına istifade edilecek öyle bir ışık ve sıcaklık yayar ki kimse ona kayıtsız kalamaz. Onunla teberrüklenilir ve bu bereket iki cihanda devam etsin istenir. Konuşmaya, bir şeyleri yayma çabasına gerek bile kalmaz. Kendiliğinden yayılır. Tıpkı penceresi olan her eve güneşin süzüldüğü gibi. Göremeyenler, kalpleri mühürlenen, gönül pencereleri olmayan nasipsizlerdir.

Cenabı Hak bu mübarek yoldan nasibimizi artırsın. Gönlümüzü ve gözümüzü kör edip bizi nefis ve şeytana yem etmesin. Bizleri başta Hâce Hazretleri (ksa) ve Şahı Nakşibend (ksa) olmak üzere hakiki Nakşibendilere bağışlasın. O Azizlerle dareyn saadeti lütfeylesin.

Âmin.

 

Yazar:  Abdulkadir Visâlî

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort