JoomlaLock.com All4Share.net

BİZ BÖYLE DEĞİLDİK

Biz Böyle Değildik

Biz Böyle Değildik - Andelib

Sayı : 116 - Ağustos 2017

 

Biz Böyle Değildik

 

Biz bu dünyadan nereye 
Göçelim, ya Muhammed? 
Yeryüzünde, riya, inkar, hıyanet
Altın devrini yaşıyor...

Diller, sayfalar, satırlar
“Ebu Leheb öldü” diyorlar:
Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed; 
Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!

Neler duydu şu dünyada
Mevlid’ine hayran kulaklarımız; 
Ne adlar ezberledi, ey Nebi,
Adına alışkın dudaklarımız! 
Artık, yolunu bilmiyor; 
Artık, yolunu unuttu
Ayaklarımız! 
Kabe’ne siyahlar
Yakışmamıştı, ya Muhammed,
Bugünkü kadar!

                                                   Arif Nihat Asya

 

Zor zamanların nesliyiz biz. Küfür her taraftan sarmış etrafımızı. Kültürüyle, ekonomisiyle, siyasetiyle çepeçevre kuşatılmışız. Müslümanlar olarak onların dili ile konuşur olduk. Onlar gibi yaşıyoruz. Onlardan farkımız kalmadı artık.

Hani çocukluğumuzda oynardık. İki resim arasındaki farkları bulmamız istenirdi. Bugün bir müslümanla kafirin arasındaki farkları nasıl bulalım? Batılılar gibi giyiniyoruz, batılılar gibi yaşamaya çalışıyoruz. Aile ilişkilerimiz örfümüz her geçen gün onlara daha çok benziyor. 

En tehlikelisi de biz batılılara hayran olmuşuz; doğrular yanlış, yanlışlar doğru olmuş hayatımızda. Türkiye’nin birçok yerinde insanlar çırılçıplak dolaşırken yadırganmıyor, onlara sonuna kadar özgürlük… Tesettürde fitne zamanından dolayı biraz takvaya riayet edip çarşaf giyene garip garip bakılır olmuş.

Bir kardeşimiz Erzurum’un bir köyüne akrabalarını ziyaret için gittiklerinde, hanımının çarşaflı olmasını köydekilerin garipsediğini anlatmıştı. Nene Hatunların torunları ne hale gelmiş. Saçlarının telini dahi kendi öz çocuklarını göstermeyen annelerimizin çırılçıplak torunları geziyor ortalıkta. Kulağında küpe, saçında gökkuşağının renkleri, ne giydiği belli olmayan erkekler ortalıkta artist artist gezerken, sakallı ve şalvarlı müslümana daha garip bakılıyorsa ayarlarımız bozulmuş demektir.

Biz böyle değildik…

Bizi böyle garaib müslüman haline getiren sebepleri bulmak ve bunlara çözüm üretmemiz gerekir. Düşmanın en tehlikelisi içerden olanıdır. İnsanın en büyük düşmanı kendi nefsidir, kendi nefsinin yaptığı kötülüğü başkası ona yapamaz. 

Toplum olarak en büyük tehlikelerden biri de içimizdeki müslüman görünümlü kişilerdir. Birçok İslami kavramın içinin boşaltılması bu kişilerin eliyle yapılmaktadır. Hâce Hazretleri (ksa), “Maalesef bugün Ebubekirler, Ömerler, Aliler yetişmezken birçok ibni Sebe, ibni Selül yetişiyor.” buyurmuştu. Bu insanlar fikirleriyle kafirlerin İslam’a atmaya çalıştıkları yaftaları desteklemektedir.

Bugün cihad gibi en önemli İslami kavramlardan birini ağzımıza bile alamıyoruz. İŞİD’çi damgasını vurmak için bahane arıyorlar.

İhlas, ihsan, takva, huşu… gibi kavramlar lüks sınıfına girmiş, onların yanına bile yaklaşamıyoruz. İbadetlerini düzenli yapan, harama helale dikkat eden bir müslüman geçmiş zaman evliyaları gibi olmuş. Hâce Hazretleri (ksa) ihvanlarının tasavvufi seyrinde erbain yolunu, riyazat yolunu pek kullanmazlar. Buyururlar ki, “Bugün bir müslümanın müslüman kimliğini muhafaza ederek yaşaması onun için riyazattır, erbaindir.”

Tasavvuf da bozulan kavramlardan bir tanesi. O da bugünün kavram kargaşasından fazlasıyla nasibini almış. Tasavvuf deyince Mevlana, Yunus Emre gibi Allah dostları gelir hemen akla. Onlardaki ilahi aşktan dem vurulur… Onların İslami yaşantıları, imanları, ihlasları hiç gündeme gelmez. Namazları, oruçları hiç konuşulmazken, varsa yoksa aşk… Peki onları anlatanlara soralım: “Bu nasıl bir aşk ki seni yaratan namaz kıl diyor, sen oralı bile olmuyorsun?” Alevilerin Hz. Ali’yi sevmesi gibi… 

Seven sevdiğine benzemek ister. Sevdiğini söyleyenlerin hayatı, sözlerini inkar ediyor. Birileri Mevlana üzerine kitap yazıyor, gel gör ki ondaki imandan nasibi olmuyor. Çocukluğumuzda bir dönem İslami film furyası vardı. Bazı filmleri defalarca izledik: Çağrı, Ömer Muhtar, Yalnız Değilsiniz, Minyeli Abdullah… Biz o kahramanlara çok farklı bakardık. Sonradan öğrendik ki çoğunun dinle alakası bile yokmuş.

Dinsiz, kafir kelimelerini kullanmaya da korkar olduk. Bunları kullansak hemen yadırganıyoruz. Amacımız radikaller gibi önümüze geleni tekfir etmek değil ama söylenmesi gerekenler söylenmeyecek mi? 

Hoca cuma vaazında; karısını, kızını düğünde başka erkeklerle oynatana laf söylüyor. Hocayı karalama kampanyası başlıyor. Hoca meseleyi İslami açıdan değerlendiriyor, bir haramı cemaate anlatıyor. Peki hoca haramları anlatmayacaksa camide ne anlatacak o kürsüden? Ağaç dikin, çiçek yetiştirin, çevreyi güzel kullanın… İslam bunlar mı? Birileri alınacak diye konuşulmayacak mı? İslam’ın hakikatleri anlatılmayacak mı?

Birileri de uyanık geçinip ortamın bozukluğundan, karmaşasından yararlanıp insanların aklını bulandırmaya çalışıyor. “Namaz kılmayanlar, mürtedler (dinden dönenler) öldürülebilir mi?” gibi İslami bir meseleyi çağın aklına kurban etmeye çalışıyor. Hz. Ebu Bekir (ra) zekat vermeyenlerle niçin savaşmak istedi? Bu zevata göre çok yanlış bir iş yaptı? Kız erkek karışık eğitimi savunuyor, bugünün eğitim ortamı öyle ya…

İslam’ın ilk medreselerinden olan ashabı suffada kadın erkek sahabeler birlikte mi ders gördüler? Camiler sadece ibadet mekanı değil aynı zamanda eğitim yuvasıdır. Bugün camide genç kız-erkek yan yana ders işleyebilir misin? Daha çok birçok meselede nefsimizin esiri olmuş metaryalist, kapitalist düşünen aklımıza İslami kavramları onaylatmaya çalışıyoruz. Bunlara göre kısas olmaz, zani taşlanmaz, hırsızın eli kesilmez, cehennem çok acımasız… 

Hz. İbrahim’in İsmail’i (as) kesme hadisesi akla uygun mu? Kur’an ayeti olmasa birçok olayı inkar mı edeceğiz? Bedir’de oğul babaya, kardeş kardeşe karşı savaştı. Peygamberimiz (sav) akrabaları birbirine mi düşürdü? Bu savaşı böyle mi değerlendireceğiz? Meselelere, olaylara İslam’ın penceresinden bakmayınca çok farklı yollara gidersiniz ve bu yolların sonu imansızlık uçurumdur.

Felsefe ağırlıklı ilahiyatlarımızda maalesef kafası karışık, gönlü karışık, imanı şüphe dolu bir nesil yetişiyor. Hadis inkarcılarına, Kur’an mealcilerine, mezhep düşmanlarına bakalım: Bu fikirleri ile kullukları, takvaları ziyadeleşiyor mu? İhlaslı mı oluyorlar? Maalesef, tam tersine farz olan birçok ibadeti bile terk eder hale gelmişler.

Ehli sünnet çizgisinde olan alimlerimizde, sûfilerimizde, cemaatlerimizde ise İslam’ın birçok güzelliği neşvü nema bulmuştur. 

İslami kavramların yerli yerine oturması için alimlerin gayret etmesi gerekir. Bunu ancak ehli yapabilir. Allah’ı (cc) seven, Peygamber Efendimiz’e (sav) gönülden bağlı olan birçok müslüman kavram kargaşasından dolayı kulluğunu güzelleştiremiyor, ibadetlerini yapamıyor. Ne dininden vazgeçiyor ne nefsinin arzularından vazgeçiyor. İkisini de idare etmeye çalışıyor. Kansere yakalanma tehlikesi olsa, doktor bize dikkat etmemiz gereken şeyleri söylese nasıl da önemseriz. Hayat söz konusu. Ölümcül kanser virüsleri gibi yaptığımız birçok şeyin imani, İslami meselelerde bizi çok tehlikeli yerlere götüreceğinin farkında değiliz.

İslami birçok kavramın ehli tarafından bugünün müslümanlarının anlayacağı tarzda, aslına/özüne uygun bir şekilde anlatılması ve yaşatılması en önemli meselelerimizden olmalı. Hayat kadar önemli… Müslüman ve mümin oluşumuz buna bağlı…

 

Vicdanlar, sakat çıkmadan,

Ya Muhammed, yarına; 

İyiliklerle gel, güzelliklerle gel

Adem oğullarına!

Yüreklerden taşsın

Yine, imanlar!

                Arif Nihat Asya

 

Ya Rabbi, bizleri Peygamber Efendimiz’den (sav) ve O’nun varisi olan mürşidi kamillerden ve alimlerden mahrum eyleme. Onlar ki sana gelen yolu bize en güzel şekilde tarif edenlerdir. Onlar ki seni bize tanıtan ve sevdirenlerdir. Bizleri onların yoluna ilet…

Amin…

 

Yazar: Andelib

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort