JoomlaLock.com All4Share.net

Gülzâr-ı Hâcegân

Pazar, 01 Eylül 2019 12:37

Eylül 2019 Mukaddime

Eylül 2019

Sayı: 141 - Eylül 2019

 

Muhterem kardeşlerim, dergimizin Eylül 2019 sayısı ile sizlerle birlikteyiz.

Bu vesileyle bizlere bu gayret ve nimetleri veren Allahımız’a (azze ve celle) nihayetsiz şükür ve ta’zimimizi takdim ediyoruz. Yaratılmış bütün mahlukatın varlık sebebi Mahbubu Kibriya’ya (sav), O’nun âline, ashabına, etbaına, kâmil varislerine ve yine O’nun bize hediyesi olan, bizlerin bütün bu güzellikleri anlamamıza ve hayatımıza tatbik etmemize vesile olan Hâce Hazretleri’ne (ksa) zerreler adedince salat ve selamımızı arz ederiz. 

Takip eden kardeşlerimizin malumudur ki, son zamanlarda Hâcegân Cemaati’nin Erzurum merkez ve Kocaeli-Kartepe’de yapmış oldukları külliyeler, tamamı bitmemiş olsa da büyük kısımları, faaliyete geçmiştir. Her iki külliyemizde elhamdulillah, yüzde doksan oranında tamamlanmış ve kullanılmaktadır. Bu manada emeği geçen bütün müslümanlara, maddi imkanlarını esirgemeyen hayır sahiplerine ve özellikle hem madden hem de bedenen her türlü fedakarlığı gösteren Hâcegân ihvanına gönülden teşekkürlerimizi sunuyoruz. Cenabı Hak Teâlâ Hazretleri her türlü gayretlerini, biğayri hisâb, bereketlendirsin inşaallah...

Özellikle günümüzde, sahih ehlisünnet anlayışının öğrenilmesine, yaşanmasına ve yaşatılmasına vesile olan, Kâbe-i Muazzama’nın, Ravza-yı Mutahhara’nın şubelerinden sayılan bu mübarek müesseselerin çoğalmasında büyük fayda olduğu kanaatindeyiz. 

Büyük salonlarda, televizyon ekranlarında, internette empoze edilmeye çalışılan fikirler ile “bilgi obezi” olmuş insanlarımız, özellikle gençliğimiz, heba olmaktadır. Sosyal medyanın bir sayfasında bozuk fikirli bir ilahiyatçı akademisyeni dinleyen genç, diğer sayfada ehlisünnet anlayışındaki bir hocaefendiyi takip etmektedir. İnsanlarımız birebir besleneceği bir âlimle, Hak dostu bir mürşidi kamil ile teması olmadığında; kafası karışık, ne yapacağını bilmeyen ve sadece kahve veya kafe köşelerinde tartışan birisi olup çıkıveriyor. Neticesinde ise haramı önemsemeyen, amelsiz ve hedefsiz bir nesil olarak zayi olup gidiyor.

İşte bir Allah dostunun, bir mürşidi kâmilin örnekliği ve önderliği ile hareket edilen tasavvuf müesseseleri, saf gönülleri idlal ve iğfal edilmiş olan insanımızın kalbinin ve zihninin durulması için en mükemmel yerlerdir. Bunun içindir ki, bu yapılan külliyelere, dergâhlara ve hankâhlara ülkemizin ve İslam coğrafyasının her yerinde acilen ihtiyaç vardır.

Çünkü bu mübarek mekânlarda Allah Teâlâ’yı ve O’nun muradını bilen, ilmiyle âmil, ahlak-ı Peygamberî ile ahlaklanmış, insan sevgisi ile dopdolu insanı kamiller bulunmaktadır. Tek gayeleri insanları Allah’a (cc), Allah’ı da insanlara sevdirmektir. Ateşe doğru giden insanlığı oradan kurtarıp gülistana götürmeyi kendilerine yegâne vazife edinmişlerdir. Mahlûkata ve özellikle insanlığa onlar kadar şefkatli ve merhametli bir başka kimse yoktur. 

Çünkü diğer insanların tamamı, insanlığı kendi nefisleriyle oluşturmuş oldukları cehalet karanlıklarına ve neticede ateşe çağırmaktadırlar. Sadece Allah dostları ve onların rahle-i tedrislerinde yetişen âlimler insanlığı cennete ve cennet nimetlerine davet etmektedirler.

Bunun için tekraren belirtiyoruz ki bizim için velî nimet olan İslam büyüklerinin önderliğinde yapılan bu mekanları öncelikle müslümanları teşvik ederek canlandırmalı, ihtiyaç olan yerlerde de yenilerinin yapılmasına öncülük etmeliyiz. Bunun neticesinde nesl-i cedit yetişecek ve yepyeni bir asrısaadeti onlar hayata geçireceklerdir.

Ve ahiru’d-da’vânâ eni’l-hamdulillahi Rabbi’l-âlemin…

 

Perşembe, 01 Ağustos 2019 12:33

Ağustos 2019 Mukaddime

Ağustos 2019

Sayı: 140 - Ağustos 2019

 

Muhterem kardeşlerim;

Bir kurban bayramı arefesinde sizlerle beraber olmanın huzur ve mutluluğunu yaşıyoruz. Bu vesileyle bizleri bu mübarek bayrama ulaştıran Rabbimize hamd ve şükür, bütün bu bayramların bizlere ikram edilmesine vesile olan Kainatın Efendisine, âline, ashabına ve kamil varislerine salât ve selam, bütün İslam âleminin ve hâsseten sizlerin bayramlarını tebrik ediyoruz. 

Kıymetli Müslümanlar, bayramlarla, mübarek gecelerle, yazıyla-kışıyla günler, mevsimler ve yıllar geçiyor. Bizler farkına varsak da varmasak da her geçen gün lehimize veya aleyhimize tükeniyor. Ömür sermayemiz azalıyor. Fakat önemli olan bizler bu sermayeyi nasıl kullanıyoruz. Yaptığımız amellerle Hak Teala hazretlerinin rızasına mı yakınız, yoksa nefsimizin hevesleriyle mi hem haliz? Ümmet-i Muhammedin bu sefil, bu yıkılmış ve harap olmuş halinin düzelmesi için nefsimizden başlamak üzere neler yapabiliyoruz? İslam beldelerinde zulüm gören mazlum Müslümanlar geceleri uykularımızı kaçırıyor mu? Onların o hallerinden halas olmaları için planlar projeler üretip, bunlara kafa patlatabiliyor muyum?

Bakınız, muhterem kardeşlerim; dünya üzerinde cereyan eden bu kadar olaylar var. Özellikle Müslümanların hem itikadi manada bozulmaları için, hem de ellerindeki maddi zenginlikleri ellerinden almak için zalimlerin yaptığı onlarca plan var. Üstelikte bu planlarını elli yıllık-yüz yıllık yapmışlar.

Nefsimizde dahil olmak üzere soruyoruz. İki milyara yakın nüfusu olan Müslümanların kaç günlük planları var. 

Müslüman mütefekkirlerin, münevverlerin -şimdi onlara aydın diyorlar- batılıların planlarından şikayet etmekten veya onların bilimsel buluşlarından sitayişle bahsetmelerinden başka yaptıkları ne var? Efendim “Yahudiler, Evangelistler, Soroslar, müsteşrikler vesaire... şöyle planları var böyle stratejileri var!” Evet, olabilir, şeytan her daim iş başında. “Acaba bizim kendi ürettiğimiz, tamamen bağımsız ekol olmuş bir planımız projemiz var mı?

Bizim maçı sürekli kendi sahasında kabul eden, sürekli karşı tarafın ataklarını karşılamaya çalışan bir futbol takımından farkımız yok. Sonuç olarak da her zaman kaybediyoruz. Bu arada şunu da dilimize pelesenk etmişiz: “Onların bir planı varsa Allah’ın da bir planı vardır.” Âmenna, Hak Teala hazretleri ezelde de ebed de de Hayyu lâ yemuttur. “O her an bir işl üzeredir.” Fakat O’nun (cc) ezeli ahlaklarından birisi “İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır.” (Necm, 53/39) ayeti kerimesinde buyurduğu gibidir. Kur’an-ı Kerim, sünneti seniyye ve ilhamlarını bu iki kadim kaynaktan alan Müslüman münevver, mütefekkir, mütefenninlerin nurlarından feyizlenerek, hakkı sürekli batıldan ayırıp üstün görerek bir gayrete girdiğimiz gün, Allah Teala’nın şeytan ve dostlarının oyunlarını nasıl bozduğuna şahid olacağız.

Bunun örnekleri gerek asrı saadette, gerekse İslam tarihinde binlerce kez görülmüştür. Yeter ki bizler şu batının genel manada insanlığı ortadan kaldırmak için ortaya çıkarmaya çalıştığı sözde bilimine olan hayranlıktan vazgeçelim. Bütün kainatın sırları ve anahtarları elinde bulunan Rabbimize yönelelim. Bizim boşalttığımız alanları onlar doldurmayı başardılar. Halbuki İslam alemi olarak bin dört yüz yıl ilmi, bilmi, ahlakı, insanca yaşamayı dünyaya bizler öğrettik. Batı biliminin temelinde İslam alimlerinin arkada bıraktıkları çöplükleri var. Bizim kullanmayıp çöpe attığımız bilgilerle onlar bir medeniyet kurmaya çalıştılar. Onu da zulümden başka hiçbir şeye kullanmadılar. Bilimsel buluş adı altında hastalıklara ilaç buldular. Fakat önceden ellerinde kalan ilaçlar bitsin diye yeni ilaçları piyasaya sürmediler. Binlerce insanın ölümüne sebep oldular. Çünkü küfür zulmün öz kardeşidir. Kendisine hayır diye yaptığı her şeyi bize zulüm olarak kullanacaktır. Bu onların tabiatında vardır. 

Netice-i kelam olarak bizler Rabbimizin bize bin dört yüz sene önce hazır bir şekilde sunduğu ilahi projeye uyduğumuz müddetçe izzet ve saadet sahibi olacağız. Aksi halde kafirlerin planlarını görüp çok hayıflanacağız. 

Selam ve dua ile Allah’a emanet olunuz.

 

Eylül 2019

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM...

 

Gülzâr-ı Hâcegan Dergisi'nin Eylül 2019 sayısı çıktı.

 

HÂCE HAZRETLERİ’NİN (ksa) “İNSAN YETİŞTİREN MEKÂNLAR” Başlıklı sohbetlerinde:

''Hâcegân Cemaati’nin iki yeni hizmet binası olan Erzurum merkezdeki “Gülzâr-ı Hâcegân Camii ve Külliyesi” ile Kocaeli Kartepe’deki “Gülzâr-ı Hâcegân Hankâhı” açılışlarında Hâce Hazretleri’nin (ksa) yapmış olduğu iki sohbeti, dergimizin bu sayısında sizlerle paylaşıyoruz. Cenabı Hak, cümlemizi müstefid eylesin…

Bu müessesenin içindeki bütün malzeme lisanı hali ile bize diyor ki; biz, belki hiçbir sorumluluğumuz olmamasına, bir mesuliyet taşımamamıza rağmen Allah’ın emrine imtisalen Allah’ın zikri yapılsın, ilmi okunsun, O’na kulluk, taat, hizmet yapılsın diye üstümüze düşeni yaptık… Biz birleştik, birbirimizi itmedik, birbirimizi atmadık, birbirimizi dışlamadık. Birbirimizle sarmaş dolaş olduk böyle bir yapı meydana geldi… Bundan sonraki vazife size ait, diyor. Biz sorumlu olmamamıza rağmen görevimizi yaptık. Size böyle güzel, nezih, latif bir mekân oluşturduk. Allah’a ibadet edesiniz diye, kulluğunuzu gösteresiniz diye, hizmetinizi sergileyesiniz diye… Siz de bizim gibi yapın. Siz de bizim gibi birbirinize sarılın, tutunun, güvenin. Birbirinizi atmayın, itelemeyin, dışlamayın, ötekileştirmeyin. Cenabı Hak gönüllerinizi, zihinlerinizi himmetlerinizi, gayret ve servetlerinizi birleştirerek arzuladığınız o kulluğunuzu tahakkuk ettirir, ortaya getirir. 

Şimdi bundan sonraki sorumluluk bizim üstümüzde. Allah bize böyle bir imkân, böyle bir mekân vermiş. Niye? Biz burada nefsimizi te’dib edelim, nefsimizi edeplendirelim diye. Ufkumuzu geliştirelim, ötelerin ötesine yelken açalım, ilmimizi ziyadeleştirelim, doğru, meşru bilgi ile donanalım, bu Külliye’de iliklerimize kadar aşkı, sevgiyi, dostluğu, kardeşliği yaşayalım diye… Bunun için bu mekânı Cenabı Hak bize lütfetti. 

Dünya hayatı için Cenabı Hak buyuruyor ya:

“اَلَّذ۪ي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّـكُمْ اَحْسَنُ عَمَلاًۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفُورُۙ - O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır.” (Mülk, 2)

Sizi yaşam ile ölüm arasında, ne yapacağınızı görmek için muhayyer bıraktık. Bakalım hanginiz güzel işler yapacaksınız. Hayatınızda sizi serbest bıraktık, irade verdik, özgürlük verdik. 

Aynı şeyi biz, işte bu yapı için de düşüneceğiz. Bakın size böyle bir külliye verdik, hadi bakalım bugün içinde ne yapacaksınız? Nasıl bir kulluk sergileyeceksiniz? Nasıl bir ümmetlik ortaya koyacaksınız? Nasıl bir kardeşlik geliştireceksiniz? 

Evet, burası bir mektep kardaşım… Biz dergâh ifadesinden bunu anlıyoruz. Dergâh sadece zikir yapılan bir yer değil. Burası bir mektep, burası bir camia… Araplar üniversiteye camia derler, bura bir camia. Biz burada dünyevi ve uhrevi hayatın tamamını tahsil edeceğiz. Dünya ve ahiret için bize lazım olacak olan bütün alt yapıyı bu camiada, bu mektepte öğreneceğiz. Burası bir enstitü. Burada yer gelecek fıkhı öğreneceğiz, yer gelecek akaidi öğreneceğiz; ahlakı öğreneceğiz, edebi öğreneceğiz, tasavvufu, taarrufu, tesanüdü öğreneceğiz, siyaseti, ticareti öğreneceğiz, sevgiyi, paylaşımı, vefayı, fedayı, sehayı öğreneceğiz. Gerektiğinde Hak adına birbirimiz için ölmeyi öğreneceğiz. Evet, ölümü de burada öğreneceğiz biz. Hayatı öğrendiğimiz gibi nasıl ölmemiz gerektiğini de burada öğreneceğiz.

Rabbimiz: “يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ حَقَّ تُقَاتِه۪ وَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ - Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa öylece sakının ve siz ancak Müslümanlar olarak ölün.” (Âl-i İmrân, 102)

Sakın ha! Kul olmadan, Müslüman olmadan, Allah’ı bulmadan, Allah’a kavuşmadan, İslam’ı anlamadan, özünüze sindirmeden ölmeyin. Ölmeyin... Onun için ölmeyi; nasıl ölmemiz gerektiğini öğreneceğiz. 

Hoşuma gitti, kurban bayramı da yaklaşıyor ya dün bir arkadaş yazmış, bizi hayvan katliamı yapmakla suçlamayın. Hayvan katliamı yapılıyor diye bir kaşık suda fırtına koparıyorsunuz. Biz hayvanlara dokunmuyoruz, diyor biz inek ve koyun kesiyoruz. Biz sadece inek ve koyun kesiyoruz, hayvanlara dokunmuyoruz diyor… Ne kadar anlamlı bir söz. Ne kadar güzel bir söz, anlayana… Korkmayın size bir şey yapmayacağız, sizi kesmeyeceğiz, inek kesiyoruz biz… 

Olmadan ölene aşk olsun muhteremler. İnek bile olamaz o. Allah bunca imkânı verip de olamamışsa, Allah’ı bulamamışsa inek bile olamaz. Onlar hayvandır, buyuruyor Cenabı Hak; yaşasa ne ölse ne…'' Buyuruyorlar.

 

Netice-i Meram bölümünde Vahdettin Şimşek; “İslam'da Ticari Ahlâk -1”, Abdülkadir Visâlî; “Doğru Yapılan Ticaret, Maddi ve Manevi Kazanca Vesiledir...(1)” ve Veysel Özsalman; “Kâr mı? Bereket mi?” başlıklı makalelerini okuyucularımızla paylaşıyorlar.

DERGİMİZİN DİĞER YAZILARI İSE ŞÖYLE:

 

Salik-i İrfan - Hz. Cabir'in Borcu

Tamer Doymuş - Talim ve Terbiyeye Dair

Yûsuf-i Kenân - Çocuklarımıza Güzel Ahlakı Nasıl Kazandırabiliriz?

Hasan Yağız - Hizmetle Tutunmak

Şeb-i Vuslat - Cansuyu Nasihatleri -2

Mine Şimşek - Hizmetin Bereketi

 

Rabbimiz Celle ve Âlâ cümlesinden razı olsun, ümmet-i Muhammed’i müstefid kılsın. Âmin…

“Mü'minin Hayatı Ta’lim, Tatbik Ve Tebliğden İbarettir” anlayışıyla hizmetine devam eden Gülzâr-ı Hâcegân Dergisi’nin bir sonraki sayısında buluşmak üzere Allah'a emanet olun...

 

Ağustos 2019

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM...

 

Gülzâr-ı Hâcegan Dergisi'nin Ağustos 2019 sayısı çıktı.

 

HÂCE HAZRETLERİ’NİN (ksa) “HUŞ DER DEM İNSANIN KENDİNE GELMESİ, KENDİNİ BİLMESİDİR” Başlıklı sohbetlerinde:

''Sual: Efendim yolumuzda, sekiz mübarek kelime, sekiz düstur, sekiz şart diye bilinen ve Abdulhalık Gucdevanî hazretlerine isnat edilen ifadeler var. Bunlardan bir tanesi de “Huş der dem.” Bunun uygulanabilirliği herkese göre midir? Mahiyeti nasıl gerçekleşir? Bu bir hal midir?

Cevap: Din dediğimiz olgu ve onun ihtiva ettiği bütün hakikatler fıtridir. Yani insanın yaratılışı ile bir bütünlük arz eder. Dolayısıyla yaratılışa uygundur. İnsanın gerek zihinsel gerek psikolojik, ruhsal gerekse de fiziksel yapısına ters, uygunsuz bir hüküm yoktur dinin içinde. İnsanda bu alanlarda belli değişiklikler olabilir, din bunu da nazara alarak o mevzularla alakalı parantezler açmıştır. Onlara hususi kolaylıklar, izahlar getirmiştir. Dolayısıyla dinin içindeki hiçbir yükümlülük lüks nev’inden değildir. Bugün olumsuz manada konuşulanların bu anlamda çok da önemi yok. Biz bu noktada, bu cümlenin içinde değerlendirerek ifade ediyoruz ki tasavvuf dinden ayrı bir parça değildir. 

Dolayısıyla hayatta geçerli olan, değerli olan iki şey vardır: Birisi vahyi ilahidir. Allahu Teâlâ’nın lütfettiği malumattır. Meseleyi açması, işlemesi… İkincisi de bu vahyi ilahinin uygulanışıyla, Allahu Teâlâ’nın bunu açarak insanlık âleminde bunun yaşanması ile elde edilen tecrübedir. Bu iki şeyin üstünde bir kaynak, bir değer ölçüsü düşünemeyiz. 

Malum biz sünneti seniyyeyi de o tecrübe sadedinde değerlendiriyoruz. Yaşanmışlıktır çünkü sünnet. Enbiyanın hayatında vahiyden elde edilen tecrübelerdir. Bu yüzden sünnet kitaptan sonra dinin ikinci teşri kaynağıdır. 

Dolayısıyla tasavvuf da ehlullahın hayatında yaşanılarak; bu bir kişinin hayatında değil belki binler kişinin hayatında yaşanılarak tecrübeye dönüşmüş bir meseledir. Misal biz ilim literatüründe tevatürün, mütevatir gelen kaynağın reddini küfür sayıyoruz. Bu fıkhi bir mesele yani İslam hukukuna dair bir mesele. İşte bu tevatür bir tecrübedir. Bu kadar insan onu doğrulamış. 

Tasavvuf da yaşanarak doğrulanmış bir hakikattir. 

Şimdi bu girişten sonra bahse konu olan huş der dem, nefesin kontrolü yani insanın kendinden haberdar olması. Bu sadece Hoca-i Gucdevani’ye ait mesele, mevzu değil. Meşayıhtan birisi bir ihvanına, bir müridine; “Oğlum bunca sene bana gelip gittin. Bir sefer de kendine gel.” buyurmuş. Çok tatlı bir söz. Tartıldığında hakikaten batman gelecek bir söz. Bana bu kadar gelip gittin, bir sefer de kendine gel, buyurmuş. Kendine gelse belki o zaman bütün o gelip gitmeler bir anlam kazanacak. 

Huş der dem, işte kişinin kendine gelmesi... Kişinin başka şeylere, farklı şeylere, dışındaki şeylere değil kendine gelmesi. Gucdevani hazretleri bunu, alıp verilen nefese dikkat edilmesi olarak buyuruyor. Yani bu nefesi gafletle, nefsaniyetle alıp verme. Sende emanet olduğunu bil, bununla huzuru elde etmeye çalış. Bunu yaklaşma vesilesi kıl, yakınlık sebebi olarak gör. Bunu zikre dönüştür, sermayeye dönüştür. Sana bu sermaye olarak verilmiş... Bunun bilincinde ol. Anlatmak istediği bu… 

Bu noktada “Tasavvuf anı muhafazadır.” ifadesinde de anlatılmak istenen budur. Veya “Âşığın her nefesinde iki bayram olması.” yine bu manaya işarettir. İbnulvakt değil de ebulvakt olun buyrulması, vaktin oğlu değil babası olun ifadesi; veya hadisi şerifteki meşguliyet gelmeden boş vaktin kıymetinin bilinmesi... Daha örnekleri çoğaltabiliriz. Bütün bunları toparlayıp Hazreti Gucdevani kuddise sırruh cephesinden baktığımızda adeta serlevha şeklinde yapabileceğimiz, usare kılabileceğimiz, öze dönüştürebileceğimiz manzum bir ifade ortaya çıkıyor: Huş der dem. Ey insan kendinden haberdar ol. Kendini tanı. Kendini bil. Sen zübde-i âlemsin. 

Bunun bilincinde olmak…'' Buyuruyorlar.

 

Netice-i Meram bölümünde Abdülkadir Visâlî; “Ahlaklı Olmak Müslüman Olmanın Gerekliliğidir”, Andelib; “İslam Hayatımızda Ne Zaman Olacak?” ve Veysel Özsalman; “Cemiyet Ahlakının Kalesi ''Aile''  başlıklı makalelerini okuyucularımızla paylaşıyorlar.

DERGİMİZİN DİĞER YAZILARI İSE ŞÖYLE:

 

Vahdettin Şimşek - Hâce Alauddin Attar (ksa) Hazretlerinin Menkıbeleri ve Sohbetleri -2

Salik-i İrfan - Ey Abdullah, Sen Cebrail'i Gördün...

Tamer Doymuş - Hac Yolunda

Yûsuf-i Kenân - Ömür Çok Kıymetli Bir Sermayedir

Şeb-i Vuslat - Cansuyu Nasihatler

Mine Şimşek - Dış Âlemden, İç Âleme

Gönül Pınarı - Kainattaki Ahenk

 

Rabbimiz Celle ve Âlâ cümlesinden razı olsun, ümmet-i Muhammed’i müstefid kılsın. Âmin…

“Mü'minin Hayatı Ta’lim, Tatbik Ve Tebliğden İbarettir” anlayışıyla hizmetine devam eden Gülzâr-ı Hâcegân Dergisi’nin bir sonraki sayısında buluşmak üzere Allah'a emanet olun...

 

Pazartesi, 01 Temmuz 2019 15:17

Temmuz 2019 Mukaddime

Temmuz 2019

Sayı: 139 - Temmuz 2019

 

Muhterem kardeşlerim; Allah Teala hazretleri Kitab-ı Kerimi’nde buyuruyor ki:

‘‘Ve hatırlayın ki Rabbiniz size şöyle bildirmişti: Yüceliğim hakkı için şükrederseniz elbette size (nimetimi) artırırım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.’’ (İbrahim 7)

‘‘Sana isabet eden her iyilik Allah’tandır; sana isabet eden her kötülük nefsindendir.’’ (Nisa 79)

Bizler Ehlisünnet inancında olan Müslümanlar olarak inanıyoruz ki, Allah kulları için her zaman hayrı murad eder. O kainatta cereyan eden her şeyden haberdardır. Bir şey olmuşsa veya olmamışsa O’nun bilgisi dahilinde olmuş veya olmamıştır. Kudret ve kuvvet sahibi O’dur.

Bu cepheden baktığımızda çevremizde olan-biten her şey Rabbimizin mutlak fiillerinin neticesidir. Dolayısıyla bizim yaptığımızı zannettiğimiz işlerin neticesi de hep O’na (cc) aittir.

Şöyle açıklayacak olursak, bazen bizim gayretlerimiz sonucu yaptığımız bazı işler bizi mutlu edecek şekilde sonuçlanır. Fakat bazen de bu yaptığımız işler olumsuzlukla sonuçlanabilir. Bizler genel olarak bizi mutlu eden işlerin neticesini nefsimize mal edebiliyoruz. Olumsuz olanları ise sebeplere bağlayabiliyoruz. Neticede her iki halde de yanlışa düşebiliyoruz. Oysa yukarıdaki ayeti kerime mealinde buyrulduğu gibi: ‘‘Bütün güzelliklerin Rabbimizin ikramı olarak kabul edip, her türlü çirkinliklerinde nefsimizden olduğunu’’ kabul etmemiz gerekir. Böyle yapmadığımızda ise Rabbimiz Teala hazretleri bizleri zor imtihanların içerisine sokabiliyor.

Konuyu elbette ki, kaybedilen İstanbul seçimlerine getirmek için bu girizgahı yapmak zorunda kaldık. İlk zamanlarda peş peşe başarılar gelmeye başlayınca bunun Hakk’ın (cc) bir yardımı olduğunu söylüyorduk. Zamanla başarılar artmaya başlayınca nefsimize de pay biçmeye başladık. ‘‘Evet Allah’ın yardımı var, ama bizimde bunda payımız var.’’ demeye başladık. Biraz daha zaman geçince her şeyi tamamen kendimiz yaptığımız ihtirasına kapıldık. Neticede Cenabı Hak aradan çekildiler, bizler nefsimizle baş başa kaldık.

Artık kararları kendimiz vermeye başlamıştık. Bize zorluk çıkaran bütün İslami emir ve yasakları, değiştirmeye başladık. Rehberimiz Kur’an ve sünnetten çok batılıların köhnemiş fikirleri olmaya başladı. İslam’ın emrettiği aile hayatı yerine feminizmin baskısı ile batılı aile modelleri bizlere örnek gösterilmeye başladı. İslami eğitim yerine laik ve materyalist fikirlerin ön plana çıkarıldığı bir eğitim modeli dayatılmaya başladı. Hoca efendiler kürsülerden Allah’ın emirlerini haykırdıkları için, kürsülerden indirildiler. Rüşvet, adam kayırma, ehil olmayanlara emanet teslim etme gibi bir çok ahlaksızlık ayyuka çıkmışken, bunlara İslami kılıflar bulmalar…

Bütün bunlar gibi Hakk’ın rızasına muvafık olmayan nice yanlışlıkların neticesinde elimizdeki imkanlar bir batılın eline geçmeye başladı. İşler bir hal aldı ki, ehli küfrün ve nifakın temsilcilerinin seçim vaatleri ile bizden olanların vaatleri örtüşür hale geldi. Hatta bazen ehli küfrün –tutmayacağına emin olduğumuz- bazı vaatleri daha İslam’a yakın durmaya başladı.

Bizden olanlarsa sanki oylarını hep batıl arzuları olan kitlelerden alıyormuş gibi vaatlerini hep onların nefislerine hitap edecek şekilde sıraladılar. Kendilerini her şartta destekleyen inançlı kesimi ise ‘‘nasıl olsa bize verecekler’’ zannıyla unuttular. Neticede ne o batıl kafalılar oylarını alabildiler, ne de inançlı kesimleri ikna edebildiler ve ortaya bu günkü tablo çıktı.

Bu ahvalden sonra Rabbimizden niyazımız şudur ki:

Ya Rabbi! Bizleri yönetmeye talip olan bu kardeşlerimizi bu gaflet uykusundan uyandır. Eğer bunlar bu gaflet uykusundan uyanmayacaklarsa yerlerine tertemiz, batılla hiçbir yakınlığı olmamış, imanlı, şuurlu, ihlaslı Anadolu evlatlarından bizlere idareciler nasib buyur. Bu Anadolu coğrafyasında yeniden kâfileri güldürme. Çoluğumuza çocuğumuza merhamet buyur. Bizlere katından güzellikler ihsan buyur.

Amin…

 

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort