JoomlaLock.com All4Share.net

AHLAKİ DEĞERLER

Ahlaki Değer

Ahlaki Değerler - Tamer Doymuş

Sayı : 120 - Aralık 2017

 

Ahlaki Değerler

 

Hz Aişe (r.anha) validemize Efendimiz‘in (sav) ahlakı sorulunca, Müminun suresini okuyor musun dedi ve okudu, işte Rasulullah’ın ahlakı böyleydi dedi.

“Müminler muhakkak kurtuluşa ermişlerdir.(mutlu oldular) Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler; Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler; Onlar ki, zekât vazifelerini yerine getirirler. Ve onlar ki, iffetlerini korurlar; Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu cariyeleri hariç. Bunlarla ilişkilerden dolayı kınanmış değillerdir. Şu halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir. Yine onlar ki, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler Ve onlar ki, namazlarına devam ederler. İşte, asıl bunlar vâris olacaklardır; Evet Firdevs’e vâris olan bu kimseler, orada ebedî kalıcıdırlar.’’ (Müminun,1-11)

Ayeti kerimede ifade buyrulan değerler Müslüman’ın ahlakını belirler. Bu değerler ancak ayeti kerimede: “Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.” (Kalem,4) buyrularak bizlere her hususta Rehber olarak gösterilen Âlemlerin sultanından, sonrada O’nun ekmel varislerinden öğrenilir.

Müminler bu yüce değerleri taşıdıkları ölçüde vuslatı gerçekleşmekte ve de müjdelenenlerden olmaktadır. Ayeti kerimede ifade buyrulan ahlaki vazifeler müminlerin hayata bakışını, yaşam tarzını belirleyici unsurlardır. Mümin Mevlasının kendisi için belirleyip çizdiği bu yaşam tarzını gerçekleştirdiği ölçüde hem kendisinin hem de içinde yaşadığı toplumun kurtuluşuna vesile olacaktır. 

“Müminler muhakkak kurtuluşa ermişlerdir.’’

Kurtuluş, nefsin prangalarından, şeytanın desiselerinden, dünya ve dünyalıkların çekiciliğinden hâsılı Kulu Mevlasından uzaklaştıran şeyin adı her ne ise bütün bunların tasallutundan kurtulmaktır.

Kurtuluşun yolu ise diğer ayeti kerimelerde şöyle ifade edilmektedir:

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve sizden olan ulû’l-emr’e de itaat edin. Eğer herhangi bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah’a ve Rasul’e götürün bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” (Nisa,59) 

“Hayır; Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisa,65)

Rasulullah Efendimiz (sav) müslümanların içine düştüğü sıkıntıların kaynağını ve yine buradan kurtuluşun yollarını ifade buyurmuşlardır:

-Ebu Hureyre’den (ra) rivayetle Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Ben size bir şey teklif etmedikçe, beni kendi halime bırakınız. Sizden evvelki milletler, ancak peygamberlerinden çok sual sormak ve onlarla münakaşa etmek yüzünden helak oldular. Binaenaleyh herhangi bir şeyden men edersem ondan sakınınız; emrettiklerimi de elinizden geldiği kadar yapınız.’’

Hadisi şerifler üzerinde bu kadar oynamak Sünneti Seniyye’yi basite almak Rasulullah (sav) ile münakaşa olmuyor mu? İşte bir diğer hadisi şerifte ise Efendimiz (sav) sıkıntıları aşmanın yolunu gösteriyorlar:

Ebu Necih el-İbraz b. Sâriye’den (ra) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: 

Günün birinde Peygamber (sav), beliğ bir hutbe irad eti; ondan kalpler ürperdi, gözler yaşardı. Bunun üzerine:

Ya Rasulallah, bu öğüt, ayrılış öğüdüne benziyor; binaenaleyh bize vasiyette bulununuz, dedik.

“Allah’a ittika etmenizi, üzerinize, bir Habeşî köle emir tayin olsa dahi sözünü dinlemenizi ve ona itaat etmenizi tavsiye ederim. Sizin içinizden hayatta kalanlar birçok ihtilaflar görürler. Binaenaleyh benim sünnetimden ve hidayete nail olan Hülefai Raşidin’in sünnetinden ayrılmayınız; Ona sımsıkı sarılınız. Dinde ihdas edilmiş bidatlerden sakınınız. Zira her bidat dalalettir.’’

Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre, Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Bütün ümmetim Cennet’e girerler; yalnız istemeyenler müstesna.”

Ya Rasulallah, kim istemez, denildi.

“Bana itaat eden Cennete girer; dinlemeyen cenneti istememiş demektir,” buyurdu.

Ümmetin birlik ve beraberliğinin nereden başlaması gerektiğini şu hadisi şeriflerden anlıyoruz: 

Ebu Abdullah Nu’man b. Beşir’den (ra) rivayet edildiğine göre, Peygamber’in (sav) şöyle buyurduğunu işittim demiştir: “Saflarınızı düzeltiniz; yoksa Allah Teala sizin aranızda dargınlık ilka eder.’’

Bir başka rivayette ise şöyledir: 

Hz. Peygamber (sav) oku düzeltir gibi Saflarımızı düzeltirdi. Biz alışıncaya kadar bunu devam ettirdi. Sonra günün birinde Peygamber (sav) çıktı ve namaz kılacağı yerde durdu. Tam tekbir alacağı sırada göğsü saftan ileri çıkış bir adam gördü, bunun üzerine:

“Ey Allah’ın kulları, saflarınızı düzeltiniz, yoksa Allah Teâlâ aranıza muhalefet ilga eder de bir birinize yüz çevirirsiniz, buyurdu.’’

Bizim halimizi ifade eden bir diğer hadisi şerifte şöyle buyruluyor:

“Benim vaziyetim, ateş yakan ve ateş çevresini aydınlatmaya başlayınca da, onun içerisine kendilerini atmak isteyen kelebeklere engel olmak isteyen şahsın hali gibidir. Ben de sizin ateşe düşmenize engel olmak istiyorum ama siz kendinizi ateşe atmak için çırpınıyorsunuz.”

“Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler’’

Huşu’un mahalli de kalptir. 

“Haşiun” bedenin olduğu kadar kalbin de bir durumu olan huşu’dan gelir. Kalbin huşusu, korkmak ve güçlü bir şahsın karşısında heybet hissine kapılmaktır. Bedenin huşusu ise, böyle bir şahsın huzurunda baş eğmek, bakışları aşağı çevirip sesi alçaltmaktır. Namazda hem kalbin, hem de bedenin huşu içinde olması istenir.

Hasan-ı Basri diyor ki: “Onların huşuları kalplerinde idi. Bundan dolayı gözlerini harama kapadılar ve alçakgönüllü, mütevazı oldular.”

“Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler’’

Yani onlar haram veya mekruh ya da hiçbir hayır bulunmayan, insanı ilgilendirmeyen, insanın buna ihtiyaç duymadığı şeyleri baştan terk ederler. Hiçbir fayda bulunmayan söz ve davranışları içine alır. Cenabı Hak şöyle buyurur: “Onlar boş sözlerle karşılaştıkları zaman oradan vakarla geçip giderler.” (Furkan, 72)

“Onlar ki, zekât vazifelerini yerine getirirler’’

Zekât kalp ve malın temizliğidir: Kalbin cimrilikten temizlenmesi, kişinin bencillikten kurtulmasıdır, şeytanın fakirlik konusunda verdiği vesveselere üstün gelmesidir. Ayeti kerime de şöyle buyruluyor: “Allah katındaki karşılık ve mükâfata güvenmesidir. Mal için temizliktir zekât. Geri kalanını temiz ve helal kılar. Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı.” (Zariyat: 51/19)

“Ne oluyor size ki, Allah yolunda harcamıyorsunuz? Hâlbuki göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Elbette içinizden, fetihten önce harcayan ve savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlara eşit değildir. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı vaatetmiştir. Allah’ın yaptıklarınızdan haberi vardır.” (Hadid: 57/1)

Ayrıca “zekât” gönlün şirk ve batıl kirlerinden temizlenmesi manasına geldiği de ifade edilmiştir. 

“Nefsini arındıran (Tezkiye eden) kurtuluşa ermiştir. Nefsinin gerçek yüzünü gizleyen ise hüsrandadır.” (Şems,9-10); “Müşriklere yazıklar olsun. Onlar zekât vermezler. Ahreti de inkâr ederler.” (Fussilet, 10)

Ve onlar ki, iffetlerini korurlar

Onlar ırzlarını haramdan koruyan ve Allah’ın yasakladığı haramlara düşmezler. İffetin korunması ve muhafazası için mahremiyet emredilmiş, tesettür emredilmiştir. Bu ruhun, yuvanın, Nefsin, ailenin ve toplumun arınmasıdır. Bu temizlik ve arınma; bedenin kirletmesine, kalbin helâl olmayan şeylere ilgi duymasına, toplumda şehvet ve arzuların hesapsız bir şekilde başını alıp gitmesine, ailenin ve soyun bozulmasına karşı korunmakla sağlanır. Burada tesettürü ve mahremiyeti emreden ayeti kerimeyi tekrar anlamaya gayret edelim inşallah:

“Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini kapasınlar; namus ve iffetlerini korusunlar. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları, ellerinin altında bulunan köleler, erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış hizmetçi vb. tâbi kimseler yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah’a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.’’ (Nur,31)

“Evlerinizde oturun, ilk Cahiliyle devri (kadınlarının) yürüyüşü gibi açılıp saçılarak, ziynetlerinizi göstererek yürümeyin.” (Ahzab,33)

“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına(bir iş için dışarı çıktıları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemeleri için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır esirgeyendir.’’ (Ahzab,59)

“Birde onun zevcelerinden lüzumlu bir şey istediğiniz vakit perde ardından isteyin onlardan. Bu, hem sizin kalbileriniz, hem de onların kalpleri için daha temizdir.’’ (Ahzab: 53)

“Yine onlar ki, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler’’

Rabbimiz bizlere tertemiz bir fıtrat ikram etmiştir Her doğan İslam fıtratı üzere doğar” Hadisi şerifinde ifade buyrulan “fıtrat” bir emanettir. Müminler Kendilerine emanet verildiği zaman ihanet etmezler. Bilâkis emaneti ehline verirler. Bir söz verdikleri yahut sözleşme yaptıkları zaman buna uyarlar. Dolayısıyla, emaneti yerine vermek ve ahde vefa göstermek iman ehlinin vasıflarıdır.

“Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamber’e hainlik etmeyin, sonra bile bile emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz.” (Enfal,27)

“Allah’a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenlere gelince, işte bunların ahirette bir payı yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır.” (Al-i İmran,77)

“Onların çoğunda, sözünde durma diye bir şey bulamadık. Gerçek şu ki, onların çoğunu yoldan çıkmış bulduk.” (A’raf,102)

“Allah’ın ahdini az bir karşılığa değişmeyin! Şayet anlayan kimseler iseniz, şüphesiz Allah katında olan (sevap) sizin için daha hayırlıdır.” (Nahl,95)

“Onlar namazlarına devam ederler.”

Onlar namazı devamlı surette eda ederler, namazı vaktinde bütün rükün ve şartlarına tam manasıyla riayet ederek kılarlar.

Ahlakın hususiyetleri tefsirlerimizde şu başlıklar altında ifade edilmiştir:

Ahlak Toplumsal sorumluluğu gerekli kılmaktadır.

Hadisi şerifte: “Müminler, bir birlerini sevmekte, bir birlerine acımakta ve korumakta, bir uzvu rahatsız olduğunda diğer uzuvları da bu yüzden humma ve uykusuzluğa tutulan bir vücut gibidirler.’’ Buyruluyor.

İslam’da ferdi haz ve menfaat şu şekilde ifade ediliyor:

“Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise, Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.” (Kehf,46)

İçki, kumar gibi ahlaki yasakların yanında; Öfke, haset, kin, nefret, riya, kibir gibi kötü duygularında yasaklığı Ahlaki vazifenin en yüksek gayesinin gerçekleşmesi içindir.

İslam ahlakının asıl hedefi ahiret saadetidir. Bu açıdan dünyada atılan her adımın düşünülerek atılması gerektiği kendiliğinden anlaşılmaktadır.

“Biz, kıyamet günü için terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu getiririz. Hesap gören olarak biz yeteriz.” (Enbiya,47)

“Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara, içinde ebedî kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaat etti. Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte büyük kazanç da budur.” (Tevbe,72)

Ahlaki hayatın üstünlüğü

“Hanginizin daha güzel davranacağını imtihan için ölümü ve hayatı yaratan o’dur. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır” (Mülk,2)

“Bana Müslümanların ilki olmam emrolundu.” (Zümer,12) Buyrulurken, insanın herkes böyle yapıyor anlayışıyla hareket etmesinin izahı mümkün olmasa gerektir.

İslam ahlaki davranışları herkesi kuşatıcı olarak değerlendirir.

“Sizler Kitap’ı okuduğunuz halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Bakara,44)

Ahlaki davranışlar sorumluluğu beraberinde getirir.

“Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (Müminun,115)

Hz Musa (as) bir kişinin arşın gölgesinde durduğunu görünce kim olduğunu sormuş. Cenabı Hak kim olduğundan ziyade ne işleyerek o seviyeye geldiğini sormasını istemişler. Musa (as) sorunca Mevla buyurmuş ki; Bu kulum üç hasletle bu makama kavuştu:

1-Ana babasına asi olmadı

2-Hiç kimsenin ayıbıyla dedi kodu etmedi

3-Kimseye haset etmedi.

“Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da, kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki, kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Allah kullarına oldukça şefkatlidir.” (Al-i İmran,30)

 

Kaynak:
-Ahkamu’l kuran, İmam Kurtubi
-Mefatihulgayb, Fahruddin er-Razi
-Fizilalil kuran, Seyyid Kutup
-Tefsirü’lMünir,VehbiZuhayli
-Riyazus-Salihin

 

Yazar:  Tamer Doymuş

 

Bu kategoriden diğerleri: « HAK DAMARI MUHABBET »

 

gh logo           rahiask gri         rahiask logo             google play

Top
bursa escort , escort bursa , izmit escort , van escort